Alper Görmüş
Mumcu’nun katili hâlâ mı ‘Ortaçağ karanlığı?’
Sedat Peker’in anlattıklarının çoğu akla yakınmış, iddiaları ciddiye alınmalıymış, “ama bazıları doğru değil(miş). Örneğin; Uğur Mumcu suikastını İran istihbaratı ve siyasal islamcılar yap(mış)”, kesin bilgiymiş, burada tartışılacak bir şey yokmuş. Ortada bu kadar kuşku varken, üstüne Peker’in açıklamaları gelmişken, bu kesin inanç biraz fazla olmuyor mu?
ANALİZ – Soylu ve istifa tartışmasının etrafındaki ‘sanki’ler
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, başlangıçtaki “bir çapulcunun zırvalarına mı cevap vereceğim” pozisyonundan “savcılar beni soruştursun” pozisyonuna sıçrayarak kendi kendisini çok büyük bir çelişki içine soktu. Demek ki iddialar ciddiydi ve yargı önünde açıklığa kavuşturulması gerekiyordu. Fakat soruşturacaklar, soruşturulacakın emrindeyken bu nasıl olacak? Ortada büyük bir mantık açığı ver ve bu açık ancak Soylu’nun istifasıyla izale edilebilir.
ANALİZ – Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü turizm görüşmeleri için İngiltere’ye gider miydi?
Rus turistlerin Türkiye’ye gitmesine izin vermesi için Moskova’ya uçan ikna heyetinin başında yer alan Cumhurbaşkanı Sözcüsü İbrahim Kalın, Türkiye’ye en fazla turist gönderen üç ülkeden öbür ikisi için (Almanya ve İngiltere) oluşturulacak heyetin başında Münih’e, Londra’ya gider miydi? Hiç şüpheniz olmasın, böyle bir heyet oralarda çok yadırganacağı için gitmezdi. Fakat işte Ruslar yadırgamıyor, Çinliler de yadırgamazdı.
Sedat Peker’e karşı ‘ama o da…’ itirazı
Sedat Peker’in iddialarının doğru olup olmadığını bilmeyen fakat gerçeğin ne olduğunu öğrenmek isteyenler onun anlattıklarına odaklanırken, gerçeği perdelemek isteyenler Peker’e, özneye, öznenin ‘kirine, pasına’ odaklanıyor. İşin ironisi şurada ki, son yerel seçimde siyasi çıkar için ‘teröristbaşı’nın kirini pasını mesele etmeyenler de yine bunlardı.
ANALİZ – Soylu’nun daveti, Ağar’ın davete icabeti ya da ‘sürç-i lisan’daki gizli hakikat
Mehmet Ağar’ın “Biz olmasa idik oraya mafya çökecekti” cümlesi, bilinçdışının kendisine oynadığı apaçık bir itiraftır. Kendinizden pay biçin: Bir araziyi satın almışsınız (sıradan bir vatandaşsınız), fakat bir yandan da o araziye mafyanın “çökme” planları yaptığından eminsiniz. “Ben burayı satın aldım, benden başkası alsaydı buraya mafya çökerdi” gibi bir cümle aklınızın ucundan geçer miydi?
Eski Zaman muhabiri, Cemaat’in darbe davalarını nasıl murdar ettiğini anlatıyor (2)
“Kara Kuvvetleri imamı Ali Semerci (Hacı Murat), aşırı yaklaşımlara ve sahteciliklere tepki koyanların başında geliyordu. ‘Bunlara gerek yok. Zaten yeterince delil var. Yaptığınız büyük yanlış,’ anlamına gelecek şeyler söylüyordu. Semerci’ye en fazla karşı çıkanın (Deniz Kuvvetleri imamı) Kokuroğlu olduğu anlatılıyor. ‘Hazır fırsat bulmuşken (…) muhtemel Ergenekoncuları da bu vesile ile elemine etmeliyiz,’ anlayışında olduğu iddia ediliyor. Yani bir çuval açmışlar ve ‘muhtemel’ olarak gördükleri kişileri de o çuvala koyuyorlardı.”
ANALİZ – ‘Hep haklı’ televizyon yorumcularının ‘Mısır’ tornistanı
‘Gerçekçi’ dış politikayı savunanları daha düne kadar yerin dibine geçirenler şimdi ağız birliği etmişçesine ‘İngilizvari’ dış politikanın gerçekçiliğine övgüler düzmede birbirleriyle yarışıyor: “Ülkelerin dostları ya da düşmanları yoktur, menfaatleri vardır.”
Eski Zaman muhabiri, Cemaat’in darbe davalarını nasıl murdar ettiğini anlatıyor
Cemaat diyasporası içinde bugünlerde fırtınalar kopuyor. Çünkü eski Zaman gazetesi muhabiri, “Erdoğan’a soru soran gazeteci” Ahmet Dönmez aylar önce başladığı “Cemaat içeriden adım adım 15 Temmuz’a nasıl sürüklendi” yazı dizisinin sonlarına yaklaşıyor. Dönmez, dizinin son yazısında ‘mahrem hizmetler’deki “hazır fırsat çıkmışken bütün ‘menfi’leri temizleyelim”ci ekibin Ergenekon ve Balyoz davalarını nasıl murdar ettiğini anlatıyor.
Ruhsar Pekcan skandalı 17-25 yolsuzluk dosyalarından daha yaralayıcı olacak
AK Parti sözcüsü Ömer Çelik, Ruhsar Pekcan hakkındaki taleplere karşılık “muhalefetin dediğiyle iş yapmıyoruz” derken hiç kuşkusuz kendi seçmenlerinin görünüşteki sessizliğinden, aldırmazlığından güç alarak konuşuyor. Fakat unutmamak lazım: Kaç iktidar böyle çığlık çığlığa susan fakat önüne sandık konulduğunda o iktidara dünyanın kaç bucak olduğunu gösteren kitlelerin “sessizliğine, aldırmazlığına” aldandı ve bunun cezasını ödedi.
ANALİZ – Gazeteciler Cumhurbaşkanına ‘the soru’yu sormadı… Hangi ihtimal daha kötü?
Cumhurbaşkanı Erdoğan dün (25 Nisan) sağlıkçılarla iftar açtı, ardından gazetecilerle konuştu. “Normal” bir ülkede, “acaba ülkenin bir numaralı gündem maddesi hakkında ne diyecek” diye ağzının içine bakılan kişiye ilk soruyu sormak için orada bulunan gazeteciler birbirleriyle yarışırdı. Fakat tabii ki öyle olmadı.
‘Milli hassasiyet’ simgelerinin nöbetleşe sahipliği: Bayrak, asker cenazeleri, Çanakkale anmaları
Ülkelerin bayraklarına atfedilen “ortak duygu yaratma, milleti birleştirme” misyonunun Türk bayrağı için de geçerli olduğu söylenebilir mi? 23 Nisan’da Cumhurbaşkanı Erdoğan “en uzun direkli ve en büyük” bayrağı göndere çekerken, 28 Şubat’ın ‘bayrak as’ kampanyacıları o günlerde hissettikleri bayrak coşkusunu yaşamışlar mıdır? Aynı soru artık iktidarın tekeline aldığı asker cenazeleri ve Çanakkale anmaları için de geçerli.
Krikor Zohrab, Hrant Dink ve 24 Nisan…
Bundan tam 106 yıl önce bu gece (24 Nisan) bir grup Ermeni yazar, sanatçı, avukat, doktor, mebus vb. İstanbul’daki evlerinden alınıp götürüldüler ve çoğu bir daha geri dönemedi. Gerçi Osmanlı Ermeni yazar, hukukçu ve mebus Krikor Zohrab onlardan biri değildi ama aynı yıl içinde, 2 Haziran’da o da aynı akıbete uğrayacaktı.
ANALİZ – Kabahat senin, demeğe de dilim varmıyor ama sevgili okur!
Her şey, başka hiçbir şekilde anlaşılması mümkün olmayacak şekilde gözümüzün önünde gerçekleşiyorken, sanki bunun tam tersi oluyormuş gibi ‘yorum’ yazanlar, hakikatin değil duymak istediğinin peşinde olan ve dolayısıyla yapılanı kendisine bir saygısızlık olarak görmeyen okurlara güvenerek yapabiliyorlar bunu.
Muhalefetin en güzel ‘hikâye’si: Biraraya gelmek ve birlikte yönetmeye söz vermek
Muhalefet ve muhalefet ittifakı üzerine iki yazı yazmayı tasarlamıştım ve bunu geçtiğimiz günlerde yaptım. Fakat Gülay Göktürk’ün Karar TV’de bu konu üzerine söylediklerini dinleyince, kahir ekseriyeti onun görüşlerinden oluşan bir yazı daha yazmaya karar verdim: Biraraya gelmiş, birlikte çalışan ve birlikte yönetmeye söz vermiş bir muhalefet hayali üzerine…
ANALİZ – İmkânsız bir teori uğruna ya rab ne rezervler batıyor!
Maliye-Merkez arasındaki o protokole 2017’de neden gerek duyulmuştu? Başında Berat Albayrak’ın bulunduğu Hazine ve Maliye Bakanlığı, MB rezervlerine ‘erişim’e neden ihtiyaç duymuştu? O rezervleri ne amaçla kullanmayı planlıyordu? Bu soruya bilgili, güvenilir ekonomistlerin verdiği cevaplar, bir ülkede iktidarın şahsileşmesinin ürkütücü sonuçlarından birine işaret ediyor.
(CHP+HDP) + (İYİ PARTİ+DEVA+Gelecek)= Genişletilmiş Millet İttifakı
HDP’nin, içinde İYİ Parti’nin olduğu bir ittifakın asli ortağı olarak kabul görmeyeceği açık. Fakat problem şurada ki, Kürt oyları muhalefetle birlikte hareket etmezse seçimi Cumhur İttifakı’nın adayı kazanıyor. HDP oylarının muhalefet blokunda konsolide edilebilmesinin yolu, CHP ile HDP’nin oluşturacağı, fakat İYİ-DEVA-Gelecekle de birlikte hareket eden ‘üçüncü ittifak’tan geçiyor olabilir.
13 yıl öncesinden bir Erkan Oğur portresi: Yalınlığın manifestosu…
Cumhurbaşkanı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın bestelediği bir türkünün düzenlemesine yardım eden Erkan Oğur birkaç gündür bazı insanlar için bir nefret nesnesi… Her kesimin sevdiği, hakkında tek bir olumsuz söz söylenmeyen bir insan için katlanılması çok zor bir tecrübe... 2008’de, odağında onu çevreleyen sevgi ve saygı hâresini anlamaya ve anlamlandırmaya çalışan bir Erkan Oğur portresi yazmıştım. O portreyi şimdi bir de Serbestiyet okurlarının dikkatine sunmak istedim.
İlahi yeminli Orhan Pamuk düşmanları; vallahi çok komiksiniz
Orhan Pamuk’un, son romanı Veba Geceleri’nde Atatürk’le alay ettiği iddiası dört başı mamur bir zırvalık. Düşünün: Bir romancı, romanının kahramanını saygı duyduğunuz bir tarihsel şahsiyeti akla getirecek özellikleriyle tanıtıyor ve sonra aynı kahramanı roman boyunca yüksek karakterli, cesur, olgun bir vatansever olarak işliyor. Ve siz buradan o tarihsel şahsiyetle alay edildiği sonucunu çıkartıyorsunuz…
ANALİZ – Amiraller meselesi ve Erdoğan’dan önce ‘büyük’ konuşmanın riskleri
104 amiral hadisesinde başlangıçtaki hararetle gelinen nokta arasındaki mesafe çok büyük. Başlangıçtaki iri laf sahiplerinin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘sakin’ konuşmasından sonra mahçup olma ihtimali yüksekti, nitekim öyle oldu. Yani: Mesele ne kadar “Cumhurbaşkanımız bu meselede bundan başka bir tepki vermez” dedirtecek netlikte görünürse görünsün ‘Reis’in pragmatizmini düşünmekte ve ihtiyatlı olmakta fayda var.
ANALİZ – İki ülke, üç cenaze, dört haber
İngiltere Başbakanı Boris Johnson’ın, İngiltere Kraliçesi Elizabeth’in kocası Prans Philip’in cenaze törenine katılmayacağı açıklandı. Gerekçe: Törenler 30 kişiyle sınırlandığı için aile üyelerinin hakkını gasp etmemek. Karar da gerekçe de anlamlı. Bunu, Türkiye’den iki cenaze töreniyle karşılaştıralım.
CHP, HDP konusunda tabanını ikna edemezse buradan çıkış yok
Seçim kazanmanın matematiği ‘HDP olmazsa olmaz’ derken, CHP yöneticilerinin bu yönde hiçbir çaba içinde olmaması ancak “Kürtler günü geldiğinde tıpkı yerel seçimlerde olduğu gibi bize oy verirler, AK Parti’ye gidecek halleri yok ya” varsayımıyla açıklanabilir. CHP cesur olmalı ve bu çok riskli oyun planını terk etmelidir.
ANALİZ – Hayatı zehretme potansiyeli çok yüksek bir teknoloji: Deep fake (derin gerçek)
Ona, ‘gerçek’in başına gelmiş en büyük felaket de diyebiliriz. Bir fotoğraftan hatta bir portreden üretilmiş ve gerçek olmadığını anlamanın imkânsız olduğu videolar âleminden söz ediyoruz. Siyaseti manipüle etmede kullanılmasından korkuluyordu; o -şimdilik- olmadı ama porno, şantaj ve dolandırıcılık sektörlerini patlattı.
ANALİZ – 104 amiral bildirisi karşısında Erdoğan ve Bahçeli’deki bariz ton farkı
Devlet Bahçeli’nin -104 amiral olayında da gözlenen- hiç bitmeyen el yükseltme hamleleri, zamanı geldiğinde AK Partiye dönüp, “yeterince yerli ve milli olamadın, vesayet odakları karşısında yeterince dik duramadın; seni her seferinde uyardım ama dinlemedin ve bak işte böyle oldu” suçlaması için malzeme biriktirme gibi bir yön de taşıyor olabilir mi?
Dink cinayetinin Cemaat dışı ‘şüpheli’lerinin savunmaları tatmin edici miydi?
Trabzon Emniyet Müdürü Ramazan Akyürek de (Cemaat mensubu) Trabzon İstihbarat Müdürü Engin Dinç de (Cemaat mensubu değil) İstanbul’a gönderdikleri raporda “Hrant Dink’i öldürecekler” ibaresini neden “Hrant Dink’e karşı ses getirici bir eylem yapacaklar”a dönüştürdükleri sorusuna aynı cevabı veriyorlar. Fakat cevaplar aynı olsa da birinin izahı makbul bulunurken öbürününki bulunmuyor.
Cemaat istihbaratçıları cinayetten önce gizledikleri raporu cinayetten sonra da gizlediler
Ülkeyi sarsacak bir cinayet işlenmiş… Cinayet gününün akşamında ilgili bütün devlet görevlilerinin katıldığı bir ‘aydınlatma’ toplantısı yapılıyor… Biri toplantıya katılan Gülen cemaati bağlısı iki istihbarat yetkilisi, cinayetten bir yıl önce hazırlanan, katilleri dahi isim isim not etmiş bir rapor ellerinin altında olduğu halde ‘aydınlatma’ toplantısına bu belgeyi sunmuyorlar…
Dink cinayeti ve Cemaat polisleri
Hrant Dink cinayetinin işlenmesinden (19 Ocak 2007) yaklaşık bir yıl önce, 15 Şubat 2006’da Trabzon Emniyeti’nde istihbarat elemanı olarak çalışan polis memuru Muhittin Zenit Trabzon İstihbarat Şube Müdürlüğü’ne Hrant Dink’in kesin olarak öldürüleceğini belirten bir rapor sundu. Savcı Doğan’ın “esas sorumluluk doğuran belge” dediği rapor İstanbul’a tahrif edilerek aktarıldı. O sırada Trabzon Emniyet müdürü Ramazan Akyürek’ti.
Yeni ‘milli mutabakat’ın kalemşorlarının Hrant Dink davası analizleri
Hrant Dink cinayeti davası sonuçlandı. ‘Derin’iyle ‘Cemaat’iyle zamanın devletinin ‘sahibi’ olan bütün kanatların mutabakatıyla gerçekleşmiş cinayet bir tarafa yıkıldı, öbür taraf aklandı. Dertleri, Hrant’ın davasını, kurdukları yeni milli mutabakatı tahkim etmek amacıyla araçsallaştırmak olan memleketin ulusalcıları ve iktidar yandaşları şimdi bizlerden hesap soruyor: Adalet yerini bulmuş işte, yargı ‘FETÖ cinayeti’ demiş fakat bizler susuyormuşuz, sevinmiyormuşuz. Sevinmedik evet, çünkü adalet yerini bulmadı.
ANALİZ – İdlib’de Rusya bir aydır vuruyor, ‘Yerli ve milli’ basın konuya ilgisiz
Rusya son bir aydır İdlib’de Türkiye’nin denetlediği bölgelerde, ekonominin can damarlarına yönelik yoğun bir uçak bombardımanı yapıyor, fakat bunları Türkiye’den duymak pek mümkün olmuyor. Uzmanlar Türkiye’ye doğru yeni bir göç uyarısında bulunuyor. ‘Yerli ve milli’ basın konuya ilgisiz; yeni bir ‘patlama ânı gazeteciliği’ne hazır olun.
ANALİZ – Parodi gibi gerçekler ülkesi Türkiye’de parodi gibi bir soruşturma
Bu sabah, hiçbir parodinin eline su dökemeyeceği bir soruşturma haberiyle, o “gerçek-mizah”lardan biriyle uyandık: Tek tek hiç kimseyi suçlamayan, şiddet eğilimli bireylerden anonim bir biçimde söz eden bir belediye afişi polis marifetiyle kaldırılmış, başkan hakkında soruşturma açılmıştı.
‘Siyasetin üzerine bindirilen din yükü’ nasıl oluştu? Kim oluşturdu?
Özlem Zengin’in çok şey söyleyen veciz ifadesi üzerinde, hitap ettiği memur-imamlardan çok iktidarın kendisinin düşünmesi gerekiyor. Düşünme süreci şu sorudan başlayabilir: “Dine de referans vererek yapılan ve siyasetin yükünü artıran açıklamalar” neden şu son yıllarda çıktı ortaya? Neden daha önce yoktu?