Son YAŞ toplantısı basında çok fazla gündem olmadı. Eski YAŞ’ları göz önünde bulundurunca; oldukça sakin geçti. Sizce bu Türkiye’de asker-sivil ilişkilerinde bir normalleşmenin sonucu mu yoksa Erdoğan’ın tüm devlet üzerindeki tahakkümünün bir yansıması mı? Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
YAŞ ve Milli Güvenlik Kurulu asker-sivil karşılaşmasının yaşandığı önemli 2 kurum olageldi her zaman. YAŞ, terfi ve atamaların yapıldığı, askeri stratejinin temel olarak tespit edildiği, tehdit değerlendirmelerinin gerçekleştirildiği bir yapı. YAŞ temel olarak silahlı kuvvetlerin askeri bürokrasisinin özerk konumunun araçlarından bir tanesiydi uzun süre. Kimin general olacağına, hatta kimin Genelkurmay Başkanı olacağına karar veren bir yapıydı. Bu yapı kararları alır, siyasi iktidarlar onaylardı. Bugün YAŞ bu görüntüsünü tamamen değiştirdi. Siyasi iktidarın denetimindeki askeri terfi sistemi işleyişine uygun bir hale getirildi. Bu sadece YAŞ’la ilgili değil tabii; kuvvet komutanlarının, Genelkurmay Başkanlığı’ndan emir komuta mekanizması itibariyle alınması, Genelkurmay Başkanı’nın tayini seçiminde yeni usullerin Cumhurbaşkanına verilen yetkiler çerçevesinde belirlenmesi, 15 Temmuz’dan sonra atılan adımlardı.
Yeni YAŞ’ta siyasi iktidarın tam bir hegemonya kurduğunu söylemek mümkün. YAŞ’ta bütün atama ve terfileri, ana stratejilere, cumhurbaşkanı hakim. Nitekim YAŞ’a katılan sivil unsurların da arttı. Eskiden sadece Başbakan ve Savunma Bakanı katılırken bugün İçişleri Bakanı, Adalet Bakanı gibi bakanların da katıldığını ve YAŞ’ın bu anlamda askeri ağırlığı eskiye oranla sınırlandırılmış devlet kurumu haline geldiğini söyleyebiliriz. YAŞ’ta alınan kararlar aslında siyasi iktidarın aldığı ve burada onaylattığı kararlar olarak dikkat çekiyor. Tabii bunları üst düzey atamalar itibariyle söylüyorum. Daha alt atamalardaki ana mekanizmanın nasıl işlediği hakkında hem bir fikrim yok şu aşamada. Ama Genelkurmay Başkanı veya Kuvvet Komutanlarının atanması aslında esas olarak siyasi iktidarın belli istişarelerle karar verdiği, yani Tayyip Erdoğan’ın karar verdiği ve bunun YAŞ’ta onaylandığı bir çerçevede oluyor. Dolayısıyla bu YAŞ’ı son dönem asker sivil ilişkilerindeki daha çok bu sefer siyasetçi hükümranlığı ya da denetimi etrafında tanımlamak mümkün. Ana yapısı böyle.
Musa Aysever’in Erdoğan’a ettiği teşekkür ve sarılarak ağlaması çok konuşuldu. Siz bu görüntüyü nasıl yorumladınız?
Tabii bunun politik tarafını insanlar sorguluyor. Doğal olarak bunun psikolojik bir tarafı da var. Bu YAŞ öncesinde kimin Genel Kurmay Başkanı olacağına dair beklentiler ve bilgiler basına sızmıştı. Şu anda seçilen Genelkurmay Başkanı, Tayyip Erdoğan’ın yakın çalıştığı, 15 Temmuz’da belli bir performansla yine onun tarafından takdir edilmiş, özellikle son dönemde ikinci ordu komutanlığıyla bütün Doğu ve Güneydoğu’daki terörle mücadelenin ya da PKK’yla mücadelenin asli taşıyıcılarından bir tanesi olarak görülüyordu ve Erdoğan’ın güvendiği bir kişi olarak tanımlanıyordu. Buna karşılık Kara Kuvvetleri Komutanı emeklilik yaşı gelmiş, Erdoğan tarafından çok tercih edilmeyen, bazı eski sicili itibariyle de, ona dair bazı duyumlar, iddialarla eski silahlı kuvvetlerin geleneksel yüzlerinden biri olarak da telakki ediliyordu. Eski YAŞ olsaydı Musa Paşa doğal olarak Genelkurmay Başkanı olurdu. Emeklilik süresi dolmadan iki gün önce yapılır ve bir yıl bir uzatmayla muhtemelen bu gerçekleştirildi. Bu sefer bunun olmayacağı belliydi.
Oradaki görüntüye şöyle bir yorum yapmak mümkün; Kara Kuvvetleri Komutanı Genelkurmay Başkanlığı’nı hak ettiğini düşünen bir insandır muhtemelen. Ve onu arzu etmiş olan bir insandır. Fakat tercih edilmedi, tercih edilmeyince de yaptığı konuşma, “Bir asker olarak gelebileceği en yüksek yere geldim” sözleri biraz kendisine karşı, çevresine karşı savunması diye ben düşünüyorum. Orada Cumhurbaşkanı’yla kucaklaşmasının çok özel bir anlamı var mı yok mu bilmiyorum ama bu tür anlarda bu tür kucaklaşmalar resmi törenlerin icabıdır. Çok anlam vermemek lazım ama şunu söyleyebiliriz, son iki dönemi siyasi yapı, Etyen Mahçupyan’ın yeni İttihatçılık dediği bir evreye tekabül ediyor. Bu ne demek? Ben kendi dilimle ifade edeyim; bu, siyaset mekanizmasıyla devlet mekanizmasının tam hemhal olduğu, hem yapı olarak hem ideolojik olarak birlikte düşündüğü, birlikte davrandığı bir dokuyu ifade ediyor. Bu doku asayişçi bir düzeni, disiplinli bir toplumu varsayan, standart bir Türk, Sünni, laik ortalama üstüne oturan geleneksel bir devlet tutumu olarak tezahür ediyor. Bugün asker-sivil ittifakıyla yani bir tarafta ordunun yapısı, yeni yapısı ile Erdoğan ve Erdoğan’ın temsil ettiği politikalar arasındaki bir ilişkiyle yol alıyor.
Bu, önemli. Çünkü silahlı kuvvetlerin siyasal sistem içerisinde oynadığı rol itiraz ve denetim rolüyken bugün tamamlayıcı, destekleyici bir rol halini almış durumda. Ordunun beklentileri, örneğin Kürt meselesindeki beklentileri ya da Türkiye’nin büyüme, kendi çevresini denetlemesi istikametinde beklentileriyle siyasi iktidarın talepleri, politikası arasında tam bir kesişme var. Bu çerçevede bir güven ve sadakat ilişkisi orada önemlidir diye düşünüyorum. Yeni seçilen genelkurmay başkanının da etkinlik kadar bu güveni telkin ettiği için cumhurbaşkanınca seçildiğini sanıyorum. Bu mekanizmada cumhurbaşkanının gücünü pekiştirme eğilimleri de var. Bunu İçişleri Bakanlığı’nda da gördük. Savunma Bakanlığında da muhtemelen vardır fakat ben ayrıntılarını bilmediğim için böyle bir iddiada bulunamam. Soylu da, Akar da çok kuvvetli bakanlardı ve uzun süre bakanlık yaptılar. Uzun süre hem İçişleri Bakanlığı’nın yeniden yapılanmasını hem silahlı kuvvetlerin yeniden yapılanmasını sağladılar ve şahsi bir model üzerinden, kendi şahısları üzerinden yine sadakat ilişkileri üzerinden bunu gerçekleştirdiler.
Aşırı otoriter sistemlerde, bizim gibi fazla şahsileşmiş siyasi iktidar modellerinde bu tür gelişmeler bütün o merkezileşmeye rağmen merkezin, yani siyasi iktidarın altında özerk adacıklar oluşturur. Soylu’nun böyle bir iktidar alanı olduğunu görüyorduk. Hem mafya ilişkileri, hem yaptığı atamalar, hem birebir mülki amirlerle ilişkileri itibariyle. Bunun Akar için olmadığını söyleyemeyiz. Muhtemelen onun da tercih ettiği subaylar kendisine yakın gördüğü isimler ve bir oluşturduğu iktidar alanı vardı. Erdoğan Soylu’nun iktidar alanını dağıtan bir dizi hamle yaptı veya bunu yeni bakana yaptırdı. Bu Savunma Bakanlığı’nda oluyor mu? Bilmiyorum ama Metin Gürak gibi bir isim Akar’ın bıraktığı izleri bu anlamda silebilecek bir isim olduğu için de tercih edilmiş olabilir.