Mehmet Sabri Akgönül

ÖZEL RÖPORTAJ | Halis Bayancuk: “Türkiye’de kimse adalet istemiyor; herkes sadece kendisi için adalet istiyor”

“Adalet talebi hiçbir zaman toplumsal bir talebe dönüşmüyor, sadece bir kesimin talebine dönüşüyor. Sistem zulüm konusunda tam da buradan besleniyor.” “Van’da bir savcı bana dedi ki, Mevlana hakkında seninle tartışmak isterim. Sen bir savcı olarak benim Mevlana hakkında ne düşündüğümü yargılayamazsın. İlahiyata ait olan bir meseleyi kolluğa havale ettiğiniz zaman, olay bambaşka bir hal alıyor. Çünkü kolluğun elinde çekiç olduğu için, her türlü sorunu çivi gibi görüyor.” “Ülke yanıyor; cezaevlerinde yüzbinlerce insan inim inim inliyor; ülkedeki insanların %77’si yargıya güvenmiyor; ekonomik durum ortada, 11.000 TL maaş alan insanlar 20.000 TL kira ödemek zorunda bırakılmışlar. Ama büyük bir kesim, Allah'a ve ahiret gününe inandığını iddia eden kesim, sırf elde ettiği “kazanımları” kaybetmemek adına ve “biz bunu Müslümanların maslahatı adına yapıyoruz” diyorlar.” “Arada şeyhler var, gavslar var, sâdâtlar var, imamlar var, mezhep büyükleri var...Sıra bir türlü Allah'a gelmiyor.”

Atatürk’ü sömürenler kulubü versus bir çocuk

İdris Küçükömer’in 4 Kasım 1973’te, “Atatürkçülük ve Türk Toplumu” başlıklı bir forumda, forum konusunun yarattığı huşudan dolayı hüzne gark olmuş ama cezbeye kapılmaktan beri durmayan Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun, Şevket Süreyya Aydemir’in ve Tarık Zafer Tunaya’nın yüzlerine bakarak şöyle demişti: “Artık büyük kumandanın yakasını herkes bıraksın. O’nu tarihteki yerine tevdi edelim...”Mustafa Kemal Atatürk’ü rahat bırakalım artık. Neredeyse 73 yıldır tam tekmil devam eden ulusal tazim ve minnettarlık şovu devam ederse, yani bütün bir millet ve ülke ilanihaye borçlandırılmaya devam edilirse, bu koşullar altında, yeniyetme delikanlıların müstehcen tepkiler vermesi vaka-i adiyeden sayılır.

RÖPORTAJ | HDP kongresini yapıyor. Rüştü Tiryaki: “Herkes çalınan oylardan bahsediyor, bizim adımızı çaldılar”

Anayasa Mahkemesi’ndeki kapatma davası süren HDP, bugün kongresini yapıyor. Kapatma riski nedeniyle seçim öncesi HDP’nin kadroları Yeşil Sol Parti’ye geçmişti. Yeşil Sol Parti Batman Milletvekili ve YSK temsilcisi Mehmet Rüştü Tiryaki, bundan sonrasını Serbestiyet’e anlattı: “Biz HDP’yi sonuna kadar koruyacağımızı söyledik. Ve kapatmadık. Varlığını sürdürecek ama aktif siyaset yapmayacak HDP. Siyasal mücadeleyi yürüteceğimiz parti Yeşil Sol Parti olacak.” Tiryaki, Kılıçdaroğlu’nun Özdağ mutabakatına şaşırdığını ve üzüldüğünü söylüyor: “Ümit Özdağ gibi bir kişiliğe bu ülkenin belki de demokrasi eşiğini belirleyecek en önemli kurumlar arasında yer alan İçişleri Bakanlığı ve Milli İstihbarat Teşkilatı'nın veriliyor olmasının kendisi rahatsızlık yaratıyor bizde”

Akbelen, ağaçlar ve kapitalist gelişme: Sol muhalefetin çocukluk aktivizmi

Akbelen’de görülen ekolojik hareket, kapitalizm sonrası bir tahayyülden ve siyasal bir programdan ziyade kapitalizm öncesi toplumsal nostaljiyi örgütlüyor. Başka bir ifadeyle, post-kapitalist programlar ve yönelimler tasarlamıyor; pre-kapitalist bir doğallık arzusuyla mistisizm üretiyor Ağaçların tinsel krallığı. Doğanın ve giderek dünyanın yok oluşuna dair kıyametçi varsayımlarıyla kapitalizmi mutlak surette olumsuzlayarak vicdanını rahatlatıyor. Aktivizmin teoriye ihtiyacı yoktur; aktivist etkinlik, cazibesi yüksek reddiye biçimleri ile sığ içeriğini perdeler. Aktivist özne, sadece kendi aktivist benliğini yeniden üretir. “Talana karşı mücadele” gibi gösterişçi ama tulûatvarî sözlerle fasit bir döngüye mahkûm olur: Ekonominin yönünü ve gelişme hızını idrâk etmeden kendi ideolojik hızına hız katan bir döngü. Marx, “makinenin kapitalist tarzda kullanımına karşı değil, makinenin kendisine karşı savaşmaya” aptallık demişti.

RÖPORTAJ | Mücahit Bilici: “HDP bir siyasi parti değildir, bir performans partisidir”

Mücahit Bilici ile röportajın ikinci bölümünde Kürt siyaseti ve HDP’yi konuştuk: “HDP, bir siyasi parti değildir. Bir performans partisidir. Bakın Ümit Özdağ ve Sinan Oğan bir siyasi partidir ve siyasi figürdür. Fakat HDP’deki insanlar siyasetçi değil, memurdur... Hiç kimse HDP’ye saygı göstermez. Neden? Çünkü HDP kendisi Kürt oyuna saygı göstermiyor. Cepte olan bir şeye kimse saygı göstermez… Demirtaş'a olan ilgi, Demirtaş'tan daha büyüktür. Çünkü PKK’nin Kürt siyasetine vurduğu kelepçeden çıkması için en güçlü ümit olduğu için Selahattin Demirtaş’a Kürtlerin kalbi ısınıyor… Eğer Kürtler adına silah kullanan adamlar Kürtleri düşünüyorlarsa bunlar da insafa gelip yeter demeleri gerek. Zaten yenilmişler. O gerillacılık oyunu bitmiş…Kürtler Türkiye’nin sahipliğine oynayacaklar. Öyle bize acıyın, azınlık hakları değil yani. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne sahip olacak Kürtler. Ama Türklere düşman olmak zorunda değiliz. Türkler bizim kardeşlerimizdir. Senin Müslüman müttefiğindir, kardeşindir.”

RÖPORTAJ | Mücahit Bilici: “Takva ile fazilet arasındaki karşılaşmada popülist fazilet başarılı oldu”

Kılıçdaroğlu, AKP’deki siyasetçilerin yüzde doksan dokuzundan daha takva sahibi bir insan. Ama faziletsiz bir takvayı temsil ediyor. Fazilet dönüştürücülük kabiliyeti, takva, muhafazayla ilgilidir. Karşı tarafta Erdoğan gibi takvasız bir fazilet var. Yani faziletsiz bir takva ile takvasız bir fazileti halkın önüne koyduğunuz zaman, halk bencildir, senin takvalı olman onu çok ilgilendirmez… Kılıçdaroğlu yapabileceği en iyi şeyi yaptı. CHP’nin ıslahı ve demokratikleşmesi Türkiye için bir kazançtır. Ben orada herhangi bir kayıp görmüyorum. Kılıçdaroğlu’nu da başarısız görmüyorum. Aslında Türkiye siyaseti kazanmıştır… Kemalist Cumhuriyet büyük ölçüde dindarların baskılandığı bir dönemdir, Dindarların iktidarı yani özgür olmayı tatmasıyla baş dönmesi, taşkınlıklar yaşandı, yaşanıyor. Bu semptomdur, daha derinde özgürleşme var. Bu dindarlar için çok değerli. Ve bunu kolay kolay bırakmak istemeyecekler. Eğer korkutulurlarsa, her şeye göz yumarlar.

Demirtaş vakası

HDP günbegün a-politik bir niteliğe büründü. Ve bu, HDP açısından bir dramdır. Demirtaş’ın parti yerine “yöre derneği” benzetmesi; HDP’nin a-politik bir hüviyete kavuşmasıyla ve parti olmayan parti biçimine dönüşmesiyle anlamlı bir örtüşmeye tesadüf eder. Demirtaş, HDP’nin karşı karşıya kaldığı ikinci meydan okuma olarak tarif ettiğim, sadece sosyalist gruplarla ittifak kurulmasını bir sorun olarak telakki ettiği için, HDP politbürosunun bir adım önünden gitmektedir. Yeni ittifakların, müzakerelerin ve düşmanlık düzeyinde değil rekabet düzeyinde politika yapmanın zeminini inşa etmek istiyor Demirtaş.

Türkiye’nin diktatörleşmesi demokratikleşmesinden daha zordur

14 Mayıs’ta Cumhur İttifakı’nın meclis çoğunluğunu elde etmesi ve 28 Mayıs’ta Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanması, Türkiye’nin daha fazla otoriterleşmesi, “diktatörleşmesi” veya “faşizmin kurumsallaşması” ile sonuçlanmayacaktır. Erdoğan’ın veya Türkiyeli başka bir muktedirin karşı karşıya olduğu meydan okuma, politik varlığını rejim düzeyinde kurumsallaştırmayı gerçekleştiremeyecek olmasıdır. Çünkü Türkiye’deki siyasal iktidarlar, dayandıkları toplumsal sınıfları aktifleştirerek bir ağırlık oluşturmazlar; bilakis, siyasal ve toplumsal üretici güçleri pasifleştirerek bir denge siyaseti izlerler. Bu yüzden Türkiye’de hiçbir zaman devrimci koşullar oluşmaz, biteviye restorasyon koşullarında kotarılır her şey. Bu da, iktidarların ömrü uzadıkça güçlerinin berkitilmesi ile değil güçlerinin yetersizlikleri ile yüzleşmek zorunda bırakır onları.

14 Mayıs tezleri

14 Mayıs, Erdoğan’ın 27 Mayıs İhtilalidir. Erdoğan’ı yenilgiden kurtaran güç Kemalizmdir ve aynı Kemalizm Kılıçdaroğlu’nun önüne set çekmiştir. Bugün Kemalizm Türk milliyetçiliğini asimile etmiştir; Kemalizm’in ideolojik müktesebatı, etnik Türk milliyetçiliğinden ibarettir. Tek oku etnik Türk milliyetçiliği olan Kemalizm’in bugünkü amacı ise, Kılıçdaroğlu’nun iktidar olmasını engellemektir. Erdoğan’ı Kılıçdaroğlu’na karşı mağlup olmaktan kurtaracak tek güç, CHP’nin ilerlemesine ve halkla bütünleşmesine engel oldukları için Kılıçdaroğlu tarafından dışarıda bırakılan Kemalist kadrolardır. Erdoğan, son yıllarda AK Parti’ye ve Sarayın danışman kontenjanına dâhil ettiği Kemalist kadroların Kılıçdaroğlu antipatisini kendisi için bir çıkış olarak görüyor: AK Parti’nin siyasal hayatının devamlılığı açısından yıkıcı ama Erdoğan için bir çıkış…

İslâmcıların İslâma karşı sorumluluğu

Muhafazakârlıktan milliyetçiliğe, liberallikten devletçiliğe, merkez sağdan radikal sağa tüm bileşenlerin bir panayırıydı AK Parti. İçeride kalanlara çok eğlence ve bolca güç sarhoşluğu vaat ediliyordu. Eğlencenin tadı kaçtı diye düşünenler, panayırı terk etti. Yenileri geldi. Panayıra yeni katılanlar, daha fazla eğlence ve güç istedi. İslâmcılar, bu panayırı kutsal ayinmiş gibi göstermekle, bunu yapamazlarsa bile ona ahlâkî bir paravan çekmekle mükellef kılınmış kişiler oldular. Külfetin karşılığı, o dillere pelesenk olan ve geri alınacağı korkusuyla Müslüman’a vurulan sopaya dönüşen kazanımlardır. 14 Mayıs’ın İslâmcılar için imtihanı şu olacak: Din-i İslâm’ın adalet ve hakkaniyet ilkelerine sahip çıkıp hak ve hukuk mücadelesine mi girişecekler yoksa İslam’dan yorgun düşüp kazanım adı altında “bervech-i arpalık tevcih olunan” kişiler olarak mı yaşayacaklar? Türkiye’de, şimdi geçerli ve nesnel koşullar itibariyle, Kılıçdaroğlu’nun siyasal kaderi ile mütedeyyin kesimlerin dinsel kaderi ortaktır.