Enis Doko

Türkiye simülasyonuna hoş geldiniz: Baudrillard, Çığ ve Altaylı ile tanışıyor

Muazzez İlmiye Çığ tipik bir simülakr. Cumhuriyet kadını, “dincilere giydiren” karizmatik bir figür, Sümeroloji gibi egzotik bir alanda uzman, güzel konuşuyor. Atatürk’ün mirası olan Güneş Dil Teorisi ve Türk Tarih Tezine sahip çıkıyor, baş örtüsünün “kökenini buluyor”, Sümerlerin Türk olduğunu “ispat ediyor”, bir sürü vakıftan ödüller alıyor, ünlü gazeteci ve siyasiler övüyor, sanatçılarla resimleri var … Türkiye için ideal bir medya güdümlü bilim insanı portresi yani. Fatih Altaylı gibi gazetecilerin geri bildirim döngüsü ile bu imge daha da güçleniyor. Bu imgeleri tüketen insanların büyük çoğunluğu bu imgenin arkasında gerçeklik olup olmadığını merak etmiyor.

Felsefe ve Felsefe Tarihi ilişkisi üstüne: Mücahit Bilici’ye cevap

Kanaatimce, Bilici “felsefe tarihinin tutsağı” olmak ile felsefeyle tarihinden bağımsız olarak ilgilenmek arasında yanlış bir ikilik kuruyor. Gerçekte, filozoflar tarihsel fikirlerle, onlar tarafından kısıtlanmadan eleştirel bir şekilde meşgul olabilirler ve genelde öyle yaparlar. Felsefe tarihi, özgün düşünceyi bilgilendiren ve geliştiren zengin bir bağlam sağlayarak yeni fikirlerin ortaya çıktığı bir temel görevi görür.

Bir ahlaki panik örneği: Satanizm tehdidi

Semih Çelik’in cinayetlerinin ardından bazı öğrenciler satanistlerden korktuklarını beyan etti. Peki elimizdeki mevcut veriler çerçevesinde satanistlerden korkmak için makul bir gerekçe var mı? Bu yazıda bu soru üstüne kafa yoracağız. Semih Çelik’in evinde şeytanı ima eden bir resim bulunsa da basına yansıyan resimlerde doğrudan bir satanist sembol göremedim. Kutu Tarikatı iddiası da temelsiz gözüküyor. Satanik panik, bir ahlaki panik örneği. Ahlaki panik, bazı kötülüklerin toplumun refahını tehdit ettiğine dair halk arasında yaygın bir korku ve endişe duygusudur. Olaylar, ölçeği ve ciddiyeti abartılarak sansasyonel bir şekilde rapor edilir. Münferit olaylar, yaygın eğilimler olarak sunulur. Belirli gruplar, çoğu zaman konu ile ilişkisizken, tehdit olarak görülüp toplum ya da hukuk tarafından cezalandırılmaya kalkılabilir.

Deist Skolastikler

Deist Skolastikler çok keskin, hakikati çözmüş, net gerçeği görmüş bir şekilde konuşurlar. Alternatif görüşleri küçümserler. Argüman vermezler sadece tespitlerini paylaşırlar. Rakiplerini etiketlemeyi, aptallık, yobazlık, gericilik ya da dolandırıcılıkla suçlamayı severler. Mesela Cündioğlu’na göre dinle bilimi uzlaştırmaya çalışanlar ya da bilgisizdir ya da ahlaksızdır. Bunlar sanırım heretik ya da kafir kavramlarının deist versiyonu oluyor. Bu yazıyı yazmaya beni iten şey Ahmet Arslan hocanın videosuydu. Ahmet hoca Yunan dışında bir yerlerde felsefenin var olduğu ya da bağımsız olarak çıktığı düşüncesini alaya alıyor. Farklı fikir beyan edenlerle konuşmam diyor. Dogmatizm üzgünüm ama böyle bir şey.

Hiç ırkçı olabileceğinizi düşündünüz mü?

2 milyon yıl önce başlayan ve ancak 12 bin yıl önce tarımın ortaya çıkmasıyla sona eren paleolitik dönem çoğu zihinsel yetimizin geliştiği çağ idi. Paleolitik çağ gıdanın az bulunduğu, ortalama insan ömrünün 30 yılın altında olduğu, sağlık ve güvenliğin hayatımızda neredeyse hiçbir yerinin olmadığı bir dönemdi. Bu koşullar altında, bir bölgeyi korumak ve dışarıdan gelenlere tepki göstermek hayati öneme sahipti. Grup-içi ve grup-dışı ayrımı, biyolojimizde kodlanmış doğal bir tepkidir. Ancak bir tepkinin doğal olması, onu iyi veya haklı kılmaz; sadece yaygın olduğunu gösterir. Ne yazık ki, ırkçı sezgiler ve tepkiler hepimizde var. Bu durumun farkında olarak mücadele etmeli ve ilkelerimizi sezgilerimizin önüne koymalıyız.

Yeni Çağın istismarı: Plastik Sufiler

Muhafazakâr zengin elitler arasında New Age tasavvuf fikirleri yayılmaya başladı. Zengin bir muhafazakâr grubun Hakan Mengüç’ten tasavvuf dinlemeye gittiklerine şahit oldum. Hakan Mengüç uzun yıllar NLP, koçluk ve hipnoz eğitimleri vermiş, 2015’e kadar henüz Sufizm yok. İnternetteki CV’si 2015’de bir anda değişmeye başlamış. Önce “Küçüklüğünden itibaren tasavvuf dersleri aldığını, Osmanlıca ve Arapça okuyabildiğini” hatırlıyor. Sonra tekrar CV güncelleniyor; “Şems-i Tebrizi’nin diyarı Tebriz’de eğitim aldığını ve Mevlevi geleneğiyle büyüdüğünü” de hatırlıyor. Sonra CV’sinde bildiği dillere Farsça ekleniyor ama bir anda Arapça ortadan kayboluyor. 2018’de CV yeniden güncelleniyor: “Mevlevi geleneğinden ney yapım icazeti aldı ve aynı zamanda kişiye özel ney dersleri vermektedir.”

Fransa Olimpiyatları açılışı: Gerçek çeşitlilik bu değil

Fransa dendiği zaman akla geleceklerden biri absürt/saçmadır. Rahatsız edicilik önemli bir unsurudur. Dolayısı ile absürt ve rahatsız edici bir şey bekliyordum. Ama beklediğim şey Hristiyanlığın alaya alınması değildi. Çünkü dünyanın şu anda ihtiyacı olan şey Hristiyanlık üstünden bir hiciv değil. Son Akşam Yemeği Yeni Ahitte önemli bir yere sahip olan Hristiyanlık teolojinin en kilit ve kutsal anlarından biridir. Hristiyanlarla empati kuramıyor, onlara nazik davranamıyorsak çeşitlilik yanlısı olduğumuz gerçekten söylenebilir mi? Siz bir grubu hedef alarak bir şey savunursanız, bu grubu sizin mesajınızdan uzaklaştırırsınız.

Bozkurt selamı tartışması üstüne düşünmek

Sembollerin anlamları kullanıldıkları bağlama sıkı bir şekilde bağlıdır. Wittgenstein'ın dil oyunları kavramı, sembollerin içsel anlamlara sahip olmadığını, ancak belirli yaşam biçimleri içinde pratik kullanımları yoluyla önem kazandıklarını vurgular. Bir sembol bir parti mitinginde kullanıldığı zaman, bir futbol maçında kullanıldığı zaman, bir ırkçı, Suriyeliye saldırdığı zaman bağlamlar farklı olduğu için farklı anlamlara gelebileceğini söyler. Tartışmalarda çoğu zaman bu açı gözden kaçıyor.

Hz. Ayşe’nin evlilik yaşı tartışmasına başka açıdan bakmak

Antik ve Orta Çağ’da dünyanın hemen hemen her yerinde kızların ve erkeklerin evlilik yaşı çok düşüktü. Kızların da genelde erkeklerden daha düşüktü. Orta Doğu’da kızlar ergenliğe girince genelde 12-14 yaş arasında evlenir, Avrupa’da evlilik yaşı kilisenin de onayı ile 12’de başlardı. Antik Yunan’da da bu yaşlarda evlenmek normal kabul ediliyordu. Uzak Doğuda da durum farklı değildi. Orta Çağ’da da erken yaşlarda bir kızın evlenmesi etik olarak yanlış mıydı? Cevabımız evetse tüm dünyanın orta ve antik çağda toplu olarak evlilik konusunda ahlaksız olduğunu iddia etmemiz gerekir. Halbuki Orta Çağ’da ortalama insan ömrü 31-35 bandındaydı. Dolayısıyla erken yaşta evlilik yaygın pragmatik bir tercihti. Bugünkü ahlaki sezgilerden hareketle Orta Çağ’da erken evlilikleri eleştirmemiz yanlıştır. Hz. Ayşe’nin evliliğini eleştirmek de bunun sonucunda yanlıştır. Aynı şekilde geçmiş uygulamalardan hareketle bugün erken evliliklere izin verilmesi gerektiğini savunmak da yanlıştır.

Hayvan hakları savunucusu kurban kesebilir mi?

Geçen ay sokak köpeklerinin öldürülmesi tartışması ile ilgili Sebestiyet’te yayınlanan yazıma ilginç bir itiraz geldi. Bazı Müslüman arkadaşlar İslam’da kurban var, İslam hayvan öldürmeye karşı değil dolayısı ile köpekleri toplu olarak öldürmekte sorun yok dedi. Diğer taraftan İslam’a sıcak bakmayan bazı arkadaşlar ise yazımı öbür uca götürdü. Hayvanlarla ilgili bahsettiğim etik kaygılar varsa o zaman İslam’ın doğru olamayacağını çünkü kurban gibi bir ibadetin emredilmeyeceğini iddia etmişlerdi. Peki hangi taraf haklı? Dahası bu iki uçtan birisini seçmek zorunda mıyız? Gelin hep beraber kurban ibadeti ile hayvan hakları tartışması üstüne kafa yoralım.

Aristoteles ile Hallac-ı Mansur, Ali Koç-Aziz Yıldırım tartışmasını izlese ne derdi?

Aziz Yıldırım, Ali Koç’un kendisinin “Ben Fenerbahçeyim” sözlerini eleştirmesine Hallac-ı Mansur’u okumasını önererek cevap verdi. Aslında bu güzel ve zekice bir cevaptı ve anlamlıydı. Hallac-ı Mansur “Ene’l-Hak” (“Ben Hakkım”) derken kendisinin Allah olduğunu değil, Allah’tan başka varlığı olmadığını anlatmak istiyordu. “Ben Fenerbahçeyim” derken Aziz Yıldırım da Fenerbahçe’den başka varlığım yok, ben onda kayboldum demek istiyordu. Ancak Hallac-ı Mansur programı izlese muhtemelen Aziz Yıldırım’ın kendisini tekrar okumasını isteyecek ve anlaşılmamakla yakınacaktı.

Sokak köpekleri konusuna etik pencereden bakmak

Sokak köpekleri konusunun iki önemli entelektüel boyutu var. Biri bilimsel boyutu; köpek popülasyonunu kontrol altına almak için en iyi yöntem nedir? Bu özellikle veterinerler ve ekoloji ile ilgilenenlerin tartışması gereken kritik bir boyut. İkincisi de işin etik boyutu: Köpeklere hangi koşullarda ve ne derece müdahale etmemiz ahlaki olarak kabul edilebilir? Kanaatimce rahatlıkla İslam’ın ortaya koyduğu etik resmin hiyerarşik sentientizm olduğu söylenebilir.

Evrim ve Yaratılış gerginliğine dair: Yanlış ve tehlikeler

Milli Eğitim Bakanlığı’nın yeni hazırlayacağı müfredatta evrim teorisinin yer almayacağı, onun yerine Yaratılış Teorisi’nin benimseneceği söylentileri sosyal medyada çok sayıda paylaşıma ve tartışmaya neden oldu. Genelde tartışmalar biyologların evrim savunusu etrafında şekilleniyor. Elbette bu konunun çok önemli bir boyutunu oluşturuyor. Ancak bir Müslüman felsefeci olarak ben bu yazıda farklı bir boyutuna odaklanmak istiyorum: Yaratılış inancını, evrim teorisinin karşısına konumlandırmak teolojik olarak da yanlış ve tehlikeli bir hamledir.