İsmail İçen
İnancın anlamı
Etyen Mahçupyan’la söyleşimize “dindarlık krizi” üzerine konuşarak başladık ve tabii söz yine zihniyetlere geldi. Deizmin yeni nesilde neden yayıldığını merak ediyorsanız bu söyleşide bazı cevaplar var. Son bölümde ise en güncel meseleye geldik; yolsuzluğa bulaşan dindarlar.
Unutursan kendini
Hemen unutmayı istediğimiz ilişkiler, olaylar, kayıplar yaşıyoruz. Unutmak için çaba göstersek de zihin ne zaman uygun görürse o zaman başlıyor unutmaya. Acele etme diyor, kolay değil o kadar.
Cem Yılmaz’ın deliliğe övgüsü ve nasıl delirdik
Nasıl delirdik diye düşündüm biraz; Aşktan, tutkudan delirdik. Kıskançlıktan delirdik. Çok yemekten de delirdik bence, açlıktan da delirdiğimiz oldu. İştahtan delirdik, şehvetten delirdik. Fazla güçten mutlak güçten delirenlerimiz oldu. Sıkıntıdan delirdik. Düşünmekten delirdik. “Haklıyız kazanacağız” diye delirdik. Çaresizlikten delirdik. Yetmedi inanç bazılarımızı delirtti. Anlam peşinde koşarken de delirdik. Savrulduk delirdik, kaybolduk delirdik, tutunamadık delirdik.
Ben Senin Bildiğin Erkeklerden Değilim
Erkek bireylerin mutlaka seyretmesi gereken, epeyce sert bir hikâye bu. Cinsiyet rollerinin tam tersine dönmesi ve kadınların her coğrafyada, her yaşta, her gün, her saat, her dakika maruz kaldığı sözlü ya da fiziksel şiddeti, ayrımcılığı hissettirmesi ilginç bir deneyim yaşattı bana.
Bildirimleri kapatabilir miyiz
Sosyal İkilem (The Social Dilemma - 2020) adındaki Netflix belgesel filmi Google, Facebook ve İnstagram gibi devasa sosyal medya şirketlerinin eski yöneticilerinin ve yazılım mühendislerinin ortak uyarısıyla bitiyor; ‘Bildirimleri Kapatın’. Ama artık çok geç bize çipleri bildirimleri kapatamayacağımız şekilde taktılar.
İki Papa ve Mustafa Öztürk
Öztürk’ün yaşadıkları o kadar güzel film olur ki hayal etmekten kendimi alamıyorum. Böyle bir film ya da bir mini dizi yazılsa ve çekilse, yıllardır takip ettiğim için bildiğim düşünceleri sebebiyle maruz kaldığı ‘şiddet’ bütün ülkenin zihniyetini ele verir. Şahane bir yüzleşme imkânı.
Konuşanlar
Ülkeyi tanımak isteyen aydınlara, sosyologlara, psikiyatristlere ve dahi siyasetçilere tavsiyem biraz ‘Konuşanlar’ı seyretmeleri. Kendinizle yüzleşme fırsatı da var aynı zamanda. Mesela beni sahneye çıkartsa ve böyle sorular sorsa ne cevaplar verirdim diye düşündüm ve gösteriye gitmeme kararı aldım.
Aynayı kırmak
Böyle imam mı olur? Olur. Tanıdığım böyle bir imam var. Böyle Meryem mi olur? Olur. Tanıdığım bir Meryem var. Öyle psikiyatrist mi olur? Olur. Peri gibi bir doktor tanıdım ben. Evet, geçen haftaki yazının devamı bu. Çünkü bir başkadır benim memleketim. Ama iyi anlamda değil.
Bir Başkadır
Bazı kelimeler ve cümleler başka dillere kolayca çevrilemiyor ve ‘Bir Başkadır’ tek kelimeyle ancak bu kadar güzel çevrilebilirmiş İngilizceye (‘Ethos’). Bu tercihle Berkun Oya bu diziyle ne yapmak istemektedir kısaca anlatmış oluyor. Otur kardeşim diyor, sana biraz ahlakımızdan, geleneğimizden ve insanımızdan bahsedeyim.
Madam Curie Müslüman mıydı?
Çoğunlukla Polonyalı bir Yahudi olduğu düşünüldüyse de 7 Kasım doğumlu Marie Curie filmde kendisini kötü bir Katolik olarak tarif ediyor. Peki ben neden ‘’Madam Curie Müslüman mıydı?’’ diye bir başlık koydum bu yazıya? “Başlıkta sahtecilik” olarak değerlendirebilirsiniz tabii hiç alınmam. Hâlâ okuyorsanız merakınızı daha fazla istismar etmeden asıl sorumu soruyorum; Neden Müslüman coğrafyadan Madam Curie’ler çıkmıyor?
Ters Yüz’ü tekrar seyretmek
Başrolde Riley var gibi görünse de hikâye onun zihnindeki karakterler etrafında dönüyor. Bu karakterler; Neşe, Üzüntü, Korku, Tiksinti ve Öfke adındaki asıl kahramanlar. Hepsini tanıyoruz değil mi? Ve Riley’in bütün davranışlarına onlar karar veriyor, garibim de zannediyor ki ben yaptım.
‘Tanrı var, erkek ve Brüksel’de yaşıyor’
Belçika'lı yönetmen Jaco Van Dormael'in "Yeni Ahit" (Le Tout Nouveau Testament - 2015) filminde Tanrı'nın kızı EA babasını anlatırken kuruyor bu cümleyi. İnsanı günaha sokan bir filmle yeniden karşınızdayım.
‘En Azından Bu Kadarının Doğru Olduğunu Biliyorum’ ki ‘Barbarların İstilası’ devam ediyor
Savaşın bahsi bile bağrımıza oturan öküz değilse hangi insanlığımızdan bahsedeceğiz? Susmamız da cenaze evinde taziyeye gelenlerin sessizliği gibi. Ne diyeceğimizi ne konuşacağımızı bilemeden sessizce oturuyoruz. (…) Dünya kocaman bir cenaze evi ve taziyeye gelen erkeklerin ayakları kokuyor. Nasıl topluca delirmeden devam edebiliyoruz, gerçekten çok ilginç bir adaptasyon ve uyum yeteneğimiz var. Bu kadarı fazla geliyor bazen.
‘Kurtların Yetiştirdiği’ Christopher Nolan ‘Gerekeni Yap!’
Arada uçurumlar ve neredeyse onlarca yıl varken buradan oraya doğru herhangi bir Hollywood filmi veya dizisi eleştirisi yapmak bana biraz komik geliyor açıkçası. (…) Tabii film eleştirileri yazanlara ve film çözümlemesi yapanlara falan çok saygım var, herkes istediği kadar yazıp çizebilir. Ama ben çok sıkılıyorum o kibirli kuramsal yazıları okumaya çalışırken.
Bütün Diziler Aşk-ı Memnu’dur ve “Her Şeyi Bitirmeyi Düşünüyorum”
Dizi mevzusunu bitirmeyi düşünüyorum. Haftaya yine bir dizi üzerine yazabilirim, onu demiyorum, yani bu yazının asıl mevzusuna geçiyorum; şahane ve saçma sapan bir filmden bahsedeceğim. Eskiden mahalledeki sinemaya gelecek filmi bekler gibi şimdi de Netflix'e gelecek bazı filmleri bekler olduk ve bu da o filmlerden biri.
Değmez ama evet (Russian Doll’un eğlenceli döngüsü ve Servant’ın tekinsiz evreni)
“Ben hiç değişmedim, otuz senedir aynı şeyleri düşünüyorum ve aynı fikirdeyim.” Aferin. Terapi koltuğunda doktorumuza söylememiz gerekeni ulu orta övünerek söylüyoruz. (…) “Dolap beygiri gibiyim, hiç bahar yaşamadım, ya sevmeyi bilmedim yıllarca, ya sevince geç kaldım.”
Ramy Hassan dünyadan cennete giden metrobüsten bildiriyor
Ramy ibadetine düşkün bir Müslüman gibi yaşamaya çalışıyor ama bir taraftan şehir hayatının günahkarlığından uzak duramıyor. Tam bir metrobüs hali. Modern şehir hayatındasın ve dindarsın. Bu sıkışmışlık duygusu çelişkilere sürüklüyor Ramy’yi ve kendi çapında bir varoluş sancısı çekiyor karakterimiz.
Biz, sıradan kötüler (Hepimiz Olive Kitteridge’iz)
Olive Kitteridge'in yaşamak dediğimiz dertle nasıl baş edemediğini görmek bize iyi geliyor. Yalnız olmadığımızı görmek gibi. Küçük sıradan hayatlarımızda en sevdiğimiz insanlara bile küçük kötülükler yaptığımızla yüzleşiyoruz galiba. Ve bu yüzleşme ekranda başka bir insan üzerinden olduğu için bizi rahatsız etmiyor.
İktidarı terk etme kabiliyeti (Hamilton müzikalinden hareketle)
Washington o dönem hem hazine bakanı hem de özel kalemi olan Hamilton'la beraber Amerikan halkına hitaben yazar bu mektubu ve sekiz yıllık iktidarını bitirir. Henüz Amerikan Başkanları için iki dönem sınırlaması yürürlükte olmamasına rağmen yapar bunu. Çok klas hareket değil mi? Mektubu yazan Alexander Hamilton ama okumayan Aleksandr Lukaşenko. Raconu kesen Washington ama umursamayan Putin. İsteyen örnekleri çoğaltır.
Ama kafamız nası güzel… (Cesur Yeni Dünya üzerine)*
Amacım Cesur Yeni Dünya dizisi için eleştiri ya da yorum yazısı yazmak değil. Diziyi seyrederken kendi kendime sorduğum soruları soracağım size. Biraz da siz dertlenin.