Oral Çalışlar

Tek dileğim futbolcu olmaktı

Futbol hırsım devam edebilirdi, ben de ülke çapında bir takımda oynayabilirdim. Ama okula da gidiyordum. İlkokul bitince Tarsus Amerikan Koleji’ne, sonra Tarsus Lisesi’ne devam ettim. Zaten siyasi bir ailede büyüdüğüm için ayağım futbolda, kafam siyasetteydi.

Bir anı: İsmet İnönü, Türkeş’i CHP’ye davet etti mi?

Türkeş, anılarını anlatırken ilgiyle izlediğimi görünce, geçmişin derinliklerine daldı ve keyifle anlatmayı sürdürdü: “İsmet Paşa bana 27 Mayıs’tan sonra, siyasete girmeyi teklif etti. CHP’ye davet etti. Metin Toker, Genel Sekreter İsmail Rüştü Aksal, Ecevit, Nüvit Yetkin gelip benimle görüşürlerdi. Sonra birden tutumları değişti.

Programlarına uymayan partiler n’olacak…

AK Parti programına bakıyorum: “Özgürlükler demokrasinin temelini oluşturur. İnsan hakları alanında faaliyet gösteren gönüllü kuruluşların, sivil toplum örgütlerinin görüş ve önerileri dikkate alınacak, devlet organları ile bu kuruluşlar arasında sıkı bir işbirliği oluşturulacaktır."

‘Boş lâf karın doyurmaz’

Gönül ister ki toplum, öncelikli olarak demokrasiyi, insan haklarını, özgürlükleri dert edinsin. İktidarları bu açıdan sigaya çeksin… Araştırmalar tayin edici olanın tencere olduğuna işaret ediyor. Ekonominin bu sinyalleri iktidarın aleyhine yazıyor. İktidar da başı sıkıştığında, milliyetçi hamasete sığınabiliyor.

Reform

Tabii, daha önemli olan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kararı. “Her alanda demokratikleşme” adımlarına hazır mı?Böyle bir süreci başlatırsa, kimden, hangi partilerden destek alabilir? Bu noktada, Erdoğan’ın son günlerde “Cumhur İttifakı’na kararlılıkla devam” yönünde mesajlar verdiğini de gözardı etmemek gerek. Bu da reform hedefiyle çelişen bir yaklaşım anlamına geliyor.

Orhan Doğan’ın kızı Ayşegül

Bu davalar gözden uzak bir yerlerde birçok insanı mahkum ederek toplumsal baskı ortamı yaratıyor. Bölgede birçok belediye başkanının hapse atıldığı bir siyasi iklimden söz ediyoruz. Seçilenlerin yönettiği bir ülke iddiasıyla gelen bugünkü iktidarın bölgede bulduğu çözüm, yeni çözümsüzlükler üretiyor.

Ebubekir Sofuoğlu vakası…

Sofuoğlu, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasını hararetle savunanlar arasında. İstanbul Sözleşmesi’ne destek verenleri, ‘Feminazi ve Feminist Pislikler’ olarak tanımlayarak bıçkın dilini topluma hatırlatmışlığı var. Zaten eksik olmasın, bir kısım medya kendisine yeterince değer veriyor.

“Yap bir anket Karagöz’üm”…

Son günlerde yapılmış bir anket, endişelerimi artırdı. “Daha önceki anket fiyaskolarının bir yenisiyle mi karşı karşıyayız?” diye sordum kendime. Bir TV programında şöyle bir yorumla karşılaştım: “Yeni yapılmış bir araştırmaya göre: Muharrem İnce bugün parti kursa alacağı oy yüzde 14.8 görünüyor. Mustafa Sarıgül kurarsa, onun oranı da yüzde 4.1...”

Alanyaspor: Bir barış takımı

Beşiktaş maçında biri penaltıdan iki golü de atan, galibiyeti getiren isim de tanıdık. Komşu ülkenin Korinth kentinde doğmuş bir diğer genci; Anastasios Bakasetas. Maçın yıldızlarından biri de kısa boyuyla nefesi bitinceye kadar koşan Emanuel Siopis’ti. Alexandroupolisli, yani Lozan Antlaşması’yla Yunanistan tarafında kalan Dedeağaç doğumlu.

Avrupa Birliği olmadan olmaz

AB kriterleri içinde en önemli kriter insan hakları ve özgürlükler. AB cenahından öğrendiğimiz kadarıyla Liderler Zirvesi’ndeki eğilimi şöyle özetleyebiliriz: AB liderleri Türkiye’ye yönelik bazı yaptırımlara başvuracak. Ancak bu sanıldığı gibi büyük bir yaptırım olmayacak.

Kılıçdaroğlu: Meclis etkisizleştirildi

Meclisteki konuşmadaki ekonomi eleştirileri daha çok aşırı dış borçlanma, yüksek faiz ödemeleri, asgari ücretin artırılması, Tank-Palet fabrikasının hisselerinin satılması üzerinde yoğunlaştı. Kılıçdaroğlu’nun hazineden eksilen 183 milyar dolar üzerine sorduğu sorular dikkat çekiciydi.

Cemal Reşit Rey’de “Mücbir Sebep”…

Hareketlerdeki estetik zenginliğiyle, kostümleri ve ışık düzeniyle evrensel ölçülerde bir sanat etkinliği “Mücbir Sebep”. YouTube üzerinden izledik. YouTube’a “Mücbir sebep CRR” yazdığınızda gösteriye ulaşabiliyorsunuz.

12 Mart anısı: Asker kişi

O dönemde fiili bir askeri yönetim vardı. Ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi de açıktı. Kanunları Meclis çıkarıyordu. Mamak Cezaevi’ndeki “asker kişi” gerilimi sürerken, Albay Saldıraner, komutanlarına durumu ilettiğini, askeri mahkemelerin tutukladığı kişilerin asker kişi sayılacağını, bu yönde kanun çıkarttıracaklarını bize duyurdu.

Savcı Doğan Öz’ü vurdular

12 Eylül darbesine giden yolda önemli cinayetlerden biriydi Doğan Öz’ün öldürülmesi. Savcı Öz, darbeye gidişi görmüş, Başbakan Bülent Ecevit’e bir rapor yazmıştı. Rapordan satırlar: “...ilk bakışta can ve mal güvenliğini tehdit eder gibi görünen şiddet olayları ‘anarşik eylemler’ olarak nitelenecek kadar basit değildir...

Radikallerin sevmediği isim: Kılıçdaroğlu

Kılıçdaroğlu, muhalefeti meşru zeminde yürütmeye, partisini bir iç çatışmaya neden olabilecek sokak gösterilerinden uzak tutmaya gayret ediyor. Türkiye gerilim ile uzlaşma arasında salınan bir ülke. İktidarın radikal kanadı da muhalefetin radikal kanadı da gerilimi seviyor. İktidar içinde “güvenlik” eksenli siyasetin egemen olması, çatışma ortamının alevlenmesiyle paralel yürüyor. Bu yüzden iktidarın radikal kanadının hedefinde Kılıçdaroğlu var. Onu kavgaya davet etmeye, sokağa çekmeye gayret ediyorlar.

İyimser gazete

Sonunda milletvekili olmadım, gazeteci oldum. Tarsus gibi bir taşra kasabasında o günün koşulları içinde uzaklardaki ulusal gazetelerde yazar olmak, hayalin bile ötesindeydi. Ben gazeteci olarak mesleğimden memnunum.

I. Mahmud Çeşmesi tartışması

27 Kasım tarihli “İktidar olmak böyle bir şey” başlıklı yazımın bir bölümü şöyleydi: “AK Parti İstanbul Milletvekili Ahmet Hamdi Çamlı, restore ettirdiği tarihi Vezir Çeşmesi’nin kitabesine babası Zeki Ahmed Çamlı’nın ismini ekletmiş, bunun için yeni bir kitabe yazdırmış.” Ahmet Hamdi Çamlı aradı. Söz konusu haberin İstanbul Büyük Şehir Belediyesi ekibinin bir iftirası olduğunu ifade etti.

İktidar olmak böyle bir şey mi?

Karar gazetesindeki habere göre; AK Parti İstanbul Milletvekili Ahmet Hamdi Çamlı, restore ettirdiği tarihi Vezir Çeşmesi’nin kitabesine babası Zeki Ahmed Çamlı’nın ismini ekletmiş, bunun için yeni bir kitabe yazdırmış.

Arınç meselesi mühim bir meseledir

Bunca sıkıntının, bunca gerilimin, ekonomik bunalımın altından MHP ile birlikte kalkabilmek nasıl mümkün olacak? AB ile ilişkiler, Bahçeli-Çakıcı gerçeği ortadayken nasıl onarılabilir? Yargıdaki durumu bir hukukçu gözüyle eleştirdiği için istifa etmek zorunda kalan Arınç gerçeği ortadayken, hukuk devleti tartışmasını nasıl sürdüreceğiz?

Reformlar başlamadan bitti mi?

Cumhurbaşkanının ekonomiyi teslim ettiği yeni ekip, son dönemdeki ekonomik çizgiyi doğru bulmuyor. İlk hamle olarak faizi yüzde 4.75 oranında yükselttiler. Buna bağlı olarak dolardaki aşırı yükseliş -şimdilikdurmuş görünüyor. Ancak ekonominin normalleşmesi sadece kurla ilgili bir konu değil. Dışarıdan kalıcı ve ciddi yatırımcı çekmek için, sadece faiz artışı yeterli değil. Piyasalar hukuk alanını yakından takip ediyor.

Bir AK Partili’nin geçmiş muhasebesi

Kürt sorunu konusunda hazırladığı raporları, Kürtlerin duygularını, tepkilerini paylaşıyor. Bazı eleştirilerini aktarıyorum: İhvan’dan çok İhvancılık yaptık. “Ben de çözüm için PKK ile Öcalan ile masaya oturulması gerektiğini söyleyenlerden biriydim (...) Oslo görüşmeleri doğru bir temastı (...) Oslo, FETÖ unsurları tarafından deşifre edildi.” “Genlerimize işlemiş Kürt karşıtı zihniyet, (Salih) Müslüm’le daha yakın, daha samimi ilişki kurmamıza engel oldu.

Değişim kapıya dayandı

Türkiye, ekonomi, siyaset ve toplumsal ilişkiler alanında zorlanıyor. “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” yapılandırılırken “denge ve denetim” mekanizmaları oluşturulmadı. “Yönetme kolaylığı” diye savunulan merkeziyetçi sistemin yürürlüğe girdiği dönemden bu yana ekonomi iyiye gitmedi. Dış politikada geleneksel diplomasinin yerine bireysel ilişkileri önceleyen bir anlayışa geçildi. İçeride kutuplaşma, dışarıda gerginlik...

Sorun muhalefette mi?

Özellikle genel seçimlerde genel eğilim bir barometre gibi ülkenin her yanından hissedilir. Asıl muhalefet potansiyeli, işte bu şekilde toplumun kendi iç dinamiğidir. Muhalefeti asıl sorumlu sayanların, bu kararsız kitlenin değişimin eşiğinde bulunduğunu yani toplumdaki dinamiği göremedikleri söylenebilir.

Trump dönemi sona ererken…

Biden’ın başkanlık koltuğuna oturmasıyla neler değişebilir? Kürt meselesinin yeniden masaya getirilmesi ihtimali yüksek. Suriye’de, PYD’yle ilişki sürecek. Kıbrıs, Doğu Akdeniz, Ege kıta sahanlığı konusu, insan hakları ihlalleri, düşünce ve ifade özgürlüğü… Bunlar masaya gelebilir. Gelmelidir de. Kangren olmaya yüz tutmuş konuların bu kez daha bir “açıklık”la gündeme gelmesi, bir imkan olabilir.

Atatürk’e ilginin yükselişi…

Atatürkçü hegemonyayı, ordudan, bürokrasiden büyük ölçüde temizleyince, “yeni bir dünyaya açılabiliriz” hissi oluştu. Ama olmadı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın deyimiyle “kültürel hegemonya” kurulamadı. Hatta yeni muhafazakar ideoloji, gelişmenin önünde bir engele dönüştü.

“Kamala, bir koşunun son adımı…”

Kamala’nın böyle bir göreve gelmesinin arkasında uzun bir insan hakları, ırkçılıkla mücadele, kadın hakları kavgası yatıyor. Seçim öncesinde Kamala’ya destek amacıyla hazırlanan afişlerden birinde üç resim ve bir slogan yer alıyordu: “Rosa oturdu, Ruby yürüdü, Kamala koştu...” Bir uzun yolculuğun üç kadın öncüsü…

Bir de trafoya kedi girse…

“Çifte standart” konusunda bizden farkları yok. Trump, postayla gönderilen oylara itiraz ediyor ve sayımın durdurulmasını istiyor, seçimde hile yapıldığını iddia ediyor. Bu arada Pensilvanya eyaletinde, mektup oylarıyla Biden’ın aradaki farkı kapattığı anlaşılınca, toplanan Trump taraftarları “Oylamayı durdurun” diye slogan atıyor.

‘Kolum nerden aldın sen bu zinciri?’

Dönem 12 Mart 1971 askeri müdahale dönemi. Aşıkların atışmaları ünlüdür. Mahzuni bir türküsünde Veysel’e bir şekilde taşlamaya hazırlanmıştır. Türkünün bir yerinde, “Hani sever idin Mıstık Kemal’i” der Aşık Veysel’e. “Mıstık Kemal” deyimini birileri ihbar edince, başına dertler açar. Gözaltına alınır, işkence görür ve tutuklanır.

Biden’la birlikte lider tipi değişecek mi?

Bugün yapılacak ABD seçimlerini izlerken, bu düşündüklerimi pekiştiren bir yoruma rastladım. Yoruma göre; eğer Biden seçilirse, devletler arası ilişkiler kamu kurumlarının alışılmış normal ve klasik seyrinde işleyebilecek. Liderin karakteri, kişisel sempati veya antipatileri siyasete büyük olasılıkla eskisi kadar damga vuramayacak. Bu Türkiye- ABD ilişkileri açısından hem bir zorluk hem de belki (eğer ilişkilere emek verilirse) bir avantaj anlamına gelebilir.

Cumhuriyet’in geleceği…

97 yıllık Cumhuriyet deneyimi ışığında şunu söyleyebiliriz: Zaaflarımızla, üstünlüklerimizle, birbirimize saygı göstererek, ortak bir geleceği kurmanın yollarını arayacağız. Hem saltanata hem diktatörlüğe karşı, hem cumhuriyetten hem demokrasiden yana olacağız.