Ana SayfaAli Bayramoğlu'yla BugünlerAli Bayramoğlu: “Baskıya karşı şiddetli reaksiyonlar ve o reaksiyonlara karşı şiddet bir...

Ali Bayramoğlu: “Baskıya karşı şiddetli reaksiyonlar ve o reaksiyonlara karşı şiddet bir sarmal oluşturuyor”

Ali Bayramoğlu: “O kadar çok baskı var ki Türkiye'de, sokakta hükümeti eleştiren bir kadın gerekirse gözaltına alınıp hapse atılabiliyor. Böyle bir durumda mecliste Ahmet Şık tarzı konuşmalar büyük bir meydan okuma olarak görülüyor. Ahmet Şık'ın konuşması benim için çok anlamlı olmayan bir konuşmaydı. Oldukça provokatifti. Ama Ahmet Şık'a kürsüde AK Partililerin saldırdığı görüntüler öne geçti. Bu utanç verici şiddet olayı Türkiye'nin sıradan hadiselerinden biri olarak defterimize yazılmış oldu. Esasen baskıya karşı verilen şiddetli reaksiyonlar ve bu şiddetli reaksiyonlara gelen şiddet, bir sarmal oluşturuyor.”

İzlemek için:

Ali Bey, Meclis’te yumrukların konuştuğu, kan akan Can Atalay oturumu hakkında ne düşünüyorsunuz?  


İki tane boyut var. Bir kere işin fikri ahline girmeden önce şöyle bir tespit yapalım. Maalesef Türk Parlamentosu, bu tür hadiselere sık sık tanık olur. Kendi tecrübelerime bakacak olursam, çocukluğumdan bu yaşıma kadar her iki senede bir, senede bir, bu tür ciddi kavgalar söz konusu oluyor mecliste. Çetin Altan hadisesi malum, parlamentoda yaptığı bir konuşmadan ötürü linç ediliyordu. Bu, Türk siyasetinin kötü ve karanlık sabitelerinden bir tanesi. “Yola geliyoruz,” kanaati zaman zaman hepimizde oluşmakla birlikte, pek bu konuda yol alınmadığı, tahammülsüzlüğün ve şiddetin bir dil olarak devrede olduğunu görüyoruz.

Mesela bu Alpay Özalan adeta bir arbede görevlisi gibi, AK Parti’nin bir vurucu gücü gibi sık sık devreye giren, kavgalara karışan, saldırı işlevini yerine getiren garip bir milletvekili. Daha bir süre önce başka bir milletvekiline yönelik saldırısını birlikte izledik. Ama eylemi pozitif yaptırımla karşılabiliyor. Bu son saldırıdan sonra inanılmaz bir şekilde bir üniversiteden bir dekan, Alpay’a “eline sağlık” diyebildi. 

Esas olarak bu bir siyasi kültür meselesi.. “Bu daha çok sağ cenahta oluyor, ama bu sol cenahta olmuyor” demek yanlış olur. Şu anda bunu temsil eden daha çok MHP’liler ve AK Partililer, şiddeti siyasette bir araç olarak kullanabilen bir anlayışın sahipleri. Ama bu genel bir durum bir yanıyla.

Demokrasi, birden çok şey demek. Bunlardan biri seçimler tabii. Bir diğeri katılım, kurumsal temsil, hukuk devleti; ama demokrasi aynı zamanda bir kültürdür. Demokrasi, tartışmak, diyalog kurmak, etkileşim içinde olmak, farklılıkları ve çatışmaları çözebilmek anlamına gelir. Demokratik siyaset dediğimizde, esas olarak anlaşılması gereken şey budur. Siyaseti tanımlayan temel özellik de şiddet dışılıktır, şiddet karşıtlığıdır. Bir şeye “siyasi” dediğinizde, şiddeti dışlarsınız. Bu, siyaset bilimi öğrencilerinin ilk öğrendiği şeylerden biridir: Şiddet ve siyaset arasında hayati bir karşıtlık vardır. Bu açıdan baktığımızda, Türkiye’de demokratik siyaset kültürün, demokrasi kültürünün çok fazla içselleşmediğini, refleks olarak hala şiddetin ortaya çıktığını görebiliyoruz. Şiddet, bir fikri, bir çıkarı diğerine dayatarak hegemonya kurarak dayatmak anlamına gelir. Şiddet, aynı zamanda zaman zaman desteklenen, mağdurun hak ettiği bir had bildirme eylemi olarak da kabul edilir. Bu da kültürümüzde çok yaygındır.  Bu anlamda şiddet bir “değer” haline gelir.

Milliyetçi, sert milliyetçi, aşırı hareketlere baktığınızda, en güçlü olanın memleketi idare etmeye hak sahibi olacağı, bu anlamda gücün ve şiddetin kendi başına bir siyasi değer olduğu fikri çok yaygındır. Hitler’de de böyleydi, Mussolini’de de… Mussolini’nin İtalya’sına baktığınızda, kahramanlık, erkeklik, beden, kavga, şiddet üzerinden ötekini ezmek, bütün bunlar idealleştirilen üst değerler olarak kabul edilirdi. Şiddetin böyle bir kabulü bizde de var. Bu kabulün AK Parti sıralarında yaygın olduğunu görüyoruz. Bu kabulün Türk sağında ya da Türk muhafazakarlarında da yaygın olduğu ortada. Vatan haini, hain, alçak gibi kelimelerle karşı tarafı açıklamak ancak bir değer anlayışıyla mümkündür. Birine “hain” dediğinizde, onun dövülesi, yok edilesi biri olduğunu da kabul edersiniz. Türk siyasetine bakın, birbirini hain olarak gören grupların ne kadar çok olduğunu görürsünüz.

Buradan hareketle belki şunu söylemek doğru olur: Evet, o gün parlamentoda Ahmet Şık’ın konuşması kimisi için çok önemli, benim için de çok anlamlı olmayan bir konuşmaydı. Konuşması oldukça provokatifti. İçinde hakaretamiz unsurlar vardı. İnsanların fikirlerini bu şekilde dile getirmesi gerekmez. Ama ondan sonra oluşan olaylar, yani Ahmet Şık’a kürsüde yapılan saldırı ve ortaya çıkan meydan kavgası görüntüleri, AK Partililerin saldırdığı görüntüler, birinci olayın çok daha önüne geçti. Bu olay, Ahmet Şık’ın konuşmasını maskeledi, perde arkasında bıraktı. Şiddetin kendisi ön plana çıktı. Tabii burada söylenmesi gereken şey, bunu dile getirmesi gereken kurumların, yani meclis başkanlığının, AK Parti genel merkezinin nerede olduğudur. Onlar da pek piyasada görünmediklerine göre, bu olay Türkiye’nin sıradan hadiselerinden biri olarak defterimize yazılmış oldu maalesef.

Tabii şu da var: O kadar çok baskı var ki Türkiye’de, sokakta hükümeti eleştiren bir kadın gerekirse gözaltına alınıp hapse atılabiliyor. Böyle bir durumda mecliste Ahmet Şık tarzı konuşmalar, büyük bir başarı, büyük bir meydan okuma olarak görülüyor. Esasen baskıya karşı verilen şiddetli reaksiyonlar ve bu şiddetli reaksiyonlara gelen şiddet, bir sarmal oluşturuyor. Bu sarmal, belki demokrasi kültürünün yokluğundan kaynaklanıyor; ama burada en temel mesele, demokrasinin özgürlüklerinin olmaması, ifade edilememesi ve işin beden diline, beden eylemine kadar varması diye düşünüyorum. 

- Advertisment -