Ben Orhun Yazıt.
101 yaşındayım. Ben insanlığın engin birikimiyim. Ben medeniyetin ortak aklıyım.
Geçen yazıda, sığınmacılarla nasıl mücadele edileceği konusunda yazacağıma söz vermiştim. Bizde söz namustur.
Sığınmacılar konusunda devlet hiçbir şey yapmazken Bolu Belediye Başkanı gibi vatansever, yürekli insanlar “Sığınmacıya 10 kat pahalı su” gibi yöntemlerle kendi mücadelelerine giriştiler. Bazı esnaf, sığınmacılar giremez tabelaları astı dükkanlarına.
Ne var ki bana bu tip eylemler iyi niyetli ama yetersiz göründü.
Bu ülkede yaşayan orta yaşlı bir bey olarak ben de elimi taşın altına koymaya karar verdim. Günler süren beyin fırtınaları yaptım. Aslında birkaç saatte çözümü bulurdum da, fırtınaların ortalarına doğru konuyu tamamen unutuyorum. Neyse, sonuçta buldum mu? Buldum.
Bulmakla kalmadım, kendi mahallemde bütün esnafı organize ederek sığınmacı sorununu kökten çözdüm. Siz de kendi mahallenizde bunları deneyebilirsiniz. Herkes evinin önünü süpürse… Öyle bir laf vardı.
Öncelikle bu sığınmacıları net olarak ayırt etmek lazım. Geçenlerde bizim oradaki parktan geçerken bankın üzerinde yatmış sersefil bir herif gördüm. Koyu tenliydi. Bastonumla kafasına vurup uyandırdım ve defolup memleketinde uyumasını söyledim. “Yozgat’ta mı uyuyım yani amca?” dedi, “ne vuruyon ayrıca” diye de ekledi. Özür dileyerek oradan uzaklaştım.
Yolda onları tespit etmenin bir yolu olmalı diye düşünürken yılları biriktirmiş beynim çözümü buluverdi. Evreka! diye bağırdım yolun ortasında. “Deli herhalde” bakışları gördüm etrafımda. Arşimet’e de böyle bakmışlardı.
Önce kendi berberim Necati’ye, sonrasında mahalledeki bütün berberlere gittim ve sığınmacılarla ilgili ne yapacaklarını söyledim. Merak ve iştah dolu gözlerle bana baktılar. Onlara şöyle dedim:
“Sığınmacı müşteri geldiğinde makine elinizden kaymış gibi yapıp heriflerin saçlarını sıfıra vuracaksınız.”
“Niye böyle yapıyoruz bey amca?” diye sordular.
“Siz vazifenizi yapın, gerisine karışmayın. Büyük resmi göremiyorsunuz henüz. Göreceksiniz,” dedim.
Oradan derhal kıyafet mağazalarını dolaşmaya geçtim. Mağaza sahiplerine de şunu söyledim:
“Sığınmacı müşteri geldiğinde onu pijama reyonuna yönlendirin. Moda olduğunu söyleyin, indirim yapın, altından girin üstünden çıkın, onlara şu mavi beyaz şeritli pijamalardan satın. Dükkandan çıkarken de giymiş olduklarına emin olun.”
“Tamam ağbi” dediler.
Bir sonraki durağım mahallenin dövmecisi Orçun’du. Aslında bir önceki gelişimde bana dövme yapmayı reddettiği için ona kırgındım, güya benim tenime yapacağı kartal dövmesi sivrisinek gibi görünürmüş. Ahlaksız.
Orçun’a da dükkanın önüne “Arap haftası münasebetiyle sığınmacıya ücretsiz dövme!” tabelası asmasını, gelen müşteriye de istediği dövmeyi yaptırdıktan sonra bir de bileğiyle dirseği arasına altı haneli bir numarayı dövme olarak kakmasını söyledim. “Ya kabul etmezlerse?” diye sorunca “Moda olduğunu söyle, ya da dövme yönetmeliği gereği devletin şart koştuğunu falan belirtirsin, bir şekilde yap” dedim. Yaptı da.
Şu anda oluşan manzarayı görmenizi çok isterdim. Herkes üzerine düşeni yaptığında, toplum olarak bir idealde birleştiğimizde neler olacağına müthiş bir örnek bu manzara.
Evimin penceresinden mavi beyaz şeritli pijamalarıyla, kel kafalarıyla ve kollarında numara yazan dövmeleriyle ağır işlerde çalışırken onları görmek insana bütün yorgunluğunu unutturuyor.