Oral Çalışlar

Türkiye’nin Trump sorunsalı

ABD ile stratejiyi “daha fazla kavga” değil çözüm ve denge, yani bölgenin ve insanlığın toplam faydası üzerine kurgulayabilmek esas olmalı. Tabii süper devletlerin de kendilerine göre hesapları, zaafları, üstünlükleri, psikolojik inişçıkışları olabilir. Anlık tepkileri, dürtüsel davranışları olabilir. Siyasi atmosferi ABD aleyhine zorlamak ve ilişkileri iyice bozabilecek bir tempoya geçmek, sağlıklı değildir. Bu tür “emperyalizme karşı yüksek sesli retorik”ler şimdiye kadar pek kimseye fayda getirmedi.

Yeni Suriye’de etkili olabilmek

HTŞ lideri Colani’nin “Kürtler Suriye’nin asli unsurudur” demesi, yeni yönetimle YPG arasında bir uzlaşmayı mı ifade ediyor? Bundan sonra Kürtler de Suriye devleti içinde temsil edilecek mi? Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Meclis’te DEM Partilelerle tartışırken kullandığı “Suriyeli Kürtler” ifadesi, geçmişten farklı yeni bir yol anlamına geliyor. Belli ki Türkiye, PKK’nın Suriye’deki varlığını bir müzakere konusu haline getirecek.

Suriye’den Cenevre’ye Ortadoğu’yu anlamak…

Esad’ın devreden çıkmasıyla Ortadoğu’daki denklemin nasıl bir şekil alacağını kestirmenin çok zor olduğu da konuşuldu. Düne kadar, 60 yıla yakın bir zamandır Şam’a, Şii-Nusayri bir aile egemendi. Şimdi bu aile, yakın çevresi ve en önemlisi de merkezi idarenin her yanına yayılmış Nusayri’ler, Şam’da etkisizleştirildi. Onların yerine gelen yeni güç ise Sünniler. Üstelik dini kimlikleri ön planda tutan grupların koalisyonu. Önümüzdeki günlerde bu alanda ağır saldırganlıklara tanık olma ihtimalimiz fazla. Dünyayı bu konuda uyarmak gerekiyor.

Batı’da iki farklı Türkiye tahlili

Son 2-3 gündür batının önde gelen gazetelerinde sıklıkla gördüğümüz bir değerlendirme şöyle: “Erdoğan hükümeti, yıllardır İslamcı grupları desteklemesinin semeresini, Suriye’de yeni kurulacak İslamcı bir iktidarla alabilir.” Herkesin üzerinde hemfikir olduğu noktalardan biri, Rusya ve İran’ın iki kaybeden olduğu.

Baas bitti. Ve yeniden dirilmeyecek…

Avcıoğlu’nun, İlhan Selçuk’un, Uğur Mumcu’nun ve tanınmış birçok aydının yazarlık yaptığı Yön Dergisi’nde yayımlanan yazılar "Kemalist-Sosyalizm" anlayışını savunuyordu. Baasçılığın ya da benzeri akımların o tarihlerde maddi bir temeli vardı. 1950’lerin sonu, 1960’ların başında, sömürgeciliğe karşı Afrika’da ve Asya’da gelişen milliyetçi ayaklanmalar, devrim ateşini dünyaya yayıyordu. Genç Afrikalıların başını çektiği güçlü bir antiemperyalist akım yeni umutların kapısını açıyordu. Bağımsızlık talebi ve milliyetçilik, bir arada yürüyordu. Lumumbalar, Cemal Abdülnasır’lar, Hafız Esatlar, simgeler haline gelmişlerdi.

Yassıada ve Sivriada neden Demokrasi Adası olamadı

Adaya koca koca, yıkılası beton yapılar yapıldı. Vatandaşın giremediği bir takım yapay beton kaleler inşa edildi. Siluet ve doğal yapı yok edilerek ada bir post-modern gecekondu mahallesine dönüştürüldü. Yazın nefes almak ve denize girmek isteyen yüz binlerce İstanbullu, yanı başlarındaki bu adalardan faydalanamıyor.

Milliyetçilik sadece silah kuşanmak mı?

“Milliyetçiler, aşırı sağcılar, ülkücüler asla çözüm istemez, o kesim asla değişmez” diyenlere de bu köşede çokça değindim. Bir örneği yeniden paylaşmak isterim. İngiltere Başbakanı Tony Blair’le Kuzey İrlanda’da barışın sağlanma sürecindeki en etkili isimlerden biri olan dönemin İrlanda Başbakanı Bertie Ahern, “Neden çözüm için uğraştın?” sorusuna şu karşılığı vermişti: “Ben İrlanda milliyetçisiyim, onun için çözüm ve barış istiyorum.”

Suriye’nin toprak bütünlüğü ve Türkiye

Suriye dört bölgeye bölünmüş durumda. Kuzey Batı Suriye’nin geniş topraklarına hakim olan güçlerden biri, ABD desteğiyle YPG. ABD’nin bu örgütle çok sıkı bağları var. Washington’un YPG’yi desteklemekten vazgeçmesi şu noktada pek mümkün görünmüyor. Fırat’ın doğusu ise Türkiye, Cihatçılar ve rejim arasında paylaşılmış durumda. Ülkenin güneyi de Esad yönetiminin kontrolünde.

Siyasi hayatımızda aleviler

Alevilerin Atatürkçülüğü her ne kadar bazı solcular tarafından eleştirilse de Alevilerin bu tercihinin maddi bir temeli var. Türkiye’de merkeze egemen Sünni- Hanefi eğilimini frenleyecek gücün modernizm olduğu düşünülür.Bu nedenle Aleviler, kurucu iradenin otoriter yanını kabullenip laiklik vurgusunu da önemser. Öte yandan, bu kamplaşma, Anadolu’da sürüp giden Alevi katliamlarının da arka planını oluşturur. Türkiye’yi kim yönetecek? Otoriter modernistler mi, muhafazakar Müslümanlar mı? Aleviler bugüne kadar modernizmin saflarında yer aldı.

Ahmet Türk ve yakın Kürt tarihi

Ahmet Türk, en zor koşullarda bile sükûnetini koruyan, esprili, onca tehdide gülümseyerek bakabilen örnek bir siyasetçi portresi çizdi. Samsun’da düzenlenen mitingde bir saldırgan onun burnunu kırdı. Kürt hareketi içinde kadınlar başkaldırdı. Eşbaşkanlık siyasetinin ilk denemelerinde Ahmet Türk’ün nasıl zorlandığını espriyle karışık çok dinledim. “Yahu Oral, gerçekten kolay değil yaşamadan anlayamazsın…” der, sonra gülerek devam ederdi. “Bakma çok iyi oldu, kadınlar Kürt hareketinin en önemli gücü haline geldi.

Benim Kürt meselem…

Ankara’da SBF öğrencisi iken Kırşehirli akrabalarım beni köye götürdü. Simo Amca, dedemin amca çocuğuydu. Yaşlıydı, ölmeden bizleri görmek istemişti. Dedemi anlattı. Dedemin o günlerde bir kıza sevdalandığını, onu kaçırmaya kalktığını, silahların patladığını ve birisini vurduğunu sanıp köyü ebediyen terk ettiğini öğrendik. Simo Amca, Kürtçe bilmediğime üzülmüştü. “Kimliğinizi unutmayın” diye nasihatler etmişti. O gece ilk kez akraba çocuklarından bazı Kürtçe kelimeler öğrendim. O köye bir daha gitmek nasip olmadı.

MHP’den ’Hilal’e doğru’ Öcalan toplantıları

MHP çözüme yönelen her siyasi aktör gibi bölgenin ve ülkenin gerçeklerini hesaba katan bir yerden konuşuyor... Kürtler ve Aleviler, bu ülkenin iki büyük 'öteki'si olarak değişimin anahtarını da ellerinde tutuyor. MHP, bu kez çözüm arayışının mimarı olmaya aday.

Türkiye’yi kapsayan proje: Devlet Bahçeli’den Ufuk Uras’a

Bahçeli’nin başlattığı proje, ciddi siyasi gelişmelerin kapısını açıyor. Devlet Bahçeli-Ufuk Uras görüşmesi, bize ülkedeki güç dengelerinin aydınlık bir yöne doğru değiştiğini gösteriyor. Soru işaretleri yönünde değil, soru işaretlerini aşma yönünde ilerliyoruz. Türkiye artık birlikte çay içmek için bahane aranan bir yere dönüşebilir.

Kan topluyorlar, ilaç deniyorlar…

“Siyasi mahkumlar üzerinde yapılan bir deney. Özellikle Amerikan menşeli, 'Komünizm bir hastalıktır, dolayısıyla hastalık pekala tedavi edilebilir' diye başlayan bir proje bu. Türkiye'de Turan İtil yürütüyor bu projeyi, komünistleri tedavi etmek için. Bunun birçok suç duyurusunu yaptık. Daha sonradan hastanelere götürdüler, incelediler, tahliller yaptılar. Herhangi bir şey çıkmadı. Sanırım zaten yanlış bir ilaçmış herhalde ki, komünist düşünce tedavi olmuyormuş. O dönemde direniş içerisinde olan, dolayısıyla hücreye giden, tek tip elbise giymeyen hemen hemen herkes o iğnelerden yedi.”

‘Türk teröristleri geri zekalıdır’ diyen araştırmacı!!!

HZİ Vakfı, iki ünlü isim Muazzez İlmiye Çığ ve Turan İtil’in annelerinin baş harflerinden oluşturulmuş (Hafize Zekeriya İtil). Akademik hayatının önemli bir bölümünü Amerika’da geçiren Turan İtil, araştırmalarını, çeşitli uluslararası toplantılarda sunuyordu. Onun bir konferastaki konuşmasından gazeteci Orhan Duru’nun yapığı alıntı 13.10.1983 tarihli Miliyet’te yayımlanmış. Hem de epey çarpıcı bir başlıkla…Haberinin başlığı: “Türk teröristlerin zeka derecesi düşük” diyen yani hak hukuk çiğneyerek zorla denek olarak kullandıkları siyasi tutuklulara bir de geri zekalı etiketini de kullanmışlar. Tabii, bu vakfın ve bu vakfı destekleyen kurumların terörist tanımlarının nerede başlayıp nerede bittiğini tahmin etmek hiç de zor değil.

Elisa Zonaro’nun İstanbul’u

Elisa Zonaro’nun fotoğraf sergisini dolaşırken, kendi kendime hayıflandım. “Neden bizim de köydeki hayatımızdan, örneğin babaannemden bir fotoğraf yok” diye söylendim. Fausto Zanaro’yu biliyoruz. “Elisa Zonaro...

Bahçeli ‘farklı bir eğilim’ mi?

Şimdiye dek “Son terörist temizleninceye” kadar formülünü savunan iradenin yerine yeni bir çizgi mi gelişiyor? Bu çizgi Devlet Bahçeli’nin ifadesiyle “terörün sıfırlandığı” gerçeğinden hareket ediyor ve içeride barış amacını taşıyor. Bu çizgi meşru muhatabını da hesaba katan bir çizgi. Bahçeli’nin çözüm teklifine, AK Parti, “Hayır olmaz” demedi. “Evet olur” da demedi. Ancak bundan sonra Kürt meselesinin çözümüne ilişkin söylenecek her sözün, ortaya atılan her önerinin Bahçeli’nin çağrısını hesaba katacağı öngörülebilir.

Devlet Bahçeli ince uzun bir yolda

Bahçeli’nin konuştuğu şeyler ne oranda ve nasıl bir vadede gerçek hayata geçebilir, bunu zaman gösterecek. Elbette ki ileri ve geri yönde hareketler, çeşitli rota değişiklikleri olacak. Sonuçta siyaset tam da bu tür sürpriz ve değişimlere çözüm bulma sanatı.

Bahçeli, Öcalan’a ‘umut hakkı’nda ısrarlı

Bahçeli’nin çözüme yönelik çıkışı karşılıksız kalacak gibi görünmüyor. Öcalan’ın böyle bir açıklama yapma ihtimali olmadan, Bahçeli’nin bu senaryoyu devrede tutması mümkün mü? Devlet içindeki bazı güçlerin yeni bir çözüm perspektifi denediği söylenebilir. Bahçeli’nin bu ısrarının arka planındaki olguların neler olduğunu tam da bilmiyoruz. Bu bir ortak devlet projesi mi Bahçeli’nin kişisel girişimi mi?

Devlet Bahçeli ne dedi? Neler oldu?

Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer, Mardin Belediye Başkanı Ahmet Türk hangi niyetle görevlerinden alındı? Kayyum dönemine geçiş mi yapıyorduk? Perde arkasında neler yaşandı da yeniden bir gerilim ortamının içine düştük? PKK hangi amaçla Ankara’nın merkezinde bombaları, bombacıları harekete geçirdi? Bu ılımlı havadan rahatsız mı oldular? Son birkaç ay içinde, birbirine zıt siyasi çıkışlarla karşılaştık. Anlamaya, yorumlamaya çalışıyorum… Bir şeyler oldu ama ne olduysa iyi olmadı…

Bahçeli’nin çağrısı bir oyun mu?

Görünen o ki Bahçeli’nin çıkışı, tesadüfi, duygusal, tepkisel veya bireysel bir çıkış değil. Bu bir devlet stratejisi. Öcalan’ı cezaevinden çıkartmayı planlayan ve onun çağrısıyla PKK’nın Türkiye’yi terk etmesini hedefleyen bir akıl ortada duruyor.

Çözüm süreci iyi mi oldu, kötü mü oldu?

“Çözüm Süreci” bazı çevrelerde hatırlanmak istenmiyor. Sonuç getirmediğini düşündükleri bu formülün bir kere daha denenmesine karşı olanlar, sert bir şekilde itiraz ediyor. Benim de çalışmalarına “Akil İnsanlar” heyeti üyesi olarak katıldığım “Çözüm Süreci” gerçekten bir felaket miydi? Geçen 11 sene içinde hafızalardan pek çok gerçek silinip gitmiş bulunuyor. O döneme ilişkin bazı rakamları hatırlatmak isterim. 2 yıl boyunca (2013-2015) bölgedeki çatışmalarda bir gencimiz bile yaşamını yitirmedi.

‘Terör sıfırlanmıştır’ demenin anlamı…

Öcalan ve Demirtaş’ın da yapacakları şeyler, atacakları adımlar vardır. Öcalan, geçen sefer Kandil’i sürece katamamıştı. Bu kez ne yapabilir göreceğiz… Samimi ve açık bir görüşme yapılması, sürece bir noktadan itibaren TBMM’nin de dahil olması gerekiyor. Yaşadığımız 50 yıllık tecrübe, bir şeylerin yeniden gündeme geldiğini ve şekillendiğini gösteriyor. Belli ki, devlete egemen olan anlayış, bu meselede yeni şeyler yapmak istiyor. Türkiye’yi Kürt meselesinin çözüldüğü bir ortama taşımak istiyor.

Devlet Bahçeli ve Güney Afrika, İrlanda deneyleri

Roelf Meyer, geçmişte Güney Afrika’daki Milliyetçi Parti’nin önde gelen isimlerinden birisi. Gençliğinde de milliyetçi eylemleri yöneten aktif bir militan. İktidardaki rejimi temsilen, daha doğrusu dönemin devlet başkanının özel temsilcisi olarak barış müzakerelerine katılıyor. Onun böyle bir işin başına geçmesi, çevrede epeyce tereddüt yaratıyor. Görüşmeler gizli yapılıyor. Bu arada toplumun tepkisine yol açabilecek bazı radikal kararlar da alınıyor. Örneğin Mandela’nın 27 yıl hapis tutulduğu Rodben Adası’ndan müzakereleri yürütmek üzere şehre getirilmesi tamamen gizli gerçekleşiyor. “Eğer bir anlaşılsaydı her şey mahvolabilirdi” diye anlatıyor Roelf.

MHP grubundaki heyecanı nasıl yorumlamalı?

“Terörün sıfırlanmış olduğu” saptaması, eğer gerçekten kabul edilirse, bir dizi siyasette değişiklik ihtimali de beraberinde gelecektir. Kürt meselesinden AB ile ilişkilere, Kopenhag Kriterleri’ne kadar uzanan bir yeni yaklaşım kaçınılmaz hale gelecektir. Şiddet engeli kalkınca Türkiye’nin Batı standartlarında bir rejime kavuşmasını zorlaştıran önemli bir engelin aşılması gündeme gelebilir.

Bahçeli’nin beklenmedik çıkışı: Türkiye’de terör sıfırlanmıştır…

Bahçeli bir barışma tezi ortaya attı, bir tespitte bulundu. Bunun devamı için yeni hamleler gerekecek. İnandırıcı olabilmeyi önemsiyorsa, önerilerini somutlaştırmalı. Tabii muhalefeti ne kadar ikna edebileceği de ayrı bir mesele…Bu çağrı, çok önemli sonuçlar da doğurabilir. Umutları kıran etkiler de yapabilir. Ancak ne olursa olsun, “terör sıfırlanmıştır” saptaması kalacaktır.

Devlet Bahçeli’nin DEM Parti ile tokalaşması

Bazı tereddütlere rağmen DEM Partililer Bahçeli’den gelen jesti olumlu karşılıyor. Tabii, Cumhurbaşkanı’nın Devlet Bahçeli ile birlikte nasıl bir plan yaptıkları henüz belli değil. Daha açıkçası, yeni bazı hamlelere hazırlanıp hazırlanmadıklarını da bilmiyoruz. Geçmiş dönemdeki açılımlarda MHP yoktu ve karşı tutum içindeydi. Bu kez eğer yeni bazı adımlar atılacaksa MHP’nin de işin içinde olma ihtimali belirmiş bulunuyor. Bu adımlar ne olabilir? Kürt sorununu çözüm konusunda dolaylı bazı arayışlar.

Din temelinde çatışma herkesin zararına

İran’ın İslam dünyasındaki ayrılık ve çatışmalara gönderme yapması önemli. Sonuçta son yıllarda bölgede huzuru tehdit eden çıkışların çoğu Tahran kaynaklıydı. Bölgenin rahatlamasına yol açabilecek uzlaşma ve çözüm arayışlarının önündeki bir engel böylece ortadan kalkabilir mi? Umarız kalkar. Bölgedeki Müslüman nüfusun çoğunluğu yoksul. Adalet, hukuk, insan hakları gibi kavramlar düşman dayatması olarak bile algılanabiliyor. İslam dünyasının barışçı bir misyon ile ve uzlaşma içinde ortalığa çıkabilmesi, büyük ihtiyaç.

Arkadaşım Halil Ergün…

Arkadaşım Halil Ergün, uzun bir aradan sonra ‘Dedemin Gözyaşları’ isimli bir filmle seyircinin karşısında. Halil, dizide geleneksel değerlere saygılı olmakla birlikte, bu değerlerin esiri olmayan bir aile reisini; pek yakışıklı bembeyaz saçlı karizmatik bir dedeyi canlandırıyor. Pandemi sırasında aldığı kiloları verdiği için keyfi de pek yerinde. Morali her zamankinden daha iyi.

Nasrallah ile Beyrut’ta yıllar önce neler konuştuk…

Beyrut’ta Nasrallah’la görüşebileceğimiz söylenmişti. Ortadoğu’nun “görünmeyen adamı”nı görme ihtimali bile heyecan vericiydi. Gece vakti, Hizbullah militanları öncülüğünde Güney Lübnan’ın dar ve bakımsız sokaklarını bir otobüsle geçtik. Karanlık bir sokağın başında durduk. Çok katlı bir binanın yanında otobüsten indik, güvenlik kontrolünden geçtik. Nasrallah, simsiyah saçları ve simsiyah sakalıyla karşımızdaydı. “Heyetimizdeki kadınların giyimlerine karışırlar mı?” diye bir tereddüt geçirdik. Ama bir dayatmayla karşılaşmadık. Nasrallah bize Hizbullah’ın hedeflerini ve mücadelesini anlattı. Oldukça temkinli konuşuyor, çözüme yatkın mesajlar veriyordu. O zaman çok gençti. İsrail’in “öldürülecekler listesi”nin en tepesinde yer alıyor ve bölgenin ölümsüz lideri olarak kabul ediliyordu.