AK Parti’nin 2002 yılının sonunda tek başına iktidara gelmesi, “ötekiler”in, -Tayyip Erdoğan'ın tanımıyla “Türkiye’nin zencileri”niniktidar denemesiydi. Dindarlar, muhafazakarlar, şehirlerin varoşlarından gelenler, “değişim” sloganıyla yola koyulmuştu…
Tabu sayılan meseleler tartışılır, konuşulur oldu. AB ve evrensel demokratik değerler bağlamında daha olumlu bir yaklaşım oluştu. Askeri vesayet geriletildi. Ekonomi canlandı. Birçok alanda yasaklar aşıldı.
Ancak, 17 yıllık iktidarla birlikte, bu sürecin lideri Tayyip Erdoğan'ın deyimiyle “metal yorgunluğu” dönemine girildi. Genç kuşaktan ve metropollerdeki dinamiklerden uzaklaşıldı. AK Parti, yüzünü, İç Anadolu’ya, Karadeniz’e döndü.
Ortadoğu’da, Suriye’de işler zorlaştı. Ekonomi olumsuz sinyaller vermeye başladı. Tabii, çözüm sürecinin kırılmasının ve 15 Temmuz darbe girişiminin de yaşanan değişimde rolü oldu. Başta Kürtlerle çözüm arayan iktidar, sonunda, MHP’yle “beka” ittifakına yöneldi.
Seçmenin mesajı
Böyle bir ortamda 31 Mart yerel seçimlerini yaşadık. Oy yüzdesi açısından bakıldığında iktidar bloğunun oyları 24 Haziran 2018 seçimlerine göre fazla gerilemedi. Ancak ülkenin enerjisini, yönelimini, kültürünü, geleceğini şekillendiren büyük şehirlerin neredeyse tamamı, CHP’ye geçti. CHP, şimdi, İstanbul’dan Ankara’ya, İzmir’den Adana’ya, Antalya’dan Mersin’e uzanan bir düzlemde, Türkiye’nin geleceğini temsil eden yerel yönetimleri yönetecek.
“İstanbul’u kazanmak Türkiye’yi kazanmaktır” deyişi, şimdi Ekrem İmamoğlu adlı bir genç başkanla hayata geçecek. İmamoğlu, yeni döneme özgü bir siyasetçi. Görebildiğimiz kadarıyla, insanlarla eşit iletişim kurabilen, uzlaşmayı bilen, mantıklı, gösterişsiz, hakkını arayan, işini yapan, kürsülerden nutuk atmaya değil hayatın içinde olmaya, kente değer katmaya önem veren bir siyasi profil çiziyor.