Ana SayfaANALİZLERRÖPORTAJ – Kerim Rota: ‘Berat Albayrak, Türkiye’nin açık ara en başarısız hazine...

RÖPORTAJ – Kerim Rota: ‘Berat Albayrak, Türkiye’nin açık ara en başarısız hazine ve maliye bakanıdır’

“95 milyar dolarınız var fakat 140 milyar dolar da borcunuz var; Türkiye negatif rezerve dönerek kendi alanında bir rekor kırmış oldu... Buharlaşma tanımı çok uyuyor... Rezerv pandemi gerekçesi ile harcanmadı, satışlar 2019 Şubat ayında başladı... Merkez Bankası’nın kârı, halkın kaybıdır genellikle. Merkez Bankası’nın vergi rekortmeni olduğu yıl 2001’di.”

Röportajı Serbest TV’de izlemek için:

Röportajı SerbestPod’da dinlemek için:

Gelecek Partisi Ekonomi Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı, eski hazineci ve bankacı Kerim Rota ile “rezervlerin buharlaşması” tartışmasını konuştuk.

Merkez Bankası rezervlerine ne oldu?
2018 Temmuz ile 2020 Kasım ayları arasındaki Berat beyin görev süresi içerisinde, Merkez Bankası rezervlerinden yaklaşık 120 ila 128 milyar arasında dolar piyasalara satıldı. Bu satışlar, Türk lirasının değerini korumak, faizleri düşük tutmak, büyümeyi desteklemek gibi amaçlarla yapıldı.

Ama Merkez Bankası’nın böyle bir rezervi yoktu, dolayısıyla Merkez Bankası borçlandırılarak daha fazla yükümlülük altına sokularak elinde olmayan rezervleri de sattı. Biz buna hazinecilik jargonunda “açık pozisyona girmek” deriz. Bu gerçekleşti.

Söz konusu 128 milyar dolarlık rezerv, dünyada hemen hemen hiçbir Merkez Bankası’nın yapmadığı şekilde piyasalara müdahale amacıyla kullanıldı.

Ama Sabah gazetesindeki bazı ekonomi yazarları, Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan, Cumhurbaşkanı Erdoğan gibi isimler ise bunun böyle olmadığını iddia ediyor. Bunlardan hangisi doğru? Neden böyle bir farklılık var?

Aslında iktidarın söylemlerinden hiçbiri doğru değil. Bunları, bir aklama kampanyasının parçaları olarak görmek lazım. Önce gazete yazarları ile başlayan bu süreçte, daha sonra kabinedeki bazı bakanlara görev tebliğ edilerek aklama çalışmasına destek istendiği belli. Sonrasında zaten Sayın Cumhurbaşkanı topa girdi. Ama gerçek şu; buharlaşma dediğimiz şey nedir? Bir sıvının kaynatılıp gaz haline geçmesidir. Aslında buna benziyor Merkez Bankası’nın rezervleri meselesi. Çünkü geri toplamanız neredeyse imkânsızdır artık. Bir sıvının gaza dönüşmesinin ardından tekrar sıvı hale dönmesi için çok önemli tekniklere ihtiyacınız var. Aynen bu durum var şu anda. Satılan rezervin geri toplanması çok zahmetli, meşakkatli ve vatandaşa çok yük yükleyecek bir durum.

Bunları anlamak çok zor oluyor ama tabii açık rezerv nedir, negatif rezerv nedir, ben bunu biraz daha  basite indirgeyerek anlatmaya çalışıyorum.

Sizin 2018 Temmuz ayında bankada 100 bin lira paranız vardı. Bunun 30 bin lirası size aitti, 70 bin lirası ise başka bir bankadan kullandığınız krediydi, onu da kendi bankanıza havale ettiniz. Berat bey göreve geldiğinde Merkez Bankası’nın durumu tam olarak buydu. 2020 Kasım’ında görevden ayrıldığı gün ise sizin hesabınızda 85 bin lira var. Yani 100 lira 85 lira oldu. Ancak 70 bin lira olarak kullandığınız kredi, 132 bin liraya çıktı. Dolayısıyla sizin hesabınızdaki 85 bin liraya karşı 132 bin lira yükümlülüğünüz var. Eksi rezerv bu anlama geliyor aslında. Bu aile bütçesinde de karşılaşılabilecek bir durum. Kendi varlığınızdan daha fazla borcunuzun olması size nasıl hissettiriyorsa, bu durumun da tüm vatandaşlara öyle hissettirmesi gerekiyor. Ama daha kötüsü, harcanan rezervlerin boşa harcanmış olması. Bu anlamda da buharlaşma tanımı çok uyuyor duruma.

O zaman Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Merkez Bankası’nın kasasında 95 milyar dolarlık rezerv var” demesi çok bir şey ifade etmiyor.

Evet. Oradaki tam rakamları söyleyeyim. Şu anda 95 milyar dolar rezerv var, doğru. Ama Merkez Bankası’nın bugün itibari ile 140 milyar dolar yükümlülüğü var. Bu da hala negatif 44 milyar dolar civarında bir negatif rezerv olduğunu gösteriyor. Bu yükümlülüğün de kıvrımları var, yani 140 milyar dolar farklı ülkelere ve kurumlara borçlu Merkez Bankası.

70 milyar doları bu paranın, Türkiye’deki bankaların tuttuğu zorunlu karşılık. Bunlar bankaların parası, emaneten Merkez Bankası’na verilmiş ve yasal bir zorunluluk olduğu için Merkez Bankası bunları yarın iade etmek zorunda değil. Bunun dışında 40 milyar dolar da bankalardan swap işlemleriyle borçlanılmış bir para var. Bunların vadeleri var ve bu vadeler oldukça kısa. Bir hafta, iki hafta, bir ay gibi vadeler. Vadesi geldiğinde bankalar bu parayı talep edebilirler. Bir de 16 milyar dolar, Çin ve Katar’dan swap ile borçlanılan paralar var. Genelde 1 yıllık olur bu işlemler. İkili ilişkileriniz sürdüğü sürece bir sorun çıkmaz. Bir sıkıntı çıktığında ise sorun çıkar. Bunun dışında bir 15 milyar dolar da Türkiye hazinesinin Merkez Bankası’na verdiği para var. Topladığınızda 140 milyar dolar ediyor. Yani bu paranın önemli bir kısmı, hemen hemen yarısı, bir ay içerisinde birilerinin “Paramı geri ver” diyebilecekleri paralar. 95 milyar dolarınız var fakat 140 milyar dolar da borcunuz var.

Türkiye gibi gelişen ülkeler net rezervlerini güçlü tutmak zorundalar, ödemeler dengesi krizlerine karşı mücadele edebilmek için. Türkiye maalesef gelişen ülkeler ligi içerisinde en düşük rezerve sahip olan ülke. Daha önce de böyleydi ama Berat beyin döneminde negatif rezerve dönerek kendi alanında bir rekor kırmış oldu.

Çin ve Katar ile yapılan swap anlaşmalarıyla ilgili olarak,  ilişkilerde bir sıkıntının ortaya çıkmasının ekonomik anlamda da bir sorun yaratacağını ifade ettiniz. Türkiye’nin Çin’e yönelik dış politikasında bunun rolü var mı? Örneğin Türkiye’nin Uygur Türkleri ile ilgili hiçbir açıklama yapamaması?

Merkez Bankası’ndaki kısmı çok ufak bunun. 16 milyar dolardan 1 milyar doları Çin’e aitken 15 milyar doları Katar’a ait. Dolayısıyla bu bir siyasi ilişkiyi anlatmaya yetmez. Türkiye’nin son dönemde Çin’le yakınlaşması Türkiye’nin başka bir eksene kaydırılması ile alakalı, parasal ilişkiden daha çok. Ama Türkiye’nin Çin’le bu Merkez Bankası rezervleri dışında başka önemli parasal ilişkileri var tabii.

AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, pazartesi günü rezervlere ilişkin yaptığı açıklamada, “Merkez Bankası’nın bütün işlemleri şeffaftır, saat saat nasıl işlemler yapıldığını görebilirsiniz” dedi. Bu söz doğru mu? Biz saat saat Merkez Bankası’nın işlemlerini takip edebiliyor muyuz gerçekten?

Bu söz 2019 Şubat ayına kadar doğruydu. O tarihten sonra doğru değil, yalan. Niye 2019 Şubat diyorum? Çünkü o tarihe kadar biz Merkez Bankası’nın kayıtları ile ilgili herhangi bir şüpheye sahip değildik, bankacılar, ekonomistler ve piyasa oyuncuları olarak. Ama 2019 Şubat ayından itibaren, “arka kapı” olarak adlandırılan, döviz rezervlerindeki gizemli hareketler başladı. Ondan sonrasında bu işlemler hiçbir şeffaflık içermeden 2020 Kasım ayına kadar devam etti.

Naci Ağbal, Merkez Bankası başkanı olduktan sonra aylık açıklanan swap işlemlerini haftalık açıklamaya başladı. Daha önemlisi ise Merkez Bankası’nın müdahalesi ile ilgili şu ana kadar hiçbir açıklama yapılmadı.

Bugün Merkez Bankası’nın sitesine, tcmb.gov.tr’ye girin, şunu göreceksiniz: Merkez Bankası’nın son döviz müdahalesi 2014 yılında görülüyor. Merkez Bankası’nın son döviz satım ihalesi 2016 Nisan’da görülüyor. Yani bizim paramızı, rezervlerimizi yöneten Merkez Bankası diyor ki bize, “Ben 2016 Nisan’ından sonra piyasalara dövizle ilgili müdahalede bulunmadım.” Oysa daha dün, devletin en tepesindeki isim, Cumhurbaşkanı bu müdahalenin kontrollü ve planlı şekilde yapıldığını açıkladı.

Dolayısıyla Ömer Çelik’in söylediklerinin hiçbir doğruluğu yok. Bence eline verilen metni okumuş. Merkez Bankası’nın sitesine girdiğimizde bunun böyle olmadığını ve bu işlemlerin şeffaf bir şekilde yapılmadığını, arka kapıda gizli kapaklı bir şekilde yapıldığını herkes görebilir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, sizin de az önce belirttiğiniz gibi kontrollü ve planlı müdahaleler yapıldığını kendisi söyledi. “Salgın bahanesiyle yeni bir finansal dalgalanma oluşturmak isteyenlere, elimizdeki tüm araçları kullanarak fırsat vermedik” dedi. Bu açıklamayı siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

Pandemi gerekçesi ile harcanmadığı şuradan belli ki, bu satışlar 2019 Şubat ayında başladı. Türkiye’nin pandemi ile tanışması 2020’nin Mart’ıydı. Pandemiden bir sene önce başladı bu satışlar ve 128 milyar dolarlık paranın 40 milyar dolarlık kısmı daha pandemi Türkiye’ye uğramadan yapılmıştı zaten. Pandeminin etkileri ile birlikte bu satışları daha da hızlandırdılar.

Dünyada pandemi sebebiyle rezerv kaybeden başka ülke yok. Dolayısıyla bu açıklamanın hiçbir temeli yok. Dünyada rezerv konusunda bize en çok benzeyen ülkelerde; Brezilya, Güney Afrika, Rusya gibi ülkelerde herhangi bir rezerv kaybı olmadı. Onlar bütçelerini açtılar, bütçelerinden bir para dağıttılar ya da Türkiye’nin yaptığı gibi işsizlik fonundan dağıttılar. Ama hiçbiri rezerv satarak piyasaları baskılamayı düşünmedi.

Bunun içindir ki Türkiye, pandemi döneminde kendine benzeyen ülkeler arasında halkına en çok kredi veren ama en az doğrudan yardım yapan ülke oldu. Çünkü daha pandemiden önce Türkiye’nin kaynakları çarçur edilmişti, savrulmuştu, buharlaşmıştı.

Nasıl ihtiyat akçesi pandemiden önce çekildiyse, Merkez Bankası rezervlerindeki gedik de pandemiden çok önce açılmıştı ve 40 milyar dolara yakın bir satış, öncesinde yapılmıştı.

Eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, “Görevden affını” istedikten sonra iktidar çevrelerinde kendisi ile ilgili neredeyse hiç açıklama yapılmamıştı. 104 gündür de ne kendisi vardı ortada ne de kendisinden söz eden. Yeni ekonomi yönetiminden ise övgü ile bahsediliyordu ki muhalefet de yeni ekonomi yönetimini birçok adımında takdir ediyordu. Fakat son bir haftadır başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere herkes Berat Albayrak’ı ve onun döneminde yapılanları tekrardan övmeye başladı. Siz bu söylem değişikliğini nasıl yorumluyorsunuz? Berat Albayrak dönemi övgü ile hatırlanacak bir dönem mi?

Muhtemelen bir iç meseleleri var. Onu bizim bilmemiz mümkün değil. Veya 104 günden sonra bir tekrar sahneye çıkma isteği var ve onun testi, hazırlığı yapılıyor olabilir muhalefetin ya da piyasaların üzerinde. Parti içi mesele ise çok önemli değil, bizleri de çok ilgilendirmiyor. Ama devlet içi bir meseleyse, yani yeniden bir devlet pozisyonunda görevlendirilmesi düşünülüyorsa, tabii ki buna sonuna kadar karşı çıkacağız.

Çünkü daha önceki bilanço ortada. Daha önceki yaşananlar ortada. Türkiye’nin kaybettiği yıllar ve meydana gelen fakirleşme ortada. O yüzden umarız ki bir plan yapılıyorsa bile bu devlet görevlendirmesiyle ilgili bir plan değildir.

Bu bilançoyu biraz açabilir miyiz? Görev yaptığı sürede Berat Albayrak’ın Türkiye ekonomisine maliyeti ne oldu?

Berat Albayrak, Türkiye’nin açık ara en başarısız Hazine ve Maliye Bakanı’dır. Açık ara derken, 94 krizini de 2001 krizini de bunun içine dahil ediyorum.

Ben şimdi bazı rakamlar ile bu savımın altını biraz doldurmaya çalışacağım.

Görevde kaldığı süre boyunca kümülatif enflasyon yüzde 36,3 oldu. Yani yıllık ortalaması yüzde 14,2 oldu. Yılda ortalama yüzde 14,2’lik bir enflasyon, AK Parti’nin bakanları içerisindeki en yüksek enflasyon oranı.

Yüzde 36’lık bir enflasyona karşı, görevi bıraktığı gün itibariyle Türk lirası yüzde 87 değer kaybetmişti veya dolar Türk lirasına karşı yüzde 87 değer kazanmıştı.

Tabii bu rakamları tek başına vermek bir şey ifade etmez, bu dönemde Rusya’da, Brezilya’da, Güney Afrika’da ne olmuştu ona da bakalım.   

Aynı dönemde Rus parası yalnızca yüzde 14 değer kaybetmişti. Brezilya yüzde 30 civarında, Güney Afrika ise yüzde 16 civarında değer kaybetmişti dolar karşısında. Yani kendimize benzer ülkeler arasında çok aşırı kötü bir performanstı bu.

Türk lirası, reel kur anlamında tarihinin en düşük seviyesine geriledi bu dönemde. 94 ve 2001 krizi de buna dahil. Enflasyondan  arındırdıktan sonra baktığınızda reel efektif döviz kuru tarihinin en düşük seviyesine geldi görevi bıraktığı gün itibariyle. BİST100 endeksi, yani Borsa İstanbul endeksi kendi döneminde yüzde 37 değer kaybetti TL cinsinden. Bu, Rusya’da yüzde 0 civarında oldu aynı dönemde, Güney Afrika’da yüzde 14, Brezilya’da yüzde 3 değer kaybı oldu. Hepsi kendi yerel para cinsinden.

Türkiye’de risk primi 2.80’den 5.30’a çıktı. Yani yüzde iki buçukluk bir yükseliş oldu kendi döneminde. Aynı dönemde Güney Afrika’da yüzde 0,60’lık bir iyileşme, Brezilya’da 0,60’lık bir kötüleşme oldu.

Türkiye’nin borç stoku 970 milyar liradan 1,8 trilyon liraya çıktı iki buçuk senede. Cumhuriyet tarihi boyunca yapılan borç stoku ikiye katlandı, sadece iki buçuk senede.

Bizlerin “ilk günah” diye adlandırdığı, uzun yıllar önce bırakılan yurt içinden dövizle borçlanmayı başlattı ve bu iç borçlanmanın yüzdesi iç borçlanmanın yüzde 25’ine ulaştı, sadece bir buçuk sene içerisinde.

Performans tanımı diye adlandırdığımız, bütçeden tek seferlik gelirleri çıkarttıktan sonraki açık yüzde 2’den yüzde 5’e çıktı. Bütçe iyice açıldı.

İşsizlik yüzde 11’den yüzde 13’e çıktı ama geniş tanımlı işsizlik yüzde 30’lara geldi.

2017 sonunda 10 bin 800 dolar civarında olan milli gelir, 2020 sonunda muhtemelen 8 bin 200 dolara gelecek. Bu, yüzde 25-28 arası bir düşüş demek. Bu durum, dünyada gelişen ekonomiler arasında Arjantin ile birlikte en büyük kayıp olacak.

Bu tabloya bakınca ortada bırakın bir başarıyı, çok ciddi bir sorun var. Bunların üstüne Merkez Bankası rezervlerinin artı 32 milyar dolardan eksi 47 milyar dolara taşınmasına eşlik eden şeffaf olmayan facia bir uygulama var.

Böyle bakınca, bu dönemin ileride mercek altına alınacağını, bu dönem üzerine makaleler ve kitaplar yazılacağını düşünüyorum ben.

Bahsettiğiniz tablo durumun ciddiyetini açıkça gösteriyor. Ama iktidara yakın medya ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ısrarla Berat Albayrak’ın çok başarılı işler yaptığını iddia ediyor. Daha bugün, Sabah gazetesi ve A Haber kanalında çıkan bir haber vardı; Berat Albayrak döneminde Merkez Bankası’nın kârının 3 kat arttığına yönelik. Bunu nasıl okumalıyız sizin bahsettiğiniz tablo ile birlikte?

Merkez Bankası’nın vergi rekortmeni olduğu yıl 2001’di. Daha sonra 2018 ve 2019 oldu. Muhtemelen 2020 de öyle olacak. Merkez Bankası’nın kârı, ekonomik aktivitenin yavaşladığı, ekonominin çok kötüye gittiği ve kurlarda çok büyük değer kayıplarının olduğu senelerde artar. Yani bu çok reel bir sonuç.

Merkez Bankası’nın kârı, halkın kaybıdır genellikle. Neden? Çünkü işte Merkez Bankası, Berat beye kadar olan dönemde rezerv tutardı tampon oluşturması için. Bu rezervler değer kazanır ve bu rezervleri eğer piyasada alım satıma tâbi tutarsanız kar elde edersiniz. Berat beyin yaptığı da bu kârları realize edip Merkez Bankası kârlarının Hazine’ye geri çekilmesi oldu. Ama işin trajikomik kısmı, bundan sonra Türk lirası değer kaybederse artık Merkez Bankası o kârı elde edemeyecek. Merkez Bankası artık negatif rezerve geçtiği için, artık Türk lirasının değer kayıplarından Merkez Bankası da değer kaybedecek. Yani eskiden vatandaşlar para kaybederken Merkez Bankası para kazanıyordu ve bu dengeleyici bir unsur oluyordu. Buna da karşıt döngüsel denir genellikle. Bu görevi de göremeyecek artık Merkez Bankası, Berat beyin harcadığı rezervler yüzünden. O yüzden Merkez Bankası’nın kârıyla övünmek bence tek kelimeyle talihsizlik.

- Advertisment -