İlhami Işık

8 Aralık’tan önce, 8 Aralık’tan sonra

Türkiye ile kuzey Suriye Kürtleri arasında yaşanması olası gerginlikler Türkiye ile Batı dünyası ve Türkiye iç siyasetini ciddi anlamda zorlayacaktır. Bu coğrafya birilerinin kazandığı ve birilerinin kaybettiği süreçlerden çok acı çekti. Bu sefer herkesin kazanacağı bir tabloyu ortaya çıkarmak için yeterince tecrübe birikti. Yeter ki istensin…Bunun en acil yollarından biri de PKK'nin kayıtsız şartsız Türkiye 'ye karşı silahtan vazgeçmesidir.

“Suriye’siz barış olmaz”dan “Suriyeli bir barış olabilir”e

Kendinizin de terör örgütü olarak gördüğünüz bir örgütü ‘değişiyor ve değişecek’ diye Batı dünyasına anlatmaya çalıştığınızda, Batı dünyasının da aynı şekilde ve daha da ötesi terör örgütü olarak görmedikleri "SDG de değişebilir ve değişecek" diyecekleri açıktır. Türkiye, geçmiş korkularla ya da Suriye’de olup bitenleri bir fetih duygusu ile okuyarak değil, gerçekçi ve herkesin kazanacağı bir duruş ile ancak sorunların üstünden gelebilir ve öngörülmez durumların oluşmaması için Türkiye’nin yeni duruma uygun yeni politika üretmesi gerekiyor.

Suriye’de neler olacak?

Eğer sizin dışınızda kimsenin meşru görmediği ve hâlâ yasalarınızda terör örgütü olarak gördüğünüz silahlı bir örgütü direkt muhatap almaya başlarsanız, sizin dışınızda herkesin meşru gördüğü ve sizin terörist örgüt olarak kabul ettiğiniz silahlı örgütü gayrı meşru ilan etmenizin imkânı kalmıyor demektir. Suriye’de olanlar sayesinde Türkiye’de Kürt meselesinde barışı sağlamak için bütün koşullar dünden daha uygun hale gelmiştir.

“Tuzu kurular” Sırrı Süreyya’ya neden bu kadar kızdı?

Kürtler, 2013’den beri siz ne istediyseniz onu yaptı. 2019 seçimlerinde "kimse bizi desteklediğinizi bilmesin" demenize rağmen yani bizimle görünmekten bile korkmanıza rağmen Kürtler “evet” dedi. 2024 seçimlerinde de aynısını yaptı. Şimdi ilk defa kendimiz için bir şey istiyoruz. Niye bu alınganlık? Söyler misiniz biz barış derken hangi mücadelenizi engelliyoruz? Milyonlarca insan ayakta ve sokaklarda bu iktidardan kurtulmak için eylemlerde ve Kürtler mi bunu engelliyor?

Süreçte ikinci bölüme geçtik, gerisi spekülasyondur

Daha ne Öcalan’ın bir silah bırakın çağrısı var, ne de bu çağrı yapılmış gibi Kandil’in “hayır bırakmayız" diyen bir cevabı var. Somut veriler; Bahçeli’nin ısrarı, Erdoğan’ın desteği, Öcalan, PKK, YPG, DEM Parti ve Demirtaş’ın olumlu cevaplardır. İmralı ile bir kaç gün içerisinde gerçekleşmesi beklenen görüşmede durum daha netleşecektir. Bunun dışındaki negatif ve pozitif her şey öyle olmasını istemekten kaynaklanan boş spekülasyonlardır. Sayın Erdoğan'ın dikkatlerden kaçan cümlesi ile bitirelim: “Silahları gömdüğünüz anda bizim için her şey sizlerin önünü açmaktır "

Adı konulmayan süreçte ikinci bölüm

Seçimi Trump kazandı ve çok uzak olmayan bir zaman diliminde İran izole edilecek. ABD’nin İran’ı izole etme hamlesi Türkiye’nin Kürtlerle barışmasını dayatıyor. Çok yakın bir zamanda Trump yönetiminin Türkiye’yi Kürtlerle bir şekilde yan yana getirme gayreti hiç de sürpriz olmayacaktır.

İktidarda yeni süreçle ilgili görüş ayrılığı mı var?

İktidar, bölgede olası boşluğu Türkiye olarak nasıl ve hangi strateji ile dolduracağı konusunda hâlâ netleşmiş bir görüşe sahip değil. Evet, bu olası boşluğu Kürtler ile doldurma görüşü kabul edilmiş durumda ama yol ve yöntemleri konusunda belirsizlik hâlâ giderilmiş değil. Tabi ki bu sadece iktidara bağlı değil. Bölgenin alacağı seyir, İran’ın ne kadar izole edileceği, yeni ABD yönetiminin duruşu ve PKK’nin bu boşlukta hareket kabiliyeti süreci belirleyecek .

PKK’nin silah bırakması neden işin en kolayı?

PKK’nin silah bırakması sanki en zor ve en kilit meseleymiş gibi konuşulup yazılıyor. Halbuki tam tersi bir durum söz konusu… PKK’nin silah bırakması, düşünülen veya hayata geçirilmesi istenen bir süreç için işin en kolay tarafı.. Ama en zor taraf olarak lanse ediliyor ve bunun asla olmayacağına yönelik tartışmalar sürdürülüyor. Halbuki öyle değil.

En radikal mücadele yöntemi: Müzakere

Müzakereler en radikal mücadele yöntemleridir. Müzakere her şeyden evvel sizin varlığınızın kabulüdür. Yani onlarca yıl mücadele ettiğiniz veya ettiğini düşündüğünüz meselenin temsilcisi olarak kabul görmenizdir. Sizi bir taraf olarak görmenin neresi teslimiyet oluyor? Ve bu daha müzakere başlamadan olan bir kazanım. Gerisi sizin ustalığınıza ve taleplerinizi en basitinden en zor olana doğru konumlandırmanıza kalmış oluyor.

Bu gündemi değiştirme hamlesi değil gündem zaten değişik

Bugünlerde en şaşırdığım şey bazı uzman ve fikir sahibi sandığım insanların yaşadığımız süreci ve olup bitenleri bir iç politika hamlesi olarak görüp bölgedeki sorunu veya sorunları inanılmaz derecede küçümsemeleri olmuştur. Gerçekten bu olup bitenler bir iç politika adımı mı? Yani onların tabiri ile bir gündem değiştirme hamlesi mi?

Yalanlamalara bakmayın, Kürt meselesini yeniden iç mesele yapabilmek için bir dış fırsat var

Karşınızda, artık bir iç mesele değil, her bölgesel kırılmada güçlenen ve imkân ile kabiliyetini artıran bir örgüt var. Şimdiye kadar bunu görüp yanlış okuyan bir akla şahit olduk. Galiba bu sefer doğru okuma şansına sahip olmak istiyor bu ülkeyi yönetenler… Yoksa son 8 yıldır birkaç büyük olay dışında şiddet ve terörün olmadığı bir zamanda neden “Gelin barışalım” diye bir adım atasınız? Keskin bir şekilde “böyle bir süreç yoktur” diye yırtınanlara bakmayın. 2007 ile 2009 yılları arasında Oslo’da yapılan hatta Kandil’dekileri uçaklara bindirip Avrupa’ya götüren süreçten kimin haberi oldu? Eğer 2011’de Adem Uzun’un üzerinden çıkan ses kaydı olmasaydı kim bilecekti o görüşmeleri? Ortadoğu’da her yalanlama yalanlama değildir. Kim ne derse desin karşımızda PKK ve Kürt sorununu yeniden iç mesele yapabilmek için bir dış fırsat var.

Güzel şeyler olacak, bu kez geç kalmazsak…

2013’de İran Kürtleri Esad karşıtı koalisyondan çıkarmak için Rojava kartını açtı. Türkiye, bunu gördü ve beş ay sonra Çözüm Süreci’ni başlattı ama geç kalmıştı. PKK için artık herşey Türkiye’deki barış değil, Suriye’deki Rojava’ydı. Bugün bölgede yine bir altüst dönemi yaşanıyor, İran zorda. Yani Kürt meselesini bir hal yoluna koymak istiyorsanız engel olacak aktörler yok. Öyle anlaşılıyor ki, bu ülkeyi yönetenler de bunun farkında ve 2012’de olduğu gibi bu kez geç kalmak istemiyorlar. Bölgesel dengelerin değişimini erken yakalama ihtiyacı ile ilk açıklamayı sayın Bahçeli yaptı, bu özenle düşünülmüş bir adımdı.Olağanüstü bir durum yaşanmasa yakın bir zamanda şimdiye kadar görünmeyen trafiğin görünür olacağa hep beraber şahit olacağız.

“Sene 1978, Batman Lisesi’nin bahçesinde kurşunlar bedenime saplanırken yavaş yavaş güçten düşüyorum”

Demokratik özerklik tezlerinden sonra yeniden “bağımsız Kürdistan için savaş” diyen Murat Karayılan’ın açıklamalarını dinlerken bir dejavu halini tekrar yaşadım. Lise yıllarım. Batman’da okulun bahçesinde iki bin öğrencinin gözü önünde beş Apocu, Türkiye içinde, şiddetsiz bir siyasi çözümü savunuyorum, TKP’liyim diye beni bacaklarımdan vurdular. Biz yaşlandık, neredeyse PKK’yi kuran kadrolar dağda ecelleriyle ölecek yaşlara geldiler ama mesele devam ediyor.

16 yaşımda Beyrut’ta Filistin ile nasıl tanıştım?

1960’lar ile 1970’lerde Kürtler şimdi ki gibi İstanbul, Ankara, İzmir gibi yerlere değil de Beyrut’a çalışmaya giderlerdi. Ta ki 1975 yılındaki iç savaşa kadar… 16 yaşımdaydım ve iç savaşın başladığı gün ben de Beyrut’taydım. O gün acı bir olayla Filistinlilerle tanıştım.

Ne olduysa 2013’ün Nisan ayında oldu

Arap Baharı ile soğuk savaşın Ortadoğu’da da sona ermesi anlamına gelen büyük değişim maalesef dünün muktedir güçleri tarafından büyük bir tehlike olarak algılandı. Bunda başat neden de İsrail’in varlığı ve İsrail’in kaygıları olmuştur. 2012 sonu itibarıyla harekete geçen ve tümüyle İsrail’in güvenliği ile Körfez ülkelerinin varlığını korumaya yönelik bu karşı saldırı, planlı organize ve hedefi net bir taarruza dönüştü. Bunun en doğrudan mağdurlarından biri de Türkiye’deki demokrasi ve büyük bir fırsat olan Çözüm Süreci oldu.

PKK, Türkiye’yi normalleştirecek o adımı atmalı

Uzun yıllar olduğu gibi uluslararası konjonktür ile bölgesel konjonktürün Erdoğan'ın lehine işlemesi ve muhalefetin bir türlü topluma güven vermemesi sonucu oyun kurma kabiliyetini konuşturan bir Erdoğan yok artık. Her şeyin iktidar aleyhine geliştiği bu zaman diliminde muhalefetin bunu kendi lehine kullanmayacağını hiç sanmıyorum. Bu süreci hızlandıracak ve ülkeyi rahatlatacak bir adımdan söz etmemek mümkün değil. Bu adım da, zaten fiili olarak Türkiye’de silah kullanma kabiliyetini kaybetmiş olan PKK’nın Türkiye'ye karşı silahtan vazgeçmesi ve silaha başvurmaya son vermesi gerekliliği.

Normalleşme, Kürt Sorunu’nun neresinde?

Aylardır Mayıs ve Haziran ayında yapılacağı söylenen Kandil’e askeri operasyonun izi yok. Zaten böyle bir operasyon için İran’ın onayı gerekir. Çözüm Süreci’nden korkmuş ve Kandil üzerinden bu süreci baltalamış İran böyle bir operasyona yeşil ışık yakmaz. Böyle bir operasyonu yapmak Türkiye’nin de menfaatine olmaz. O yüzden muhalefetin Kürt meselesini de normalleşme sınırlı içine alması ve bu konuda adım atarak iktidara yol açması herkesin menfaatine olacaktır.

1979’da Afganistan için nasıl dayak yedim?

Dünyada Afganlardan sonra, Afganlar için dayak yiyen ilk insanım ben. Polis şefleri beni Sovyetlerin Afganistan’ı işgali yüzünden döverken, ben Afganistan’ın adını bile duymamış 19 yaşında Batmanlı bir sosyalistim. O hınçla Afganistan üzerine okumaya başladım. İkinci kez dayak yemiş gibi oldum. Birbirlerinin yemeklerine zehir katan, birbirlerini yastıkla boğan Afgan Komünistlerini, işgalsiz, darbesiz bir dünya için mücadele ederken Sovyetlerin darbesini, işgalini okudukça hayallerim de yıkıldı.

Kürtlerin niyeti ve devletin direnci örtüşmüyor

Herkesten çok devlet Kürt meselesinin bir bölünme meselesi olmadığını çok iyi biliyor. Kürt meselesi, askeri ve hukuki bakımdan hiç kontrol dışına çıkmadı ve ciddi bir tehdide dönüşmedi. Peki o halde çok daha güçlü ve elverişli konumda olan devlet, neden hala bölünme siyasetinin arkasına saklanmaya devam ediyor? Devlet, neden hala defalarca kapatılmasına rağmen ısrarla varlığını sürdüren yasal ve meşru bir Kürt partisini kapatmanın planlarını yapıyor?

İktidarın sessizlik korkusu

Pandemi koşullarında neden lebâleb kongreler yapılıyor? Neden parti grubunda Cumhurbaşkanı milletvekillerini ayağa kaldırıp tek millet yemini ettiriyor? Bu soruların herkesin aradığı cevabı “kararlı sessizlik” kavramında gizli.