Önceki gün evimde piyano çalarken açık duran televizyondan “İstanbul’da taksici problemi çözülemiyor” anonsunu duyunca kan beynime sıçradı. Ne demek taksici problemi, dedim kendi kendime, problem vatandaşın ta kendisi!
Hemen oturup taksicilerin neden haklı olduğunu tek tek anlatacağım bu yazıya giriştim.
Maalesef bütün bir toplum çıldırmışçasına taksicilere yükleniyor. Güya kısa mesafe almıyorlarmış, yolcu seçiyor, sigara içiyor, kazıklıyorlarmış vs… Yazının sonunda ne kadar yanıldığınızı anlayıp, gördüğünüz ilk taksiciye sarılmak isteyeceksiniz. (Bulsak sarılırız bulamıyoruz ki deyip meseleyi sulandırmayın. Nasıl bulacağınız da aşağıda yazıyor.)
Baştan söyleyeyim, benim hayatımda en değerli insanlar şöyle sıralanıyor: taksici, apartman görevlisi, ailem, arkadaşlarım. Taksici dışındaki diğer herkes fikirlerime eleştirel, alaycı yaklaşırken bugüne kadar bindiğim hiçbir takside ötekileştirilmedim, yadırganmadım, yargılanmadım. Ne zaman bir şey anlatsam “haklısın ağbi” dediler.
Mesela dün bindiğim takside, çoğu insanın düşünmeye bile cesaret edemeyeceği bir fikrimi paylaştım. Uçuk kaçık, ayıp, ancak ıssız bir dağ başında haykırabileceğiniz türden bir fikirdi bu… Son derece endişeli sesimle Star Wars’un son derece sıkıcı bir film olduğunu söyledim ona. “Yok artık, bu kadar da değil” diyerek arka koltuğa zıplayacağını ve beni tekmeleyeceğini beklerken dikiz aynasından şöyle bir baktı ve “haklısın ağbi” dedi.
Bu nasıl bir olgunluk? Ayrıca yaşça kendisinden küçük olmama rağmen ağbi diyerek beni onore etmişti. Aramızda sıcak bir bağın oluştuğunu hissedebiliyordum. Sigarasını camdan atarak sol şeride geçeceğini ifade etti ama bunu anlayamayan arkadaki sürücü öfkeyle kornasına bastı.
Neden sinyal vermiyorsun ağbi dedim. Yeni yaktığı sigarasından bir nefes çekti.
“Zamanında bi kere sinyal vermiştim,” dedi. “Yol vermediler, ben de sinyal vermeyi bıraktım.”
Trafiği tehlikeye atmaktan bahsedenler taksicinin yaşadığı gönül kırıklığından neden bahsetmez acaba? Bakın burada bir yara var. Gözlerim doldu. “Ağbi,” dedim, “suçlu biziz. Biz, yani toplum. Bizi affedebilecek misin?” İçeriye dolan sigara dumanı yüzünden tepkisini göremedim.
Bu satırları okurken “uyduruyorsun” diyenler çıkacaktır, “biz taksi bulamazken sen nasıl binebildin? Türk olduğumuzu görünce almıyorlar ki, kazıklamak için Arap müşteri bekliyorlar.”
Bir laf var bilirsiniz: “Her deneyen başaramaz, ama başaranlar deneyenlerdir.”
Hayatın her alanında bunu şiar edinmiş tipler mesele taksi bulmaya gelince hemen nasıl da unutuveriyor bu güzel sözü. İşte ben o deneyenlerdenim.
Tek yapmanız gereken biraz bol kıyafetler (mümkünse entari) giyip birkaç Arapça kelime öğrenmek. Bunu yaptığınızda evrenin ve taksinin kapılarının size sonuna kadar açıldığını göreceksiniz.
Üç beş kelime Arapça öğrenmek yerine neden Türk yolcu almıyor diye taksiciyi suçlamak ise ancak tembellikle açıklanabilir. Ben her taksiye binmeden önce sözlüğü açıp üç beş kelime öğreniyorum. Şu anda dağarcığımda en az elli tane Arapça kelime birikti, ülkedeki Ortadoğu uzmanlarının toplam Arapça bilgisine yaklaştığımı tahmin ediyorum.
Bir de şu var: “Binsek bile bu sefer de gideceğimiz yeri beğenmiyorlar!”
Bak bak.
Kendisi gideceği yeri sorgulamak yerine taksiciye yükleniyor. Anlamak mümkün değil. Bakın bu taksici dediğimiz adamın hayatı yollarda geçiyor, her semti her sokağı avucunun içi gibi biliyor. Gideceğin yeri beğenmiyorsa yapman gereken ona çemkirmek değil, gideceğin yeri sorgulamaktır. Akıllı bir insan bunu yapar. “Ben neden Altunizade’ye gidiyorum?” diye sordun mu hiç kendine?
Peki ben ne mi yapıyorum? Çok basit. Gideceğim yeri beğenmediğinde kararı tamamen kendisine bırakıyorum. “Ağbi usta sensin, ayarla işte bi yer, gidelim” diyorum. Değer verildiğini görünce nasıl mutlu oluyor, görmelisiniz. Ben de yeni yerler keşfetmiş oluyorum.
Şunu da unutmamak lazım. Bir taksici gün içinde çılgınlar gibi para kazanamazsa plaka sahibine vereceği parayı toplayamaz. “Peki neden plaka sayısı artırılıp taksicilerin üstündeki bu baskı kaldırılmıyor?” diyorsunuz. Çünkü plaka sahipleri itiraz ediyor. Bir plakaya şu an 2 milyon liraya yakın fiyat biçiliyor ve yeni plaka demek bu değerin düşmesi anlamına gelir. 2 milyon lira parası olan insanlar biz sıradan insanlara göre çok daha hassas ve kırılgan oluyorlar. Ben bu kadar parası olup da mutlu olan görmedim, o yüzden onları üzmek bize yakışmaz. Dezavantajlı gruba pozitif ayrımcılık gibi düşünün.
Şöyle bir avantaj da var. Bundan 100 bin yıl sonra arkeologlar İstanbul’u kazdıklarında taksi plakalarını keşfedecekler ve muhtemelen “Acaba bu insanlar üzerinde 34 bilmem ne yazan bu basit şeylere neden böyle değer vermişler? Acaba taksicilere mi tapıyorlardı” diyecekler. Bırakın uğraşsın dursunlar, anlamaya çalışsınlar, Göbeklitepe’yi anlayacağız diye bizim de canımız çıkmadı mı?
Not: Her fikre özgürce yer verdiğini söyleyen Serbestiyet’te köşesi olan tek bir taksici yok. Bakıyorsun, kadınlara (F.Z., G.A, T.D. vs..) ve çocuklara (Y.E.E.) ise birer köşe verilmiş. Ne kadar serbestiyet (!) orasına siz karar verin. Bu ayrımcılık ve ötekileştirme devam ederse maalesef 50 yıl sonra Netflix’te, alakalı alakasız hepsinde taksicilerin haklı olduğu bir sahne barındıran diziler izleyeceksiniz.