Alper Görmüş
‘İç politika’sına OK dediği sürece ‘emperyalizm’ ulusalcılar için de OK
2002’den sonraki 13-14 yıl boyunca, laik kesimdeki -CHP’nin ana gövdesinin de desteğini alan- sert Amerikan karşıtlığını bugün neden göremiyoruz? Cevap açık: Çünkü ABD artık bu kesimin iç politik hedeflerinin karşısında değil; Erdoğan iktidarını desteklemiyor, tam tersine bu iktidarla büyük bir gerilim yaşıyor. Yani ‘emperyalizm’e karşı tavrı asıl belirleyen şey, herhangi bir siyasi akımın iç politik hedeflerine ‘emperyalizm’in ne dediği; o hedeflere OK dediğinde, o siyasi akımın anti-emperyalizmi bitiyor.
Eylemleri, “göründüğü gibi olmamalı, işin içinde başka iş olmalı”yla savunulabilen iktidar olmak
İktidarın (Erdoğan’ın) birçok hamlesi o kadar kabul edilemez ve akıl dışı ki, samimi taraftarları ancak bunları birilerinin iktidarı zora düşürmeyi hedefleyen provokatif hamleleri sayarak huzur bulabiliyor. Fakat iktidarın hamlelerine sahip çıkması, adeta “onlara kimse başka sahipler, provokatörler tayin etmesin, onlar öz be öz benim hamlelerimdir” demesiyle de yıkılıyorlar.
İktidar basınında Amerika yine OK
Türkiye’deki bütün temel siyasi akımlar (muhafazakârlar, milliyetçiler, ulusalcılar, Kürtler) ‘emperyalizm’i ‘mutlak kötü’ olarak tarif etmede ve bunu iç siyasette bir malzeme olarak kullanmada birleşiyorlar, fakat ‘emperyalizm’ herhangi biriyle ortak hareket etmeye meyledince (hatta bazen ‘bir parmak bal’ bile yeterli olabiliyor) onunla işbirliğinde hiçbir beis görmüyorlar. İktidar basınının bugünkü (1 Kasım) hali bunu bir kez daha gösterdi.
“Muhafazakâr bir lider desteği olmaksızın kurulamayacak Türkiye”lerden birine bir adım daha…
On büyükelçiye karşı takınılan tavır gösteriyor ki, bu günler, ‘Muhafazakâr bir lider desteği olmaksızın kurulamayacak Türkiye’lerden biri olan ‘ittihatçı Türkiye’ hayali kuranların bayram günleri… Onsuz hiçbir şeyin yapılamadığı günümüz Türkiyesinin muhafazakâr liderine gelince… Onun büyük problemi ve çaresizliği de şurada: Evet, destek vermediği hiçbir siyasi proje başarıya ulaşamaz, fakat bu onu o siyasi projenin asli sahibi yapmaz, tam tersine asıl sahibi güçlendirmekten başka bir işe yaramaz.
“Yaşasın, babamın cezaevinde olduğu kesinleşti😊”
Türkiye bir zamanlar, kaybedilen evlatlarının mezarlarını buldukları için sevinen babaların ülkesiydi, şimdi sevinme sırası babalarının cezaevinde olduğunu öğrenen çocuklarda… Babasının cezaevinde ve sağ olduğunu öğrenip sevinen çocukların hikâyesi 2017’de başladı. Fakat ülke kendi hikâyesini kendi medyasından öğrenemedi.
ANALİZ | İktidar basınında yaratıcılık yarışı: Ekonomik zorlukların sorumluluğu iktidarın sırtından nasıl alınır?
“Kötü giden her şeyden iktidarı esirgemenin bir yolunu buluyorlar; bunlar yakında ekonomik zorlukların sorumluluğunu da iktidarın sırtından almak için bir şeyler yapacaktır…” Yukarıda okuduğunuz şey, sosyal medyada bir süredir şaka ve espri konusu olarak dile getiriliyordu ama artık -bir süredir- gerçek.
‘Kahrolsun yetmez ama evet’çilerin dünkü ve bugünkü YAE’leri
‘Yetmez ama evet’i defterden silerek siyaset yapılamaz. Sildiklerini zannederler ama bugün olduğu gibi kendi ‘yüksek’ siyasi hedefleriyle ve hayalleriyle hiç ilgisi olmayan siyasi partilerle ittifakı savunurken ‘yetmez ama evet’çilik yaptıklarının farkında bile olmazlar. Nitekim 2010’daki referandumda ‘yetmez ama evet’ (YAE) diyenlere kan kusturanlar sonrasında defalarca YAE dediler -fakat hiçbirini telaffuz etmediler. Birkaçını hatırlayalım…
ANALİZ | Tamer Karadağlı yeni dönemin Serdar Ortaç’lığına aday gibi…
Tamer Karadağlı’dan Nihal Yalçın’a: “Bir video çekmiş, ‘Son kez tweet atacak olsan ne yazarsın’, ‘Selahattin Demirtaş’a özgürlük.’ E Selahattin Demirtaş ne dedi? ‘Abdullah Öcalan’ın heykelini dikeceğiz’ dedi. Yani hanımefendi bunu mu savunuyor? Pervin Buldan ona sahip çıkıyor, Canan Kaftancıoğlu ona sahip çıkıyor…” Gel de 22 yıl önce Ahmet Kaya’ya bir ödül gecesinde fırlatılan çatal-bıçakları hatırlama… Ortada henüz çatal-bıçak yok ama sesleri duyuluyor gibi…
ANALİZ | Cevabının ‘hayır’ olacağı bilinen bir talebin akla getirdiği sorular ve senaryolar
Türkiye’nin F-16 hamlesi: Ortada, cevabının ‘hayır’ olacağı bilinen bir talep var ve bu da akla “İktidar neden ‘hayır’ cevabı alacağını bildiği bir talepte bulunuyor” sorusunu getiriyor. Soruyu şöyle de sorabiliriz: İktidar, alacağı ‘hayır’ cevabı üzerine nasıl bir plan yapmış olabilir?
Onlarla değildiler ama onlardandılar
Bu yazının başlığı, 2003’te Irak’ı işgale giden ABD ordusuna ‘embedded’ gazeteci olarak katılan Cüneyt Özdemir’in o tarihte çektiği görüntülerin üzerine 2021 değerlendirmelerini döşeyerek ürettiği ve birkaç gün önce yayımladığı belgeselin adına nazire: “Onlarlaydım ama onlardan değildim…” Bu yazının konusu ise, savaşı Türkiye’den izleyen Türk gazeteciler; yani “onlarla olmayan ama onlardan olanlar…”
ANALİZ | Hayır, Bahçeli kebapçıları suçlamadı; işsizliği HDP ile açıkladı
Devlet Bahçeli’nin metin yazıcılarının metafor kullanma hevesinin yol açtığı kazaların en komiklerinden birini önceki gün idrak ettik: MHP Genel Başkanı “bölücü kebapçılar” derken aşikâr ki HDP’yi, HDP’lileri kast ediyordu. Fakat bu, garip bir biçimde hiç kimse tarafından anlaşılmadı ve espriler birbirini izledi.
ANALİZ | İktidar basınına göre Pandora’nın kutusundan Shakira çıktı, Claudia Schiffer çıktı
İktidar gazeteleri dünya basınının bir numaralı haberi Pandora Belgeleri’ni sevmedi. İkisi hariç, birinci sayfalarda haber hiç yoktu. O ikisine göre de Pandora’nın kutusundan Shakira gibi, Elton John gibi, Claudia Schiffer gibi “ünlüler” çıkmıştı.
Sadece içte değil dışta da gücün ve güçlünün yanındalar
Fatih Çekirge’nin Amerikaları: Yirmi yıl önce ‘düellocu’, mert; bugün hain, emperyalist… Bu karşılaştırmayı yirmi yıl arayla sergilenen iki farklı tutum arasındaki çelişkiyi göstermek için yapmıyorum. Çelişki yok. İki Amerika ve bir Çekirge var. Birinci Amerika güç sahibi olduğu için Çekirge Amerikancı, ikinci Amerika artık güçlü olmadığı için Çekirge anti-Amerikan…
ANALİZ |Bülent Ersoy’un samimi, güçlü adalet duygusu
Kıbrıs’ta bazı doktorlar ve bazı otel sahipleri Bülent Ersoy ve arkadaşlarına bariz bir haksızlık yapmış. O da sosyal medya hesabından haykırmış: “Hak aramak nasıl olurmuş, göreceğiz, görüşeceğiz…” Ben mesajında bahsettiği hastaneciler, otelciler ya da Kıbrıslı yargı yetkilileri olsam, doğrusu çok korkardım. Kıbrıs’ı zor günler bekliyor.
ANALİZ | Halk TV uygulamasının akla getirdiği: Televizyonlar bu defa topluca ‘Kemal Reis’e bağlanacaksa…
Son aylarda, muhtemel bir Millet İttifakı iktidarında Halk TV’nin AHaber’leşebileceğine dair can sıkıcı bir karine belirdi: Halk TV, içeriğine ve önemine bakmaksızın Kemal Kılıçdaroğlu’nun bütün açıklamalarına canlı olarak bağlanmayı ve o anda yayında kim varsa onun sözünü kesmeyi itiyat haline getirdi.
Kutuplaşmanın, siyasi husumetten daha derin fenalıkları hakkında
Kutuplaşmanın toplumda yol açtığı ahlâki bozulmanın veçhelerinden biri: Çıkar gütme saikiyle kutup değiştirenlere karşı gösterilen (gösterilmeyen) tepkiler. (…) Hangisi size daha rahatsız edici geliyor: Fatih Çekirge ve Şebnem Bursalı’nın Emine Erdoğan’ın kitabı için kaleme aldıkları “övgü övgü övgü” yazıları mı, yoksa Emine Erdoğan’ın bir zamanlar kıyafeti nedeniyle ona dünyayı dar edenlerin safında yer alan bu ikiliyi bağrına basması mı?
Kendisi giden Merkel ve bizim ‘ölene kadar lider’ siyasetçilerimiz
Çocukluk hayalini gerçekleştirebilmek için yalnız ülkesinin değil, bütün bir Avrupa’nın liderliğini gönül rızasıyla, sevinçle bırakan bir lideri, iktidarlarını bir türlü bırakamayan ve bu nedenle son dönemlerinde istiskale varan muamelelere maruz kalan Türk siyasetçilerle kıyaslamak can sıkıcı, hüzün verici bir uğraş ama bu yazıda bunu yapmaya çalışacağım.
ANALİZ | Pahalılıktan bile hükümete ‘bravo’ çıkartan iktidar yandaşlığı düzeyi
Yıllardır süren, son aylarda ise geniş kesimlerin bir numaralı sorunu haline gelen bir toplumsal olay karşısında iktidar unsurlarının ve iktidar medyasının sessizliğe gömülüp ancak tepedeki bir kişinin “farkındayız” demesinden sonra olayı gündeme taşıması gerek iktidarın yapısı ve gerekse iktidarın medyası için çok şey söylüyor. Böylece bir kez daha anladık ki, iktidar için sıkıntılı bir konu varsa, tepedeki tek adam o konuyu gündeme getirmezse kimse gündeme getiremez.
Babacan’a tepkiler (2): Kafalardaki sabit fikri destekleyecek fırsattan yararlanma telaşı
Bütün mesele “bunların hepsi aynı, hiçbiri hiçbir zaman değişmez”ci özcü kafasından kaynaklanıyor. Bir özcüye göre, değişmiş, farklılaşmış biri ya takiye yapıyordur ya da samimidir ama sadece kendini değiştirdiğini, farklılaştığını zannediyordur; er ya da geç eski pozisyonuna avdet edecektir. Babacan meselesi: Öncekilerden biraz farklı tek bir konuşma, laik-seküler kesimin sayıları hiç de az olmadığı anlaşılan “bunlar asla değişmez”ci varyantına bekledikleri malzemeyi verdi ve olanlar oldu.
Seküler kesimdeki hatadan öğrenmişlik görüntüsü bir serap mı?
DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın, iktidar gücünü ele geçirenlerin eski iktidarın temsilcisi olduğu toplumsal kesimlere hayatı dar ettiği “nöbetleşe zorbalık” zincirini kıracaklarını söylemesi; bu çerçevede toplumun dindar muhafazakâr kesimlerine karşı şimdiden uç vermeye başlayan alerjiye dikkat çekmesi, seküler çevrelerde büyük tepki topladı. Bu tepkinin anlamı ne, neye delalet ediyor?
ANALİZ | Bu tarifle her haber ‘yalan’ olur!
AK Parti’nin hazırlamakta olduğu ve TBMM açılır açılmaz yasalaştıracağı anlaşılan sosyal medya yasasının en kritik noktası olan “yalan haber”in taslakta nasıl tanımlanacağı, BBC Türkçe’den Ayşe Sayın’ın ‘AKP kaynakları’na dayandırdığı haberiyle (1 Eylül) biraz daha netlik kazandı. ‘Kaynaklar’ın taslakta yer alacak ‘yalan haber’ tarifi doğruysa, ürkütücü bir netlik bu.
ANALİZ | Susup geçmesini beklemek en doğru taktik haline gelmişse…
AK Parti yönetimi, bir dizi tecrübeden sonra zorlandıkları konularda “ademe terk etme” taktiğini benimsemeye başladı. Öğrenilmesi biraz zaman almış olsa da, bu kendi açılarından doğru bir taktikti. Şimdi, Erdoğan Bayraktar’ın açıklamalarından sonra da aynı “doğru” taktiği uygulayacakları anlaşılıyor. Fakat şu da var: Bu “doğru” taktiğe elinizden başka bir şey gelmediği için sığınıyorsanız, oturup derin derin düşünmeniz gerekmez mi?
‘Owning the libs’ (Liboşlara ayar vermek)
Zamanımızın otoriter liderlerinin iktidarda kalmada ve iktidarlarını derinleştirmede yararlandıkları iki büyük kozdan biri, toplumun seçkin sınıfı tarafından küçümsendiğini, horlandığını hisseden kesimlerin ‘seçkin liberal siyaset’e karşı geliştirdiği ve kabaca son 30 yıldan beri elle tutulur hale gelen öfke… Öbürü ise aynı kitlelerin, destekledikleri liderin ‘vatan için’ girişeceği kavgalarda ortaya çıkacak insan kayıplarını (‘şehitleri’) sorun etmemesi…
ANALİZ | Sosyal medya yasasını beklerken
Ekim’de Meclis açılır açılmaz gündeme getirileceği anlaşılan sosyal medya yasa tasarısının en kritik noktası, ‘yalan haber’ yayanlara 5 yıl hapis cezası öngörmesi. Peki ‘yalan haber’de ölçü ne ve kim koyacak? Sosyal medyada sıkça rastlanan ve ancak ‘kötülük’ diye adlandırılabilecek dümdüz yalanlar mı engellenmek isteniyor, yoksa iktidarın duymak istemediği ve ‘yalan’ diye yaftaladığı haberler, tartışmalar mı?
ANALİZ | Milli Görüş’te 80+’ların ‘lider benim’ hatırlatmaları
Milli Görüş geleneğinde genel başkanlık makamının üstünde manevi bir otorite var ve bu otorite gerektiğinde ‘liderliğini’ genel başkanlara hatırlatıyor: “Ben sana genel başkan olamazsın demedim!” Ya da: “Neticede genel başkansın, haddini bil!” Fakat şurası açık: Gerçek bir lider (ya da gerçekten de liderlik yapabilecek biri) liderliğini vurgulamaya ihtiyaç duymaz. Vurguluyorsa o tren kaçmış demektir.
ANALİZ | Türkiye’de mülteci başvuru merkezi iddiaları: Hikâyenin tamamı
BBC Türkçe, İngiltere Savunma Bakanı Ben Wallace’ın “Bazı ülkelerde Afganlar için başvuru merkezleri planlıyoruz” sözlerini bir ‘atıf hatası’yla “Türkiye dahil” diye ilave ederek haberleştirdi… Muhalefet ‘isyan’ etti… BBC, hatası için özür diledi… İktidar ve iktidar basını “Yalancı muhalefet; yalancı gayri milli, yalancı gayri yerli medya” ateşini harladı… Hikâyenin tamamında ise şu var: Evet, Wallace “Türkiye”yi telaffuz etmemişti ama başında bulunduğu bakanlık etmişti ve aradan iki gün geçmesine rağmen bu yöndeki haberleri yalanlamamıştı.
Ülkelerini kırık bir kalple sevmesini öğrenemeyenlerin başına ne gelir?
Milliyetçilik duygusu, aşka benzeyen bütün yoğun duygular gibi aklı tatile gönderir. Bir ulusun aklını tatile gönderip sarhoş olması sadece o ulus için değil bütün dünya için felaketli sonuçlar üretebilir, Nazi Almanyası örneğinde olduğu gibi. Madalyonun öbür tarafında ise kendi ülkesinin hatalarını, yanlışlarını da görebilenler; bu nedenle onu artık körü körüne değil, bilinçle ve fakat kırık bir kalple sevebilenler vardır.
Davutoğlu AK Parti-CHP koalisyonunu kurabilseydi, Gül Cumhurbaşkanı olsaydı?
Siyasette maksimalizmin ve özcülüğün muhtemel maliyetleri, ancak ortalık soğuduktan sonra anlaşılır. Varılan nokta ile maksimalizmin ve özcülüğün tuzağına düşülmeseydi ortaya çıkacak sonuç karşılaştırıldığında çekilen ‘ah vah’ların yüksekliği, düşülen tuzağın derinliğini gösterir. Türkiye, tek adam yönetimi iyice kökleşmeden önce bu ‘ateşli’ çocukluk hastalıkları yüzünden çok büyük iki fırsatı kaçırdı.
ANALİZ | Bunun adı intikam duygusuyla ceza
Bu nedir? Türkiye’nin yakın tarihinde askerlerin ellerini kollarını sallayarak darbe yapıp da hiçbir ceza almamalarının biriktirdiği öfkenin dışa vurumu mu? Ya da belki, cezayla sonuçlanan davanın muhtevasını düşündüğümüzde daha akla yatkın olmak üzere, sert laikliğe karşı bir dindar öfkesi mi? Öyle veya böyle, ortada zapt edilemeyen bir öfkenin olduğu aşikâr; yoksa 80 yaşını aşmış, cezaevinde çok büyük zorluklarla karşılaşacakları belli olan bu insanların dört duvar arasına tıkılmasının önüne geçecek bir çare mutlaka bulunurdu.
Davul zurnayla 7 Haziran – 1 Kasım 2015 arasını çağırmak!
Her şey ne kadar 2015’teki iki seçim arasını andırmaya başladı: Anketler, Erdoğan’ın karşısına çıkacak herhangi bir muhalefet aktörünün zaferinin neredeyse garanti olduğunu söylüyor; yani seçimin yeni bir 7 Haziran olması ihtimali çok yüksek. İktidar 1 Kasım olsun istiyor, fakat işte onu sağlayabilecek kadar provokasyon ve kargaşa yok; işin o tarafı benzemiyor. Ve muhalefet, göçmen ve sığınmacılara karşı geliştirdiği dille taraftarlarını delirterek bu açığı kapamak için elinden geleni yapıyor.