Mehmet Gün

Yeni Platonik oligarşi: Konuşma hakkı olanlar ve olmayanlar

“Sen karışma, işine bak.” İyi ama nedir ki siyaset? Özel bir uzmanlık alanı mıdır? Bir profesyonellik midir? Politikacı olmayanlar da her konuda görüşlerini söyleyemezler mi? Yönetmek sadece bu iş için özel olarak yetiştirilmiş “en iyi”lerin hakkı mıdır?

Hukuk ve adalet duygusunun yokolduğu bahtsız ülkeler

Orhan Veli’nin bir “Altındağ” şiiri vardır. Kenar mahallenin küçük, dar gelirli insanlarının rüyalarını anlatır. “Biri bir koca görür rüyasında: / Yüz lira maaşlı kibar bir adam. / (…) / Ne çamaşıra gidilir artık, ne cam silmeye; / Bulaşıksa kendi bulaşıkları.” Sonra “Lağamcının hamam rüyasıdır, / Rüyaların en güzeli. / Uzanır yatar göbek taşına; / Tellaklar gelip dizilir yanıbaşına.”

“Neye niyet, neye kısmet?”

O kadar büyük bir olay, muazzam bir viraj, gerçekten tasarlanmış bir vizyon mu söz konusu? Cumhuriyet tarihinde mi, mevcut iktidarın yokuş aşağı yuvarlanmasında mı bir dönüm noktası? Hep ne yaptığını bilen ve herkesten daha iyi düşünen bir hükümetle mi yüzyüzeyiz? Dünyadan kopma ideolojisine, çok önceden karar verilip sadece adım adım açığa vurulan bir tür takiyye stratejisiyle mi gelindi? Yoksa mecburiyetten kaynaklanan bir sıkışmışlık ve çaresizlik mi yaşanıyor?

“Zaten inecektim”

Şimdi çıkış, krizi başarı gibi, trenin raydan çıkmasını hesaplı ve planlı bir gelişme gibi göstermekte aranıyor. Türk Lirasının değer kaybını, ister istemez ihracatı ucuzlaştıracağı için, düşüş önlenemediğinden oluşan bir sonuç gibi değil, başından beri bu amaçla yapılmış gibi resmetmekte aranıyor.