Röportajın tamamını Serbest TV’de izlemek için:
Röportajın tamamını SerbestPod’da dinlemek için:
- İlk olarak, görüşmeler nasıl geçti? Hangi konular konuşuldu?
Öncelikle olumlu geçti. Biz, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Yetkilileri ile görüştük. Başkan Neçirvan Barzani ile, Başbakan Mesrur Barzani ile görüştük. Parlamento düzeyinde Meclis başkanı ile, Meclis başkan yardımcıları ile, ki hepsi farklı partilerden bu kişiler, görüştük. Bölgesel yönetimde ağırlıklı olarak temsil edilen üç siyasi parti olan KDP, KYB ve Goran Hareketi ile görüştük. Erbil’de bölgesel yönetimin içinde bir Türkmen bakan var, Sayın Aydın Maluf, onunla ve Irak Türkmen Cephesi’nin Erbil’deki yetkilileri ile görüştük. Irak Türkmen Cephesi şemsiyesinde olmayan Türkmen Reform Partisi var onlarla görüştük.
Irak Türkmen Cephesi ile görüşmek için de Kerkük’e gittik. Orada genel merkezde başkanla ve diğer yetkililer ile görüştük. Dış ilişkiler bürosundan kişilerle görüştük, Ezidi inanç önderleri ile görüştük, kanaat önderleri ile görüştük. Yani sadece siyasilerle, bölgesel yönetim ile değil toplumun farklı kesimlerinden temsilciler ile görüştük.
Biz Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nden olumlu izlenimlerle ayrıldık. Bize ifade edilen şey de görüşmelerin olumlu geçtiği, bir diyalog kanalının olması gerektiği, konuşmadan sorunların çözülmesinin mümkün olmadığı, bununla ilgili bir diyaloğun başlatılmış olmasının, bunun da Ortadoğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı gibi bizim önceden ortaya attığımız, son kurultayımızda da delegelerimizin oy birliği ile kabul ettiği İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi’nin 13. maddesinde bulunan fikir kapsamında ve aynı zamanda CHP’nin dış politika vizyonunu da ifade eder bir tarzla yapılan görüşmenin olumlu olduğu ifade edildi.
Biz memnun ayrıldık. Şunu da ifade ettik; bu bizim ilk ziyaretimiz, ilk görüşmemiz ama son olmayacak. Aynı görüşteyiz. Son olmayacak, devam edeceğiz.
-Siz orada görüştüğünüz kişi ve kurumların temsilcilerini Ankara’da genel merkezinizde misafir edecek misiniz? Böyle bir davet oldu mu başta IKBY yönetimi olmak üzere?
Zaten onu ifade ettik; eğer Türkiye’ye gelirlerse ki geliyorlar, görüşme talebinde bulunurlarsa biz memnuniyet duyarız.
- Bu ziyaretlerden birisini de Mesut Barzani ile yaptınız. Mesut Barzani çok sembol bir isim, geçmişte Çözüm Süreci zamanında Diyarbakır’a gelmişti, başka zamanlarda Ankara’da ağırlanmıştı ve o dönemde başta CHP olmak üzere muhalefet Barzani üzerinden iktidara eleştiriler getirmişti. Sizin bu ziyaretiniz ve Mesut Barzani ile birlikte verdiğiniz fotoğraf o anlamda CHP’de bir değişimin, bir dönüşümün işareti olarak okunabilir mi?
Siyaset statik bir şey değil, toplum da statik değil. Toplum da değişiyor, siyaset de değişiyor, dünyadaki siyaset iklimi de değişiyor. Bir Çözüm Süreci yürütüldü geçmişte. Bu sürece dair CHP’nin eleştirileri ile ilgili genelde konuyu farklı değerlendiren, yani “Çözüm olmasın” ya da “Kürt sorunu yoktur” gibi şeyler söylediğimizi düşünen bazı kesimler var.
Çözüm Süreci sırasında bizim eleştirimiz, yaklaşımımız şuydu: “Türkiye’de bir Kürt sorunu var, bu sorun çözülmeli. Ama bu iş şeffaf bir şekilde yapılmalı. Kürt sorununun çözümü kapalı kapılar arkasında yapılan görüşmelerle değil, şeffaf bir şekilde parlamento zemininde yapılmalıdır.” Biz bunu ısrarla vurguladık. Bugün, “Hayır, parlamento zemininde çözmek doğru değildi” diyen hiçbir siyasi parti yok. Bugün itibariyle, o görüşmeleri yürüten kesimler dahil olmak üzere, “Evet, parlamento zemininde yürütülmesi doğrudur” diyorlar. Demek ki CHP yapıcı bir eleştiride bulunmuş o dönemde. Biz o günde haklı olduğunu düşünüyorduk bu yaklaşımın, bugün de düşünüyoruz. O gün başka türlü düşünen bazı siyasetçiler, bugün parlamento zemininde olmasının daha iyi olacağını düşünüyor. Biz bundan mutluluk duyarız.
Bir diğer nokta, Çözüm Süreci’nin çok başlarında; AKP’nin Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, bu konuların daha çerçevesi çizilmeden, sürecin nasıl yürüyeceği, neler yapılacağı belli olmadan bu konudaki niyetini beyan etmişti. Buna karşılık sayın genel başkanımız dedi ki, “Kürt sorunu çözülmeli. Bu sorunun çözülmesi için size bir kredi açıyoruz. Benim siyasi hayatıma mal olsa da biz bu sorunun çözülmesi için destek vereceğiz” dedi. Cevabı hatırlıyor musunuz? Ben hatırlıyorum. Erdoğan bu desteği elinin tersiyle itti ve dedi ki “Bizim sizin kredinize falan ihtiyacımız yok.”
Şimdi şöyle düşünün; siz Türkiye’yi yöneten bir siyasi partisiniz. Önemli bir oyla iktidara gelmişsiniz. Yalnız başınıza iktidara gelmişsiniz. Bir koalisyon olsa belki koalisyon ortağını ilgilendiren durumlar da olabilir. Tek başına iktidara gelmiş bir AK Parti var ve partisinin içinde oldukça güçlü bir Recep Tayyip Erdoğan figürü var o gün itibariyle. Ve ana muhalefet partisi size diyor ki, “Bu konunun çözümü için biz size kredi açıyoruz. Gelin paylaşın. Toplumda genel bir mutabakat oluşsun. Bu mutabakatın sonunda da amaç meseleyi çözmek değil mi, çözelim beraberce.” Ama iktidar “Hayır” diyor. “Bizim bunu çözmek gibi bir niyetimiz var ama sizin bize açacağınız bir krediye, bir desteğe ihtiyacımız yok” diyor. Bunu hangi perspektif ile yapıyor? Amaç sorunu çözmek değil, amaç meseleyi bir sonraki seçimde kendi iktidarını pekiştirecek bir mekanizmaya dönüştürmek. Nitekim öyle oldu.
CHP’nin Çözüm Süreci sırasında yapmış olduğu eleştiriler doğruydu. Çözüm Süreci’ni baltalamak için değildi. İyi niyetle yapılmış eleştirilerdi. Hatta hatırlarsanız o dönemde “22 soru 22 cevap” adında bir metin yayınladı CHP ve bu eleştirileri neden yaptığını, kendisinin çözüm perspektifinin ne olduğunu kamuoyuyla paylaştı. Ama o dönemin sıcak koşulları içinde ben eminim birçok insanımız belki yeterince dikkat etmedi, belki yeterince umursamadı. Çünkü mevcut siyasi iradenin bu sorunu çözeceğine dair bir inanç ortaya çıkmıştı.
Şimdi gelmiş olduğumuz noktada da, üzerinden zaman geçti, meseleye soğukkanlı bir şekilde bakabiliriz. Biz yönelik eleştirilerin ya da bizim o dönemde yapmış olduğumuz eleştirileri çıkarıp bize karşı koyma çabaları var. Bu, hayatın ve siyasetin statik olmama durumuna aykırı şeyler. Ayrıca, eleştirilerimizi de koruyor ve kendi siyasi çözümümüzün içinde de o eleştirileri yaparken düşündüklerimizden de izler var.
Topluma şöyle izah etmeye çalıştılar: “Bu CHP’liler Kürt sorunu çözülmesin istiyorlar. Bu CHP’liler Kürt sorunu yoktur diyorlar.” Allah aşkına, kendi siyasi gelenekleri ya da kendileri ve hatta bu tarz eleştiriler yapanlar Türkiye’de Kürt sorunu olup olmadığını bilmezken bizim siyasi geleneğimiz bu konuyu konuşuyordu, tartışıyordu, üstüne yazıyordu. Kürt sorunu ile ilgili siyasi partilerin üretmiş olduğu dokümanlara bakarsanız aralarında baya bir CHP-SHP geleneğinin üretmiş olduğu belgeler ile karşılaşırsınız.
- Son dönemde CHP bünyesinde bir “Doğu Masası” da kuruldu sizin başkanlığınızda. Geçtiğimiz aylarda da sizin bu kapsamda ekibinizle birlikte çeşitli temaslarınız, yurt içi gezileriniz de oldu. Bu yaptığınız görüşmeler ile son IKBY ziyareti arasında bir bağlantı var mı? ‘CHP, Kürt meselesinin Türkiye sınırları ile sınırlı bir mesele olmadığını anladı’ tespiti bu bağlamda doğru bir tespit mi?
Biz Kürt sorununun kendi içimizde, Türkiye’nin kendi dinamikleri ile, kendi olgunlaşmasıyla çözülebileceği kanaatindeyiz. Meseleyi de sadece Kürt yurttaşlarımızın sorunu olarak görmüyoruz, tüm Türkiye’nin sorunu olarak görüyoruz. Yani bu Edirne’nin de sorunu, Iğdır’ın da sorunu, Hakkari’nin de sorunu.
Bugün ben size sorsam, “Dünyanın en büyük Kürt şehri hangisidir?” desem herhalde bana Erbil demezsiniz, İstanbul dersiniz. Ciddi bir Kürt nüfusun yaşamış olduğu İstanbul’da da, Mersin’de de, Adana’da da, Ankara’da da, Antalya’da da CHP’li belediye başkanları görev yapıyor. Hiç kimseyi de ayırmadan hizmet ediyorlar. 31 Mart seçimleri öncesinde biz bunu söylüyorduk, bazıları buna inanmıyordu. Şimdi üzerinden geçti iki sene. Meseleye geri dönüp bakabilecek durumdayız. Biz kimseyi ayırmadan hizmet etmeye çalışıyoruz ama bizim hizmet etmemizi engellemeye çalışan bir iktidar ile karşı karşıyayız. Bunun yurttaşlarımıza, hepsine, ne faydası var? Hiçbir faydası yok. Amaç şu; CHP’nin hizmet etmesini engellemeye çalışıyorlar.
Diğer taraftan, biz Kürt meselesinin tek boyutlu olmadığını, farklı boyutlarının da olduğunu, bunların da gözetilmesi gerektiğini, hesaba katılması gerektiğini bilen bir siyasi partiyiz. İşin sadece kimlik boyutu yok, hak boyutu var, toplumsal barış boyutu var, Ortadoğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı’nı konuştuğumuz zaman diğer ülkelerde yaşayan yine Kürt olan o ülkelerin vatandaşları var, ekonomik boyutu var, başka başka boyutları var. Meseleye tek bir boyuttan baktığınız zaman yeterince kucaklayan, yeterince konuyu anlayan bir çerçeveden bakmış olmuyorsunuz.
Türkiye’de yaşanan Kürt meselesi Türkiye’nin meselesidir ve Türkiye kendi dinamikleri ile, dışarıdan bir elin ya da ellerin müdahalesine ihtiyaç duymadan kendi sorununu çözebilecek bir kapasitededir.
- Şöyle bir eleştiri gelmişti size, neden Doğu Masası ismi verildi de Kürt Masası ismi verilmedi diye. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Doğu Masası kapsamında 24 ilimiz var. Bu 24 ilin içinde Maraş da var, Urfa da var, Antep de var, Van da var, Diyarbakır da var. Bu illerin ortak tarafı, CHP’nin bu illerde örgütsel kapasitesinin zayıf olduğunu düşünüyor olmamız.
Bizim bölgede milletvekillerimiz var; Urfa’da var, Tunceli’de var, Gaziantep’te 2 milletvekilimiz var. Ama biz partimizin hak ettiği yerde olmadığını düşünüyoruz. Bu örgütsel kapasiteyi artırmamız gerektiğini, bunun da bir siyasi sonuca ulaşması gerektiğini, bölgeden daha fazla milletvekili çıkartmamızın ihtiyaç olduğunun, o bölgede yaşayan insanlarımızın sorunlarını Meclis’te dile getirebilmek için daha fazla çaba harcamamız gerektiğini düşünüyoruz.
CHP bu konuda hiçbir çaba göstermemiş olsaydı kimse eleştirmeyecekti hiçbir şeyi. CHP bir eksiği tespit etti ve bir çaba içerisine girdi. Bu çaba içerisine girmesinden neden bazı kesimler rahatsız oluyor bunu anlamak mümkün değil.
Biz partimizi güçlendirmeye çalışıyoruz. Doğu masası bizim partimizi güçlendirmek adına yaptığımız bir faaliyet. Ama bizim Erbil’e yapmış olduğumuz ziyaret, bir dış politika hamlesi. Dolayısıyla bu ikisini birbirine karıştırmamak gerekiyor.
Evet Erbil’e giden heyetin başkanı bendim, aynı zamanda Doğu Masası da bana bağlı. Aynı zamanda da benim bir Dışişleri Komisyonu şapkam var bir yandan da CHP’de örgüt ve örgüt yönetimlerinden sorumluyum. Dolayısıyla tek boyutlu bir görevim yok, biz görevimizin farklı boyutlarını da bir arada götürebilecek bir bakış açısına sahibiz. Onun için Doğu Masası başka bir çalışma, Erbil ziyareti farklı bir çalışma.
Doğuda CHP’ye katılımlar var. CHP’nin son dönemde izlemiş olduğu siyasete, genel merkezden yapılan açıklamalara ve bu açıklamaların diline, sayın genel başkanımıza yönelik bir teveccüh var. Sadece Doğu’da yok, Türkiye’nin her yerinde var. Biz de bunu örgütlemeye çalışıyoruz. Örgütleyelim ki kalıcı olsun ve aynı zamanda da daha fazla milletvekili çıkartalım, daha fazla o illerin sözünü Meclis’te dile getirebilelim.
- Yapılan anketlerde CHP’nin doğuda oyunu ciddi bir şekilde arttırdığı görülüyor. Fakat genel olarak Kürt kamuoyunda şöyle bir endişe var; Kürt meselesinin yine siyasi bir araç olarak seçimlerde kullanılması tehlikesi. Siyasi partilerin hedefi elbette oy almak, oylarını tutmak ve artırmaktır fakat bu konuda samimi bir tutum görmek istiyor Kürt kamuoyu da. Bu bağlamda, iktidar olmanız halinde Kürt sorunu ile ilgili hangi somut adımları atmayı planlıyorsunuz?
Şunu ifade edeyim; CHP için Kürt sorunu bu seçimden önce mi keşfedildi? CHP, Kürt meselesini yeni mi keşfetti? Geçmişten günümüze kadar bu meseleyi en çok konuşan, tartışan hatta en çok yazan siyasi parti CHP. Seçim ne zaman? Biz erken seçim istiyoruz ama iktidar ısrarla seçimlerin 2023 yılında yapılacağını söylüyor. Seçim için siz bir hamle yapıyorsanız, o hamleyi seçimden birkaç ay önce yaparsınız. Seçimin 2023’te olduğunu varsayarsak 2 yıl var, seçimin bizim istediğimiz gibi erken bir seçim olacağını varsayarsak tarihi belli değil.
Biz samimi olarak şunu söylüyoruz: Türkiye’nin bir Kürt sorunu var. Bakın, Tayyip Erdoğan’ın Kemal Kılıçdaroğlu’na vermiş olduğu cevaba atıfla söyleyeyim. O zaman biz iktidar değildik, biz muhalefettik. Keşke Kürt sorunu çözülmüş olsaydı. Niye kabul etmediler?
Biz meseleleri seçime endeksli olarak görmüyoruz. Biz Türkiye’nin dış politikasını meydan mitinglerinin konusu olarak da görmüyoruz. Biz meselenin çözülmesi gerektiğini bunun da inşallah CHP iktidarına nasip olacağını düşünüyoruz. Bu konuda kararlıyız. Bu konudaki tutumumuzun seçimle bir ilgisi yok.
Az önce söylediğim gibi, Doğu Masası’nın seçimle bir ilgisi var. CHP’nin örgütünü güçlendirirseniz, oradaki temsiliyeti arttırırsanız parlamentoda daha fazla milletvekiliniz olursa bunun size seçim kazanmada faydası olur. Bunun seçimle ilgisi var. Seçimden sonra da devam edecek bir çalışma. Bu yapmış olduğumuz ziyaretin ama seçimle bir ilgisi yok. Bu samimiyetsizlik olur.
Biz ilk ziyaretimizi Erbil’e değil de Şam’a yapmış olsaydık, Bağdat’a yapsaydık, Kahire’ye yapsaydık bu soru gelir miydi? Bu da benim sorum.
Biz gittiğimiz her yerde Ortadoğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı’nı tarif ettik. Bu teşkilat için bölgede olan dört ülkenin başkentini saydım Ankara ile birlikte. Dolayısıyla meseleye sadece seçim endeksli bakarsanız partinizin çıkarlarını Türkiye’nin çıkarlarının önüne koymuş olursunuz. Biz bunu hiçbir zaman yapmadık, yapmayız da.
- Bu saydığınız diğer başkentlere de ziyaretler gerçekleştirecek misiniz? Nasıl bir program izleyeceksiniz?
Koşullar oluştukça, o bölgelerde, o ülkelerde uygun zemin oldukça biz bu ziyaretleri yapacağız. Biz örneğin daha önce Mısır’a heyet gönderdik. Çok tartışıldı. 8 sene geçti üzerinden. Şimdi hükümet ilişkileri yumuşatmak için görüşmeler yapıyor. Kendilerine niye yapıyorsunuz demiyoruz. Sadece 8 senemiz nereye gitti diye soruyoruz.
Doğu Akdeniz’deki doğalgaz yataklarındaki Türkiye’nin çıkarlarını savunma konusunda sizin bu iletişimsizliğiniz bizim lehimize olmadı diyoruz.
İsrail’de, Mısır’da, Suriye’de hala büyükelçiliklerimiz yok. Bu büyükelçilerimizi niye çektiniz? Orada büyükelçi olması demek sorunların ortadan kalktığı anlamına gelmiyor ki. Bizim şu anda sorunumuz olan birçok ülkede büyükelçimiz var ve bu doğal, doğru olanı. En azından diyalog kanallarını kapatmamış oluyorsunuz. Konuşmadan anlaşmak mümkün mü? Önce konuşmak lazım, diyalog kurmak lazım. Masada her konuda anlaşamayabilirsiniz ama önce bir konuşalım.
Türkiye bölgesinde önemli bir devlet. Köklü bir tarihi var. Kendisinin özgüvenle coğrafyasına bakması gereken bir ülke. Neden bunlardan kaçıyor?
- Selahattin Demirtaş geçtiğimiz günlerde bir yazı kaleme aldı. Burada muhalefetin birlikte hareket etmesinin önemine dikkat çekti. HDP’lilerin de son dönemde CHP ve Millet İttifakı’na yönelik kendilerini dışladıkları, muhatap alınmadıkları, fotoğraf vermekten kaçındıkları gibi itirazlar var. Sırrı Süreyya Önder de son verdiği röportajda “İktidar gidecek ama gelen de elinde kör bıçağı ile bekliyor” dedi. Siz HDP’li isimlerin bu eleştirilerini nasıl karşılıyorsunuz? Bu konuda ne söylemek istersiniz?
HDP’nin, Millet İttifakı içerisinde olmak gibi bir talebi yok. Bunu Sayın Mithat Sancar birkaç kez ifade etti. Doğal olarak Millet İttifakı önümüzdeki seçimlere birlikte girecek olan partilerin oluşturduğu bir yapı ki yerel seçimden önce oluşturulmuş bir yapı.
Sayın Sırrı Süreyya Önder benim hemşerim. Onun ifadesini tartışmak niyetinde değilim. Şu anda Cumhur İttifakı’nın politikalarının tamamen MHP güdümüne girmiş olduğu bir ortamda bu politikalarla CHP’nin şu son birkaç yıldan beri ön plana çıkarttığı dili, söylemi ve samimiyeti aynı kefeye koymak doğru olmaz. Bunu Sayın Önder’e cevaben söylemiyorum ama bir kıyaslama yapma ihtiyacımız var.
Meseleyi seçimde partinin çıkarları ile ülkenin çıkarları ayrımına koymak lazım ki biz orada ülkenin çıkarları tarafında duruyoruz.
Kürt meselesinin çözülmesi için de biz elimizden gelen çabayı ortaya koyacağımızı açık yüreklilikle ifade ediyoruz.