Oral Çalışlar
HDP ve siyaset…
Sonuçta çözümsüzlük 1 Kasım 2015 erken seçimlerine yol açtı. Türkiye 'Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne giden yola böylece girmiş oldu. Şimdi köprülerin altından çok sular akmış durumda. Bu kez HDP kapatma davası gündemde. 6 milyonluk bir seçmen kitlesinin tercihi söz konusu.
Amerika her şeye kadir mi?
Şimdi Erdoğan-Biden görüşmesini izliyorum. Bir kesim, bütün yaşadığımız krizlerin ve açmazın sorumlusunun ABD olduğu inancında. Bu yaklaşım iktidar tarafında olanlarda da var, muhalefet tarafında olanlarda da. Aslında bunun teslimiyetçi bir özü olduğunu söyleyebilirim. Washington her istediğini yapabiliyorsa, karşı çıkmak da anlamsız hale gelebilir.
Bizim Çocuklar: Eğitimli, disiplinli, Avrupalı…
Takımın omurgasını oluşturan gençler, Almanya’da doğan ya da büyüyen gençlerden oluşuyor. Avrupa’da yetişmiş ve/veya Avrupa’da kendini kanıtlamış bir oyuncular topluluğu... Kendi yerel kültürlerinin, göçmen ruh halinin yanı sıra, futbol dünyasındaki sıkı rekabet de onları etkiliyor. Zor koşullarda kendilerini kanıtlayarak belli bir noktaya gelebilmişler.
Kapı aralığında kritik görüşme…
ABD, YPG ile olan işbirliğini giderek güçlendiriyor. Suriye’de özerk bir Kürt varlığını kabul ettirmek noktasında ısrarcı görünüyor. Türkiye ise, bunu ülkenin güvenliği açısından bir tehdit olarak kabul ediyor. Doğu Akdeniz’de, ABD, Türkiye’nin karşısında oluşan cepheye yakın.
Direksiyona geçince…
Trafik kavgalarının ve bu kavgaların düzeyinin, gelişmişlikle bir ilgisinin olduğunu söyleyebiliriz. Sonuç olarak siyasetin daha çatışmacı şekilde yaşandığı ülkelerin insanları daha agresif oluyor. Gelişmişlikle trafik magandalığının ilişkisinin olduğu bir gerçek. Örneğin Avrupalı, kendisine edilen küfrü umursamayabilirken, ülkemizin vatandaşı küfür yüzünden cinayet işleyebilir.
100 yaşına kadar öğreten Haydar Hocam
Özdemir Sabancı’dan, Mete Akyol’a, Uluç Gürkan’dan, İlter Turan’a ünlülerin hocasıydı. Haydar Göfer hocayı geçtiğimiz günlerde 102 yaşında yitirdik. Cumhuriyet’te çalıştığım yıllarda, İstanbul’a geldiğinde bana mutlaka uğrardı. Bu arada gazetede gördüğü dil yanlışlarını takip eder, gösterirdi. Tarsus’a dönünce de mektuplarla denetimini sürdürürdü. Önümde mektuplarından birisi duruyor.
“O iş halkta…”
Halk temkinlidir. Seçtiği iktidarın değişmesi gerektiğini düşünüyorsa, kararını acele etmeden verir. Aydın, halk karar değiştirene kadar geçen süre içinde birkaç kez tercih değiştirmiş olabilir. Halk da tercihlerini yaparken bazen yanılır. Pişman olur. Ama yanlıştan dönmesini de bilir.
‘Derin Devlet’ ‘Kutsal Devlet’
Asıl olan halktır, millettir. Devlete dokunulmaz kutsallıklar yüklemektense, onu ‘halka hizmet aracı’ veya ‘halka hizmet veren bir firma’ gibi, hatta bir hizmet sektörü kuruluşu gibi düşünmek daha iyi olabilir. Devlete yüklenen kutsallık, bir otoriter zihniyetin kendini ifade etmesidir özünde.
Kıbrıs’taki ‘derin tuğla’
Çok cinayet işlendi. İki toplumu düşmanlaştırmak için çok provokasyon gerçekleştirildi. Kıbrıslılarla samimi bir ortam içinde konuştuğunuzda bu acı olayları size anlatırlar. Öldürülen iki gazeteci de Kıbrıs’ta birliği, iki toplum arasında barışı savundukları, haberleriyle provokasyonları teşhir ettikleri için Ankara’nın Kıbrıs Büyükelçisi ile Kıbrıs’taki Özel Harpçilerin hedefi haline gelmişlerdi.
27 Mayıs’ın 61. yılında
Askeri darbelerin normal karşılandığı ülkelere baktığımızda, daha çok demokrasinin yerleşmediği, çok partili rejimlerin istikrar sağlayamadığı, ekonomisi geri ülkeleri görüyoruz. 15 Temmuz 2016’daki son darbe girişimi, yenilgiye uğrasa da darbe kavramını hayatımıza yeniden sokmuş oldu. 27 Mayıs’ı gerçekleştirenler, destekleyenler, hâlâ 'olumlu' bulanlar, onu 'gericiliğe karşı bir müdahale' olarak kabul ediyorlar.
Asıl büyük uzlaşma…
Muhalefetin değişik kimlikler, değişik kültürler, değişik beklentiler içindeki toplum katlarını temsil ediyor olması, yeni bir uzlaşmanın yolunu açabilir mi? Muhafazakar kökenli, merkez sağ tandanslı, sosyal demokrat söylemli partilerle, Kürtlerin, Alevilerin, dindarların, laik modernistlerin belli bazı asgari müştereklerde birleşmesi mümkün olabilir mi?
Batı’da kopuş mu?
Türkiye’nin NATO içindeki yeri bile sorgulanır hale geldi. Bu kez roller değişti, Cumhurbaşkanı Erdoğan muhalefeti Batı işbirlikçiliğiyle, ajanlığıyla suçlamaya başladı. Şimdi kritik bir dönemden geçiyoruz. Sakin olmalı duygularımıza değil aklımıza öncelik vermeliyiz.
Yalnızca kendi hakkınızı demokrasi sanırsanız…
Bu tıkanmanın sebebi yalnızca iktidar değildi. Cumhuriyetçi-laik kesimin yaklaşımları da ön açıcı olmadı. Uzun yıllar boyunca korkular üzerine inşa edilen bir muhalefet stratejisi görmüştük. Döndü dolaştı, iktidar aynı noktaya geldi. Muhalefetin AB süreci, Kürt meselesi, Ermeni meselesi, Aleviler gibi konularda iktidarın gerisinde kaldığı bir dönem var.
‘Asıl muhafazakar biziz’ diyebilen Kılıçdaroğlu…
Eskiye kıyasla çok farklı bir CHP zihniyetinin oluştuğunu görüyoruz. Partinin zaaflarını, geçmişini masaya yatırabilen, yeni bir CHP’ye gerek olduğunu anlayıp uygulamaya koymaya kararlı bir parti başkanı karşımızda. Şu sözler ona ait: “Toplumun gözünde statükocu, değişime kapalı, halkla ilişkileri kopuk bir algı vardı. Bu algının mutlaka kırılması gerekiyordu. Bunu kırmaya çalışıyoruz.”
Kudüs bir barış kenti olmalı
10 yıl öncesinden aklımda kalan, İsrail’de günlük yaşama hakim olan tedirginlikti. Filistin sınırlarına beton duvarlar inşa ediliyordu. Tel Aviv’de bir müze müdürü şöyle demişti: “Araplar, Yahudilerden daha fazla çoğalıyor. Böyle giderse, onlar İsrail’de çoğunluğu ele geçirecek...”
Adana Demirspor ve Adana’nın ruhu…
Demirspor kulüp olarak, taraftar profili olarak tam anlamıyla ‘Adanalı’dır… Çılgın, sempatik, agresif… “Adanalıyık ağam” diyen kültür... Türkiye’de pankart yasağı yemiş tek takım... ‘İzmir’in dağları’ marşını statlarda ilk söyleyen takım… Sosyal meselelerle fazlasıyla ilgili bir taraftar kitlesinden söz ediyoruz... Kaybedince kendini tutamayıp ağlayan, meydan okuyan kendine özgü bir taraftar.
Türk dizilerinden ders alalım
Pandemi sonrası sinema dünyası sarsıntı geçirirken Türk dizileri yeni örneklerle dünyanın ilgisini çekmeyi sürdürüyor. Geçenlerde, bir TV kanalında, muhafazakar kesimden yorumcular Türk dizilerinden bir başarı öyküsü olarak söz ediyorlardı. ‘Bir Başkadır’ dizisi hem muhafazakar hem modern çevrelerin beğenisini kazandı.
4 Mayıs 1937 Dersim
Seyit Rıza ve oğulları yakalanmış, 1937 harekâtı tamamlanmış, (onun ifadesiyle) “Dersim ele geçirilmişti.” İnönü, 25 Ekim’de görevden alınmış, Seyit Rıza ve arkadaşları ise 15 Kasım’da idam edilmiştir. İnönü’nün ‘gerek yok’ dediği asıl büyük imha hareketi bundan sonra yapılmıştır.
Tarihimizle hesaplaşmak
Uzun yıllardan sonra dönemin Başbakanı “Dersim katliamının belgelerini açıklayacağım” deyince yer yerinden oynamıştı. Dönemin ana muhalefet partisinin sözcüsü, katliamı bir uygarlık götürme operasyonu olarak gördüğünü ifade etmişti.
ABD ile bu kez iş ciddi görünüyor
Özellikle Joe Biden yönetime geldiğinden bu yana ABD’den çok alışık olmadığımız bir tavır sergileniyor. Trump dönemi inişli çıkışlı da olsa, en azından telefon diplomasisiyle gerginlikler aşılabiliyordu. Bu kez, S-400 kriziyle başlayan, 1915 Ermeni Tehciri’yle süren, resmi haber sitelerinin başlıklarına yansıyan bir durumla karşı karşıyayız.
‘Dış güçler’
Türkiye’nin son yıllarda uluslararası alanda ciddi sorunlarla yüz yüze gelmesi, bölgesel çatışmaların yaygınlaşması, dış politika konusunu da zaman zaman öncelikli mesele haline getirdi. Suriye, Libya, Doğu Akdeniz, Ege kıta sahanlığı, Azerbaycan- Ermenistan savaşı, S-400’ler vb. konular, gündemimizi belirledi.
‘Birlik beraberlik gerek’ derken…
‘Milli menfaatler’ sözcüğü araya sıkıştırılınca, muhalefet zorlanıyor. Çünkü toplumun ağırlıkta olan kesimi, milliyetçi söylemlerin cazibesine kolayca kapılabiliyor. Kitlesel karakterdeki geniş muhalefet cepheleri, ‘dış politikada yapılan yanlışları’ açık yüreklilikle söylemek yerine ‘milliyetçi pusu’ya yatmayı tercih edebiliyor, milliyetçilik yarışına çıkabiliyor. Gerçek, sisler arasında kaybolup gidiyor.
Hrant ve Etyen Meclis’te konuşmuştu
Etyen Mahçupyan, 16 sene sonra o buluşmayı şöyle özetledi: “Meclis’te bir oda. 25 kişi kadar. Önce Hrant ve ben konuştuk. Tarih anlattık ve Ermenilerin, Türkiye’de Ermenistan’da meseleye nasıl baktıklarını ilettik. Bizden sonra hatırladığıma göre iki kişi olayın farklı yönlerine, Türklerin duygularına işaret etti. Ancak söylediklerimize itiraz eden olmadı."
Yalım Eralp’ten demokrasi endişeleri…
Bir diplomat gibi değil de açık sözlü bir demokrat olarak lafı eğip bükmeden bu zaafımıza dikkat çekiyor. Bu belki yalnızca bize özgü bir zaaf da değildir. Ama bir zaaftır, gerçekleri anlamayı zorlaştıran bir zaaf. Ayrıca gelişmiş ülkelerde eleştiri imkanı daha geniştir. Bu nedenle o ülkelerin demokrasisi daha istikrarlı olabiliyor.
Türkiye kutuplardan ibaret değil
Uzun bir iktidar döneminin yarattığı yorgunluk, kaybetme riskinin ihtimal haline dönüşmesi bir tarafta; uzun bir muhalefet döneminin yarattığı yeni umutlar üzerinde oluşmuş bir ‘cephe’ öte tarafta… Taraflar içindeki bazı kesimler taraftarları militanlaştırmaya, kutuplara çekmeye gayret ediyor. Ancak, ne kadar gayret gösterilirse gösterilsin, toplum sivri kutuplara değil merkeze eğilim gösteriyor.
Hani Batı çürümüştü…
Kaçıp gidene fazla söyleyecek bir sözümüz olduğu öne sürülemez. İnsani bir dürtüyle, gitmek ve geleceklerini daha güvenilir hale getirmek için yollara dökülüyorlar. İlginç bir nokta da çeşitli organizasyonlarla belediyelerin bu işin içine girmiş olması. Bu belediyeler hangi amaçla siyasetin içine girmişlerdi? “Buraya nasıl geldik?” sorusunu zahmet edip kendi kendilerine soruyorlar mı acaba?
“ABD’den denge politikası bekliyoruz”
ABD’de Biden’ın yönetime gelmesiyle Avrupa Birliği’nin ABD ile ilişkileri yeniden normal rotasına oturunca, Türkiye de belli ki dış politikasında ayarlamalara gitmek gereğini hissetti. “Dış politika bir değişim geçiriyor mu?” sorusunu deneyimli diplomat, emekli büyükelçi Yalım Eralp’e sordum. “Bir yalpalama söz konusu. Ancak bazı geri adımlar attıkları bir gerçek. 2011 yılından bu yana Batı’yla yükselen gerilim, Şangay 5’lisi içinde yer alabiliriz noktasına kadar geldi. Bu siyasetin ağır bedelleri oldu” diye cevap verdi.
CHP seçmeni ve HDP ile ittifak…
Seçim kazanmak ancak ortak bir muhalefet hareketiyle, asgari müştereklerde birleşmekle mümkün... Kılıçdaroğlu da Meral Akşener de Mithat Sancar da bunu biliyor… Seçmen de biliyor. Başarı parçalanmaktan değil, ortak hareket noktalarını çoğaltmaktan geçiyor.
Kadir İnanır’ın ‘Kapı’sı, Yılmaz Güney’in ‘Duvar’ı
Yakup Usta, öldürülen oğlu Mikail’le birlikte nakış gibi işledikleri sokak kapısını yerinde bulamayınca peşine düşer. Kadir İnanır ve Vahide Perçin’in başrolde olduğu ‘Kapı’ filmi, gözlerimizden uzak tuttuğumuz bir gerçeği gündeme getiriyor: Bölgede yaşayan Hıristiyanlar, yani Süryaniler, Ermeniler, Ezidiler ne oldu?
Türkiye’de muhalefet etmek…
Tabii asıl önemli olan toplumun muhalefet etme temposu. Bir değişim gerçekleşecekse buna seçmen karar verecek. Seçmen gerilimi tırmandırmayı desteklemiyor. Son İstanbul seçimlerinde iktidarın izlediği ‘yıldırma’ siyaseti toplum tarafından benimsenmedi. Sakin bir şekilde sandığa giden seçmen istediği dersi verdi. İktidar da bunu anladı, muhalefet de…