Alper Görmüş

ANALİZ | Cevabının ‘hayır’ olacağı bilinen bir talebin akla getirdiği sorular ve senaryolar

Türkiye’nin F-16 hamlesi: Ortada, cevabının ‘hayır’ olacağı bilinen bir talep var ve bu da akla “İktidar neden ‘hayır’ cevabı alacağını bildiği bir talepte bulunuyor” sorusunu getiriyor. Soruyu şöyle de sorabiliriz: İktidar, alacağı ‘hayır’ cevabı üzerine nasıl bir plan yapmış olabilir?

Onlarla değildiler ama onlardandılar

Bu yazının başlığı, 2003’te Irak’ı işgale giden ABD ordusuna ‘embedded’ gazeteci olarak katılan Cüneyt Özdemir’in o tarihte çektiği görüntülerin üzerine 2021 değerlendirmelerini döşeyerek ürettiği ve birkaç gün önce yayımladığı belgeselin adına nazire: “Onlarlaydım ama onlardan değildim…” Bu yazının konusu ise, savaşı Türkiye’den izleyen Türk gazeteciler; yani “onlarla olmayan ama onlardan olanlar…”

ANALİZ | Hayır, Bahçeli kebapçıları suçlamadı; işsizliği HDP ile açıkladı

Devlet Bahçeli’nin metin yazıcılarının metafor kullanma hevesinin yol açtığı kazaların en komiklerinden birini önceki gün idrak ettik: MHP Genel Başkanı “bölücü kebapçılar” derken aşikâr ki HDP’yi, HDP’lileri kast ediyordu. Fakat bu, garip bir biçimde hiç kimse tarafından anlaşılmadı ve espriler birbirini izledi.

ANALİZ | İktidar basınına göre Pandora’nın kutusundan Shakira çıktı, Claudia Schiffer çıktı

İktidar gazeteleri dünya basınının bir numaralı haberi Pandora Belgeleri’ni sevmedi. İkisi hariç, birinci sayfalarda haber hiç yoktu. O ikisine göre de Pandora’nın kutusundan Shakira gibi, Elton John gibi, Claudia Schiffer gibi “ünlüler” çıkmıştı.

Sadece içte değil dışta da gücün ve güçlünün yanındalar

Fatih Çekirge’nin Amerikaları: Yirmi yıl önce ‘düellocu’, mert; bugün hain, emperyalist… Bu karşılaştırmayı yirmi yıl arayla sergilenen iki farklı tutum arasındaki çelişkiyi göstermek için yapmıyorum. Çelişki yok. İki Amerika ve bir Çekirge var. Birinci Amerika güç sahibi olduğu için Çekirge Amerikancı, ikinci Amerika artık güçlü olmadığı için Çekirge anti-Amerikan…

ANALİZ |Bülent Ersoy’un samimi, güçlü adalet duygusu

Kıbrıs’ta bazı doktorlar ve bazı otel sahipleri Bülent Ersoy ve arkadaşlarına bariz bir haksızlık yapmış. O da sosyal medya hesabından haykırmış: “Hak aramak nasıl olurmuş, göreceğiz, görüşeceğiz…” Ben mesajında bahsettiği hastaneciler, otelciler ya da Kıbrıslı yargı yetkilileri olsam, doğrusu çok korkardım. Kıbrıs’ı zor günler bekliyor.

ANALİZ | Halk TV uygulamasının akla getirdiği: Televizyonlar bu defa topluca ‘Kemal Reis’e bağlanacaksa…

Son aylarda, muhtemel bir Millet İttifakı iktidarında Halk TV’nin AHaber’leşebileceğine dair can sıkıcı bir karine belirdi: Halk TV, içeriğine ve önemine bakmaksızın Kemal Kılıçdaroğlu’nun bütün açıklamalarına canlı olarak bağlanmayı ve o anda yayında kim varsa onun sözünü kesmeyi itiyat haline getirdi.

Kutuplaşmanın, siyasi husumetten daha derin fenalıkları hakkında

Kutuplaşmanın toplumda yol açtığı ahlâki bozulmanın veçhelerinden biri: Çıkar gütme saikiyle kutup değiştirenlere karşı gösterilen (gösterilmeyen) tepkiler. (…) Hangisi size daha rahatsız edici geliyor: Fatih Çekirge ve Şebnem Bursalı’nın Emine Erdoğan’ın kitabı için kaleme aldıkları “övgü övgü övgü” yazıları mı, yoksa Emine Erdoğan’ın bir zamanlar kıyafeti nedeniyle ona dünyayı dar edenlerin safında yer alan bu ikiliyi bağrına basması mı?

Kendisi giden Merkel ve bizim ‘ölene kadar lider’ siyasetçilerimiz

Çocukluk hayalini gerçekleştirebilmek için yalnız ülkesinin değil, bütün bir Avrupa’nın liderliğini gönül rızasıyla, sevinçle bırakan bir lideri, iktidarlarını bir türlü bırakamayan ve bu nedenle son dönemlerinde istiskale varan muamelelere maruz kalan Türk siyasetçilerle kıyaslamak can sıkıcı, hüzün verici bir uğraş ama bu yazıda bunu yapmaya çalışacağım.

ANALİZ | Pahalılıktan bile hükümete ‘bravo’ çıkartan iktidar yandaşlığı düzeyi

Yıllardır süren, son aylarda ise geniş kesimlerin bir numaralı sorunu haline gelen bir toplumsal olay karşısında iktidar unsurlarının ve iktidar medyasının sessizliğe gömülüp ancak tepedeki bir kişinin “farkındayız” demesinden sonra olayı gündeme taşıması gerek iktidarın yapısı ve gerekse iktidarın medyası için çok şey söylüyor. Böylece bir kez daha anladık ki, iktidar için sıkıntılı bir konu varsa, tepedeki tek adam o konuyu gündeme getirmezse kimse gündeme getiremez.

Babacan’a tepkiler (2): Kafalardaki sabit fikri destekleyecek fırsattan yararlanma telaşı

Bütün mesele “bunların hepsi aynı, hiçbiri hiçbir zaman değişmez”ci özcü kafasından kaynaklanıyor. Bir özcüye göre, değişmiş, farklılaşmış biri ya takiye yapıyordur ya da samimidir ama sadece kendini değiştirdiğini, farklılaştığını zannediyordur; er ya da geç eski pozisyonuna avdet edecektir. Babacan meselesi: Öncekilerden biraz farklı tek bir konuşma, laik-seküler kesimin sayıları hiç de az olmadığı anlaşılan “bunlar asla değişmez”ci varyantına bekledikleri malzemeyi verdi ve olanlar oldu.

Seküler kesimdeki hatadan öğrenmişlik görüntüsü bir serap mı?

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın, iktidar gücünü ele geçirenlerin eski iktidarın temsilcisi olduğu toplumsal kesimlere hayatı dar ettiği “nöbetleşe zorbalık” zincirini kıracaklarını söylemesi; bu çerçevede toplumun dindar muhafazakâr kesimlerine karşı şimdiden uç vermeye başlayan alerjiye dikkat çekmesi, seküler çevrelerde büyük tepki topladı. Bu tepkinin anlamı ne, neye delalet ediyor?

ANALİZ | Bu tarifle her haber ‘yalan’ olur!

AK Parti’nin hazırlamakta olduğu ve TBMM açılır açılmaz yasalaştıracağı anlaşılan sosyal medya yasasının en kritik noktası olan “yalan haber”in taslakta nasıl tanımlanacağı, BBC Türkçe’den Ayşe Sayın’ın ‘AKP kaynakları’na dayandırdığı haberiyle (1 Eylül) biraz daha netlik kazandı. ‘Kaynaklar’ın taslakta yer alacak ‘yalan haber’ tarifi doğruysa, ürkütücü bir netlik bu.

ANALİZ | Susup geçmesini beklemek en doğru taktik haline gelmişse…

AK Parti yönetimi, bir dizi tecrübeden sonra zorlandıkları konularda “ademe terk etme” taktiğini benimsemeye başladı. Öğrenilmesi biraz zaman almış olsa da, bu kendi açılarından doğru bir taktikti. Şimdi, Erdoğan Bayraktar’ın açıklamalarından sonra da aynı “doğru” taktiği uygulayacakları anlaşılıyor. Fakat şu da var: Bu “doğru” taktiğe elinizden başka bir şey gelmediği için sığınıyorsanız, oturup derin derin düşünmeniz gerekmez mi?

‘Owning the libs’ (Liboşlara ayar vermek)

Zamanımızın otoriter liderlerinin iktidarda kalmada ve iktidarlarını derinleştirmede yararlandıkları iki büyük kozdan biri, toplumun seçkin sınıfı tarafından küçümsendiğini, horlandığını hisseden kesimlerin ‘seçkin liberal siyaset’e karşı geliştirdiği ve kabaca son 30 yıldan beri elle tutulur hale gelen öfke… Öbürü ise aynı kitlelerin, destekledikleri liderin ‘vatan için’ girişeceği kavgalarda ortaya çıkacak insan kayıplarını (‘şehitleri’) sorun etmemesi…

ANALİZ | Sosyal medya yasasını beklerken

Ekim’de Meclis açılır açılmaz gündeme getirileceği anlaşılan sosyal medya yasa tasarısının en kritik noktası, ‘yalan haber’ yayanlara 5 yıl hapis cezası öngörmesi. Peki ‘yalan haber’de ölçü ne ve kim koyacak? Sosyal medyada sıkça rastlanan ve ancak ‘kötülük’ diye adlandırılabilecek dümdüz yalanlar mı engellenmek isteniyor, yoksa iktidarın duymak istemediği ve ‘yalan’ diye yaftaladığı haberler, tartışmalar mı?

ANALİZ | Milli Görüş’te 80+’ların ‘lider benim’ hatırlatmaları

Milli Görüş geleneğinde genel başkanlık makamının üstünde manevi bir otorite var ve bu otorite gerektiğinde ‘liderliğini’ genel başkanlara hatırlatıyor: “Ben sana genel başkan olamazsın demedim!” Ya da: “Neticede genel başkansın, haddini bil!” Fakat şurası açık: Gerçek bir lider (ya da gerçekten de liderlik yapabilecek biri) liderliğini vurgulamaya ihtiyaç duymaz. Vurguluyorsa o tren kaçmış demektir.

ANALİZ | Türkiye’de mülteci başvuru merkezi iddiaları: Hikâyenin tamamı

BBC Türkçe, İngiltere Savunma Bakanı Ben Wallace’ın “Bazı ülkelerde Afganlar için başvuru merkezleri planlıyoruz” sözlerini bir ‘atıf hatası’yla “Türkiye dahil” diye ilave ederek haberleştirdi… Muhalefet ‘isyan’ etti… BBC, hatası için özür diledi… İktidar ve iktidar basını “Yalancı muhalefet; yalancı gayri milli, yalancı gayri yerli medya” ateşini harladı… Hikâyenin tamamında ise şu var: Evet, Wallace “Türkiye”yi telaffuz etmemişti ama başında bulunduğu bakanlık etmişti ve aradan iki gün geçmesine rağmen bu yöndeki haberleri yalanlamamıştı.

Ülkelerini kırık bir kalple sevmesini öğrenemeyenlerin başına ne gelir?

Milliyetçilik duygusu, aşka benzeyen bütün yoğun duygular gibi aklı tatile gönderir. Bir ulusun aklını tatile gönderip sarhoş olması sadece o ulus için değil bütün dünya için felaketli sonuçlar üretebilir, Nazi Almanyası örneğinde olduğu gibi. Madalyonun öbür tarafında ise kendi ülkesinin hatalarını, yanlışlarını da görebilenler; bu nedenle onu artık körü körüne değil, bilinçle ve fakat kırık bir kalple sevebilenler vardır.

Davutoğlu AK Parti-CHP koalisyonunu kurabilseydi, Gül Cumhurbaşkanı olsaydı?

Siyasette maksimalizmin ve özcülüğün muhtemel maliyetleri, ancak ortalık soğuduktan sonra anlaşılır. Varılan nokta ile maksimalizmin ve özcülüğün tuzağına düşülmeseydi ortaya çıkacak sonuç karşılaştırıldığında çekilen ‘ah vah’ların yüksekliği, düşülen tuzağın derinliğini gösterir. Türkiye, tek adam yönetimi iyice kökleşmeden önce bu ‘ateşli’ çocukluk hastalıkları yüzünden çok büyük iki fırsatı kaçırdı.

ANALİZ | Bunun adı intikam duygusuyla ceza

Bu nedir? Türkiye’nin yakın tarihinde askerlerin ellerini kollarını sallayarak darbe yapıp da hiçbir ceza almamalarının biriktirdiği öfkenin dışa vurumu mu? Ya da belki, cezayla sonuçlanan davanın muhtevasını düşündüğümüzde daha akla yatkın olmak üzere, sert laikliğe karşı bir dindar öfkesi mi? Öyle veya böyle, ortada zapt edilemeyen bir öfkenin olduğu aşikâr; yoksa 80 yaşını aşmış, cezaevinde çok büyük zorluklarla karşılaşacakları belli olan bu insanların dört duvar arasına tıkılmasının önüne geçecek bir çare mutlaka bulunurdu.

Davul zurnayla 7 Haziran – 1 Kasım 2015 arasını çağırmak!

Her şey ne kadar 2015’teki iki seçim arasını andırmaya başladı: Anketler, Erdoğan’ın karşısına çıkacak herhangi bir muhalefet aktörünün zaferinin neredeyse garanti olduğunu söylüyor; yani seçimin yeni bir 7 Haziran olması ihtimali çok yüksek. İktidar 1 Kasım olsun istiyor, fakat işte onu sağlayabilecek kadar provokasyon ve kargaşa yok; işin o tarafı benzemiyor. Ve muhalefet, göçmen ve sığınmacılara karşı geliştirdiği dille taraftarlarını delirterek bu açığı kapamak için elinden geleni yapıyor.

ANALİZ | Türkiye’nin Taliban’ı ikna argümanı belli oldu: “İzole olursunuz…”

Hulusi Akar açıkladı: “Kabil’deki büyükelçiliklerin kapatılmasının Afgan kardeşlerimiz için arzu edilen bir durum olmadığını hepimiz biliyoruz…” Buradaki “Afgan kardeşlerimiz”den kasıtın Taliban olduğunu hemen belirtelim. Cümlenin mefhum-ı muhalifinden çıkartıyoruz bunu. “Afgan kardeşler”in iktidarda bulunan bölümü Türkiye’nin Kabil Havalimanını işletmesini zaten istediğine göre, ikna süreci Taliban’la yürütülüyor demektir.

AK Parti’deki, Suriyelileri istemeyen ‘saklı kamuoyu’ ve ilk seçimler

Suriyeli karşıtlığının AK Parti içinde de hatırı sayılı bir karşılığının olduğu genel olarak biliniyor. Fakat AK Parti -tabii gerçekçi bir tablo görmek istiyorsa- toplam sayının bu kadar olduğuna inanırsa hata eder. Mevcut kutuplaşma koşullarında, muhalefetin partilerini en fazla sıkıştırdıkları bir konuda ‘tercihlerini çarpıtıp’ Suriyelilerle hiçbir sorunlarının olmadığını beyan edenlerin sayısı büyük bir ihtimalle Suriyeli karşıtlığını açıkça bildiren AK Partililerden daha fazladır.

ANALİZ | Filmlerden etkilenip aşı olmayanlar: Kurgu, gerçek ve kurgu-gerçek

Aşıdan kaçınanların bir bölümü, ‘nesil tüketen tehlikeli aşıları’ konu edinen filmlerden etkilendikleri için aşı olmuyormuş. Şaşırmamak lazım. Gerçek hayatımızda artık gerçekten çok kurgu tüketiyoruz. Eskiden sadece sinema vardı; üstüne televizyon geldi, üstüne internet geldi, üstüne sosyal medya geldi. Bu çarpıklığın, insanların gerçekle kurgu arasında ayrım yapabilme yeteneklerini zayıflatması gayet normal.

Popülist-otoriter liderlerin kurumsal soytarı ihtiyacı

“Dalkavuklar, şaklabanlar bir devlet, bir toplum ve bir hüküm sahibi için, kanser hücresi gibidirler. Yedikleriyle hızla büyüyüp yayılırken, toplumu, devleti veya muktediri kaçınılmaz tükenişe sürüklerler. İşte bu nedenle kadim zamanlarda, bilge kralın yüzüne çıplak gerçekleri söyleyecek soytarısı olurdu, dar görüşlü ahmak kralın ise sadece duymak istediklerini konuşan dalkavuğu ve şakşakçıları…”

Davutoğlu’nun ‘parti içi darbe’ sürecini ayrıntılarıyla anlatmasının zorlukları

Erdoğan’la Davutoğlu arasında 2014’ün sonbaharından itibaren başlayan çatışmanın karakteri hakkında o zaman da şimdi de inandığım şey doğruysa, Davutoğlu’nun ‘parti içi darbe’ sürecini ayrıntılarıyla anlatması çok zor. Çünkü Erdoğan süreci, her büyük olayda -Davutoğlu’na- önce yol verip yolda kazaya (dolayısıyla istiskale) uğratma ‘tekniğiyle’ yönetti. Ayrıntılı bir anlatım, bunların hatırlanmasını da gerektirir. Davutoğlu’nun anlatma hevesinin bu nedenle zayıf olduğunu düşünüyorum; yanılmış olmayı isterim, anlatırsa öğreniriz.

ANALİZ | ‘Soru soran bir gazeteci’: Helen Thomas ve bizimkiler

“Eğer bir başkana soru sorulamıyorsa, o başkanın bir kral veya diktatöre dönüşmesi işten bile değildir. Gazetecilik de başkana gerçekten soru sorabilecek, hesap sorabilecek tek kurumdur…” Artık yaşamayan, 90’lı yıllarında bile başta ABD başkanları, dünyanın bütün kudretli siyasetçilerine kök söktüren ünlü Amerikalı gazeteci Helen Thomas dün gece A Haber’deki yayını izleseydi ve gazetecilerin gûya sorularını dinleseydi, herhalde utanmanın baş edilmesi en zor biçimlerinden birine gark olurdu: Başkası adına utanmak.

ANALİZ | Kiloyla öfke taneyle sağduyu

Başlangıçtaki “aynı anda bu kadar yangın çıkmaz, öyleyse PKK işi” diyenleri, bizzat yangının sonraki seyrinin ortaya koyduğu gerçekler de ikna edemiyor… Hadi, başlangıçta, PKK gaflette yakaladı, ortada hiçbir tedbir yokken örgütlenip birçok yerde aynı anda yangınları başlattı… Peki sonra, yani devletin ve herkesin alarm durumuna geçmesinden, nöbetler tutmaya başlamasından sonra nasıl yine aynı anda orada burada bir sürü yangın çıkabiliyor?

ANALİZ | Gülümseten itiraz: “KKTC’nin iradesi hiçe sayılamaz”

Birinin iradesine saygı isteyenin her şeyden önce kendisinin o iradeye saygılı olması gerekmez mi? Kendi apaçık saygısızlığı ortada dururken böyle bir talepte bulunanın davranışı gülüşmelere yol açmaz mı? Mesela Çin, Uygurlarla ilgili uluslararası bir tasarrufu “Uygurların iradesine saygısızlık” itirazıyla karşılasa gülümsemez misiniz?