Oral Çalışlar

12 Mart işkencecisiyle karşılaşma

12 Mart 1971 askeri darbesi sırasında yargılanıp tutuklanan gazeteci Gülay Göktürk, 1979 yılında, Sultanahmet Adliyesi'nde avukat cübbesiyle gördüğü kişinin, kendisine işkence yapanlardan biri olduğunu saptadı. Kendisi gibi geçmişte işkence görmüş gazeteci arkadaşlarından ikisi de işkenceciyi teşhis etti. İşte o işkenceci, yani Necdet Küçüktaşkıner, 1997 yılında, Afyonkarahisar’da (döverek gazeteci öldürmek suçundan) yargılanan polislerin avukatı olarak karşımızdaydı.

II. Abdülhamit’ten Jön Türklere Aleviler

Aleviler, toplum mühendisliğiyle 'halledilebilecek' bir konu değil. Anadolu’da sağlam kökleri olduğu gibi kendilerini koruyabilecek örgütlenmelere de sahipler. Sünni ulema ne kadar dışlarsa dışlasın, hangi saldırılar tertiplenirse tertiplensin, Alevilik tartışması bugünlere kar topu gibi büyüyerek geldi.

Bir helalleşme meselesi olarak Alevilik

Devletin, yurttaşlarının inançlarının doğru mu yanlış mı olduğunu belirlemek gibi bir görev ve yetkisi yoktur. Eğer toplumun bir kesimi -ki bu kesim milyonlarla ifade ediliyor- “Ben Aleviyim, cemevi benim ibadet yerim” diyorsa, devlet bu gerçeği kabul ederek onların inanç özgürlüğünü korumakla yükümlüdür.

Halkına güvenmeyen aydınlar…

Tayyip Erdoğan’ı iktidara taşıyan rüzgar, 28 Şubat 1997 yasakçılığına tepki içinde büyüdü. Türkiye’nin bir kesimi bütün bu seçimlerde seçmenin davranışını yıllardan beri bir türlü anlayamadı. Seçmeni küçümsedi, kötü siyasetçilere fazla prim vermekle suçladı. “Ah bu halkımız… Hiç bizi anlamadı” diyerek yakındı. Halk onları anlamadı mı? Bunu bir yana bırakalım, onların halkı anlamadığı kesin.

Erciş’in Karatavuk Köyü’nde

Derin siyasi konulara dalmak üzereyken ara verdik. Karanlık basmadan yeniden yola koyulduk. Arabada bu kez beş kişiydik. Yolda sohbeti sürdürmek amacıyla iki kişi daha ekibe katıldı: İş insanı Nazmi Ergin, taziye evinden Salih Erişgin. Van’daki değişim ve canlanan gece hayatı, aynen Erciş’te de yaşanıyor. İranlılar Erciş’i de şenlendirmiş. Demokratik Gelişim Enstitüsü'nün (DPI) toplantısında, bölgenin çatışmalardan geçmiş olmasının turistik değeri de konuşuldu.

İranlı gençler Van sokaklarını şenlendiriyor

Van, yakın geçmişe kadar muhafazakar sayılabilecek bir kentti. Günümüzde giderek değişen, yenilenen bir kimliğe bürünüyor. İranlı gençlerin Van’a bir dinamizm kazandırdığını, İranlı turistlerin katkısıyla Van’da dışa açık bir kültürün oluştuğunu söylemek mümkün.

İranlı kadınların özgürlük maratonu

Tahran ya da New York sokaklarında ya da İran’ın hapishanelerinde başörtülerini çıkartarak, “özgürlük istiyoruz” diyerek, üstlerindeki baskıları protesto ediyorlar. Videolar yayınlıyor, bildiriler okuyor, hatta metrolarda dans ediyorlar. İnsan hakları örgütü HRANA’ya göre, İran hapishanelerinde, 35 siyasi tutuklu kadın bulunuyor.

Rasim Özdenören’in kaybı…

2009 ekiminde, dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile birlikte, Paris’te düzenlenen Türkiye haftası kapsamında bir grup yazar ve milletvekili, Fransa'ya gitmiştik. Özdenören’le o gezide tanıştık, sohbetler yapma imkanı bulduk. Paris dönüşü haberleşmeyi sürdürdük. Farklı dünya görüşlerinin insanlarıydık ama iyi bir iletişim kurmuştuk.

‘Zito Stalin’ diye kadeh kaldıran partizanlar

Biz o zamanlar sosyalizmin henüz ne olduğunu anlamış ve kavramış değildik. Bizi etkileyen yanı kapitalizme karşı bir seçenek olmasıydı. Mantamados köyündeki 80’lik partizanlar işte o geçmiş umutların, hayallerin tarihte kaldığını hatırlatacak bir örnek olarak belleğime kazındı. Öte yandan, insanlığın özgürlük ve eşitlik talebi bir yere gitmedi.

Rusya gibi yönetilmek ister misiniz?

Despotizmden, tek adam diktatörlüğünden, tek parti hegemonyasından, başarılı bir yönetim biçimi çıkmadı. 20. yüzyıla damga vuran sosyalizm, 21. yüzyıla gelindiğinde, bir enkaza dönüştü. Bu yaşananları hazmedemeyen birçok sosyalist aydın, önce “gerçek sosyalizm bu değildi” gerekçesine sığındı. Ancak Sovyetler Birliği Komünist Partisi yönetiminde Rusya’da yaşananlar ortaya serildikçe, umutlar iyice umutsuzluk haline geldi.

Büyükadalı orkestra şefi James Ross

James Ross, sanat kariyerine baktığınız zaman oldukça başarılı bir müzik insanı. Pandemi öncesi bir konserini izlemiştim. Ross, Oxford Üniversitesi Modern Tarih ve Müzik bölümlerinden mezun. Fransız Operası, Politika ve Basın üzerine doktora yapmış. 1998 yılı BBC Filarmoni Orkestrası Şefliği Yarışması finalistlerinden biri olmuş. Asya, Avrupa ve Kuzey Amerika'da on sekiz ülkede orkestra şefliği yapmış.

‘Ulu Hakan’ efsanesi sona mı eriyor?

Akşener’in Jön Türk hareketini destekleyen, onları hürriyet kahramanı olarak gören, Abdülhamit’i ise müstebit sayan yaklaşımını, sağ kesimde bir farklılaşma şeklinde okumak mümkün. Belli ki İYİ Parti’nin seçmen tabanı, MHP’den farklı bir alana yöneliyor, daha özgürlükçü daha seküler bir yaklaşımı tercih ediyor.

İlter Türkmen: Hamasete karşı sağduyu…

İşin gerçeği, batı ölçütleri içinde görevini doğru yapan, birikimli bir diplomattı. Türkiye gibi askeri darbelerle, otoriter yönetimlerle başı derde giren bir ülkenin mensubuydu. Normali savunur, çatışma ve gerilim anlarında ülkenin dış politikasının maceralara yönelmemesinde etkili olurdu. Böyle roller üstlenen çoğu insan gibi o da siyasetin sıkıntılı dönemlerinde tepkileri üzerine çekerdi. Zaman zaman da hiç istemeden, çok farklı ekiplerin içinde yer aldığı olurdu.

Sadrazamın oğlu ve idam

Daha önce bürokrat. Muhalif. Sonra sürgün. Uzun yıllar yurt dışında geçen bir hayat… Dili olağanüstü ustalıklı kullanmış ve belki birçok yönüyle hâlâ yeterince keşfedilmemiş çok özel bir edebiyatçı. Anıların bir bölümünde, tanık olduğu bir cinayeti anlatıyor. Öldürülen, o dönemin padişahı olan II. Abdülhamid’in sadrazamı Halil Rıfat Paşa’nın oğlu. Gerisini Refik Halid’ten dinleyelim.

HDP Kongresi ve Kılıçdaroğlu’nun adaylığı…

“Elimizde iktidarı belirleyecek güç var, ne duruyoruz?” şeklinde bir ruh hali, HDP dışından da teşvik edilerek bir gerilim konusuna dönüşüyor. Kongre konuşmalarında Millet İttifakı temel eleştiri ve uyarı alan taraf oluyor. “Ya bizimle olursun ya da ilk turda bağımsız gireriz” diye tepkili çıkışlar devam ediyor. İşin gerçeği, Millet İttifakı’nın adayı belli olana kadar bu hava sürecek.

Boris Johnson: Putin kadın olsaydı Ukrayna’yı işgal etmezdi

NATO Zirvede ilginç ve çarpıcı değerlendirmelerden birisi Boris Johnson’dan geldi. Johnson’a göre Putin kadın olsaydı böyle bir saldırganlığa kalkışmazdı. Putin, önce kadın olmak ister miydi… Bu konuda hiç duraksamadan cevap verebiliriz. Hayır, o hakiki bir iktidar erkeği. İşgalci, infazcı, tecavüzcü bir askeri harekat yürütüyor.

HDP Kongresi ve Kılıçdaroğlu’nun adaylığı…

Elimizde iktidarı belirleyecek güç var, ne duruyoruz?” şeklinde bir ruh hali, HDP dışından da teşvik edilerek bir gerilim konusuna dönüşüyor. Kongre konuşmalarında Millet İttifakı temel eleştiri ve uyarı alan taraf oluyor. “Ya bizimle olursun ya da ilk turda bağımsız gireriz” diye tepkili çıkışlar devam ediyor. İşin gerçeği, Millet İttifakı’nın adayı belli olana kadar bu hava sürecek.

HDP’yi HDP’lilere bırakın

Bazıları meseleyi kökten çözebileceğini sandığı HDP’nin kapatılması seçeneğini gözden geçiriyor. Bunu gerçekleştirmek amacıyla çeşitli senaryolar üzerinde durulduğunu biliyoruz. Göreceğiz. HDP’nin kapatılmasının ters bir tepkiye neden olabileceği, muhalefete oy vermekte tereddüt eden muhafazakar Kürtlerin de muhalefete yöneleceklerini dillendirenler var.

Karamsarlık

Evet HDP ile İYİ Parti arasında temel meselelerde sorun var ama taraflar birbirine sakin yaklaşıyor. Uzlaşılamayacak düzeyde bir durum yok mesajı veriyorlar. Ağırlıklı beklenti şu yönde: Eğer Cumhurbaşkanlığı seçiminde İYİ Parti ile HDP’nin karşı çıkmayacağı, her iki partinin de oy verebileceği bir aday çıkarsa, o adayın şansı olur.

‘İdamlık Süleyman’

Süleyman’ı 1971 yılından, Mamak Askeri Cezaevi'nden tanıyordum. O dönem cezaevinde bulunan herkes onu tanır. İçimizde siyasi olmayan bir tek o vardı. İdama mahkum edilmişti ve cezasının onayını bekliyordu. Kısa boylu şişman bir genç adamdı. Bizler direniş yaparken, açlık grevinde iken aramızda dolaşır, kimseye bir zararı olmazdı.

Erkek hakimlerden erkek katillere…

Pınar Gültekin davası ilk değil, son olması da mümkün değil. Erkeklerin evde yaygın şiddet uyguladığı bir ülkede yaşıyoruz. Türkiye bu kategoride 152 ülke arasında 94. sırada yer aldı. OECD'ye üye 36 ülke arasında ülkemiz zirvede. Yani okumuşu, okumamışı, hakimi, doktoru, profesörü, hamalı evde karısını ve çocuklarını dövüyor.

Sosyalizm bir ‘dava’ mı, ‘inanç’ mı?

Roni Marguiles’in ilk gençliğinde uzak durduğu sosyalizme nasıl yöneldiğini anlatan öyküsünü merakla okudum. Bize göre epeyce ileri bir yaşta, belli ki bazı teorik çıkarımlar...

Büyükada’nın ıhlamur günleri…

Ada yaza hazırlanıyor. Yazlıkçıların birer ikişer gelişini izliyoruz. İstanbul’un keşmekeşinden kurtulduğumuz için kendimizi şanslı hissediyoruz. Ama Beyoğlu’nu da çok özlüyoruz. Adada yazlar heyecanlı geçer. Her an her yerde özlediğimiz bir yüz çıkar karşımıza. Kimi zaman kalabalıktan sokağa çıkamayız, kimi zaman kalabalıktan vapura binemeyiz.

CHP için dersler…

6’lı masa ilk ortaya çıktığında olmaz diye bakanlar çoktu. Zaman geçtikçe daha anlamlı bir birlik oluşmaya başladı. Bu birlikteliğin oluşmasında CHP’nin ve Kılıçdaroğlu’nun katkıları inkar edilemez. Bu aynı zamanda onlara ciddi bir sorumluluk yüklüyor. Yeni bir Türkiye’nin inşası için, kafaların daha bir netleşmesi gerekiyor.

Denizler idama giderken

Yazdıklarından pişmanlık duyanlar, utananlar mutlaka olmuştur diyorum. Adalet Partisi ve Süleyman Demirel, Denizlerin idamına oy vermekle kalmamış, idam cezası kararını veren sıkıyönetim mahkemesinin başkanı Ali Elverdi’yi, Denizlerin idamını isteyen savcı Baki Tuğ’u, İstanbul Sıkıyönetim Komutanı Faik Türün’ü, milletvekili yaparak Meclis’e sokmuştur.

Nazım Hikmet Yaşar Kemal’in şiirini sevmişti

Yaşar Kemal, 1995 yılındaki bir söyleşimizde Nazım’la ilişkisini anlatırken konu şiire gelince “Nâzım Hikmet, dünyada üç büyük şiir dili var” demişti.“Biri Türkçe, biri İspanyolca, biri Rusça. Öbür diller bu kadar şiire yatkın değildir sanıyorum.” “Sonra bana dönerek, ‘Yaşar, bu yüzden şiiri bıraktığına üzüldüm. Gerçekten bu zengin dilde büyük şiir yapılabilir,’ demişti.” Yaşar Kemal, gençlik yıllarında iyi şiirler yazmış. Sonra vazgeçmiş. Neden şiiri bıraktığını sorduğumuzda, “Nâzım’ı okuduktan sonra,” diye cevapladı.

Neden Kılıçdaroğlu’nu istemiyorlar?

Cumhurbaşkanı adayı konusunda da iki senedir “Haydi açıklayın” diye bastıran çevre, bu çevre. Anketler, seçmenin her gün bir öncekine göre muhalefete meylettiğini göstermeye başlayınca 'muhalefete yönelim olmuyor' tahlilleri kaçınılmaz olarak sona erdi. Şimdi bu çevrelerin temel hedefi Kılıçdaroğlu’nu aday yapmama/yaptırmama üzerine kurgulanmış durumda.

Particiliği aşan bir muhalefet…

Geçiş sürecinin nasıl yönetileceği bir yana, güncel siyaset başlıkları hemen her gün muhalefeti zorluyor. Zorluklar ve zorunluluklar, muhalefet açısından birbirini dengeleyecek iki kritik konu. Zorluklar belli: 6 değişik siyasi gelenek, 6 değişik kültürel arka plan, 6 değişik sosyolojik yapı, ortak siyasetler belirleyerek iktidara aday olmaya çabalıyor.

Sinop’ta turnaların konakladığı köye taş ocağı

Heradot'un haritalarında o dönemde Karadeniz'de Sinope ve Stafanos diye iki doğal liman vardır. Köyümüzde taş ocaklarının açıldığı bölge 1. ve 2. derece sit alanı olarak da tescillidir. 70’li yıllarda köyümüzün doğal liman özelliğinden kaynaklı iki mendirek yapılarak liman statüsü kazanılmış. “Usta Burnu” balıkçı barınağı olarak adlandırılmış ve idaresi şu an Ayancık belediyesindedir. Tarihi “Usta Burnu” taş ocakları nedeniyle tarumar edildi.

Yaşar Kemal’den bir Türkiye ‘hikayesi’

Kavala davasından 18 yıl mahkûmiyeti temyize giden Mine Özerden, elleri kelepçeli, jandarmalar arasında babasının cenazesine getiriliyor. İzni 4 saat… Yaşar Kemal 17 Ağustos 1967’de Ant dergisindeki röportajında Mine Özerden’in babası Yalkın Özerden’i anlatmıştı: “Kadıköy'den Bostancı minibüsüne biniyoruz. Boyaları dökülmüş, her bir yanı sallanan bir minibüs. Koltukları eskimiş, insanın her yanına batıyor, rahatsız. (Şoför koltuğunda) güleç yüzlü, uzun boylu, azıcık saçları dökülmüş bir genç adam.”