Oral Çalışlar

Yeni bir anayasa ama nasıl?

Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyacı var. Özellikle de 2017 Anayasa referandumuyla gelen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne ilişkin değişikliklere ihtiyaç var. Siyasi Partiler kanunu, Seçim kanunu, Yerel Yönetimler kanunu gibi bazı temel kanunların başkanlık sisteminin yol açtığı denetimsizlik durumunu dengeleyecek şekilde değiştirilmesi gerekiyor.

Meclis

Padişah’ın yüzüne karşı böyle bir konuşma alışıldık değildi. Yenilginin faturası Padişah’a kesilmişti. Sinirlenen II. Abdülhamit, Meclis’i feshetmeye karar verdi. 14 Şubat 1878’de Meclis-i Mebusan toplantı halinde iken Sultan II. Abdühamit’in Meclis’i kapattığını bildiren ‘irade’si okundu. Çok yabancı olmadığımız bir gerekçe öne sürülüyor, ‘i̧slerin daha seri yapılabilmesi için’, Meclis’in tatil edildiği belirtiliyordu.

Mesut Özil: Sözünü sakınmayan büyük yıldız

Aykırılığı da var, Anadolu köklerinden gelen tepkisel duygusallığı da. Yıllar önce Real Madrid’e transfer olmasının ardından Alman ZDF televizyonunda söyleşi yapılırken, kimliğine ilişkin sorulan soruya “Ben aslen Kürt’üm” şeklindeki cevabı, Türk milliyetçilerini kızdırmıştı. Bir başka zaman ise Almanya Futbol Federasyonu Başkanı ile karşı karşıya gelmiş ve şunları yazmıştı: “Kazandığımızda Alman, kaybettiğimizde göçmen oluyorum."

Muhalefet ‘beş benzemez’ mi?

Siyasi partilerin kiminle birlikte hareket edeceğini, doğal olarak ve asıl olarak, onları destekleyen seçmenin eğilimi belirler. Örneğin birbirine çok uzak gibi görünen HDP ve İYİ Parti’nin seçmenlerinin birçok konuda ortak taleplere sahip olduklarını söylemek mümkün. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin değiştirilmesi, muhalefetin temel ve ortak talebi. Bu talebin arkasında geniş bir seçmen kitlesi bulunuyor.

Türkeş’le cezaevi sohbetleri

Ecevit’in tutuklu olduğu dönem. Tutukevinin bahçesinde yürüyoruz. Ecevit, Türkeş ve yanlarında ben… Türkeş, Ecevit’e demokrasinin ne kadar önemli, parlamentonun ne kadar vazgeçilmez olduğunu söylüyor: “Efendim zatıalinizin belirttiği gibi en önemli şey Meclis. Der Spiegel’e yazdığınız yazıyı BBC’den dinledik.

Kamplaşmanın dışında kalabilmek…

Türkiye, bir yüzyıl boyunca asıl olarak “laik-otoriter” söylemin egemenliğinde yürüdü. Son 20 yıldır da muhafazakar kesimin iktidarını deniyoruz. Sonuç olarak her iki kutbun da haklı çıkmadığı bir noktaya geldik. Tekçi anlayışlar, “Benim dediğimi yapacaksınız” şeklindeki toplum mühendisliklerinin kurduğu inşaatlar çürük çıktı, yıkıldı.

Papa’nın vurulduğu gün Türkeş’le cezaevinde

Aradan 40 yıl geçti. O zaman MHP davasından idamla yargılanan ve hapis yatanlardan biri de Selçuk Özdağ idi. Eski milletvekili, Gelecek Partisi Gn. Bşk.Yrd. Özdağ, Cuma namazına giderken saldırıya uğradı. Kafasındaki yarıklara 17 dikiş atıldı. Olayla bağlantılı bir gazeteci de feci şekilde dövüldü.

Hrant’tan 14 sene sonra

Hrant, 14 yıl önce ülkedeki durumu şöyle yorumluyordu: “Dindar kesimden bizim korkularımızın, beklentilerimizin giderilmesi, onların üzerine baskı, dayatma yaparak değil, onların bizatihi kendilerinin siyaset yapmalarıyla ve kendi kendilerini reforme etmeleriyle ancak mümkündür diye düşünüyorum. İnşallah, bu süreç kesintiye uğramaz ya da şu karanlık süreci kısa sürede atlatırız.”

Çözüm süreci… Kaftancıoğlu’na ceza…

Üç kadının öldürülmesini Başbakan Erdoğan “Provokasyon veya iç infaz” olarak yorumladı. Yardımcısı Bülent Arınç “Üzüntülerimi ifade ediyorum” dedi. Hükümete yakın medya, cinayetleri ‘Çözüm Süreci’ne karşı ‘pusu’ ve ‘sabotaj’ diye niteledi. Sonra Öcalan’ın mektubu televizyonların canlı yayınlarında okunacaktı.

Suçu AB’ye atmadan önce…

Türkiye’nin başta Avrupa olmak üzere Batı dünyasındaki fotoğrafı sempatik değil. Bunun değişik, siyasi, sosyal, kültürel nedenleri bulunuyor. Yönetimin son yıllarda AB ile ilişkileri önemsemeyen bir çizgi izlediğini de gözardı edemeyiz. Kimin haklı olduğu tartışmasını bir yana bırakalım.

Yılmaz Güney destanı

Pavyon kapılarında korumalıktan, sinema salonlarına film bobinleri taşımaya, her işi yapar. Orada tanıdığı insanların da etkisiyle solcu olur. Bir sanat dergisine yazdığı öykü yüzünden komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle 2 yılla cezalandırılır. 8 ay yatıp afla çıkar... Sonra İstanbul... “Çirkin Kral” filmleri...

Kölecilerin bayrağıyla Senato’ya baskın…

Bazı ABD yayın organlarının faşist diye niteledikleri bu bayrak, iç savaşta köleliliği savunanların elindeydi. Köleliğe 1863 yılında son veren ABD Başkanı Abraham Lincoln’ü öldüren Güneylilerin bayrağının baskında yeniden ortaya çıkması, bu hareketin gerisindeki ideolojiyi anlamak isteyenler için ilginç bir ipucu. Bakalım daha neler olacak...

Bir fotoğraf çekmiştim

İlhan Hoca’nın bir anlamda yıllarca sürgün yaşadığı ABD’den Türkiye’ye dönüşü, bana 15 yıl önce Beyoğlu’nda gerçekleşen bir buluşmayı hatırlattı. İlhan Hoca’nın da içinde bulunduğu grubun fotoğrafını çekmiştim.

Fikri Sağlar’ın görüşlerine katılmıyorum ama…

Katı laik anlayış, geçmişte, dinin toplumla ilişkisini kendi istediği doğrultuda tanzim edebileceğini sandı. Başörtülü, türbanlı kadınları, ‘şeriat tehlikesi’nin birer unsuru gibi gördü. Mahkemeler bu amaçla görev yaptı. Günümüze gelince; şimdi savcılar bir başka zeminde sahnede.

Tek dileğim futbolcu olmaktı

Futbol hırsım devam edebilirdi, ben de ülke çapında bir takımda oynayabilirdim. Ama okula da gidiyordum. İlkokul bitince Tarsus Amerikan Koleji’ne, sonra Tarsus Lisesi’ne devam ettim. Zaten siyasi bir ailede büyüdüğüm için ayağım futbolda, kafam siyasetteydi.

Bir anı: İsmet İnönü, Türkeş’i CHP’ye davet etti mi?

Türkeş, anılarını anlatırken ilgiyle izlediğimi görünce, geçmişin derinliklerine daldı ve keyifle anlatmayı sürdürdü: “İsmet Paşa bana 27 Mayıs’tan sonra, siyasete girmeyi teklif etti. CHP’ye davet etti. Metin Toker, Genel Sekreter İsmail Rüştü Aksal, Ecevit, Nüvit Yetkin gelip benimle görüşürlerdi. Sonra birden tutumları değişti.

Programlarına uymayan partiler n’olacak…

AK Parti programına bakıyorum: “Özgürlükler demokrasinin temelini oluşturur. İnsan hakları alanında faaliyet gösteren gönüllü kuruluşların, sivil toplum örgütlerinin görüş ve önerileri dikkate alınacak, devlet organları ile bu kuruluşlar arasında sıkı bir işbirliği oluşturulacaktır."

‘Boş lâf karın doyurmaz’

Gönül ister ki toplum, öncelikli olarak demokrasiyi, insan haklarını, özgürlükleri dert edinsin. İktidarları bu açıdan sigaya çeksin… Araştırmalar tayin edici olanın tencere olduğuna işaret ediyor. Ekonominin bu sinyalleri iktidarın aleyhine yazıyor. İktidar da başı sıkıştığında, milliyetçi hamasete sığınabiliyor.

Reform

Tabii, daha önemli olan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kararı. “Her alanda demokratikleşme” adımlarına hazır mı?Böyle bir süreci başlatırsa, kimden, hangi partilerden destek alabilir? Bu noktada, Erdoğan’ın son günlerde “Cumhur İttifakı’na kararlılıkla devam” yönünde mesajlar verdiğini de gözardı etmemek gerek. Bu da reform hedefiyle çelişen bir yaklaşım anlamına geliyor.

Orhan Doğan’ın kızı Ayşegül

Bu davalar gözden uzak bir yerlerde birçok insanı mahkum ederek toplumsal baskı ortamı yaratıyor. Bölgede birçok belediye başkanının hapse atıldığı bir siyasi iklimden söz ediyoruz. Seçilenlerin yönettiği bir ülke iddiasıyla gelen bugünkü iktidarın bölgede bulduğu çözüm, yeni çözümsüzlükler üretiyor.

Ebubekir Sofuoğlu vakası…

Sofuoğlu, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasını hararetle savunanlar arasında. İstanbul Sözleşmesi’ne destek verenleri, ‘Feminazi ve Feminist Pislikler’ olarak tanımlayarak bıçkın dilini topluma hatırlatmışlığı var. Zaten eksik olmasın, bir kısım medya kendisine yeterince değer veriyor.

“Yap bir anket Karagöz’üm”…

Son günlerde yapılmış bir anket, endişelerimi artırdı. “Daha önceki anket fiyaskolarının bir yenisiyle mi karşı karşıyayız?” diye sordum kendime. Bir TV programında şöyle bir yorumla karşılaştım: “Yeni yapılmış bir araştırmaya göre: Muharrem İnce bugün parti kursa alacağı oy yüzde 14.8 görünüyor. Mustafa Sarıgül kurarsa, onun oranı da yüzde 4.1...”

Alanyaspor: Bir barış takımı

Beşiktaş maçında biri penaltıdan iki golü de atan, galibiyeti getiren isim de tanıdık. Komşu ülkenin Korinth kentinde doğmuş bir diğer genci; Anastasios Bakasetas. Maçın yıldızlarından biri de kısa boyuyla nefesi bitinceye kadar koşan Emanuel Siopis’ti. Alexandroupolisli, yani Lozan Antlaşması’yla Yunanistan tarafında kalan Dedeağaç doğumlu.

Avrupa Birliği olmadan olmaz

AB kriterleri içinde en önemli kriter insan hakları ve özgürlükler. AB cenahından öğrendiğimiz kadarıyla Liderler Zirvesi’ndeki eğilimi şöyle özetleyebiliriz: AB liderleri Türkiye’ye yönelik bazı yaptırımlara başvuracak. Ancak bu sanıldığı gibi büyük bir yaptırım olmayacak.

Kılıçdaroğlu: Meclis etkisizleştirildi

Meclisteki konuşmadaki ekonomi eleştirileri daha çok aşırı dış borçlanma, yüksek faiz ödemeleri, asgari ücretin artırılması, Tank-Palet fabrikasının hisselerinin satılması üzerinde yoğunlaştı. Kılıçdaroğlu’nun hazineden eksilen 183 milyar dolar üzerine sorduğu sorular dikkat çekiciydi.

Cemal Reşit Rey’de “Mücbir Sebep”…

Hareketlerdeki estetik zenginliğiyle, kostümleri ve ışık düzeniyle evrensel ölçülerde bir sanat etkinliği “Mücbir Sebep”. YouTube üzerinden izledik. YouTube’a “Mücbir sebep CRR” yazdığınızda gösteriye ulaşabiliyorsunuz.

12 Mart anısı: Asker kişi

O dönemde fiili bir askeri yönetim vardı. Ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi de açıktı. Kanunları Meclis çıkarıyordu. Mamak Cezaevi’ndeki “asker kişi” gerilimi sürerken, Albay Saldıraner, komutanlarına durumu ilettiğini, askeri mahkemelerin tutukladığı kişilerin asker kişi sayılacağını, bu yönde kanun çıkarttıracaklarını bize duyurdu.

Savcı Doğan Öz’ü vurdular

12 Eylül darbesine giden yolda önemli cinayetlerden biriydi Doğan Öz’ün öldürülmesi. Savcı Öz, darbeye gidişi görmüş, Başbakan Bülent Ecevit’e bir rapor yazmıştı. Rapordan satırlar: “...ilk bakışta can ve mal güvenliğini tehdit eder gibi görünen şiddet olayları ‘anarşik eylemler’ olarak nitelenecek kadar basit değildir...

Radikallerin sevmediği isim: Kılıçdaroğlu

Kılıçdaroğlu, muhalefeti meşru zeminde yürütmeye, partisini bir iç çatışmaya neden olabilecek sokak gösterilerinden uzak tutmaya gayret ediyor. Türkiye gerilim ile uzlaşma arasında salınan bir ülke. İktidarın radikal kanadı da muhalefetin radikal kanadı da gerilimi seviyor. İktidar içinde “güvenlik” eksenli siyasetin egemen olması, çatışma ortamının alevlenmesiyle paralel yürüyor. Bu yüzden iktidarın radikal kanadının hedefinde Kılıçdaroğlu var. Onu kavgaya davet etmeye, sokağa çekmeye gayret ediyorlar.

İyimser gazete

Sonunda milletvekili olmadım, gazeteci oldum. Tarsus gibi bir taşra kasabasında o günün koşulları içinde uzaklardaki ulusal gazetelerde yazar olmak, hayalin bile ötesindeydi. Ben gazeteci olarak mesleğimden memnunum.