Ana SayfaManşetSedat Peker’e karşı ‘ama o da…’ itirazı

Sedat Peker’e karşı ‘ama o da…’ itirazı

Sedat Peker’in iddialarının doğru olup olmadığını bilmeyen fakat gerçeğin ne olduğunu öğrenmek isteyenler onun anlattıklarına odaklanırken, gerçeği perdelemek isteyenler Peker’e, özneye, öznenin ‘kirine, pasına’ odaklanıyor. İşin ironisi şurada ki, son yerel seçimde siyasi çıkar için ‘teröristbaşı’nın kirini pasını mesele etmeyenler de yine bunlardı.

Sedat Peker’in dile getirdiği iddialarla ilgili olarak iktidar çevrelerinde geliştirilen savunma çizgisi tam bir ‘ad hominem…’

Vikipedi’de ‘ad hominem’ için şöyle bir tanım verilmiş, bence güzel:

“Bir reaksiyonun, belirli bir kişinin herhangi bir konudaki duruşu yerine şahsına yöneltilmesidir. Örneğin bir argümana cevap verirken, argümanı eleştirmekten ziyade, argümanı ortaya atan kişinin konuyla ilgisiz bir özelliğini gündeme getirerek fikirlerini çürütmeye çalışmaktır. Önerme yerine, önerme yapan kişi tartışma konusu edilerek iddialara karşı çıkmak yoluyla yapılır. Ad hominem, mantıksal bir safsata kabul edilir.”

Latince ağırlığından kurtarırsak, bildiğimiz “belden aşağı vurmak” işte… Yani ortaya atılan bir fikri, bir iddiayı tartışma menzilinin dışında tutabilmek için o fikri ya da iddiayı ortaya atan kişinin, izleyenlere sevimsiz gelebilecek bazı özelliklerini (ki bunların her zaman doğru olması da gerekmez) öne çıkarma taktiği… Yani buraların yerli ve milli sporlarından biri…

Ad hominem taktiklere baş vurmanın bir çaresizlik işareti olduğunu söylemeye gerek yok; bu çok açık bir şey. Öne sürülen iddialar, fikirler karşısında söyleyecek sözünüz yoksa, ad hominem sizin için mükemmel bir kurtarıcı olabilir.

Sedat Peker’in videolarında dile getirdiği iddialar karşısında iktidar çevrelerinin takındığı tutum da dört başı mamur bir ad hominem… Yalnız muhafazakâr kanaat önderleri ve siyasetçiler değil, sosyal medyadaki iktidar destekçileri de Peker’in iddiaları karşısında bir kurtarıcı olarak ‘ad hominem’e sarılmış durumdalar.

Fark eder mi?

Bazı sorular soruyorlar, bazı rezervler koyuyorlar; bunların muhtevadan (söylenenden, iddia edilenden) daha önemli olduğunu varsayıyorlar ve böylece muhtevanın ağırlığından sıyrıldıklarını düşünüyorlar.

Gördüklerimi sıralıyorum:

Birinci soru ve rezerv: Sedat Peker bunları yeni öğrenmiş değil. Yıllardır biliyordu fakat açıklamadı. Şimdi ne oldu da açıklıyor? Belli ki onu harekete geçiren şey kişisel hırsları, amaçları.

İkinci soru ve rezerv: O bir Mafya lideri. Böyle insanların ahlaki standartlarının zayıf olduğunu biliyoruz. Böyle bir insanın söylediklerine kıymet atfetmek ilkesizlik olmaz mı, gayri ahlaki olmaz mı?

Üçüncü soru ve rezerv: Devletin gücünü kullananlara, yeraltı dünyasının en etkili isimlerine böyle kendi başına meydan okuması mümkün mü? Mutlaka bir ya da birkaç istihbarat örgütü tarafından kullanılıyordur.

Dördüncü soru ve rezerv: Devlet, bu tür durumlarda gösterdiği refleksi neden bu defa göstermiyor ve videoların Türkiye’den izlenmesini yasaklama yoluna gitmiyor? Belli ki bu videolar devlet içine atılmış birer bomba ve devlet içindeki bazı güçler İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu hırpalamak için bu kayıtlardan medet umuyor. Neticede bu videolar devlet içindeki ahengi bozuyor, bu da ülke için olumsuz neticeler doğuruyor. Sedat Peker devletini, milletini çok sevdiğini söylüyor ama yaptığı işin doğurduğu sonucu bile bile yapmaya devam ediyor.

Dikkat edin, bütün bu ad hominem savunma (taarruz?) çizgisinde bir şey hiç önemsenmiyor, hiç merak edilmiyor: Hakikat.

Sedat Peker’in söylediklerinin ne kadarının doğru ne kadarının yanlış olduğunu bilmiyoruz. Bilmeyenler de ikiye ayrılıyor: Bilmeyenler ve fakat hakikati merak edip öğrenmek isteyenler ile bilmeyenler ve aynı zamanda hakikati de öğrenmek istemeyenler.

Bütün bu sorulara ve rezervlere karşı verilmesi gereken cevap şu: Ne fark eder?

Sedat Peker’in iddialarının doğru olup olmadığını bilmeyen fakat gerçeğin ne olduğunu öğrenmek isteyenler onun anlattıklarına odaklanırken; bilmeyen fakat aynı zamanda öğrenmek de istemeyenler Sedat Peker’e, özneye, onun “kirine, pasına” odaklanıyor.

Bu çizginin ikiyüzlülüğünü, samimiyetsizliğini anlatmak için Sedat Peker’in mesela Süleyman Soylu, Mehmet Ağar falan hakkında değil de mesela Kemal Kılıçdaroğlu hakkında inanılması zor fakat hayli de gerçekçi görünen iddialar öne sürdüğünü düşünelim. Böyle bir durumda, iktidar çevrelerinden ve destekçilerinden Sedat Peker’in kirini, pasını hatırlatan çıkar mıydı?

“Varsayımsal örneğe ne gerek var, son yerel seçimde siyasi çıkar için ‘teröristbaşı’nın kirini pasını mesele etmeyenler de bunlar değil miydi” diye mi soruyorsunuz?

Tamamen haklısınız, bunlar, onlardı!

- Advertisment -