Ana SayfaANALİZLERANALİZ | Anketler yanlış mı? Tercihler bu ölçüde ‘çarpıtılıyor’ olabilir mi?

ANALİZ | Anketler yanlış mı? Tercihler bu ölçüde ‘çarpıtılıyor’ olabilir mi?

Anketlerde oylarını Cumhur İttifakı’na vereceğini söyleyen deneklerin acaba ne kadarı aslında vermeyeceği halde sosyal çevresinden çekinerek böyle diyor, başka bir deyişle “tercihini çarpıtıyor?” Ali Babacan bu oranın çok yüksek olduğu kanaatinde… Haklı olabilir mi? Sandıklar açılıp da “sürpriz”in boyutları ortaya çıktığında anlayacağız.

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan geçenlerde kendi gözlemleriyle anket sonuçlarını karşılaştırdı ve anketlerin seçmenlerin tercihini yansıtmadığını söyledi:  

“En iyi anket sizin tuttuğunuz nabız. Eş dost, ahbap sohbetlerinden nabız tutuyorsunuz. Dolayısıyla yüzde 30-35’ler [anketlerdeki AK Parti oyuna işaret ediyor – AG], biz Türkiye’de öyle bir şey görmüyoruz. Biz AK Parti’nin, MHP’nin en çok oy aldığı yerlere gidiyoruz. İlçeye gidiyoruz, ikisi toplamda yüzde 80 oy almış. Yüzde 80 oy aldığı yere biz gittiğimizde bir tepki olması lazım değil mi? O kadar dolaşıyoruz, insanlarla sohbet ediyoruz, öyle bir şey yok yani. Asıl anketin kendisi seçim olacak. Seçimde de büyük sürprizler olacak.”

Babacan, anket firmalarını manipülasyonla suçlamıyor (zaten iktidara sempatisi olmayan firmaların da aynı sonuca vardığı koşullarda bu yerinde olmazdı); bu durumda geriye, ankete katılanların şu ya da bu nedenle gerçek eğilimlerini dile getirmeyerek anketörleri (dolayısıyla anket firmalarını) yanılttığını ima ettiğini düşünebiliriz. (Ben de bundan sonrasında Babacan’ın sözlerine atfettiğim anlamın bu olduğu varsayımından hareket edeceğim.)

Babacan’ın ima ettiği seçmen (denek?) davranışı son 20-30 yıl içinde tanımlandı, kavramlaştırıldı: “Tercih çarpıtması” deniyor bu davranış biçimine. Yine bu davranış biçimine sahip insanları topluca nitelemek için de “saklı kamuoyu” kavramı kullanılıyor.

“Tercih çarpıtması” kısaca “kişinin, algıladığı toplumsal baskılar karşısında isteklerini olduğundan farklı göstermesi” (Prof. Timur Kuran) anlamında kullanılıyor.

Burada çok önemli bir ayrıma dikkat çekmeliyim: Kişi, algıladığı toplumsal baskıları izale etmek üzere iki farklı tavır içine girebilir: Hiç konuşmayıp susmakla (otosansür) yetinebileceği gibi, “tercihini çarpıtarak” inandığının tam tersini savunuyormuş gibi de yapabilir.

Bu ikisi arasındaki farkı anlatabilmek için Galatasaray-Fenerbahçe maçında yanlışlıkla Galatasaray tribününe düşen bir Fenerbahçeli taraftar varsayalım. Diyelim Galatasaray gol attı. Taraftar sevince katılmayabilir, susmakla yetinebilir ya da sanki Galatasaraylıymış gibi davranır. Susmakla yetinmenin (otosansür) tuhaf olacağı ortada; bu durumda “tercihini çarpıtarak” Galatasaraylıymış gibi kutlama tezahüratına katılması çok daha büyük ihtimal.  

Bu örnekten de kolayca anlaşılabileceği gibi, “tercih çarpıtması”, gerçek düşüncelerin ve tercihlerin beyan edilmeyip gizlenmesinin (otosansür) bile kişiyi “kurtaramadığı” ağır toplumsal baskı koşullarında başvurulan bir davranış biçimidir.

Bu niteliğiyle “tercih çarpıtması”nın, toplumların gerildiği, toplumsal kutuplaşmanın iyice belirgin bir hale geldiği seçim ortamlarında sıklıkla başvurulan bir davranış biçimi olması anlaşılabilir bir şey…

2016 seçimlerini Trump’ın kazanacağını bilen yegâne kuruluş “tercih çarpıtması”nı hesaba kattığı için başarılı oldu

2016 ABD Başkanlık seçimlerinde, çok sayıda kamuoyu araştırma kuruluşu arasında seçimi Trump’ın kazanacağını tahmin eden yegâne şirket olan IBD / TIPP’in bu başarısının altında, onun şimdiye kadar hiç denenmemiş bir metodu devreye sokması yatıyordu. Bu metot, deneklerin bazılarına “hangi adaya oy vereceksiniz” sorusunun yanı sıra, “komşunuz hangi adaya oy verecek” sorusunu da yöneltmek esasına dayanıyordu.

Şirket yöneticilerini bu sorgulamaya, Trump’a oy verme eğilimlerini tespit ettikleri bazı deneklerin, anket formlarındaki “kararsız” seçeneğini bile geçip doğrudan Hillary Clinton’a oy vereceklerini beyan etmeleri yöneltmiş. Bunun üzerine yöneticiler, anketörlerden, bu deneklere komşularının kime oy vereceklerini sormalarını da istemişler. Buradaki varsayım, şayet denekler kendilerini baskı altında hissettikleri için Trump’a oy verecekleri halde vermeyeceklerini söylüyorlarsa, “komşunuz kime oy verecek” sorusuna verecekleri cevabın kısmen kendi gerçek tercihlerini yansıtıyor olabileceğiymiş.

Nitekim firma yöneticileri, bu kategoriden deneklerin çoğundan “komşum Trump’a oy verecek” cevabı alınca da anket formlarında Clinton’ı işaretleyen bu deneklerin sandıkta Trump’a oy verme ihtimalinin yüksek olduğunu düşünmüşler ve bunu nihai değerlendirmelerinin bir parçası kılmışlar…

IBD / TIPP, ABD başkanlık seçimlerinin sonucunu bilen yegâne araştırma kuruluşu olma başarısını işte bu sayede kazanmış.

Dışlanma, ayıplanma korkusunun gücü

Trump 2016 seçimlerinde aday olduğunu söylediğinde herkes şaka yaptığını sanmıştı: Bu “şarlatan” ABD halkının kendisini seçebileceğini nasıl düşünmüş olabilirdi?

İşte bu ruh hali, seçimler yaklaştığında Trump’ın ikna ettiği birçok seçmen için can sıkıcı bir atmosfer yaratmıştı. Oyunu açık açık ona vereceğini söylemek cesaret gerektiriyordu.

Türkiye’ye dönelim… Tercih çarpıtması burada nasıl işler? Bu ölçüde kutuplaşmış bir toplumda kendi doğal çevresinin eğiliminin tersine oy vereceğini söylemek, her iki taraf için de zor. Fakat işleyecekse, AK Parti’nin aleyhine işleyeceği çok açık. Çünkü, şayet gerçekleşecekse oy kayması Muhalefet bloğundan iktidar bloğuna değil, iktidar bloğundan muhalefet bloğuna doğru olacak. (Yeterince açık herhalde, o nedenle ‘neden’ sorusunun cevabına girişmiyorum.)

Yani soru şöyle şekilleniyor: Anketlerde oylarını Cumhur İttifakı’na vereceğini söyleyen deneklerin acaba ne kadarı aslında vermeyeceği halde sosyal çevresinden çekinerek böyle diyor, başka bir deyişle “tercihini çarpıtıyor?”

Ali Babacan bu oranın çok yüksek olduğu kanaatinde… Haklı olabilir mi? Sandıklar açılıp da “sürpriz”in boyutları ortaya çıktığında anlayacağız.

- Advertisment -