Etyen Mahçupyan

Suriye’deki Rusya

Rusya’nın ülke seçerek oluşturduğu, açık operasyonel hedeflerle ilerleyen ancak siyasi modellemelere girişmeyen, işlevselci ve esnek bir strateji yürüttüğü söylenebilir. Afrin operasyonuna yaklaşımını da bu bağlamda değerlendirmek gerekir. Bir yanda önünü kesmeyerek Türkiye’yi yanında tutma, diğer yanda Türkiye’nin Suriye’de kalıcı olmamasını hedefleme…

Suriye’deki İran

İran’ın Astana/Soçi sürecini desteklemesinin asıl nedeni Esat’a meşruiyet kazandırması. Bunun ötesinde çözümün gecikmesi işine geliyor, çünkü bunun Esat’a mahkumiyeti pekiştireceği açık. PYD’nin aşırı güçlenmesini sakıncalı buluyor ama ortadan kalkmasını istemiyor. Türkiye’nin eylemlerine ise kendi amaçlarına uyduğu sürece ses çıkarmazken, her fırsatta bunun sınırlarını beyan etmekten geri durmuyor.

Sörfçü denizi değiştirebilir mi?

Soru AK Parti’nin ve dayandığı büyük dip dalganın buna ne kadar rıza veya uyum göstereceğidir. Devletçi yöndeki değişimin başarısı buna bağlı. Tehdit algısının sürekli hale getirilmesi bunu sağlar mı? Böyle bir süreç yaşanırken ekonomiden dış politikaya herhangi bir kalıcı başarı elde etmek olası mı? Söz konusu yaklaşımla ülkenin toplumsal meselelerinde sağlıklı değişimler mümkün mü? Bunları cevaplamak için muhtemelen bir süre daha bekleyeceğiz... Sonrasında belki de Erdoğan sistemi zorlayıp zorlamamak konusunda bir tercih daha yapmak durumunda kalacak.

‘Asıl’ mesele ve beka sorunu

Belki de ‘asıl’ mesele her ülkenin kendini yönetme konusunda ne denli basiret gösterdiği, kendi ‘normalini’ ne denli istikrar içinde sürdürdüğüdür. Çünkü siz bir kez o normalin dışına çıkar ve geri dönüş yollarını kendi elinizle tıkarsanız, Suriye’de gördüğümüz üzere işe sadece büyük güçler değil, bütün güçler müdahil olur.

‘Millileşmiş’ duyarsızlık

…Köprüye gelenler ise geldiklerinde zaten saat gecenin ikisi olmuş. Ama çıkan arbedede biri o sırada, iki öğrenci ise teslim olduktan sonra, bir er ve üç muvazzaf askerle birlikte sabaha karşı öldürülüyor… Bu yaşananları ‘haklı infial’ başlığı altında toplayıp, yasal düzenleme sayesinde unutup gitmeyi seçebiliriz. Nitekim bu öğrencileri oralara taşıyan ve her şeyden haberdar oldukları anlaşılan rütbeli komutanlara, mahkemede kendi rollerini inkar ederek suçu öğrencilere yıkmaya çalışanlara infial duymakta haklıyız…

Hava Harb öğrencileri ve ‘takdir hakkı’

Ama bizi asıl rahatsız etmesi gereken herhalde şu olmalı: Yalova’da görev yapan subayların ifadesine göre darbe gecesi öğrencilerin dışarı çıkarılması emrini veren okul komutanı henüz ifade vermiş değil! Ama İstanbul 26. Ceza Mahkemesi, olayın asıl sorumlusu ve açıkça darbe girişiminin parçası olarak gözüken kişiyi sorgulama gereği duymazken, uykularından kaldırılarak araçlara doldurulup bilinmez akibete götürülen öğrencilere müebbet cezaya hükmedebiliyor.

Sistemin son çivisini de söktük inşallah

Bunun uygulamadaki anlamı, bundan böyle AYM’nin yerini Adalet Bakanlığı’nın alacağı, alt mahkemelerin referansının yürütme erkini elinde tutan siyasi iktidar olacağıdır. Artık her mahkeme özgür ve özerktir… Bir savcı ve bir hakim bulduğunuzda istediğinizi istediğiniz gibi yargılar ve denetimi reddedebilirsiniz.

Yargının siyasallaşması

Aslında Anayasa tarafından AYM’ye hiçbir zaman kullanamayacağı bir yetki verilmiş. Oyalansın diye değil tabi ki… Bazı dönemlerde alt mahkemelerin tutuklu yargılama kararlarının kaldırılmasında işlevsel olduğu için. Ergenekon davalarında olduğu üzere…

Başarı ihtiyacının gerisindeki

Türkiye söz konusu harekat bağlamında hedefinin PYD’nin siyasi ve toplumsal gücünü yok etmek ve Kuzey Suriye’deki ‘eski’ demografik yapının yeniden oluşumunu sağlamak olduğunu söylüyor. O noktadan sonra söz konusu grupların birlikte nasıl yaşayacağı, bunun hangi koşullarda mümkün olabileceği, giderek mümkün olup olmadığı konusunda söz söylemiyor.

Türkiye’nin gerçekten istediği ne?

Türkiye’nin sadece terör örgütüne karşı olduğu tezi, eğer önceden bu pozisyonun gereği yapılsaydı daha inandırıcı olabilirdi. Ancak şu anki atmosfer, örgüte mesafeli olan Kürtlerin iktidara ve devlete de benzer bir mesafe almasına yol açıyor. Eğer Türkiye bir an önce tüm bölgedeki Kürt toplumunu kuşatan yeni bir söylem ve birlikte yaşama modeli teklifi geliştiremezse, hem PYD’nin ileride ‘geri dönmesini’ engelleyemez, hem de kendi Kürt vatandaşlarında tamiri zor bir manevi kırılma yaratır.

Afrin nasıl ‘zorunlu’ hale geldi?

Şimdi mesele ne kadar hızlı olunabileceği… Çünkü Suriye geneli üzerinde söz hakkı çok daha fazla olan Esat, İran, Rusya ve ABD’nin Türkiye’yi çok uzun süre bekleyeceklerini öngörmek gerçekçi olmaz. Unutmamak gerek ki bu aktörlerin hepsi daha zayıf bir PYD’ye razı olsalar da, ABD ve Rusya PYD’nin ya da birleşik bir Kürt hareketinin ağırlık koymadığı bir siyasi yapılanmada Suriye’nin ellerinden kaçabileceğinin farkındalar. Esat ve İran ise PYD’den boşalan alana Sünni Arapların yerleşmesine karşılar…

OHAL demokrasisinin raf ömrü ne kadar?

Asıl vahim olan bu noktadan nasıl dönüleceğinin bilinmemesi. Çünkü normalleşme riskler içeriyor… Yargının yeniden işler hale gelmesi yanında, basın özgürlüğü genişleyecek, konuşulmayanın konuşulduğu bir döneme girilecek. O nedenle bugün Meclis’e gelecek olan OHAL düzenlemesinin süresi de, önceden tebliğ edildiği üzere, tabi ki yine uzatılacak. Ta ki seçim kazanılıp cumhurbaşkanlığı sistemine geçilsin ve artık kararname için OHAL’e ihtiyaç kalmasın…

Kuma yazılan yazılar

Hanioğlu belli ki söylenmesi gerekeni söylemek istemiş. Dediklerinin yapılacağından pek de umutlu olduğunu sanmıyorum. Nitekim yazının sonundaki serzeniş asıl meseleye parmak basıyor: “ Bu önemdeki bir konunun gündemde neredeyse yer almamasını açıklayabilmek zordur. Sistem değişikliğine giden bir toplumda onun içinin doldurulması alanında müşahade edilen ilgisizlik muhtemelen ‘sistem’ ve ‘kurallar’dan çok ‘güç’ tarafından belirlenen bir ‘siyaset geleneği’ne sahip olunmasından kaynaklanmaktadır.”

Erdoğan ne yapıyor?

Erdoğan, kendi hedefleri açısından belki de en akıllıca olanı yapıyor. Bir yandan MHP’nin yüzde beş oyunu yanında tutarak siyaseti domine ediyor, diğer yandan da muhafazakar bir adayın çıkma şansını bloke etmek üzere, siyaset alanını tümüyle ideolojik hale getirmekten ‘uyarı’ salvoları atmaya her türlü aracı kullanıyor.

Bahçeli ne yapıyor?

Bahçeli’nin Erdoğan’ı AK Parti içinden gelebilecek eleştiri ve muhalefete karşı koruma kaygısı da son derece gerçekçi. Çünkü öyle bir ihtimal MHP’nin de, liderinin de siyaset sahnesinden düşmesi anlamına gelebilir. Bahçeli AK Parti içine ‘sarkan’ politikası ile bir yandan Erdoğan’ı AK Parti’den ziyade iktidar koalisyonunun yanında tutuyor, diğer yandan da kendi ‘bekasını’ sağlama almaya çalışıyor._x000D_ _x000D_

Niye yerimizde sayıyoruz?

Eğer özgürlüğe ve farklılığa tahammül edemeyen bir zihniyetiniz varsa, elinizdeki değerler kalıplaşıyor, mutlakiyetçi ya da keyfi referanslara bağlanıyor, içleri kuruyor ve manevi/entelektüel gelişmeyi engelleyici bir işlev kazanıyor. Siz istediğiniz kadar ‘Batılılaşın’ ya da tersine ‘yerli ve milli’ olmaya çalışın, bu arada istediğiniz kadar konservatuar, üniversite açın veya yol, köprü, hava alanı yapın… Sonuç değişmiyor… Yerinizde sayıyorsunuz.

İş dünyası çözüm sürecinin neresinde?

İş dünyasının bunu başarabilmesi ‘siyaset-üstü’ olabilmesiyle ilintili. Dürüstlük ve nesnellik üzerinden kazanılacak güven ve itibar, ihtiyaç duyulan meşruiyetin de kaynağını oluşturacaktır.

Güney Afrika’dan ne öğrenebiliriz?

Elalemin becerebildiğini bizim beceremememiz, elalemin duyarlılık ve cesaret gösterdiği noktada bizim duyarsız ve ürkek davranmamız gerçekte asıl ‘bizlerin’ olumsuz anlamda farklı olduğunu gösteriyor olmasın?

İktidara hakkaniyetli bakış

Aslına bakarsanız AK Parti Kürt meselesini çözüme götürmeye çalışırken, aynı anda ve onun dışında üç kadim çatışmayı daha kendi üzerinden çözmeyi veya sönümlendirmeyi hedeflemek durumunda kaldı.

Çözüm sürecinde siyasi kültür zaafı

Çatışma çözümünde dikkate alınması gereken yirmi ilkenin sadece sekizi AK Parti iktidarınca kullanıldı. Diğerleri kullanılmadı ve bazılarında da tam aksi yönde bir eğilim sergilendi. İyi niyet, irade, çaba, sabır olumlu ve olmazsa olmaz özellikler… Ama yeterli olmuyor.

Çözüm sürecinde yöntem zaafı

Sağduyunun sesi olabilecek, tarafları yeniden görüşme ortamına davet edebilecek sahici bir baskı unsuru olmadığında, masayı devirmek de çok daha kolay olabiliyor. AK Parti bu noktada da teşvik edici olmadı. Hükümete yakın odakların birlikteliğini önemsedi ama asıl mesele toplumsal tüm farklılıkların bir araya gelebilmesiydi.

Çözüm sürecinde ikircikli tutum (2)

PKK sorunu artık daha geniş bir coğrafi bölgede tanımlamaya başlarken, Türkiye’yi de doğal ya da vazgeçilmez bir kader ortağı olarak algılamaktan uzaklaştı. Ne var ki hükümetin kendi stratejisini salt PKK’ya tepki üzerinden oluşturması, Türkiye’deki Kürt toplumunun da bir miktar yabancılaşması ile sonuçlandı.

Çözüm sürecinde ikircikli tutum (1)

Literatüre ve yaşanmış örneklere baktığımızda AK Parti’nin benimsemekte mütereddit kaldığı, bazen uygulayıp bazen uygulamakta zorlandığı, hatta özellikle kaçındığı hususlar da mevcut ve bu ikircikli tutumun sağlıklı çözüme ulaşmak açısından engel teşkil ettiğini öne sürmek mümkün.

Çözüm sürecinde ne becerildi?

İktidar doğruları yaptığına göre acaba meseleyi niye çözemiyor? Buna PKK’nın zihniyetinden Suriye’ye, oradan ‘üst akıl’ kolaycılığına uzanan birçok cevap verebiliriz. Ama ortada farklı bir gerçek de var…

Çözüm zihniyeti

Tarihsel ve kültürel farklar ne denli güçlü olursa olsun, her aktörün kendi somut koşullarında ‘çözüm zihniyetini’ sergilemesi gerek... Bunu beceremezsek, suçu karşı tarafa yıkmak pek inandırıcı olmaz…

Merkez Bankası şimdi ‘şeyci’ mi oldu?

Eğer siyaset Merkez Bankası’nın daha farklı davranmasını istiyorsa, önce onun bu yönde davranmasını mümkün kılacak yapısal reformları hayata geçirmeli. Aksi halde Banka’ya yapılacak her sataşma gündelik hamaset mertebesinde kalmaya devam eder.

‘Yumuşaklık’ Türkiye’nin değeri olmalı

Küreselleşme ile birlikte Türkiye’nin etkileme alanı genişledi ve derinleşti. Yumuşak güç öne çıktı ve nitekim Arap Baharı döneminde Türkiye bu yeteneğini biraz fazla abartma eğilimi bile gösterdi. Ancak önemli olan şu ki, bütün bu süreçte Türkiye kendi çevresinde demokratik ve kalıcı bir barışı doğrudan kendi politikası olarak gördü ve olabildiğince teşvik etmeye çalıştı.

Aynı yanlış bir daha yapılır mı?

Sürecin siyasi dinamiğine baktığımızda bitirenin PKK olduğu da açık. Başkan yaptırmayacağız söylemini öne çıkararak AK Parti ile muhtemel bir müşterek çabanın reddinden sonra, Haziran seçimindeki başarıya karşın PKK’nın neredeyse bütün kalburüstü yöneticileri ‘devrimci halk savaşı’ çağrısı yaptı ve örgüt cinayetlere girişti. Daha temelde PKK’nın niyet bağlamında da çözüm peşinde olmadığını söylemek yanlış olmaz.

Bir iddia olarak yeni anayasa

Müslüman alemin öncü ülkelerinden Türkiye’de, İslami hassasiyete sahip bu iktidarın ‘beraber yaşamadan’ ne anladığı çok kritik hale geliyor. Dolayısıyla AK Parti’nin anayasa taslağı üzerinde tüm dünyanın gözü olacak.

Anayasa bizi toplum yapar mı?

AK Parti sadece ‘doğru dürüst’ bir anayasa yapma sorumluluğu ile karşı karşıya değil. Bu anayasanın bir toplumsal sözleşme işlevi görebilmesini sağlayacak ortamı da sağlamak, en azından bunu engellemek isteyenlerin tuzağına düşmemek zorunda.