Oral Çalışlar
Dünya sağa kayıyor’ diyenlere New York’tan mesaj
Mamdani yeni bir sayfa açtı. Trump, denge ve denetim mekanizmalarını yok sayan bir çizgi tutturmuştu. Geleneksel dengeler içinde bir anlam taşıyan ‘başkanlık sistemi’ni, ‘başkan sistemi’ne dönüştürmeye yatkın bir ruh halindeydi. Sokaktaki vatandaşın cebini değil borsanın yükselmesini öncelik olarak görüyor, bunun için para arzını genişletiyordu. Kapitalizm çılgınlığına, başta New York olmak üzere birkaç önemli şehir başkaldırdı. Demokratların yerel seçim zaferinin içerdiği mesajlardan biri de yargıya dair. Yürütmenin yetkileri şimdi yeniden yargıçlar arasında tartışma konusu.
Ankara-İmralı trafiği
TBMM Kardeşlik Komisyonu’nun çalışmaları önümüzdeki günlerde sona eriyor. Artık somut adım atma zamanının geldiği görülüyor. Çözüm için onca adım atılırken, bazı insanların özel rolleri de oluyor. Örneğin Ahmet Türk. Yaşadığı onca haksızlığa ve baskıya karşı sitem etmeyen, çözüme destek vermek için her türlü uzlaşmaya açık davranan Ahmet Türk, sürecin bilge insanlarından biri. İmralı ziyaretini bir de onun gözünden değerlendirmek mümkün. Ahmet Türk’ün Bahçeli’ye yönelik övgü dolu sözleri, iki zıt siyaseti birbirine yaklaştırıyor.
29 Ekim Tanzanya seçimleri
65 yaşındaki Başkan Samia, havalı ve karizmatik bir kadın. Dört yıldır ülkenin başında. Ancak kendisinin sıcak ve sevimli görünümüne, parlak ve şık kıyafetlerine, partisinin renklerini yansıtan yeşil ve sarı giysilerine kanmamak gerekiyor. Samia, en büyük rakibini hapse atmış ve diğer önemli rakibinin seçime girmesini engellemiş. Samia, iktidardaki partinin yani CCM’nin lideri. Partinin iktidardaki kökleri 48 yıldan da eskilere uzanıyor.
102 yıl önce Cumhuriyet nasıl ilan edilmişti
29 Ekim sabahı, saat 10’a doğru, üyeler oturuma çağrıldılar. Parti grup toplantısını Ali Fethi (Okyar), açtı. Oturum başladı. Söz alan çıkıp konuşuyordu. Mırıltılar artıyordu: “Mustafa Kemal neden Meclis’e gelmiyor? Bu konuyu ondan dinlemek istiyoruz” diyorlardı. O, diş ağrısı ve nezleyle baş etmeye çalışıyordu. Kalktı, giyindi. İstiklal madalyasını taktı. Öğleden sonra Meclis’e geldi ve kürsüye çıktı. Sorulan sorulara cevap vermek üzere meseleyi bir saat kadar gözden geçirdi, hazırlık uzayınca kızdı.
Numan Kurtulmuş’un umutları ve kaygılar
TBMM Başkanı’nın, umut verici, heyecanlı saptamaları, ülkemizin bir gerçeğini, yani barışçı döneme girmekte olduğumuz gerçeğini ifade ediyor. Numan Kurtulmuş’un sözlerini önemsememek mümkün mü? Silah ve çatışma döneminin sona ermesine sevinmemek mümkün mü? “Ankara’da hava nasıl?” diye, barış konusunda en çok çaba sarf eden DEM Parti milletvekillerine sordum. CHP’lilere sordum. CHP’liler, belediye operasyonlarının, onların seçmenlerinde öfkeye yol açtığını dile getirdiler.
Arşivimden: 1990 tarihli bildiri ‘Doğuda savaşa son’
... Kürt ve Türk sosyalistlerinin tanınmış isimleri ortak bir metnin çevresinde ortak bir mesaj verdi... Türk solu için o zamanlar Kürt meselesi tabuydu. Bugün ise TBMM’nin komisyon kurarak çözüm aradığı bir dönemden geçiyoruz. TBMM’de kurulan “Kardeşlik Komisyonu”, çok değişik çevreleri bir araya getirdi. Milliyetçisi, dindarı, solcusu, sağcısı, demokratı, Alevisi, Sünnisi, silahların sustuğu, adaletin egemen olduğu bir Türkiye’de yaşamak istiyor.
Yargıtay Başkanı: Anayasa mahkemesi kararlarına uymalıyız
Yargıtay Başkanı Ömer Kerkez’in tarihi çağrısı, yargıç ve hukukçuların ortak duruşuna dönüşürse, Türkiye demokratikleşme konusunda ciddi bir ilerleme adımı atabilir. Eğer şu anda AYM kararları uygulanırsa, Can Atalay, Selahattin Demirtaş, Osman Kavala, Figen Yüksekdağ, Çiğdem Mater, Mine Özerden’in ve birçok tutuklunun hemen tahliye edilmeleri gerekir.
“Kıbrıs Türklüğü” diye bir gerçek var
Kıbrıs’ta yaşayanlar Türk’tür, ama aynı zamanda Kıbrıslıdır. Bizimle ortak bir tarihleri vardır. Kıbrıs’ta var olabilmek açısından Türkiye ile kader birliği etmişlerdir. Bununla birlikte, aynı zamanda kendilerine ait bir tarihleri de bulunuyor. O geçmişi de önemsiyorlar. Anglo-Sakson kültürünü, Kıbrıs Rumlarıyla yüzlerce yıl bir arada yaşamış olmanın getirdiği acı tatlı hatıraları unutmuyorlar.
İran neden zirvede yoktu?
Trump ise pazartesi İsrail Meclisi’nde yaptığı konuşmada, ABD’nin Tahran ne zaman isterse İran’la anlaşmaya hazır olduğunu söyledi. İran’a dostluk ve işbirliği eli uzatacağından da söz etti. İran’daki son analizler, İran’ın artık bölgenin yeni gerçeklerine uyum sağlaması gerektiğini belirtiyor. Reformcu yorumcu Amir Hüseyin Musalla, İran’ın Şarm el Şeyh’e gitmeyişini, bir fırsatın kaçırılması olarak nitelendirerek; böyle tercihlerin, İran’ı bölgesel güç paylaşımından soyutlayıcı etki yaptığını söylüyor.
Şarm el-Şeyh’te Trump barışın kartalı mı?
İsrail, ABD’nin silahları ve askeri desteğiyle Ortadoğu’yu yerle yeksan etti. Aynı Amerika, sanki bunları yapan başkasıymış gibi, Filistin’de “barışın kartalı” rolünü üstlendi. Zafer şarkıları söyleyen Trump büyük bir gösteri yapıyordu. Şarm el-Şeyh’teki o gecenin manzarası ayrı bir analize muhtaç. Filistin-Gazze katliamında yenilen, o halktan çok, insanlığın yılların birikimiyle oluşturmaya çalıştığı adalet düzeniydi.
Güney Afrika’daki çatışmayı Mandela nasıl bitirdi
Bu konuda iki örnek vermek isterim: İlki Güney Afrika örneği. Güney Afrika’da gerillaları ikna etmekte hükûmet zorluk çekiyor, Mandela o sırada Robben adasında tutuklu. “Ne yapalım?” diyorlar, Mandela diyor ki: “Beni adadan alıp Cape Town’a götürün ben bunları ikna ederim. Eğer o sırada Mandela’nın adadan çıkarılıp müzakereleri yürüttüğü duyulsa bütün proje çökecek. Mandela ile gerilla liderleri silahları bırakma konusunda anlaşıyorlar. Bertie Ahern dönemin İrlanda başbakanı. Yine bir tıkanma yaşanıyor.
TBMM Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonunda
Kürt meselesi ilk Türkiye’de gündeme geldiğinde o zaman “Böyle bir mesele yoktur, Kürt yoktur” üzerinden bir politika yürütüldü. Kürtlerin olmadığı üzerine doktora tezleri yazıldı, üniversitelerde akademik çalışmalar yapıldı ama bütün bu çalışmalar gösterdi ki “Kürt yoktur” tezinin hiçbir geçerliliği yok.
TBMM Komisyonu Öcalan’ı nasıl dinleyebilir?
Silah bırakan PKK’lıların geleceğiyle ilgili yapılacak hukuki düzenleme, komisyonun önündeki temel meselelerin başında geliyor. Yani silah bırakma eyleminin kararının hayata geçirilmesi. Silahı bırakma kararını uygulama yeteneği olan kişiyse, Öcalan. Kararın nasıl uygulanabileceğinin yolunu yordamını da bilen, en kabul edilebilir çözümü sunabilecek kişi de o. “TBMM Komisyonu’nun onu da dinlemesi gerekir” diyorlar. Başka partilerden komisyon üyelerinin de bu teze yakın olduğu söyleniyor. Koşullar uygun olsa, komisyonun tamamının onu dinlemesi daha verimli olabilirdi. Koşullar şimdilik bir heyetin İmralı’ya gitmesine uygun.
Filistin dramı ve Arap dünyası
Filistinlilere sormadan yapılan birçok eylem, İsrail’e fırsat yaratmaktan başka sonuç doğurmadı. Sumud Filosu’nda hangi ülkeden kaç gönüllü bulunuyor? Merak edip inceledim. Arap Dünyası’nda, filoya katılan Filistinlilerin arkasında duran bir ülke görmek pek mümkün değil. 450 civarında Sumud gönüllüsünün içinde şu Arap ülkelerinden katılım var: Tunus 28, Fas 7, Ürdün 3, Cezayir 17, Bahreyn 2, Pakistan 2. Bu arada Türkiye’nin 56 gönüllüyle ilk sırada olduğunu söyleyelim. Avrupalıların katılımı daha fazla. Sonuç olarak, devletlerin pozisyonu ile halkların tavrı, elbette birbirinden ayrışabiliyor.
“Bizim İsmail” İsmail Beşikçi
İsmail Beşikçi son 50 yıllık tarihi dönemde Kürt meselesinin kamusal alana taşınmasına önemli katkılarda bulunmuş bir bilim insanı. Diyarbakırlılar, onun yattığı hastanenin önünde, sağlık haberlerini bekliyorlar. İsmail Beşikçi, 7 Ocak 1939, İskilip, Çorum’da doğdu. İskilip’te ilkokulu okuduktan sonra Çorum Lisesi’ni bitirerek, 1962 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. İsmail Beşikçi’yle, Ahmet Güneştekin’in Feshane Sergi Salonundaki “Kayıp Alfabe” isimli eserlerinin sergilendiği 17 Ocak akşamı görüşmüştük.
Fenerbahçe bu engeli de aşacaktır
Fenerbahçe gibi karmaşık, milyonlarca taraftarı olan bir takımı yönetmek, böyle bir camiayı tatmin etmek elbette kolay değil. Ali Koç başkanlık seçimini kaybetti. Sahada da takım iki puanı kaptırdı. Hangisinden başlasak? Fenerbahçe’in 6 maçının 3’ünü berabere bitirerek 6 puan kaybetmesinden mi? Onca çabaya rağmen 7 yılda bir futbol şampiyonluğu kupası kazanamayan Ali Koç’un dramından mı? Serbestiyet sitesinin sabah toplantılarında, Galatasaraylı Tuncer Köseoğlu’nun övünerek güne başlama hareketleri devam ediyor.
Rojava’dan, bölgeden yansımalar
Katar dönüşünde uçakta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklaması da paralel bir gelişmeye ışık tutuyordu. Türkiye, Suriye’nin geleceği konusunda DSG ile Şam yönetimi arasında bir uzlaşmayı hayati görüyor ve müzakerelere dayalı barışçı çözümü destekliyordu. Önceki gün Kürdistan Özerk Bölgesi Başkanı Mesrur Barzani, Kürt Dürzilere yönelik kimlik dayatmalarından söz etti. Kesinlikle izin vermeyeceklerini belirtti.
Suriye’de makul olan…
Türkiye’nin, uluslararası dengeleri gözeten bir Suriye politikası uygulayabilmesi, bu kargaşa ve kaos ortamında önem taşıyor. Bazı medya kuruluşlarının yangına körükle gittiği bir iklimde, “Suriye’nin iki temel gücünün sorunu çözme gayretinde bulunduğu” saptaması önemlidir. Cumhurbaşkanı’nın “Suriye Demokratik Güçleri ile Şam yönetimi arasındaki entegrasyon arayışları, Suriye’nin toprak bütünlüğü açısından önemli bir adım” ifadesini de not etmek faydalı olabilir.
Muhalefetsiz Türkiye olmaz
Türkiye gibi iki asırlık parlamenter geleneği olan bir ülkede, toplumsal karşılığı bulunan akımları yargı yoluyla dışlamak, sistemin dışına itmek, imkansızdır. Bu yönde ısrar etmenin, ülke adına bedelleri olur. Toplumda belirgin bir eğilim oluşmuşsa, o eğilim kendine akacak bir kanal bulur. Seçmen, muhalefete, muhalefetin en zorlandığı anlarda bile bir mecra açar. Dünkü CHP davasını, “muhalefet var olmalıdır” duygusuyla izledim. Çünkü iktidarı denetleyecek ve demokrasinin kurallarının işletilmesini sağlayacak olan anahtar, muhalefettir.
Kürtlerle ittifak
Suriye’nin geçici Cumhurbaşkanı ve HTŞ’nin lideri Ahmet Eş Şara, gerçekçi bir tutum içine girdi: “tek ordu”, “tek merkez” “tek bütçe” konusunda ısrarcı davranmıyor. Çünkü, özerk yapıların oluşturacağı federatif bir yapı, şu an için, Suriye gerçeklerine daha uygun görünüyor. Tabii Türkiye’nin izleyeceği yol da bu bağlamda önem taşıyor. Uzun vadeye dair öngörüde bulunmak çok zor.
10’uncu ayında komisyon
Kürtlerin iki temel talebi bulunuyor: Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve ana dilde eğitim. Kimlik meselesi. Türk milliyetçi eğilimi henüz bu konuları hazmetmeye uygun değil. En azından bir kesim milliyetçiler böyle bir adımın Türkiye’yi böleceğini düşünüyor. Tabii bu arada hepimizi kaygılandıran CHP’ye yönelik baskılar. CHP’li belediyelerin baskınlarla ve tutuklamalarla işlemez hale getirilmesi bazılarının sandığının aksine süreci olumsuz etkiliyor. Komisyon’da dinlenen Barış Anneleri anadilleri olan Kürtçe konuşmak istediler. İzin verilmedi.
17 sene önce
17 sene önceki Türkiye’de iktidar partisi olan AK Parti Avrupa Birliği hedefinin gerçekleşmesi için çalıştığını söyleyerek savunma yapıyordu. Şimdi yeni bir dönemdeyiz. Bu kez CHP’yi işlemez hale getirmeye çalışan siyasi girişimle yüz yüzeyiz. Çok partili rejimin varlığı demokrasimiz için zorunlu. Bu nedenle parti kapatmalarına oldum olası karşıyım.
Meclis komisyonu yeni yollar açabilir
“Kararnameler” döneminde, TBMM pasifleşmişti. Muhalefet de bunu gördüğü için etkisizleşmişti. Komisyon, bir yenilik imkânı olarak ortaya çıktı. Ki 15 Ağustos 2024’te de Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas’ın gelişi münasebetiyle Meclis özel olarak toplanmıştı. Buna benzer başka toplantılar oldu mu, hatırlamıyorum. İşte 2024’teki o bir günlük toplantı da Meclis’in canlılığını artırmıştı. Kim ne derse desin, “Kürt meselesinin silahtan arındırılması” konusunda tarihsel bir çerçeve ve dil değişimi, bir kırılma gerçekleşti. Şimdi iş uygulamada.
Türkiyeli öğrencilerin Avrupa kapısındaki dramı
AB’yle üyelik müzakereleri yürüten bir ülke olan Türkiye, son zamanlarda Avrupa ile yaşanan gerilim nedeniyle, bir dışlanmışlık psikolojisi içinde. Bu durumu aylarca vize, hatta vize randevusu bekleyen sıradan yurttaşlar büyük bir sıkıntı olarak yaşıyor. Öğrencilerin yaşadığı durum ise daha da dramatik… Umutlarını Avrupa’da eğitim görmeye endekslemişken, yapabilecekleri hiçbir şey olmadığını görüp, “ortada kaldıkları” hissine kapılabiliyorlar.
Suriye’yi yeni baştan düşünmek
Suriye’nin geleceği nasıl şekillenecek? İstikrar nasıl sağlanacak? Türkiye’nin bu süreçteki rolü ne olabilir? Suriye, gerçekten çok farklı kimliklerden oluşan bir yapıya sahip. Sünni de Alevi de Kürt de Türkmen de Dürzi de demokratik bir rejim içinde hakkını ve hukukunu koruyabilmeli. Türkiye, ayrıştırıcı değil birleştirici bir rol oynayabilir; oynamalıdır.
Kürtlerle ittifak bölgenin sigortası olur
Bu uzlaşma, Kuzey Suriye bağlamında yeterince anlaşılamadı. Oradaki “PKK’nın uzantısı” olarak düşünülen yapı, “tehdit” gözüyle algılanıyor. Halbuki Suriye Kürtleri’nin dostlar kategorisine girmesi mümkün. Böylece Türkiye’nin Suriye konusundaki inisiyatifi artabilir. PYD-YPG’nin İsrail saflarına geçmesinin önü kesilebilir. Nasıl Türkiye Kürtleriyle esen olumlu hava ciddi bir stratejik adımsa, buna Suriye Kürtleri’nin katılması, çok önemli bir adım daha yaratır.
Mete Tunçay tarihi gerçekliğin hocası
İki gün önce yitirdiğimiz Mete Tunçay’la yolculuğumuz hiç bitmedi. Dünyanın dört bir yanında Ermeni, Kürt konferanslarının bir numaralı konuşmacısı çoğunlukla Mete olurdu. Öğrencisi ve meslektaşı Profesör Dr. Cemil Koçak’a sordum: “Resmi tarih tezlerine karşı etkili ve sistematik ilk eleştiriyi yapan Mete Hoca’dır. Onun açtığı yoldan yürüdük. Tek Parti kitabı onun tarihçiliğimize katkısıdır.12 Eylül askeri darbesinde üniversiteden uzaklaştırıldı. Buna rağmen bizi terk etmedi, uyarılarını, öğrettiklerini bizden esirgemedi.”
Sumo amcanın bana vasiyeti
1969 yılı. Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde öğrenciyim. Gençlik hareketinin zirveye tırmandığı “sürekli eylem” günlerindeyiz. Samsun-Ankara “Tam Bağımsızlık İçin Mustafa Kemal Yürüyüşü” yeni bitmiş. Okulun “Fikir Kulübü Başkanı”yım. Akrabam olduğunu söyleyen bir grup köylü beni görmek üzere geldi. SBF kantininde buluştuk. Soğuk bir kış günü. Gelenler, uzun yün paltolarıyla haşmetli görünüyorlardı. Kırşehir’in Çadırlı Hacı Yusuf Köyü’nden gelmişlerdi.. Yakup ağabey başlarındaydı. Dedemin amcasının oğlu Sumo (İsmail) amca ailenin en büyüğü olarak bizleri görmek, tanımak istediğini söylemişti.
Babamın nüfus kağıdı
Babam Kuleli Askeri Lisesi’nin sınavlarına giriyor. Kazandığı söyleniyor ve İstanbul’a geliyor. Okula müracaat ettiğinde “kazanmamışsın, yanlış bilgi verilmiş” diyerek geri çeviriyorlar. Babamın yorumu şöyleydi: “O sırada bir Kürt İsyanı(!) çıkmıştı. (1930 Ağrı İsyanı muhtemelen) Ordudaki Kürtleri tasfiye ediyorlardı. O zaman soyadı yoktu, onun yerine lakabı yazılıyordu. Benim nüfus cüzdanımda lakap bölümünde ‘Kürt Hüseyin oğlu’ ibaresini görünce ‘kazanamadın’ dediler.”
Bahçeli’nin etkin ağırlığı
MHP, geçmişten farklı olarak, yeni-milliyetçi bir siyasi çizginin sözcüsü haline geliyor. Kürt meselesinde geçmişte en sert tutumları benimsemiş bir hareketin bugün eşitlikçi bir yaklaşım geliştirmesi, insan hakları ve özgürlükler bakımından iddialı bir zemin kurabilir. Elbette bu alan zorlu bir alan, bir aforizmacının işaret ettiği gibi, yaşadığımız dünyada, adalet ve adaletsizlik çoğu zaman deniz ve kıyı gibi iç içe. Bahçeli’nin çıkışı için “laf var icraat yok” diyenler olsa da ortada somut adımlar var.

