İzlemek için:
Birkaç gün önce Erdoğan on sekiz yıl aradan sonra CHP genel merkezine gitti. Ve ardından Sayın Bahçeli, ki açıklamanın zamanlaması da manidar, bir açıklamada bulundu. Neydi bu açıklama? Dedi ki, AK Parti içindeki gayrimemnun kesimin devamlı suyu bulandırmasına dikkat alarak AK Parti ile CHP arasında geniş tabanlı bir ittifakın vücuda gelmesi, buna dağılmasının diğer unsurlarının desteği, MHP’nin samimi dileği ve temennisidir, dedi. Bundan hatta birkaç gün önce de, yanlış hatırlıyorsam düzeltin, bir fotoğraf paylaşmıştı bir dosyayla. Elinde “Allah bana yeter” yazan bir yüzük vardı. Şimdi bunların hepsini arka arkaya koyduğumuzda işte kimileri diyor ki Bahçeli bu işten aslında rahatsız, kimileri diyor ki bu aslında onun istediği bir şeydi. Peki siz bunu nasıl yorumluyorsunuz? Bahçeli neden böyle bir açıklama yapmaya ihtiyacı hissetti?
Mevcut gelişmeler Bahçeli açısından çok hafife alınacak gelişmeler değil. Cumhur İttifakı’nın iki güçlü üyesinden biri. Zaten bir hükümet ortağı, Cumhurbaşkanı yardımcısı olmasad da bunu söylemleriyle de yansıtan biri. Büyük ortağı olarak gördüğü siyasi partinin, hasım yani karşıt siyasi partilerle girdiği bir dizi diyalog, toplumda çeşitli beklentilere yol açıyor.
Bunlardan bir tanesi ittifakların değişmesi ihtimali. AK Partinin MHP’den kopup Cumhuriyet Halk Partisi ile daha yakınlaşması tarzında bir muhalefet beklentisi basında sorgulanıyor. Bahçeli’nin bu gelişmelerden ve bu yorumlardan tedirgin olmaması ya da bunlara dikkat kesilmemesi mümkün değil. Birinci veri bu.
İkinci veri şu: Mahalli idareler seçimleri tüm siyasi partileri etkiledi. Tüm siyasi partilerde küçük ya da büyük değişimler yaşandı. Milliyetçi Hareket Partisi dışında. CHP’de, İYİ Parti’de hatta AK Parti’nin söyleminde bir dizi değişim yaşanırken, pozisyonunu ve konumunu koruyan tek siyasi parti Milliyetçi Hareket Partisi oldu. Ve biraz önce söylediğim tartışmalar, artan oranda Milliyetçi Hareket Partisi’ni kuşatıyor. Bu zemin üstünde konuştu Bahçeli. Bunu siyasi bir gerçeklik olarak görmek lazım. Her konuşma yeni bir alanın oluşturulması anlamına gelmez. Zaman zaman kendi alanınızı tahkim etmek, korumak, kendi ortağınıza ya da karşı tarafa bir takım mesajlar vermek anlamına gelir.
Şimdi konuşmanın içeriğine gelecek olursak, konuşmanın içerisinde zannediyorum bunların tümü var. Bahçeli bir yandan AK Parti-CHP görüşmesini eleştirip üstü kapalı bir şekilde AK Parti’ye bir mesaj gönderirken, diğer taraftan da Cumhur İttifakı’nın köklerini birazcık daha sağlamlaştırma hamlesi de yaptı. Ne demek bu: “Görüyorum, yakınlaşma tartışması var. Görüyorum CHP’nin MHP’nin yerini alması iddiaları ve arayışları var. Bunlardan memnun değiliz ve arzu ettiğimiz şey Cumhur İttifakı’nın devam etmesidir.” Kaldı ki, Bahçeli dedi ki; “AK Parti CHP’yle yan yana olsa bile biz konumumuzu değiştirmeyiz ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı sonuna kadar destekleriz.”
Erdoğan’ı siyasetin merkezi ve temeli olarak gören, Erdoğan’ın izlediği politikaları da ön plana çıkaran bir tutum bu. Yani iki şey çıkıyor buradan: Farkındalığı göstermek, yani yakınlaşmaya karşı AK Parti’yi bir miktar uyarmak. Buna karşın Bahçeli’nin daha sonra yaptığı açıklamada olduğu gibi ve Bahçeli’nin her sert çıkışından sonra AK Parti’nin yaptığı diğer açıklamalarda olduğu gibi esasen Cumhur İttifakı’nın muhafaza edileceğini büyük ortağına telaffuz ettirmek. Ben böyle okuyorum.
Peki bu tartışmadan gerçekten bir ittifak çıkar mı?
Türkiye’de son dönemde yaşanan gelişmeler, siyasi partilerin şapkalarını önüne koymasını kaçınılmaz kılıyor. Daha önce de konuştuk. Seçmenin kendi partisini bırakıp başka bir siyasi partiye, CHP’ye yönelmesi bir işaret. Diğer siyasi partiler için bir tehlike işareti ve herkes kendi pozisyonunu gözden geçiriyor.
AK Parti’nin ihtiyacı nedir diye baktığımızda, AK Parti’nin kutuplaşma söyleminin seçmeni çok memnun etmediğini, muhalefetle daha fazla diyalog ve iş birliği içerisinde mevcut siyasetini yürütme yollarını zorlamayı esas kabul eden bir yol izlediğini görüyoruz. Buna zarar veren söylemleri terk ederek, birlikte iyi ilişkiler kuran bir siyasi parti imajını inşa etmeye çalışıyor.
Cumhuriyet Halk Partisi ise siyaset geliştirmeye çalışıyor. Bir siyaset tasavvurunda, topluma bir siyasi öneride bulunmaya çalışıyor. Bunu yaparken daha katılımcı, iktidarla daha ortak, daha müdahil, sadece eleştirel siyaset yapmayan, önerisel siyaseti de yapmaya çalışıp üstelik bunu Tayyip Erdoğan’a aktarmaya çalışan bir parti imajı çizmeye çalışıyor.
Buradan bir ittifak çıkar mı sanmıyorum. Bu tartışmaları muhalefet çok sever, çok besler, bu tartışmalar olsun ister. Ama meseleler bu kadar basit değil. Siyaset hayatta naif değildir. Değişimler bu kadar kolay ve çabuk olmaz. Burada iki şeyi hesap etmek lazım: Siyasi partilerin hesapları nedir? Birbirlerinden bekledikleri faydalar nedir? Yürüdükleri ana kıstaslar nedir?
AK Parti açısından otoriter kıstastan ayrılmak için bir neden görünmüyor. AK Parti anayasa değişikliğini gündeme getirirken, Cumhuriyet Halk Partisi de bazı kritik sorunları Erdoğan’la görüşerek çözmeye çalışıyor. Gezi davası gibi, diğer hukuk sorunları gibi.
Dolayısıyla bunları kendi sınırları içerisinde değerlendirmek lazım. Ama bu şununla son derece meşgul edici. Çünkü bir hareketlilik var. Yani olmayan şeyler oluyor. Ana muhalefet partisi ile siyasi iktidar arasında bir dizi görüşme oluyor. Fakat dediğim gibi bu büyük bir ittifak değişikliğinden çok, bir dizi siyasi manevranın, siyaset arayışının neticesi diye düşünüyorum.