Ana SayfaYazarlarGülen’in yanıbaşındaki “İ. K.” ‘büyük cezaevi isyanı’ için plan yaptı mı?

Gülen’in yanıbaşındaki “İ. K.” ‘büyük cezaevi isyanı’ için plan yaptı mı?

 

Eski Zaman muhabiri, gazeteci Ahmet Dönmez, 9 Kasım’da kendi bağımsız internet sitesinde “’Cezaevlerini kana bulayacak isyan planı son anda önlendi’ iddiası” başlığıyla çok ilginç bir haber yayımladı. Dönmez, Gülen Cemaati’nin içinden aldığı bilgilere dayandırdığını söylediği haberinde, 24 Haziran 2018 seçimlerinin gecesi için planlanan girişimin, doğrudan doğruya Pensilvanya’daki kampta yaşayan ve  Gülen’in “mahrem hizmetler” dairesinde yer alan İ. K. adlı (kod adı Sezai) biri tarafından organize edildiğini öne sürüyordu:

 

“Hizmet Hareketi aylardır önemli bir gelişme ile çalkalanıyor. Cemaatin neredeyse bütün üst kadrosunun bildiği bir takım iddialara göre, cezaevlerinde binlerce insanın ölümü ile sonuçlanabilecek bir isyan girişimi tertip edildi. En az komplonun kendisi kadar önemli olan tarafı ise kanlı planın bizzat hareketin lideri Fethullah Gülen’in yaşadığı kampın içerisinden organize edildiği iddiası. Son anda Gülen tarafından haber alındığı ve önlendiği belirtilen bu girişimin arkasındaki ismin ise ‘Sezai’ kod adlı İ.K. olduğu öne sürülüyor. Yıllarca ‘mahrem hizmetler’ içerisinde üst düzey görevler yaptığını öğrendiğim İ.K.’nın, Pensilvanya’daki kamptan Gülen’den habersiz bir şekilde ama onun adını kullanarak Türkiye’deki bazı şahısları aradığı ve cezaevlerinde isyan tertiplediği ileri sürülüyor. Buna karşılık İ.K. cephesi, bunun bir iftira olduğunu ve cemaati sarmış bir hain grubun kendilerini tasfiye etmeye çalıştığını savunuyor.”

 

Ahmet Dönmez: ‘Başbakan’a soru soran muhabir…’

 

Haber, Gülen Cemaati içinde çok kuvvetli bir yankı buldu. Çünkü Ahmet Dönmez, Cemaat içinde 15 Temmuz’dan önce olduğu gibi 15 Temmuz’dan sonra da ciddiye alınan ve saygı gösterilen bir gazeteci… Sessizce işine odaklanan bir muhabir olarak birkaç yıl öncesine kadar kamuoyunda fazla bir bilinirliği yoktu, ta ki 2014 Şubat’ında dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan’a, azarlanmayı göze alarak (ki öyle oldu) birkaç soru sorana kadar… O andan itibaren kamuoyunda, bir Zaytung haberi tınısı verecek şekilde “Başbakan’a soru soran gazeteci…” diye anılmaya başladı. (Soru 17-25 Aralık sürecine dairdi. Ahmet Dönmez daha önce Uludere olayıyla ilgili olarak sorduğu bir soru nedeniyle Başbakan Erdoğan tarafından yine azarlanmıştı.)

 

Bir süredir yurtdışında, İsveç’te  yaşayan Ahmet Dönmez, özellikle 15 Temmuz’dan (2016) sonra ABD’de kurulan TR724 adlı internet sitesinde kaleme aldığı 15 bölümlük “Cemaat 15 Temmuz’un Neresinde?” başlıklı diziyle çok dikkat çekti. (TR724, Gülen Cemaati’ne mensup kişilerce 15 Temmuz’dan sonra yurtdışından yayın yapan internet sitelerinin başta geleni; onu, Cemaat’in yarı-resmi yayın organı diye tanımlamak da yanlış olmaz.)

 

Zor soruları Cemaat’e de soran gazeteci…

 

Ahmet Dönmez, zikrettiğim yazı dizisinin son bölümünde 15 Temmuz’u, “Erdoğan-Ergenekon-Cemaat içi angaje unsurlar’ üçlü sacayağı tarafından tezgâhlanmış bir ‘false flag’ (sahte bayrak-kumpas) operasyonu” olarak tarif ediyordu. Dönmez, yazı dizisi boyunca Cemaat’e ve Cemaat’in yönetimine de ciddi ithamlarla yükleniyor, zor sorularını bu defa iktidarın yanı sıra oraya da yöneltiyordu.

 

Dönmez’in, içinde yer aldığı Cemaat’e yönelttiği eleştiriler zaman içinde giderek sertleşti. Mesela 20 Temmuz 2018’de TR724’te kaleme aldığı “15 Temmuz neden hâlâ aydınlatılamıyor?” başlıklı yazısında, kendi sorusunu şöyle cevapladı:

“Bu mel’un hadiseyle ilgili iki ana anlatı mevcut. Biri AKP’nin resmi söylemi, diğeri de cemaatin kendi savunması. Her ikisi de kendi grup içi hedeflerini öncelediği için, bir diğerinin anlatısına kör-sağır. Kimse tam olarak gerçeğin peşinde değil. Her ikisi de kendi cephesinin savunması ya da zaferinin peşinde. Bunun için bir diğerinin açıklarına muhtaç. Hep o açıklar, karanlık noktalar, cevabı verilemeyen sorular üzerinden atak geliştiriliyor.

“Oysa her iki anlatının sahiplerinin de cevap veremediği onlarca, yüzlerce soru var. Gerçek ikisinin ortasında bir yerde.

“Halbuki tam tersi olsa, bizatihi kendi mensupları öncelikle kendi ‘cemaatleri’ içerisindeki çelişkilerin, açıkların, izaha muhtaç noktaların peşine düşse, o karanlık gece çoktan aydınlatılabilirdi. Fakat bunun için ‘hakikati’, kendi grup menfaatlerinin üzerine koyabilmeyi başarabilmiş, olgun birer demokratik kitle olmaları gerekirdi.”

 

Bu eleştirilerden kısa bir süre sonra Ahmet Dönmez TR724’ten ayrıldı ve gazetecilik faaliyetlerini kendi bağımsız sitesi üzerinden yürütmeye başladı.

 

Haberdeki dehşet verici ayrıntılar

 

Şimdi haberin sahibinden tekrar habere dönelim…

Ahmet Dönmez’in “’Cezaevlerini kana bulayacak isyan planı son anda önlendi’ iddiası” başlıklı haberinin ayrıntılarında çok çarpıcı başka bilgiler de yer alıyordu:

“İddialara göre plan, erken seçimlerin yapıldığı 24 Haziran 2018 günü sahnelenecekti. Muhalefetin seçim sonuçlarını kabullenmeyeceği ve yüzbinlerce insanın protesto için sokaklara döküleceği öngörüsüne dayalı olarak kurgulanan bu kanlı kalkışma, Sincan Cezaevi’nden başlatılacak ve diğer yerlere sıçratılacaktı.

“İ.K.’nın Türkiye’de kendisine yakın gördüğü bazı insanlara, ‘Hocaefendi’nin talimatı’ diyerek görevlendirme yaptığı ve ‘Eğer isyan çıkar, büyük çaplı olaylar olursa NATO müdahale edecek. Yönetim değişecek. Hapishaneler boşalacak.’ dediği ileri sürülüyor. İddialar, İ.K.’nın bu şekilde 50 civarında insanı ikna ettiği ve nokta görevler verdiği yönünde.

“Bu görüşme trafiğinden haberdar olan bir şahsın doğrudan Gülen’e ulaşarak haberdar etmesi ile korkunç girişimin deşifre olduğu ve aynı isimlere tek tek ulaşılarak kanlı kumpasın 24 Haziran’dan önce önlendiği ifade ediliyor.”

 

Cemaat haberi nasıl tartıştı?

 

Haber, doğal olarak Cemaat’in iç kamuoyunda geniş bir tartışmaya yol açtı. Tartışmada başlıca iki bakış açısı öne çıkıyordu.

 

Birinci bakış açısı, Cemaat’in en sekter, en savunmacı kesiminin duygularını yansıtıyordu. Buna göre, Cemaat  hiyerarşisinin en yukarıdaki halkalarından birine yükselmiş birinin ya da birilerinin böyle bir kötülüğü değil organize etmeleri, akıllarına getirmeleri bile düşünülemezdi. Dolayısıyla, Ahmet Dönmez ne kadar iyi bir gazeteci olursa olsun, bu olayda, “Sezai” kod adlı İ. K.’yı ve onun çevresini Cemaat’ten tasfiye etmek isteyen bir kliğin oyununa gelmiş olmalıydı.

 

Bunun karşısında yer alan bakış açısı ise mealen şöyleydi: Ahmet Dönmez gibi bir gazeteci, ilk kez Temmuz 2018’de duyduğunu söylediği bir iddiayı üç ay boyunca araştırdıktan sonra haberleştirmeye karar vermişse, en azından haberiyle ilgili olarak Cemaat içinden önemli bazı kişilerin iddialarını yansıtıyor demektir. Bu durumda Fethullah Gülen olaya el koymalı ve hakikat neyse açıklamalıdır.  

 

AfSV’den ‘teyit’ gibi açıklama

 

Tartışmalar sürerken, Gülen Cemaati’nin resmi sözcüsü The Alliance for Shared Values’un (AfSV) yazılı açıklaması geldi. Ahmet Dönmez’in haklı olarak “Haberimi teyit ediyor” diye yorumladığı yedi maddelik açıklamanın birinci maddesinde “mevzunun araştırıldığı” söylendikten sonra, altıncı maddede isyan, vb. yasadışı çağrılar kimden gelirse gelsin itibar edilmemesi uyarısında bulunuluyordu:

“Kaynağı her ne olursa olsun, Hizmet hareketine ait krediyi kullanarak şiddet veya yasadışılığın herhangi bir şeklini içeren sözde talep ve ricayı taşıyan ve yayan kişilerin Hizmet Hareketi ile iltisakları hangi seviyede olursa olsun, mesajları da kendileri de reddolunmalıdır.”

 

AfSV’nin açıklamalarından birkaç gün sonra, 20 Kasım’da Ahmet Dönmez’in, yankı uyandıran haberiyle ilgili olarak bir Youtube kanalına verdiği söyleşiyi izledim.

 

Dönmez söyleşide, Cemaat’in bu açıklamayla yetinemeyeceğini savunarak şu görüşü dile getirdi: Cemaat, ya “Hareketin lideri Fethullah Gülen’in yaşadığı kampın içerisinden organize edilen kanlı plan” iddialarını yalanlamalı ya da iddiaları kabul ediyorsa sorumluları açığa çıkarmalı ve ifşa etmeliydi.  

 

Dönmez’in dikkat çektiği bir başka nokta da şuydu: Cemaat, mevcut kapalı, şeffaflıktan uzak ‘abi’lik yapısını koruduğu sürece bu türden belalara hep açık olacaktı. 24 Haziran için planlanan provokatif isyan girişimi bu yapının sağladığı olanaklar sayesinde başarılabilir ve ortaya büyük bir felaket çıkabilirdi. Fakat bu felaketin şans eseri önlenebilmiş olması, başka provokatif girişimlerin olmayacağı anlamına gelmezdi. Cemaat, net bir özeleştiri ile eski yapısını tasfiye etmedikçe bu türden yeni belalara hazır olmalıydı.

 

Cemaat içindeki bu ilginç tartışmayı izleyecek, kayda değer bir gelişme olursa onu da sizlerle paylaşacağım.

- Advertisment -