Oral Çalışlar
Meral Akşener, “Kürt” dedi, “Zaza” dedi, “Ali” dedi…
Ülkücü hareketteki değişimi yakından izleyen “Yeni Ülkücülük” üzerine araştırmalar yapan akademisyen İkbal Vurucu gelişmeyi şöyle özetliyor: “Meral Hanım’ın bu kongredeki konuşmasında gündeme gelen konulardan yola çıkarak, İYİ Parti’nin klasik veya AK Parti söyleminin etkisine giren muhafazakar milliyetçi söylemden açıkça farklılaştığını belirtebilirim.
CHP’den anadilde eğitim formülü
"Mısır’la, İsrail’le, Suriye’yle, Irak’la, İran’la, Yunanistan’la ilişkileri bir an önce düzeltmeliyiz. Biz parti olarak bu konuda ilk adımı atıyoruz. Ünal Çeviköz başkanlığında bir heyeti ekim ayı içinde Mısır’a gönderiyoruz. Başından beri de Şam yönetimiyle diyaloğun kesilmesinin yanlış olduğunu söylüyoruz."
Kaftancıoğlu- Kılıçdaroğlu: Nasıl bir CHP?
CHP’nin sosyalist, liberal veya “Kürtçü” bir partiye dönüştüğünü söylemek pek gerçekçi değil. Ancak şu söylenebilir: Yeni çizgi, katı devletçilikten, sert “laiklik”ten/sert ulusalcılıktan, halkı küçümseyen tek parti zihniyetinden bir ölçüde uzaklaşıyor. Sosyal demokrasinin evrensel değerlerine yönelik bir arayışın ipuçları var.
Yerli ve milli olmak yeter mi?
Milletlerüstü ve sınırlar ötesi bir çalışma hayatı var. Teknolojik gelişmenin yanında ülke nüfusları da çok renkli hale dönüşüyor. Avrupa’da yoğun göç nedeniyle çok büyük bir Müslüman nüfus oluştu. ABD’de “Hispanikler” denen İspanyolca konuşan halklar giderek genişleyen bir kitle.
“Domino teorisi” 12 Eylül’ü tetikledi
Sonuç olarak “domino teorisi” korkusu, ABD ve adamlarını harekete geçirdi. Türkiye kamp değiştirmedi ama militarist bir yönetim kuruldu. Darbenin ardından siyasi partiler kapatıldı. Gazeteler susturuldu. Sivil hayat postallarla ezildi. Onlarca insan idam edildi.
Her derde deva: ‘Dış güçler’
Ülkenin kötü yönetilmesini, ekonomideki çıkmazı dışarıya havale ederek huzur bulabilirsiniz. Ekonomik sıkıntılar mı var, reçete hazır: “Karadeniz bakır madenimiz var, doğa hakları savunucularını yolluyorlar... Gizli sözleşmeler, gizli maddeler var... Birilerini örgütleyip altın madenlerimizi de kapattırdılar... Bor çıkarmamıza engel olmasalar, dünyanın en zengin ülkesi olabiliriz...”
Ecevit 6-7 Eylül’de özür dilemişti
“Fatih Bizi Affet” başlıklı yazı, ırkçılığı, farklı inançlara ve dinlere yönelik düşmanlığı eleştiren satırlarıyla ilgi çekici. O dönem için belki de aykırı sayılabilecek bir yazı. Yazının bazı bölümlerini aktarıyor, bu acı olayın 65. yıldönümünde Rum, Ermeni, Yahudi komşularımızın acılarını paylaşıyoruz. 9 Eylül 1955 tarihli Ulus Gazetesi’ndeki Bülent Ecevit imzalı makaleden satırlar:
Muhalefetin yumuşak karnı Gül mü?
İktidar tarafı, CHP’nin “yumuşak karnı” olarak gördüğü Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunu gündemde sıcak tutmaya gayret ediyor. Hatırlayalım: Abdullah Gül, geçen Cumhurbaşkanlığı seçiminde bu...
Z kuşağı: Türkiye’yi onlar mı değiştirecek?
Bu özellikle farklı kültürler arasında sıkışan muhafazakâr aile çocukları için geçerli. Gençleri geleneksel değerler, otoriteler ve kurumlar vasıtasıyla denetim altında tutma eğilimiyse etkili olmuyor. “İtaat”, “dava adamlığı”, “dünyayı fethetme” gibi yaklaşımlar gençlere aşırı ciddi, sıkıcı, yaşlı geliyor. Ayata’ya göre, genç kesimde modernlik ve laiklik, dindarlık ve muhafazakârlığın önüne geçti.
Dış politikada dostları çoğaltmak…
Şurası çok açık: Bu ülkelerle ilişkileri bozduğunuzda, “arabulucu” vb. gerekçelerle iki süper devlet (ABD ve Rusya) devreye giriyor. Bölge ülkeleriyle sertleşen ilişkiler, içeride de sert-milliyetçi bir siyasi iklim yaratıyor. Hele de denkleme süper devletler girince, iş iyice içinden çıkılmaz hale geliyor. Her şey karmaşıklaşıyor ve sürüncemede kalabiliyor.
Cavid Bey’in idamı
Cavid Bey’e yönelik iddia ağırdı: Atatürk’e karşı girişilen İzmir suikastinde tertipçiler arasında yer aldığı öne sürüldü. Ancak bu iddia için hiçbir kanıt öne sürülemeyince İzmir Suikastı davasından ayırarak yargılamak amacıyla Ankara’ya getirdiler. Yargılama orada yapıldı. İdam kararı orada verildi. Şiar Yalçın’ı, 17 Ekim 2010 tarihinde yitirdik. Şiar Yalçın babasını kaybettiğinde bebekti.
Siyasi meşruiyet ve seçimler
Türkiye’de askeri darbelerin ardından darbecilerin ilk yaptıkları açıklama, “en kısa zamanda demokratik parlamenter rejime dönüleceği” şeklindedir. Çünkü, “kalıcı” bir şekilde onların orada oturmasını sağlayacak bir toplumsal destek hiçbir zaman olmamıştır.
Yüz yıl önce kadınlar… Sanki bir şey değişmedi
Aradan geçen yüz yıla rağmen kadın-erkek ilişkisindeki sorunların birçoğu aynı. Erkek egemen söylem de kadınların hak arama hedefleri ve uğradıkları baskı da çok değişmemiş. Prof. Dr. Serpil Çakır’ın “Osmanlı Kadın Hareketi” (Metis Yayınları) isimli kitabını okuyorum. Yüzyıl öncesinin satırlarını aktarıyorum:
AK Partili kadınlar, AK Partili erkekler
AK Partili kadınlar, Abdurrahman Dilipak hakkında 81 ilde dava açmaya başlayınca, onlar da üç ismi seçip hedef haline getirmek istiyorlar. Amaçları İstanbul Sözleşmesi’ni kadük etmek. Bütün kadınlar -AK Partililer de dahil, sözleşmenin erkek egemen düzene karşı önemli bir kazanım olduğunda hemfikirler.
Kılıçdaroğlu’nu sağcılıkla suçlayanlar…
Birinci olarak iktidar olabilmek için. Yüzde 25-30’luk oy oranıyla yüzde 50 artı 1’e ulaşmak ancak ittifakla mümkün. Öncelikle bu yüzden diğer partilerle işbirliğine ihtiyaç duyuyor. İkinci olarak, CHP’nin başından beri itiraz ettiği “Başkanlık Sistemi”ni değiştirebilmek için böyle bir ortaklık zorunlu.
Çaresiz erkekler!
Düzenlerinin bozulmasından, ev içindeki egemenliklerinin, korkutucu üstünlüklerinin sarsılmasından endişe ediyorlar. “Kol kırılır yen içinde kalır” mantığıyla kadınları susturmaya çalışıyorlar.
Kimlik siyaseti gücünü kaybediyor
Davutoğlu ve Babacan, kimlik siyaseti yapan geleneğin içinden çıkıp, “demokrasi”, “özgürlükler” vurgusuyla yeni bir dil oluşturuyorlar. Babacan “iktidar olsam ilk iş olarak hapisteki düşünceleri nedeniyle tutuklananları serbest bırakırım” diyor. Davutoğlu, Kürt meselesini bir demokrasi meselesi olarak gördüğünü ifade ediyor.
Bahçeli’nin Akşener’e çağrısı… Muharrem İnce’nin imkansızlığı…
CHP’nin girişimiyle muhalefet ortak hareket ederek büyük şehirlerin tamamına yakınını iktidardan aldı. Şimdi en geç üç yıl içinde bir genel seçim yapılacak. CHP’nin omurgasını oluşturduğu muhalefet büyük olasılıkla genel seçimde de birlikte hareket edecek. Muhalefetin birlikte hareket etme ihtimalinin aynı zamanda iktidarı değiştirme beklentisini de içinde taşıdığı söylenebilir.
‘Seküler erkekler’ şaşırmadı mı?
Oral Çalışlar’dan, Alper Görmüş’ün Serbestiyet’te çıkan
“Dindar kadınların direnişine seküler kadınlar da çok şaşırmış olmalı” başlıklı yazısına ilişkin değerlendirme.
Demokrasi aklına bile gelmiyor… Ama tam bağımsızlıkçı!!!
İçeride, ekonomi, sosyal sorunlar, iç gerilim yükselince bir dış mesele patlatmak, geleneksel bir siyaset oyunu. Zayıf demokrasilere sahip olan ülkelerin iktidarları, rakiplerini dış mihraklarla irtibatlı göstermek konusunda epeyce tecrübelidir. Muhalefet kolayca emperyalizmin oyuncağı ilan edilebilir, özel olarak dışarıdan hazırlanıp yönlendirilen bir güç gibi gösterilebilir.
Murtaza Çelikel’i kaybettik
Yazı masasına oturduğumda Murtaza Çelikel’in ölüm haberini aldım. Çok üzüldüm, kitaplığımızın rafındaki Benim Küçük İmparatorluğum, Murtaza Çelikel Kitabı’nın (Kırmızı Kedi Yayınevi) sayfalarını çevirmeye başladım.
Yerli mi? Milli mi? Evrensel mi?
Hangi coğrafyanın hangi birikime ne oranda emeğinin geçtiği tartışılabilir. Ancak sanat (tıpkı bilim ve spor gibi) insanlığın ortak öyküsüdür. Spartaküs filmindeki köle isyancısı rolündeki Kirk Douglas benim de kahramanım. Benim hikayemin de bir parçası.
Ayasofya tartışması
İslamcıların siyaset alanına çıkıp etkili bir aktör haline dönüşmeleri çoğulculuk adına bir kazanımdı. Ancak laik kesimin kaygılarına daha çok özen gösterilmeli. “Öteki”nin tepkileri umursanmalı. Yeni bir toplumsal uzlaşma ancak gerçek demokrasi ve fikir özgürlüğü temelinde sağlanabilir.
Eşcinselle ne alıp veremediğiniz var…
Tüm cinsel kimlik ve yönelimlere eşit yaklaşım en temel insan hakkı değil mi? İnsanlığın en eski tarihlerinden beri eşcinsellik bir gerçeklik. Bazı toplumlar ve bazı dönemlerde bu yönelim, tarihin bazı dönemlerinde ağır baskılara maruz kaldı.
Suç seçmende mi? Yoksa!…
Yenilmez sanılan çokça parti, çokça lider halkın oylarıyla tarihe karışıp gitmiştir. Geçen yıl yapılan 30 Mart yerel seçimleri, iktidar partisine ciddi bir ihtar oldu. Özellikle, tekrarlanan İstanbul seçimlerinden sonra, bu halkın, bu seçmenin “adalet”, “hakkaniyet” duygularının ne kadar güçlü olduğunu görebildik.
CHP Kurultayı neden önemli?
CHP, yüzde 25-30 bandındaki oylarıyla tek başına iktidar olabilir mi? Ancak bir muhalefet cephesi içinde en büyük ortak olarak bir rol oynayabilir. Muhalefet cephesini iktidara taşıyacak bir cephe oluşturmanın sorumluluğu en başta CHP yönetiminin omuzlarında.
‘Özgürlükçü’ değil ‘güvenlikçi’
İktidar partisi devlete egemen olurken, “devletçi zihniyet” de aynı oranda iktidar partisine sirayet etti. “Devletçilik” kapsamlı ve birçok yöne “çekilebilecek” soyut bir kavram. Bizim meselemiz ise devlet-toplum ilişkisinde nasıl bir tavır izlendiği/izleneceği.
Özgürlükçü söylemden yasak savunuculuğuna…
AK Parti iktidarı öncesi dönemlerde; işkence ve hak ihlalleri nedeniyle Türkiye’yi eleştiren ülkelere, dönemin iktidarları benzer tepkiler gösterirdi. “İç işlerimize karışamazsınız, başlarım sizin insan haklarınızdan” diye kestirip atarlardı. AK Parti iktidara gelirken, içe kapanmacı, hak ihlallerini savunan zihniyete karşı olduğunu belirtmişti.
Renklerden ‘tehlike’ üretmek
Bir ülke, demokrasiden ne ölçüde uzaksa, LGBT konusunda da o kadar baskıcıdır. Bunu dünya ölçeğinde yapılmış araştırmalar gösteriyor. Bir iktidar partisi yetkilisi olarak Hamza Dağ’ın, bu kesime yönelik dışlayıcı tavrı, kendince bir siyasi çıkış. Bu konuda toplumdaki önyargılara hitap ederek siyasi destek sağlamayı umuyor gibi görünüyor.
Neden ilerleyemiyoruz neden patinaj yapıyoruz?
Laiklerle dindarlar arasında, umulan oranda uzlaşma gerçekleşmedi, iletişim kanalları umulan oranda açılmadı. Kimlikler üstünden kutuplaşma arttı. Bununla birlikte, şu anki ana eğilim, laik-dindar çekişmesinin tırmanmasından yana değil. Son dönemde, bir yandan kimlik siyaseti pompalanırken, tam tersini savunan kişilerin de ilgi gördüğü, hatta yükselişe geçtiği söylenebilir.