Ayşe Yırcalı
Bir şairi yaşatmak
Nâzım Hikmet ve onun gibi önemli toplumsal değerlerimizi ya çok seviyoruz ya nefret ediyoruz. Ya bir fanatizm yaratıyoruz, ya da lanetliyoruz. Ya bizim oluyor, ya onların. Bizim adamımız ise çoğu zaman tam da anlamadan sahipleniyoruz, laf söyletmemek adına bir tanrı haline getiriyoruz, kendi zihnimizde bile eleştirmekten imtina ediyoruz. Yüceltiyoruz, putlaştırıyoruz ve insanlıktan çıkartıyoruz. Benzer şekilde diğer kamp da anlamadan nefret ediyor, lanetliyor ve yine insanlıktan çıkartıyor. Ve bunu toplumda öne çıkan birçok şahsiyet için çok sık yapabiliyoruz.
Oscar şaşırtmadı
Hollywood beyaz Amerikan dünyasının sorumlulukları açısından henüz cesur adımlar atmaya hazır değil gibi görünüyor. Dünyayı daha iyi bir yer yapmaya soyunan tatlı masallar, insanları iyi hissettirecek, rahatsız etmeyecek filmler Hollywood için uzun zaman daha biricik olmaya devam edecektir.
Canlı erkek, canlı kadın
Vasatlık sarmalının dışına çıkabilmeyi başarmak kolay değil. Hele bizimki gibi sosyal, kültürel ve ekonomik baskıların insanların hayatı ve davranışları üzerinde son derece etkili olmaya devam ettiği bir toplumda. Yine de bu sarmalı kabul etmek durumunda değiliz, kendimize nefes alacak küçük alanlar açarak işe başlayabiliriz.
Mahzun yüzlü şövalye
Yapımcılar, yönetmenler, uyarlayanlar, dramaturglar, oyuncular… Hepsi de Don Kişot’un insanlık tarihindeki yerini ıskalamış olabilirler mi? Taşıdığı anlamı, eserin ilk modern roman olduğunu, toplumsal eleştirisini, karakterlerin bütünselliğini, tezatlıkları…
Propagandanın inceliği
Sanıyorum yakın dönemde bir yerlerde -bir komisyonda, bir danışmanlar heyetinde, ya da belki bir yakın çevre meclisinde- yeni(den) bir karar alınmış: Türkiye ve Türkleri...
Krallık, Penguen’e karşı
Lady Chatterley ilk yayımlandığı 1928 yılından otuz iki sene sonra serbestçe basıldığında kitapçılarda kuyruklar oluştu, kitap kısa bir sürede üç milyonun üzerinde satış yaptı. Lawrence ise ölümünden otuz sene sonra önce bir toplumsal kahraman, sonra büyük İngiliz yazarı olarak itibarına kavuştu. 1980’lere gelindiğinde ise, Lady Chatterley’nin Sevgilisi dahil, birçok kitabı okul müfredatlarında yer alıyordu!
Roma’nın ardından..
İyilerin sadece bizden olanlar arasında yaşamadığını aslında hepimiz yüreğimizin bir köşesinde hissediyoruz diye düşünüyorum. Ve aslında toplum olarak anlayışlı olmayı becerebildiğimiz birçok zaman ve olay da yaşıyoruz. Ama gel gör ki hakimiyet bir türlü terazinin bu tarafında kurulamıyor, güç buna izin vermiyor, anlayışlı olmayı ve iyiliği tanımayı kendine tehdit olarak nitelendiriyor. Güç, hayatı paylaşabilmekten değil, emir vermekten besleniyor.
Roma
Libo için üzücü bir olayın set çekiminde Rodriguez’in ağlaması üzerine Cuarón: “Belki de sınırı aştım ve onun için çok acı veren bir şey yapıyorum diye düşündüm. Ona gittim ve dedim ki ‘bu senin için uygun mu? Eğer kendini rahat hissetmiyorsan, lütfen söyle, bu şekilde yapmayalım.’ Ağlamaya devam etti, hayır hayır, zavallı çocuklar, zavallı çocuklar diyordu, kendi acısına bakmıyordu bile.”
Kavafis şiirinde tarih ve zaman
“Kavafis yararlı bir şairdir (ve bunu her şair için söylemek mümkün değildir!)… Yararlıdır çünkü başka hiçbir şair zamanın akışını ve kendimizin zamanla olan ilişkisini anlamamıza onun kadar yardımcı olamaz.”
30 senelik Rus büyüsü ve Yunan bir şoför
Bu sanatsal dönem coşkusuyla, etkisiyle, büyüsüyle, acısıyla, ve tarihsel koşulları ile diğer başka akımlara nazaran insanı çok başka etkiliyor, duygulandırıyor, hayrete düşürüyor. Ancak benim sergi ile sizlerin dikkatini çekmek istediğim konu bu serginin olabilmesini mümkün kılan kişi. Sadece bizim görmemizi değil aslında bütün bu eserlerin bugün hala hayatta olmalarını sağlayan kişi; koleksiyoncu George Costakis.
Cevat Çapan ile tiyatro üzerine..
Son birkaç yıldır daha düzenli tiyatroya giden biri olarak gördüğüm dolu salonlar nedeniyle Türkiye’de, özellikle gençler arasında, düzenli tiyatro izleyen bir kesim olduğuna dair bir algım var. Bu doğru mu diye sorduğumda, doğruluyor Cevat Hoca: “Bir canlılık var. Yani bir çeşit tiyatroyu yeniden keşfeden bir kuşak var. Ama bunun yüzeysel bir tarafı da var, tiyatro ilginç bir şey çünkü. Kim yaparsa ilginç olabiliyor, ama bu ilginçliğin sınırları var.
Zulüm, adalet, ve şair…
Akhmatova’nın önce devlet zulmü altında ezilmesi sonra da yine aynı devlet tarafından kendisine iade-i itibar edilmesi nadir bir hikâye değil, başka devirlerde, başka memleketlerde, başka rejimlerde tekrar edegelen bir trajedi. Rejim, parti, ideoloji, dava, devlet adına şairlerin, yazarların zulüm görmeyecekleri bir dünya ummak maalesef bugün bile gerçekçi görünmüyor.
Netflix’te bir Nizipli: Musa Dağdeviren
Dağdeviren’in “taşıyıcı” olma fikri 90’lı yılların İstanbul ortamında oluşuyor. O dönemin gergin siyasi ve toplumsal ortamında başlayan “sen – ben kavgaları” ile “insanlar birbirlerinin yemek kültürlerini de aşağıladılar” diyen Dağdeviren, kültürünün zenginliğinden ilham almak için memleketi Nizip’i ziyaret eder. Annesinin yağlı köftesini arar ama gel gör ki hiçbir yerde bulamaz, bunun üzerine eski nesillerin bilgilerini bir an önce derlemeye karar verir.
Queen’in “Müzikal Tiyatrosu”
Queen ve Mercury hayranlarının filme olan tepkileri çeşitli; filmde maddi hatalar olduğuna dair eleştirilerin yanında, çizilen Freddie portresinin bazı taraflarına da itirazlar yükseliyor. Ancak film müthiş bir gişe performansı sergilemeye devam ediyor ve bunun da ötesinde Queen müziklerine olan ilgi yeniden zirve yapıyor. Filmin soundtrack albümü listelerde ilk üçe girmiş ve Bohemian Rhapsody parçası, Billboard Hot 100 listesine yeniden dönüş yapmış durumda.