Maddesel düşünce yerini maddesel olmayana bırakıyor. Maddesel olan artık ilkel ve arkaik kabul ediliyor. Bunun yaşlı nesil tarafından anlaşılması çok zor. Yaşlılar ‘Niye yani? Ne gerek var?’ soruları eşliğinde bu yeni düşünceyi eleştiriyorlar.
Başlayalım. Neler olup bitiyor?
Eskiden hatırlarsınız ışınlanma ile madde nakletmek büyük bir hayal ve hedefti.
‘Aa hala hayal ve hedef değil mi?’ diye soranlar işte kendilerinin yaşlı nesle mensup olduklarını bu sorudan anlayabilirler.
Ses naklettik, görüntü naklettik, şimdi de hedefimiz madde nakli. Hani Hz. Süleyman’ın cininin Sebe Melikesi Belkıs’ın tahtını nakletmesi gibi! Biz de maddeyi nakledebilirsek maddeye ve onun sınırlarına karşın büyük bir adım atmış ve zafer kazanmış olacağız!
Yani ben Burgazada’dayken ışınlanmayla bir anda kendimi Miami’de bulabileceğim. İşte tam olarak bu hedef, yeni düşünceye göre ilkel, arkaik kabul ediliyor.
Niye?
En kısa cevabı şu: Bu hâlâ maddesel bir hedef!
E yani?
Maddesel düşünür ve maddesel projeler üretirsek insanın alabileceği hazları (zevkler ve acılar) maddenin hapishanesinden kurtaramayız. Çünkü haz bedenin algı eşikleriyle sınırlı.
Örnek verelim. Burgazada’dayım hava soğuk, canım Miami’ye gitmek istedi. Işınlandım gittim. Yarım kilo dondurma yedim, biraz etrafı gezdim. Zevki arttırmak için haydi diyelim uyuşturucu kullandım, onla bunla takıldım. Bedenimle gittiğim için; dondurma yüzünden midem bulandı, uyuşturucu bedenime hasar verdi, takıldıklarımın sayısını yorgunluk yüzünden arttıramadım. Bedenimin duyu sınırlarına takıldım, kaldım. Bir de Miami ne ki? İşte dünyadaki güzel yerlerden biri! Yine bir seferinde de canımız istedi Berlin’deki arkadaşımla Çengelköy’de çay içmek için ışınlandık. Hop ikimiz de gerçek bedenlerimizle Çınaraltı’nda çay içmeye başladık. Ne sakil bir durum. Leş. Kalabalık, gürültü, insanların acayip görüntüsü, çevrenin hali rahatsız edici. Vazgeçip başka yere ışınlandık, gerçek bedenlerimizle. Olmuyor, yine olmuyor.
Maddesel düşüncenin uzantısı olarak bu bedenle ışınlanma, bedenin sınırlarının da ışınlanmasıyla sonuçlanır. Bu beden dar gelir. Haz sınırlı kalır.
Yeni düşünce maddesel olmayan düşüncedir. Ne sesimi, ne görüntümü ne de bedenimi nakletmek söz konusu. Metaverse ağına bağlanıyorsun (ileride daha başka ağlar da olacak), hayal ediyorsun, inşa ediyorsun, oluyor. Ama hâlâ ol deyince olmuyor da inşa etmek zorunda kalıyorsun! Orada haz (zevk ve acı) almak için bedene ihtiyacın yok. Dışarıda sadece yaşayan bir beynin varsa sistem için yetiyor. Sesini sen yaratıyorsun, görüntünü sen yaratıyorsun, bedenini sen yaratıyorsun, bulunacağın mekanı sen/siz yaratıyorsun(uz)! Yarattığınız o muhteşem mekânın yanında Miami solda sıfır kalıyor.
Gerçek bedenini Miami’ye veya Çengelköy’e taşıma imkanını verecek teknolojiyi yaratmak için uğraşmaya ne gerek var? Miami veya Çengelköy içindeki canlı ve cansızlarla sınırlı bir güzelliğe sahip. Sen de bedeninin eşikleri dolayısıyla sınırlı haz alabiliyorsun. Gelin, bedenin eşiklerini hep birlikte aşalım! İşte metaverse aleminin hayali ve hedefi bu.
Peki’ bu nasıl olacak?
Beyne gönderilecek sinyaller ile -ister kablolu, ister kablosuz. Hayallerimizin tek sınırı hayal dünyamız olacak. Sınırları aş, aşabildiğin kadar. Ortak hareket edersek daha da fazla ve farklı şeyler hayal edebiliriz. İstersen oluşturduğun gerçek ve/ya yapay zekalı arkadaş kümeleriyle ortak hareket et ve hayal dünyanı geliştir. Hayal et vehmet!
Bu alemde yaşayabilmek için ihtiyacın olacak iki şey var: yaşayan sürdürülebilir bir beyin ve sürdürülebilir bir teknoloji. İlki için sağlık, ikincisi için para lazım. Bunlar da bildiğimiz türden değiller.
İlki için gereken sağlık, beden sağlığı değil, beyin sağlığı. Kola, bacağa, mideye vs ihtiyacın yok, beyni sağlıklı yaşatmak için olmazsa olmaz organlar yetecek. Bunların ne olacağını da zaman gösterecek.
İkincisi için yani teknoloji için gereken para gerçek değil sanal. Sanal para kazanmanın yolu da sanal işler. Teknoloji yenilendikçe de geride kalmamak için yeni sürümleri satın alman gerekecek.
Koltuğundan, yatağından kalkmadan hatta sadece ‘içi sıvı dolu kavanozdaki beyninle’ sınırsız alemlerde yaşayacaksın.
Tek sorun “fiş”inin çekilmemesi.
Yaşlı nesil işte şimdi tekrar devreye girer: Niye yani? Ne gerek var? Çok tehlikeli değil mi? E bu yeni alemde hazzın (zevkin ve acının) neredeyse sınırı yok! Niye beden hapishanesinde yaşayayım ki!
Ayrıca tehlike gerçek hayatta da var. İnanıyorsan, fişini istediği her an çekebilecek bir Tanrı var! Veya öngöremediğin ölümcül kazalar ve hastalıklar kol geziyor! Bedenle ne uğraşacağız, kovid olur, kanser olur, başımıza iş aşar. İçi sıvı dolu kavanozda en azından para verdiğin ve beyninin dayandığı (beynin ömrü meselesini bir sonraki yazıda ele alacağım) sürece korunaklısın, sistem dışında tutulan “istilacılar” bir yolunu bulup kurduğun sistemi yok etmedikçe rahatsın! Acaba onların ulaşamayacağı bir gezegene mesela Mars’a gidip bu sistemi orada kursak nasıl olur?!
Sistemin sürdürülebilir ve geliştirilebilir olması da kesintisiz enerji ihtiyacına muhtaçtır. Bunu da ya bulunduğumuz (yeni veya şimdiki) gezegeni veya başka gezegenleri (canlı ve cansızları) sömürerek yapsak nasıl olur?! Bal gibi olur. Sadece beyinle metaverse aleminde yaşamak mümkün mü?
Elbette mümkün.
VR gözlükler şu an sadece harika görüntüler sağlıyorlar ama beyne doğru sinyalleri göz vasıtasıyla iletiyorlar. Göz vasıtasını aşıp, onu kullanmayıp hatta onu ortadan kaldırıp, beyne yerleştirilecek implantasyonlarla görmeyi sağlayabileceğiz. Kulak olmadan işitebileceğiz, dil olmadan tadabileceğiz, eller/ayaklar/ten olmadan temas edebileceğiz, burun olmadan koku alabileceğiz, hem de eşikleri çok daha genişleterek. Rüyadaki gibi. Rüyada yataktasın ama uçuyorsun. Elinde dondurma yok ama yalıyorsun! Rüyadan farkı yönlendirilmiş ve kontrolün sende olması.
İran’da uyuşturucuyla uykuya dalanlar ve günlerinin büyük kısmını uykuda geçirenler var. Onların başında uyanık bir şeyh, uykudakilerin kulaklarına fısıldadıklarıyla rüyalarını onların isteği üzerine yönlendiriyor. Tecrübe edenlerin ifadesine göre “harika” saatler geçiriyorlar. Uyandıklarında yemek yiyip sağlıklarını kaybetmemek için çeşitli bedensel idmanlar yapıyorlar. Sonra tekrar uykuya koşuyorlar.
Eski Yunan’da var: uyku tapınakları. Benzer işlev görüyorlar. İslamiyette de Budizmde de bedensel sınırları aştığını söyleyen şeyhler ve gurular var. Katolik rahipler de Ortaçağ’da rüyalarında ölü rahiplere ulaşıp onlara danışıyorlar ve kilise tarihlerini kaleme alıyorlar.
Metamodern insan teknoloji ile bedenin sınırlarını aşmak istiyor. Bunu da beyni kullanarak yapıyor, geliştirerek daha da yapacak.
Ama bu bile bence hâlâ ilkel ve arkaik bir düşünce.
Çünkü hâlâ maddeseli taklit ediyoruz. Sanal da olsa mekan kuruyor ve zaman içinde hareket ediyoruz. Dünyada yapılması mümkün mesela elbiseler, tasarlıyor ve bunları sanal marketlerde satıyoruz. En son Metaverse’de H&M dünyada (maddesel hayatta) da dikilebilecek elbise dükkanı açtı. Ne büyük icat, aman aman! Özgün olup, olmayanı, en azından şimdilik yapılamayanı hayal etsene ilkel misin?
Esas olan maddesel hayatta dikilemeyen elbiseyi orada yapıp satmak olmalı. Hazlardaki gibi. Yani ben parmağımı gerçekte ateşe tutsam, acı bir müddet yükselecek, ta ki parmağım kömür olana kadar. Sonra acı hissetmemeye başlayacağım. Sebebi acının beyne parmak aracılığıyla gelmesi. Beyne acıyı doğrudan verdiğimizdeyse acı eşiğini çok daha fazla arttırabiliriz. Bu da bir çeşit haz, isteyene-sevene. Hatırlayalım ameliyat ettiği hastaların çektiği acıları tatmak isteyen ve haz delisi haline gelen tabip Dawson’ı konu alan Black Mirror’ın dördüncü sezon altıncı bölümü (Black Museum). Bunun gerçeği de var. Ayna dokunuşu sinestezisi yaşayan ABD’li tabip Joel Salinas. https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-43626860.amp
Acı yanında haz zevk alarak da duyulur. Bunun da eşiklerini geniş genişletebildiğin kadar.
Metaverse’de mühim olan gerçek dünyada yapılamayanı yapmak olacak. Şimdilik orası da hala maddeseli taklit ediyor. Yerküreyi, onun görüntüsünü ve maddeyi taklit etmeyi de sonraki aşamada bırakacağız! Minecraft oyununu hatırlayın küplerden boşlukta, havada asılı duran temeli olmayan bina yapabiliyordunuz (Kuran’daki tuba ağacı gibi isterseniz tepe taklak da olabiliyordu!). Dikkat edin hayallerimiz bile hala maddesel. Havada asılı da olsa hala ev! Tepetaklak da olsa hâlâ ağaç! Ne duruyorsun bunu da aşsana! Tekrar ediyorum bunları da aşan bir alem, bir sonraki düşünce aşamasıyla olacak. Mekansız ve zamansız bir alem. Yazıya beynin ömrü, bilinç aktarımı ve tarih konusuyla devam edeceğim…