Oral Çalışlar
Diyarbakır yolunda Bahçeli
Bahçeli’nin çok uzun yıllar önce gerçekleşen Diyarbakır gezisini hatırlıyorum. HADEP’li Osman Baydemir’in Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu bir seçim dönemiydi. Bahçeli, 12 Haziran 2011 genel seçimleri öncesi, Diyarbakır’a sembolik sayıda taraftarla gelmiş ve sıcak karşılanmıştı. “Çözüm süreci” yeni başlıyordu. MHP çözümün karşı tarafındaydı. AK Parti dışındaki siyasi güçler çözüm projesine güvenmiyor ve desteklemiyorlardı. Bugünden (2025) tamamen farklı bir tablodan söz etmek mümkün.
Kullandığımız takvimin asırlık hikayesi
Birinci Dünya Savaşı, yıl 1916: “16 Şubat yani Rumi 1332 senesi Aralık ayında, bir akşam geç vakit Genelkurmay İkinci Başkanı (Başkan Enver Paşa) Bronsart von Schellendorf beni çağırttı. Zannedersem Kannengisser Paşa Almanya’ya gitmişti. Yanına girince hiçbir lakırdı etmeden yaverini çağırdı. Yavere 'Ben düşman lisanı kullanmam (yani Fransızca), Miralay Efendi’ye (Herr Oberst) söyleyeceğim şeyleri tercüme ediniz' dedi."
Çözüme yürürken umutlar ve kaygılar
Türkiye’nin doğusundaki demokrasi arayışlarının elbette ülkenin batısında da yankısı olacak. En kötü barış, en iyi savaştan daha evladır. Değişimin gerçekleşebilmesi için önce değişime inanmak gerekiyor. Kürt meselesindeki çözüm enerjisi, ülkedeki diğer düğümlenmiş noktaların aşılması açısından da bize yeni kapılar açabilir.
Trump’ın ekibinden: Laura Loomer
Laura Loomer, 32 yaşında. Radikal sağcı bir aktivist olan Loomer, Florida’daki bir özel Katolik üniversitesinin televizyon gazeteciliği bölümünden mezun olmuş. ABD’deki sosyal medyada bir izleyici kitlesine sahip. 2020 ve 2022’deki Güney Florida’da da iki kez kongreye aday olan ama seçilemeyen Laura, gösterişli, iddialı, sert tavırlı, süslü, dikkat çekici bir kadın. İsrail yanlısı, göçmen karşıtı ve İslam karşıtı söylemleriyle öne çıkan Loomer, sosyal medya üzerinden Trump’a desteğini her fırsatta vurguluyor.
Almanlar, İtalyanlar ve İngilizler şaşkın
ABD, gücünü, dünyanın en parlak beyinlerini ve bunun yanında da ucuz işgücünü toplamasından ve tabii dünyanın birçok yerindeki askeri varlığından alıyordu. Ancak şu an bütün bu tabloyu anlamsız bularak kendini izole eden ve dijital teknolojideki üstünlüğünü de kaybetme riski olan bir ABD politikası söz konusu. Bu gerilim, son haftalarda, ABD’yi ziyaret eden Avrupalıların sınırlarda ciddi sıkıntı ve eziyetler yaşamasına da neden oluyor.
Milyon dolarları saçtılar, seçimi kaybettiler
Elon Musk’ın sıra dışı bir yöntemle desteklediği adaysa, seçimi kazanamadı. Hem çabalar hem de paralar boşa gitti. Bu kampanyada harcanan toplam paranın ise 100 milyon dolar olduğu söyleniyor. Musk gelişigüzel dağıttığı milyon dolarlık çeklere rağmen Schimel’i seçtirmeyi başaramadı ve demokratlar tarafından desteklenen Susan Crawford yargıç olarak seçildi.
Birbirine zıt sloganlar aynı meydanlarda
Sağcı-milliyetçiler ve solcudemokratların pankart ve sloganları farklı olsa ve aralarında zaman zaman sürtüşmeler yaşansa da nihayetinde aynı meydanlarda buluşabilmeleri ve aynı protestoyu paylaşabilmeleri dikkat çekici. Bu durum, toplumdaki gelişmişlik seviyesinin ilerlediğinin bir göstergesi.
47. yılında Doğan Öz davası
Yargı ile siyaset arasındaki dengesiz ilişkinin gelebileceği en üst noktayı temsil ediyordu Doğan Öz davası. Dönem askeri darbe dönemiydi, kimse sesini de çıkaramadı. Devlet içindeki bir çete yargıyı kendi hegemonyasını sürdürebilmek amacıyla siyasetin emrine vermişti. Teorik olarak ideal formül şudur: “Yargı hukukun emrindedir, bürokrasi de kanunların ve kuralların uygulanmasıyla yükümlüdür.” Yargı ne kadar siyasallaşıyorsa, ülke demokrasiden o kadar uzaklaşıyor demektir. Yargının siyasallaşması, toplumda adalet ve güven duygusunu zedeler.
Almanlar ve biz
Türkiye’deki siyasi atmosferi, Almanya ile karşılaştırmanın bir anlamı olmayabilir. Türkiye 200 yılı aşkın bir süredir modernleşme arayışı içinde. Maalesef bu 200 yılı çatışmalar, kamplaşmalar, askeri müdahaleler ve darbelerle geçirdik. Şu gerçeği kabullenelim: Demokrasinin bu topraklara yerleşmesi için siyasiler gereken cesaret ve fedakarlığı göstermedi.
Şii eksenli İran planı parçalandı; Suriye çoğulcu çözüm arıyor
Bütün bu tablonun bize öğrettiği temel mesele, din veya mezhep esaslı bir rejim kurmanın ve bu rejim etrafında toplumu örgütlemenin yanlışlığıdır. Suriye’nin bunu fark eden yeni kurucuları, dini, mezhepsel ve etnik ayrımcılığı reddeden, çoğulcu bir rejim kurma çabası içindeler. YPG’nin itirazı yeni devlete Arap İslam Cumhuriyeti damgası vurmak, bu hedeflere aykırıdır. Zaten bu koşullarda başka bir çıkış yolu da görünmüyor.
Tarihi buluşma MHP-DEM Parti
Suriye cephesinde yaşanan olumlu gelişmelerin yanında Türkiye’de de alışık olmadığımız günlerden geçiyoruz. Türkiye’nin iki farklı kutbunu temsil eden DEM Parti ve MHP heyetlerinin, Kürt meselesi gibi zıt oldukları bir konuda görüşmeler yapmaları, bölge barışı adına önemli. Bazı çevreler geçmişte yaşanan ve sonuç vermeyen bir takım girişimleri hatırlatarak ve “bu işin içinde türlü oyunlar var” diyerek geri duruyorlar. Bazıları, “Bunların hepsi ABD projesidir” şeklinde geleneksel basmakalıp tezlerle sürece karşı çıkıyor.
Trump’tan Putin’e Ukrayna uyarısı
Rusya, son günlerde, Ukrayna’nın Rusya’ya ait olan Kursk bölgesindeki ilerlemesini geriletmiş görünüyor. Moskova, sembolik bir anlamı olan Kursk bölgesini Ukrayna’ya kaptırmıştı. Son günlerde Rusya var gücüyle Ukrayna’yı Kursk bölgesinden çıkartmaya çalışıyor. Bu iddiasını sürdüren Rusya, “Ateşkesi kabul etmek zorunda kaldı” dedirtmek istemiyor. Bu nedenle Lukaşenko üzerinden “Kazanıyoruz” açıklamasıyla masaya daha kuvvetli oturmayı planlıyor.
Avrupa Trump’a karşı… Yeni bir yol
Trump’ın adeta yıkıcı bir iştahla hedef aldığı bloğun en kritik ülkesi olan Almanya, bir dönüm noktasında. Batı ittifakının (İngiltere hariç) önde gelen ülkelerinden İtalya, Almanya ve Fransa’da milliyetçi-sağ hükümetler iş başında. Buna rağmen, Rusya’ya karşı koyabilen güç eksenini de bu ülkeler oluşturuyor. İlginç bir şekilde, kendi kıtasında otoriterleşmenin başını çeken Avrupa sağı, öte yandan dünya çapındaki otoriterlik merkezlerine karşıt bir ağırlık oluşturuyor.
Büyükada’nın Lido’su yok artık
Abidin Usta aradı. Büyükada’nın tarihi mekanlarından Lido Lokantası’nı kapatmak zorunda kalmışlar. Aşırı kira artışı nedeniyle ve pahalılıkla baş edememişler. Abidin 1970’li yılların sonunda Sivas’tan gelmiş. 15 yaşını tamamlamadan İstanbul’un birçok ünlü lokantasında bulaşıkçılık yaparak lokantacılık kariyerine başlamış. Sonra mutfağa terfi etmiş. 1986’da Büyükada’ya dönmüş ve Birtat lokantasında 14 sene çalışmış. 1989’da Sait Bey’le ortak olarak Lido’yu kiralamış ve Lido Lokantası’yla mesleğinde bir üst lige yükselmişti.
Yaşar Kemal ‘Böyle kardeşlik olur mu?’ diyordu
Yaşar Kemal hakkında Der Spiegel dergisine yazdığı bir yazıdan dava açılmıştı. O da itirazlarını sürdürüyordu: “Dünya artık küçük bir köy oldu… Ben yazmışım, yazmamışım ne olacak? Ecevit gibi bir adam benim Türkiye’yi jurnal ettiğimi söylüyor. Ben muhtariyet de demiyorum. Dilini ver adama, adam kardeşinin dilini keser mi?"
Yeni bir sayfa açılmıştır
Öcalan’ın açıklaması, PKK tarafında işin büyük ölçüde çözüldüğü gerçeğine işaret ediyor. Dönemini tamamlamıştır denilen örgüt, buna rağmen eylemlerine devam edebilir mi? Toptan karşı duruş gösterecekleri söylenemez. İçlerinden bazı gruplar ve grupçuklar çıkabilir. Tıpkı İrlanda barışına karşı çıkan İRA militanları gibi. Bir süre itiraz ettiler. Sonra toplumsal desteği kalmadığı için sönümlenir gider.
Türk milliyetçiliğinin Kürt sınavı
Devlet Bahçeli'nin, Öcalan'a yaptığı çağrı, Türk milliyetçiliği açısından bir mihenk taşı oldu. Milliyetçiler arasında tartışmalar hız kazandı. Bahçeli'ye ağır eleştiriler yapanlar, hatta beddua okuyanlar oldu. Öte yandan milliyetçilerin önemli bir kısmı Bahçeli'nin tutumunu destekliyor. Gerçek milliyetçiliğin, ülkenin zenginleşmesi, dostlarının artması ve yatırımların çoğalması ile anlam kazanacağını savunan Türk milliyetçileri görüyoruz.
Almanya’da merkezin çöküşü
İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana Almanya’da siyaset esas olarak Hıristiyan Demokrat-Sosyal Birlik (Union) ve Sosyal Demokratlar (SPD) arasında geçiyor. Savaşın yıkıntılarından çıkan ülkeyi, dünyanın en büyük dördüncü ekonomisi haline getiren temel aktörler, bu iki partidir. Ayrıca Almanya’nın insan hakları, inanç ve ifade özgürlüğü, farklılığa ve ötekiye saygı, kadın hakları gibi alanlarda bir takım standartları yakalaması da bu merkez sayesinde gerçekleşti. Bu iki partinin toplam oyu, yüzde 45 gibi rekor düzeyde düşük bir seviyeye indi.
İki yanlış bir doğru etmez
Ağırel’in kastettiği altı kişinin, ben hariç hiçbiri Taraf yazarı olmadı. Ayrıca yine bu altı kişi içinde Diyarbakır’daki HÜDA PAR çalıştayına katılan yok. Ağırel, biraz araştırma yapma gayreti gösterseydi, böylesine bariz yanlışlara düşmezdi. Gazeteciliğin en temel ilkesi, gerçeğin peşinde koşmaktır. Peki eğer bu çalıştaya katılmış olsak, ne olurdu? Fikirlerimizi ifade eder, silahların bırakılmasına desteğimizi açıklardık.
Prof. Dr. Richard Falk: Netanyahu ve Trump’ı yürüdükleri yoldan uzaklaştırabiliriz
Prof. Dr. Richard Falk, Gazze Mahkemesi’ni tanıtmak ve destek sağlamak üzere gelmiş. Kendisiyle iki kez konuşma imkanı elde ettik. Özetle “Gazze Mahkemesi”nin gerekli olduğunu söylüyor: Çünkü Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Uluslararası Adalet Divanı bu tür olaylarla mücadelede ağır kalıyor. Onların elini kolunu bürokratik engeller bağlıyor. Bir dizi kural ve engel aşılıncaya kadar cezanın bir hükmü kalmıyor.
Yeni Tarzanlar: Trump ve Musk’ın agresif liberalizmi
Trump ve Musk’ın devlet içinde jet hızıyla yürüttüğü “toplu işten çıkarma” harekatı, ABD’nin federal kurumlarında karmaşaya yol açıyor. Elon Musk’ın “DOGE” adlı ekibi öyle gözü kara şekilde ilerliyor ki bazen şok edici durumlar ortaya çıkıyor. Örneğin görevden alınan bazı memurların ABD’nin nükleer silah denetiminden sorumlu olduğu ortaya çıktı.
Can Yücel Süleyman Demirel’e hakaret edince
Ben Süleyman Demirel’in Can Yücel’i bağışlamasını dilemiyorum. Can Yücel’in bağışlanacak bir şey yaptığına da inanmıyorum. Bir ülkenin yaşayan en büyük şairi, iki çift laf etti diye hapse atılır mı? Atılabilir mi? Eğer kanunlar ona hapis cezası verebiliyorsa, o zaman o kanunları değiştirirsiniz. Süleyman Demirel’in Can Yücel’le ilgili mütebessim açıklamasını TV ekranlarından izlerken büyük bir üzüntüye kapıldım. ‘Sayın Cumhurbaşkanım, Can Yücel’i affedecek misiniz?’ diye sorulan sorulara, ‘Ancak hastaysa ve rapor gelirse affederim’ cevabını verdi. Bir ülkenin Cumhurbaşkanı, o ülkenin en büyük şairini affedebilir mi? Böyle şey olur mu?”
İstanbul depreme hazır mı?
Naci Görür şöyle diyor: “Ortalama 7.5 büyüklüğünde deprem olasılığı çok fazla. İstanbul ya da Kuzey Marmara depreminin her an olma ihtimali yüzde 47. Şimdi bu depremin olacağı yer kesin. En son deprem 1766 yılında; o fay da her 250 senede bir deprem üretiyor. Artı-eksi 10 ila 15 sene var. Yani bugünlerde deprem olma olasılığı fazla. Doğrultulu atımlı bir fayın bir yerinde deprem olursa öbür tarafında da deprem olursa sismik boşluk olur ki muhakkak kırılmak zorunda. Yani Kuzey Anadolu Fayı’nın kuzey kolu Marmara içinde kırılmak zorunda. Çünkü Doğu ve Batı’da kırılmış, ortası sismik boşluk yani kırılacak demektir.
Almanya’nın Trump’ı: Merz
Almanya, son aylarda, bir politikacıyı benimsemeye başladı: Friedrich Merz… Merkel’in yanında yetişmiş bir isim. Merkel siyaseti bırakınca, onun partisinin yani CDU’nun başına geçti. Almanya’nın...
Ahmet Güneştekin kayıp alfabenin peşinde
Ahmet Güneştekin’in hemen her sergisinde harflerle bir derdinin olduğunu söyleyebiliriz. Harflerden ağaçlar, harflerden evler, direkler yapılabilir. Kayıp alfabe, Ahmet’in özgürlük çığlığıdır, dilini kaybetmiş, alfabesi unutturulmuş toplulukların uzaktan yankılanan sesi gibidir. Ben en çok kapılardan etkilendim. Kapılar da biliyorsunuz zorunlu göçün bir parçasıdır. Kapıyı kapatıp çıkarsınız veya kapılar yüzünüze kapanır.
Trump, 68’i yenebilir mi?
Almanlar, Trump’ın yaptıklarının ve yapmak istediklerinin bir toplamını çıkarmaya çalışıyor: Frankfurt Allgemeine Zeitung (FAZ) gazetesinde Jochen Buchsteiner ilginç bir tezle ortaya çıktı. Trump’ın 68’in intikamını almaya çalıştığını ifade etti. Trump ve o ekolün mensuplarına göre, Batı dünyasının evrensel ahlak ve teknokratik aydınlanma iddiası, cazibesini yitirdi. Küreselleşme, kapsayıcılık, sürdürülebilirlik gibi kavramlar önemini kaybediyor diyorlar.
Kaosa değil barışa…
Devlet Bahçeli’nin dün yaptığı çağrı, dikkat çekiciydi. Sakin ve birleştirici bir dil kurmaya çaba sarf ediyor. Kolay değil 50 yıl Kürt meselesinde bir kutupta siyaset yapacaksınız sonra vizyonunuzu değiştireceksiniz. Türkiye’nin geleceğini belirleyebilecek bir barış politikasının etkili sözcüsü haline gelmek uğruna risk alacaksınız.
Kürtleri anlamak ya da acıları paylaşmak…
İnsan hakları örgütlerine göre, toplamda 4 bin köy yok olmuş. Çatışmalardan etkilenen 50 bin-70 bin Süryani, Avrupa'ya göçmüş. En ağır kaybı, PKK vermiş. Neredeyse bölgede hemen hemen her aileden bir genç dağlarda yaşamını yitirmiş olabilir. Bu felaketin yalnızca silah ve terörle açıklanması gerçeğin tümünü anlamamıza yetmiyor. Meselenin toplumsal, kültürel, manevi ve duygusal boyutlarının var olduğunu, bölgede küçük bir gezintiyle bile anlayabilirsiniz. Şimdi silahların bırakılmasının gerçekten gündemde olduğu günlerdeyiz. Geçmişin acılarını unutmayalım. Ama bu acıların başka acılara davetiye çıkarmasına izin vermeyelim.
Bahçeli’nin yaklaşımına ihtiyaç var
Kürt sözünün bile yeniden yadırganır hale geldiğini düşündüğümüz bir ortamda, Bahçeli ortaya çıktı ve ezberleri bozarak yeni bir siyasi iklimin öncüsü oldu. Kürt tarafı böyle bir çağrıya hazırdı. Bölgeden güçlü destek geldi. “Öcalan’ı dinlemezler” teorileri, boş çıktı. Umut havası doğunca, bunun zıddı da kaçınılmaz olarak ortaya çıktı. Yeni duruma alışmakta zorlananları da anlayışla karşılayabiliriz. DEM adına ilişkileri yürüten ekibin ikinci İmralı ziyareti sonrası, beklenen açıklama gelmedi. Öcalan, beklenen açıklamayı yapmadı. İmralı heyetinin adada onunla geçirdiği 4 saat konusunda, değişik yorumlar ortalığı kapladı.
Barışı Trump’a kalmış dünya
Dünyanın en kuvvetli adamı… En zengin devletinin başkanı… En çok askeri olan ordunun komutanı… “Amerika’nın parasını kimseye yedirmem” diyen ABD milliyetçisi…
Dostları, düşmanları ne söyleyeceğini...