Ana SayfaHaberlerMurat Belge ‘Oh olsun’cuları yazdı

Murat Belge ‘Oh olsun’cuları yazdı

Rize İkizdere’de, köylülerin iktidarın iktisadi partnerlerinden birinin yürüttüğü taşocağı açma faaliyetine kararlı bir şekilde karşı çıkmaları iktidar cephesinde bariz bir tedirginlik yarattı. Fakat bazı muhalif kesimler Rize’nin AK Parti’ye seçimlerde yüksek oy vermesini gerekçe göstererek İkizdere’de direnen köylülerin umurlarında olmadığını söyledi ve ‘oh olsun’ dedi. Murat Belge, T24’teki yazısında (12 Mayıs) bu ruh halini ele alıyor.

Murat Belge “Niye biz, yani ‘Oh olsuncular’, seçim kazanamıyoruz. Bizde mi bir yanlışlık var, yoksa bu halk mı sersem?” diye soruyor ve şöyle devam ediyor:

***

Geçenlerde Murat Sabuncu-Levent Gültekin ikilisinin programlarını izlerken bir şekilde bildiğim bir konuya daha genişlemesine girdiklerini izledim. Konu, vaktiyle AKP’ye oy vermiş, ama şimdi AKP politikalarının felaketamiz sonuçlarını bizzat yaşayan ve dolayısıyla son derece şikayetçi insanlar. Daha doğrusu, o insanlar değil de bu durum karşısında onlara “Oh olsun!” diyenler. “Siz vermediniz mi oylarınızı AKP’ye?” diyor bu kişiler, “İşte oyunuzun karşılığını alın.” Bunun ne kadar gayriinsani bir davranış olduğunu ikisi de yeterince belirtti. Gerçekten de öyle.

Ben insani olup olmamasından önce “politik” olup olmadığını kurcalayarak gireceğim konuya. “İnsani” olmak sorusuna önem vermediğimden değil elbette. Bu, her zaman en fazla önem verdiğim konu. Ama o bambaşka bir düzeyin sorunu, konusu. Programda özellikle Levent Gültekin’in vurguladığı, içinde bulunduğumuz berbat siyasi durum var. Şu anda bütün gücümüzü bu labirentten bizi çıkaracak eylemlerde yoğunlaştırmalıyız. Öncelik burada. Böyle bir öncelik varken söz konusu durumda “Oh olsun” tavrının etkisi ne olur?

“Çocuğuma ekmek götüremiyorum” diye yakınıyorum birilerine. Bazılarını tanıyorum, bazılarını yeni görüyorum. Bu tanımadıklarımdan biri, “Oh olsun! Sen AKP’ye oy vermemiş miydin?” diyor. “Bu benim dostum! Sözünden bunu hemen anladım” mı diyeceğim? Yoksa özellikle kızacak, ona, daha önce olmadığım derecede düşman mı olacağım? Tabii ikincisi.

“Ahlak”tan soyutlayarak konuyu düşünmeye devam ediyorum: AKP’nin seçimi kaybetmesini istiyor muyuz? Bunun için, daha önceleri AKP’ye oy vermiş birilerinin bundan vazgeçip muhalefet cephesine oy vermesi gerekmiyor mu? Gerekiyor. Böyle bir durumda, iki kere iki basitliğinde bir soru ve cevap değil mi bu? Böyle yapmaya hazırlanan birine “Oh olsun” demek ne sağlayacak? Yakınan, bunu söyleyen için, “Bunların onlardan ne farkı var?” demez mi? Bu durumda, “Amaan, ne üstüme vazife? Al birini vur öbürüne. Evde oturacağım, oy moy kullanmayacağım” deme ihtimali doğmaz mı?

Peki, bu söz konusu yurttaş ne için gidip AKP’ye oy vermişti? Hangi seçimse, o seçime AKP’nin rakibi olarak girmiş harika, başarılı, pırıl pırıl bir veya birden çok siyasi parti mi vardı? Vardı da, bu gafil ya da kötü niyetli kişi kasıtlı olarak o pırıl pırıl parti iktidara gelemesin diye mi AKP’te oy vermişti? Hangisiydi o pırıl pırıl parti?

“Oh olsun” diyenler büyük bir ihtimalle kendileri CHP’ye oy veren kişilerdir. Bu kişiler, birkaç Ecevit başarısı dışında CHP’nin niçin yıllar yılı seçim kazanamadığını arada bir düşünüyor mu?

Ecevit’in başarıları dedim. Ecevit bu partide bulunmuş en az “CHP’li imgesi” veren siyaset adamıydı. İnönü’yü kongrede yenen adamdı. Zaten bulduğu ilk fırsatta da CHP’yi terk etti. Bunlar tartışma kaldırmayacak olgular.

Niye biz, yani “Oh olsuncular”, seçim kazanamıyoruz. Bizde mi bir yanlışlık var, yoksa bu halk mı sersem? Bizde bir yanlışlık olmayacağına göre, demek ikincisi. Bu da duble “Oh olsun” getiriyor. Peki biz doğru düşünüyor ve söylüyoruz, halk gidip yanlış partiyi seçiyor. Ne olacak bu işin sonu? Bizim doğru fikirlerimiz ne zaman ve nasıl uygulanacak?

Bunun ayrıntılı cevabına şimdilik girmeyeyim.

Bu böyle bir mantık. Kolay kolay değişeceği de yok. Bu yolda giden adam, “Yahu, AKP’ye oy verdim, halt ettim” diyen adamla konuşmaya hazır değil, niyetli de değil. Onu “AKP’ye oy vermek” diye adlandırdığımız bu siyaset anlayışından uzaklaştırmak için onunla konuşmak, ahbaplık kurmak aklının ucundan geçmiyor. Hatta onun o kafada kalmasını tercih edebilir -kendisinin onun üstünde sürekli bir egemenliği olması koşuluyla.

Peki bu yaklaşımın AKP’de ve reisinde cisimleşen zihniyetten ayrıldığı yer neresi? Öyle bir yer var mı? Bu iki “taraf”, adına konuştukları ideoloji çerçevesinde şüphesiz farklı şeyler düşünüyor, farklı değerlere öncelik veriyor. Bu şu takımın ya da bu takımın fanatik taraftarlarının tercih farkları gibi bir şey. Biri diyor, “Kolumu kessen akan kan siyah-beyaz akar.” Öbürü “Şurada bir yerimi keseyim, kanım sarı lacivert akacaktır” demekte. Ne oldu? Kan rengi farklı. Ama ikisinin de kanının tuttuğu takıma göre bir rengi olduğunu öğreniyoruz.

Bu, önemli bir ortaklık değil mi? Akıllarının çok benzer biçimde işlediğini göstermiyor mu? Renklerin farklı olması mı önemli, zihinlerin ortak biçimde çalışması mı?

“Farklılık” diye bir şey olacaksa, bu “kan” muhabbetini bir kenara koymaktan ileri gelecektir. Demokrasi de böyle bir şey. “Sen de benim düşündüğüm gibi düşün ki demokratik olalım” mantığıyla olacak bir şey değil demokrasi. Senin gibi düşünenle değil, senin gibi düşünmeyenle kurduğun ilişkiden anlıyoruz demokrasiyle ilişkini.

Ancak, hâlihazırda şimdi muhalefette olan ama fırsatını bulduğunda iktidar kadar despotik davranacağı belli olan (sayıca küçük ama etkili) bir kesimin varlığı yoksanamaz. Bu, aslında, muhalefetin bir zaafını oluşturuyor.

- Advertisment -