Serbestiyet’te 26 Ocak’ta yayımlanan “Ya Yozlaşma ‘Yerli ve Milli’ ise’’ başlıklı yazınızdan hareketle size Yerli ve Milli zihniyetimizi sormak istiyorum.
Tabii karmaşık bir mesele; tarihsel bir tarafı var, kültürel bir tarafı var, ideolojik bir tarafı var. Önce onları belki bir ayıklamakta fayda var zihniyete doğru gelmeden önce. Bir kere ‘yerli ve milli’ dememizin ima ettiği bir durum var. Demek ki yerli, milli değilmiş. Aksi halde ‘yerli’ ve ‘milli’yi ayrı ayrı söylemezdik. Öyle bir tarihsel arka planımız var ki orada yerli, milli değil. Hakikaten bilinen bir durum. Çünkü Anadolu’nun yerlileri esas olarak gayri müslimler ve Kürtler. Ve onlar milli değiller. Millilik sonradan gelen bir unsur. Zaten geç milliyetçiliğin olduğu bir Anadolu’dan bahsediyoruz. Milliyetçilik devlet eliyle, devletin içinden çıkmış bir unsur. Bizde milli denildiği zaman devlet akla gelir. Yerli dendiği zaman da devletin dışında kalan daha toplumsal bir olgu akla gelir. Gayri müslimlerin Anadolu’dan ‘temizlenmesinden’ sonra Osmanlı’daki daha büyük cemaat olan sünni cemaat kendisini bir tür toplum haline getirdi. Yerlileşti. Yerlilik sünnilik üzerinden tanımlanır hale geldi…
Yöneticilerin zihniyeti otoriterliğe doğru kayınca yönetilenlerin ve toplumun da otoriterliğe kaydığını ve bunun yanında da oportünistleştiğini söyleyebilir miyiz?
Toplumda her türlü zihniyet var. Bu çevrenin içinde yaşıyoruz, Türkiye büyük bir akışın içinde. Her birimiz kendimizce buna adapte olmaya çalışıyoruz. Elimizdeki en iyi imkân neyse onunla adapte olmaya çalışıyoruz. Tabii insanlar en kolay yolu arıyorlar. Böyle bir otoriter yapıya doğru kayma varsa, en kolayı otoritenin onaylanması yolu. Yani siz otoriteyi onaylayarak rahat ediyorsanız, geliriniz düşmüyorsa, işiniz yürüyorsa ve saire, en az ödemeyle kazanacağınız pozisyona dönüşüyor onaylamanız. Zaten ataerkil zihniyet hayatın hiyerarşik yapıda olduğunu ve bu hiyerarşinin tepesindeki bazı insanların, ‘rehberlerin’ bu işleri biz sıradan insanlardan daha iyi bildiğini varsayıyor. Yine de ataerkil zihniyette rehberler rehber olmaya layıklar mı sınaması vardır. Otoriterlikle ataerkilliğin birleşmesi durumunda bu sınama atlanır ve oportünist zihniyet devreye girer…
Söz konusu yazıda “yozlaşmaya neden razıyız” diye soruyorsunuz. Verdiğiniz cevaplardan biri iktidarın anlattığı hikâye.
Anlatılan hikâyenin işlevselliği ataerkil zihniyetin toplum açısından ne kadar kritik olduğunu gösteriyor. Nedir bu hikâye? ‘Biz hak ettiğimizi alamadık’ duygusunun merkezde olduğu bir hikâye bu. ‘Biz büyüktük, küçüldük, şimdi yeniden büyüyeceğiz’ hikâyesi kulağınıza hoş geliyorsa yakalandınız demektir. Peki neden küçüldük? Başkaları yüzünden, hainler yüzünden, bizim elimizde olmayan sebeplerden. Eğer bu soruya ‘kendimiz yüzünden küçüldük, kendi zihniyetimiz sebebiyle küçüğüz’ diye cevap verecek olursak önümüze çok büyük bir iş çıkıyor. Bu cevabı verirsek kendimizle yüzleşmemiz ve kendimizle hesaplaşmamız gerekiyor. Bunlar ağır entelektüel yükler. Türkiye’deki genel entelektüel ortam açısından bakıldığı zaman…
İktidarın ‘büyüklüğü’ karşısında muhalefet parçalı ve küçük diyorsunuz. Mucizevi bir şey yapacaklar diyelim ki muhalefettekiler, ne yaparlarsa durum tersine döner?
Devamı ve daha fazlası Serbest TV YouTube kanalımızda ve Serbest POD’da…