Serbestiyet: Yargı, bir tartışmanın tartışma olarak kalmasına bir kez daha müsaade etmedi; Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Fikri Sağlar’ın bir televizyon programında sarf ettiği birkaç cümle nedeniyle hakkında soruşturma başlattı. Yargı sanki Cumhurbaşkanının sözlerini izliyor; o kime çatarsa, âdetâ otomatiğe bağlamış gibi soruşturma açıyor. Yaşadığımız bu pratik de yargı üzerindeki siyasi vesayetle mi ilgili?
Vahap Coşkun: Türkiye’de siyasi alan, öteden beri hukuki vasıtalarla manipüle edilir. İktidar, gündeme duyarlı, siyaseten kazançlı çıkacağını düşündüğü bir konu geldiğinde, muhalefeti sıkıştırmak amacıyla hukuk mekanizmalarını harekete geçirir. Yeter ki iktidara bir fayda getireceği umulsun; her mesele bir hukuki mesele haline getirilir, elden geldiğince köpürtülür ve böylece iktidara muhalefet karşısında avantaj sağlanmaya çalışılır.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının Fikri Sağlar hakkında soruşturma başlatması da bu bağlamda ele alınabilir. Hukukun siyasetin hizmetine koşulmasının yeni bir örneğiyle karşı karşıyayız. Sağlar, bir televizyon programında türbanlı hakimler ile ilgili bir değerlendirme yapmış. Türbanlı hakimlerin adil davranacağından şüpheli olduğu minvalinde bir beyanda bulunmuş. Gelen eleştiriler karşısında başörtüsü ile türbanın aynı olmadığını, türbanın bir siyasal simge olduğunu söylemiş, vs.
Sağlar’ın bu fikirlerine tümüyle karşı olabilirsiniz. Onun içinde yaşadığı topluma yabancı olduğunu, dayandığı ayrımın ciddiye alınır bir tarafının olmadığını, bu sorunun aşıldığını ve dolayısıyla baştan sona yanlış bir akıl yürütme içinde olduğunu düşünebilirsiniz (misal, ben öyle düşünüyorum).
Ancak bundan, TCK’nın 216. maddesinde yer alan “halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama suçu” çıkaramazsınız. İktidarın veya çoğunluğun hoşuna gitmeyen her sözü suç kapsamına sokamazsınız. Bir söylemi ahlâken kınayabilir ve siyaseten o söylemin karşısında konumlanabilirsiniz. Ancak sizin bu tavrınız, o söylemin sahibini otomatik olarak suçlu kılmaz. Ahlâkî ve siyasî sorumluluk ile hukukî sorumluluk birbirinden farklıdır; onları karıştırmak çok tehlikeli neticelere kapı aralar.
İktidarın siyasi beklentileriyle uyumlu bir gündem yaratmak ve muhalefeti baskı altına almak için sıklıkla TCK’nın 216. maddesine başvurulması, toplumsal meseleleri konuşulamaz hale getirir. Hukuk bir sindirme ve intikam aracı olarak kullanıldığında, ifade özgürlüğünü ve politik özgürlüğü baltalar.
Sağlar’a açılan soruşturma, bu anlamda, söz konusu maddenin ne kadar açık uçlu kullanıldığının ve demokratik siyaset için ne kadar büyük bir tehlike teşkil ettiğinin bir göstergesi.