Ana SayfaAli Bayramoğlu'yla Bugünler“Erdoğan rahat çünkü üç kritik bakanlıkta sadık ve şahsiliği öne çıkmayan isimler...

“Erdoğan rahat çünkü üç kritik bakanlıkta sadık ve şahsiliği öne çıkmayan isimler görevde”

“İçişleri, Dışişleri ve Savunma Bakanları’na muhtemelen Cumhurbaşkanı bundan önceki bakanlardan bir kademe daha fazla güveniyor ve daha fazla rahat ediyor. Bu bakanların üçü de kendilerine verilen politikayı uygulamak kadar bildikleri, ürettikleri, parçası oldukları bir politikanın parçası olarak sistemin içindeler. Aynı zamanda şahsilik izi kendilerinden önceki bakanlara göre daha az.”

Yayını izlemek için:

Üç kritik bakanlığın; İçişleri, Dışişleri ve Savunma, seçimden sonraki performansları hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu üç bakanlığın başına geçen üç yeni isim bize yeni dönemle ilgili neler söylüyor?

Bu üç bakanlık; İçişleri, Dışişleri ve Savunma Bakanlığı bir devlet işleyişinin temel araçları olmak yanında hükümetlerinin ve Erdoğan politikalarının taşıyıcı bakanlıkları olma özelliğine sahip.


Türkiye’nin kendisine yönelik tehlikeleri savuşturması, bölgesinde büyümesi ve global güç haline gelmesi olması. Tayyip Erdoğan’ın dış politikada ortaya koyduğu iddia temel olarak bunlar üzerine kurulu. Şimdi Türkiye yüzyılı bir tabir kullanıyor, iktidar. Burada da taşıyıcının dış politikanın bizatihi kendisi olduğu muhakkak. Hakan Fidan önemli bir isim olarak bir bakanlığın başına geldi. Fidan’ı sadece MİT’ten gelen, dolayısıyla devletin derin koridorları gayet iyi bilen bir aktör olarak yorumlamak yeterli değil, yeni bakan aynı zamanda kurucu bir oyuncu. Kurucu oyuncudan kastım, Erdoğan’ın son on yılda geliştirdiği, başta Kürt politikası (hem asayişçi hem de demokratik istikamette), Suriye ve Irak’taki yayılma, genişleme politikalarının ve bunun mekanizmalarının ana oluşturucularından biri olması.


Henüz Hakan Fidan’ın bakan olarak performansıyla ilgili çok şey söyleme noktasında değiliz. Hakan Fidan bakanlığa gelirken MİT’ten bir grup insanı da beraberinde getirdi. Bunlardan biri personel başkanlığına atadı. Bu, anlamlı bir gösterge. Dış politik aktörlerinin ya da dış politika yapıcılarının nasıl yenileneceği, hangi istikamette şekilleneceği bakımından bize kimi ipuçları veriyor. Bunlar hem Hakan Fidan’ın izlediği dışişleri-istihbarat ekseni açısından hem de zihniyet profili açısından anlam taşıyor. Zihniyet profilinden kastettiğim şey de şu: Kemalist, cumhuriyetçi, ‘monşer’ tabir edilen bir dışişleri mensubu profilinin yanında başka bir profil daha eklenmesi. Nitekim Cumhurbaşkanı’nın büyükelçilere yaptığı konuşma “zihin kodlarının değişmesi” tabiri geçiyordu. Ayrıca şunun da altını çizmek gerekir: Dışişleri Bakanlığı oyuna geri döndü. Bundan önceki dönemde Cumhurbaşkanlığı Kurulları tarafından bakanlığın rolü sınırlanmıştı. Şimdi Hakan Fidan’ın elinde yeniden yapılanacak, güçlenecek bir kurum olma adayı. Erdoğan bu açıdan daha rahat. Çünkü çok daha sadık, çok daha güvenilir, iş bilir bir aktör dış politikayı yürütüyor ve Erdoğan dengeciliği ve pragmatizmine uygun bir istikamette yöneliyor. Hakan Fidan etrafında ve bakanlığın AK Parti’nin kendisini daha çok tanımlayacak bir renk alması da muhtemel.

Savunma Bakanlığı’na baktığımız zaman orada da geçişin önemli olduğu kanaatindeyim. Orada da açıkçası ordunun içinden gelen ve bir icracı olarak bakanlığın başına atanan bakanlar modelinin oturmaya başladığını görüyoruz. Akar’dan sonra gelen isim yeni bakan son on beş – yirmi yılın önemli figürlerinden bir tanesiydi. Genelkurmay Başkanlığı’ndan Savunma Bakanlığına geçiş orduyla siyaset arasında, ve Cumhurbaşkanı’nın üzerinden bir kişisel ama aynı zamanda bir kurumsal bağ kuran bir model. Bu modelin bir yerleşik model haline geleceğini bilmem varsayabilir miyiz? Ama şu anda, yani Genelkurmay Başkanlığı’ndan Savunma Bakanlığına geçiş, ordu ve bakanlık arasında bir bağ kurulması önemli. Şu da önemli: Akar, ilk uygulamaydı ve doğalolarak şahsi vurguları da öne çıkan bir isimdi. Bu da biraz da kaçınılmazdı, Akar 15 Temmuz Darbe Girişimi’nde önemli aktördü, ardından ordunun yeniden yapılanmasının mühendisi oldu. İlk defa bir Genelkurmay Başkanlığı’ndan bu bakanlığın başına gelmiş kişiydi. Bakanlığı adeta bir askeri komuta birimi halinde çeviren görüntüler veriyordu. Yaşar Güler’de bunu daha az göreceğimizi zannediyorum. Yani burada Hakan Fidan’da olduğu gibi bakanın şahsi ağırlığını Cumhurbaşkanlığı karşısında biraz daha azaldığı bir model muhtemelen karşımızda. Nitekim Savunma Bakanlığı kontrolü altında bir Yüksek Askeri Şura yaşandı. Yeni gelen Genelkurmay Başkanı’nı ve gönderilen (bunu daha önce konuştuk) Kara Kuvvetleri Komutanı’nı da bu çerçevede ele almak lazım. Yani hem ordunun içinde olduğu hem cumhurbaşkanının yeni bakanlar üstünden orduyu tam gördüğü, anladığı, denetlediği bir politika bu. Bu, Genelkurmay Başkanı, Kuvvet Komutanları meselesi de bir tür sadakat mekanizması kadar kurumsal mekanizmayı kurumsal performansı da devreye sokuyor gibi görünüyor.


İçişleri Bakanlığı’na gelince tabii Soylu’nun gitmesi bayağı bir fark yarattı, en azından çıkardığı gürültü açısından. Bu, siyasi bir gürültüydü. Soylu’nun her açıklaması hükümetinin tutumunun zaman zaman ötesine aşan sert, otoriter, keyfi, ayrımcı bir tavır olarak karşımıza çıkardı. Ali Yerlikaya bunu yapmıyor, biraz daha pratiğin içinde, sahada uygulamanın içerisinde bir bakan görüntüsü veriyor. Güvenlik politikaları bakımından bir değişiklik yaşanmıyor.  Şunun da altını çizmek lazım. İçişleri Bakanlığı’nda Soylu’nun kurmuş olduğu düzenin, mülki amirlerden emniyet müdürlerine kadar oluşan bir tepe mekanizmanın da yeni bakan tarafından değiştirildiğini görüyoruz. Burada da dediğim gibi şahsilik izi biraz siliniyor.


Bu üç bakana muhtemelen Cumhurbaşkanı bundan önceki bakanlardan bir kademe daha fazla güveniyor ve daha fazla rahat ediyor. Bu bakanların üçü de kendilerine verilen politikayı uygulamak kadar bildikleri, ürettikleri, parçası oldukları bir politikanın parçası olarak sistemin içindeler. Bakanların değil, cumhurbaşkanın öne çıktığı bir işleyiş yeni dönemin ilk özelliği.

- Advertisment -