Oral Çalışlar
Tunç Soyer: “Türkiye İzmir’den değişecek…”
Demokrasiyle yönetilen bir şehir, insanların hayatını kolaylaştıran, güzelleştiren sonuçlar doğuruyor. Demokrasiyi yerelde hayata geçirmek istiyorum. Kentin doğası en büyük zenginliğidir. Kökleri, gelenekleri, lezzetleri, yaşam tarzı çok iyi korunmalıdır ki, gelecek onun üzerine inşaa edilebilsin. İzmir'in doğası korunuyor.
Zeybekçi’nin İzmir projeleri
İki gündür İzmir’deyiz. Şehrin genel havasını anlamaya, rüzgarın nasıl estiğini kavramaya çalışıyoruz. “Hayat tarzıma dokunma”, “Kaleyi ele geçiremezsin” üzerinden gelişen polemiğin yarattığı refleksle İzmir, CHP’nin ve seküler hayat tarzının simgesi konumuna gelmiş. AK Parti, işte böylesine zorlu bir seçmen karşısında, İzmir’i kazanabilmenin yollarını arıyor. Zeybekçi gibi etkin bir siyasi figürle sahneye çıkmasının nedeni de işte bu zorluğu aşabilmek.
Son bir yılda değişen eğilimler
En önemli sorun olarak işsizlik görünüyor. Geçen yıl yüzde 17'nin en büyük sorun olarak gördüğü işsizlik bu yıl yüzde 26.9'a fırlamış. FETÖ tehdidi algısı yüzde 18.1’den yüzde 16.2’ye düşmüş. Terör yüzde 29’dan yüzde 13.8’e gerilemiş. Mültecilere olumsuz yaklaşım, yüzde 2.9’dan yüzde 3.5’a çıkmış.
Mağdur ya da mağrur…
İktidar partisinin "mağduriyet" dönemi bitti. Daha özgür ve daha demokratik Türkiye'ye doğru ilerleme iddiasıyla yapılan siyasetin tıkandığını söyleyen, "metal yorgunluğu" saptamaları yapan partililerin sayısı artıyor. "Asıl statükocu iktidar oldu" yönündeki muhalefet eleştileri çoğalıyor.
Terörist’likten seçmenliğe terfi
CHP’nin HDP oylarını alma ihtimali olan yerlerde, iktidar çevreleri, “CHP teröristlerle işbirliği yapıyor”, “Kirli ittifak” benzeri suçlamalarını yaygınlaştırdı. Bu suçlama, Kürt seçmenin CHP’nin başını çektiği muhalefet adaylarına daha fazla yönelmesine yol açabilir. Peki AK Parti yönetimi bu olasılığı ne kadar hesaba katıyor?
CHP’deki değişik sesler…
Bu durumu zaaf olarak görmüyorum. Herkes, tepkisini, görüşünü değişik yollarla ifade edebiliyor. Genel Başkan dahil herkes eleştirilebiliyor. Olumlu taraftan bakarsak, alışık olmadığımız türden bir “parti içi çok seslilik”ten bile söz edebiliriz. Umarız bu çok seslilik, demokrasi arayışındaki ülkemizde, yeni imkanlar, yeni yönelimler için de bir fırsat haline dönüşebilir.
Venezuela: ‘Ya ABD! Ya diktatörlük’ mü?
Latin Amerika’da sol rüzgar esti. Birçoğunda sol ve sosyalist adaylar seçimleri kazandı. Ne yazık ki, solcu parti ve liderler de, kıtanın kaderini değiştiremediler. Bu kez solcu diktatörlükler kuruldu. ‘ABD’ye karşı’lar diye, Maduro ve benzeri diktatörleri, masum mu sayacağız? ABD karşıtı söylem üzerinden kendi halkına zulmü meşrulaştırmaya çalışmalarını mazur mu göreceğiz?
Ayşen Gruda’dan bir anı
Beni en çok çarpan, etkileyen ‘Onlar bana bir şey yapmazlar’ ifadesi olmuştu. Bir o kadar anlamlı bulduğum bir diğer cümlesi ise, ‘Benim filmlerimle büyüdüler’ idi. Ayşen Gruda gibi sanatçıların “barış fotoğrafı”nda yer alması, çok çok değerliydi.
Fazıl Say ve AK Parti Programı
Muhaliflere yönelik baskılar, ekonomik ve toplumsal gerilimler sürerken, sanki hayat tamamen normal şekilde devam ediyormuşçasına bir “uzlaşma havası”ndan söz edilmesini, yapmacık bulanlar var. Elbette farklı bakış açıları olabilir. Ne olursa olsun, gerilimi azaltmanın yollarını aramalı, imkanları çoğaltmalıyız. Fazıl Say-Erdoğan diyaloğu, bu yönde atılmış bir adım.
Yerel seçimleri ‘Beka’ya bağlamak…
Demokrasisi gelişmiş bir ülkede, seçim sonuçlarını, ya da iktidar değişimini “beka” meselesine bağlasanız, kimse sizi ciddiye almaz. Çünkü kurumları oturmuştur. Siyasetçinin harekat alanı belirlidir, kanunlarla sınırlanmıştır. Bir ülkenin kaderi şu veya bu partinin iktidarda bulunması ile tehlikeye düşmez.
Hrant’ı kalıcı kılan…
Ermeni meselesinde Türkiye'yi dışarıdan baskı altına alarak bir sonuca uluştırmanın anlamsızlığını görüyor, yurtdışındaki Ermeni diasporasına, “Türkleri anlayın” konferansları verirken içerde de eleştirilerini sakınmıyordu. Toplumdaki bütün farklılıkları tehlike gören zihniyetin, yani devlet otoriterliğinin, İslamcıyı, Kürt'ü, Ermeni’yi dışlayan kültürün verdiği zararları cesaretle ifade etmekten çekinmiyordu. Dışlayıcı devletçiliğin, dışlayıcı milliyetçiliğin yerine, eşit yurttaşlığı savunuyordu.
ABD PKK’ya silah bıraktırır mı? Bıraktırırsa ne olur?
Sahadaki gerçeği gören Erdoğan'ın, Kürtlerin varlığı, Suriye'de yönetime katılmaları gibi noktalara, itirazı yok. İtiraz, PYD/YPG'ye. Ankara, PYD/YPG'yi, PKK ile ilişkilendiriyor, onu kendi varlığına yönelik "bir terör tehdidi" olarak görüyor ve bunu ifade ediyor.
ABD ile ipleri germek…
Evet, her uygulayacakları yaptırımın onlar açısından da bir bedelinin olacağı muhakkak. Öte yandan, en ağır bedeli ödeyen taraf genelde biz oluyoruz.
Ilıcak-Altanlar davasında hukuk…
Siyasetin konusu olabilecek meseleler yargıya havale ediliyor. Hatırlayalım: Yargı, zaten, uzun bir dönem boyunca Gülen Cemaati’nin egemenlik alanı olmuştu. Adaletsizliklere neden olan toplu tutuklamalar, büyük mağduriyetlere yol açıyordu. Yaşadıklarımıza bakınca, yeniden o dönemi hatırlatan yöntemlerle muhatap olduğumuzu görebiliyoruz. Mağdurlar başka olsa da, isimler değişik olsa da, yöntemler aynı.
Münir Aktolga’nın Hatıralar’ı: Bir 68 hesaplaşması
1968 gençlik hareketi içinde başlayan silâhlanma, sokakta ve hâkim olunan okullarda farklı görüşteki öğrencilere -- ve zaman zaman sıradan halka -- uygulanan şiddet, sonraki gelişmelerin yönünü de belirledi. Bu tür eylemler konusunda gençlik içinde o dönemde ciddi tartışmalar yapıldı. Bunlar bence göstermelik tartışmalar değildi. Çünkü önce okullarda başlayan şiddet, giderek siyasal eyleme ve örgütlenmeye dönüştü.
Yargı güvencesi olmazsa…
TMK’daki madde nedeniyle gizlilik kararları alınması, bütün soruşturmaların gizli sayılması gibi uygulamalar, savunma hakkını zedeliyor. Osman Kavala, 15 aydır, iddianamesiz, neyle suçlandığını bilmeden, dosyayı inceleme imkanı olmadan yatıyor. Sonuç: Adalet Bakanlığı’nın yargı reformu çabası olumlu. Ancak siyasi iradenin yargıya müdahaleden uzak durması şart.
Hangi Kürtler?
Kritik bir mesele de "Kürtler" sözcüğünden neyin anlaşıldığı. Ankara, PYD/YPG'yi Kürtlerin meşru temsilcisi olarak kabul etmiyor. Zorbalıkla ve silahlı baskı yoluyla bölgedeki muhalefeti ezdiğini belirtiyor. Bu nedenle onları muhatap olarak görmüyor.
Ekrem İmamoğlu: Doğru seçim
Toplumun alt gelir gruplarına pozitif ayrımcılık yapılmasından yana bir tavır içinde olacağını ifade etti. Listelerde, kadınların yok sayılmasına yönelik eleştirilere hak verdi. Kadın sayısının artması için çaba sarf edeceğini söyledi.
İslami kesimde muhasebe…
Fanatikler, “gavur icadı” diyerek görmezden gelse de, yeni yıl, İslami kesimdeki bazı isimler tarafından “iç hesaplaşma” için fırsat olarak değerlendiriliyor. İktidarın imkanlarından yararlanmanın, yozlaşmanın...
‘Sen eğlenemezsin’ deyince
Bildiri yayınlayan gençlere de birkaç sözüm var: İslam dünyası, geriliğin pençesinde, baskıcı yönetimler altında acı çekiyor. İslam dünyasının temel ihtiyacı, demokrasi, eşitlik, adalet ve daha mutlu bir yaşam. Karamsar ve eğlencesiz bir hayattan değiştirici enerji çıkmaz. Kudüs de bu şekilde kurtarılamaz. Eğlenmek, gülmek, oynamak her insanın hakkıdır.
Tırmanış…
Yaşama tutunma ve yeni şeyler yaratma hevesini kırıyor, depresif bir duruma yol açıyor. İktidar yarışını sükunetle, birbirimizi daha az hırpalayarak yürütemez miyiz? Yerel seçim sürecini, ‘kim daha iyi hizmet edecek’ düzleminde yaşamayı neden başaramıyoruz?
Depresyonda mıyız?
oldu, kaybettikleri seçimler de. Sonunda bu partiler siyasetten silindiler. Muhalefetin, umutsuzluğa, karamsarlığa, tepkiselliğe gömülmek yerine, seçimlerin her zaman sürprizlere açık olduğu gerçeğini daha iyi kavramasında ve bu gerçeğe uygun politikalar geliştirmesinde yarar var. İktidarın da, aldığı oyların, gördüğü desteğin, halkın verdiği bir tapu olmadığını anlamasında; üstten bakan, gücün cazibesine kapılan tavrın gözden geçirilmesinde büyük yarar var.
Hulusi Akar ve 15 Temmuz
Şu açık: Fetullahçıların, TSK’nın en tepe noktalarına kadar sızabilmiş olmaları, çok boyutlu bir zaafiyet ve aymazlığı ortaya koyuyor. Siyasetin, yargının, medyanın, kanaat önderlerinin sorumluluğunun olduğu oranda; TSK üst komuta kademesinin de sorumluluğu var.
Gazetecilikle politikacılık arasındaki sınır
İktidar ile medya arasında sınır belirsizleşmiş durumda. Medya siyasetçiden daha militan ve saldırgan bir dili kullanabiliyor. Küfrü meşru görebiliyor. Gazetecinin, parti militanı gibi davranmaması, kendi tercihleriyle haberciliği birbirinden ayırt edebilmesi çok önemli. Bu, iktidara yakın gazeteci için geçerli olduğu kadar, muhalefete yakın gazeteci için de geçerli.
‘Tehdit’ algısıyla yönetmek
Ülkenin en büyük muhalif partisinin başındaki kişi, işçileri, barışçı eylem yapmak üzere sokağa çağırabilir. Bu, dünyanın her normal demokrasisinde, normal karşılanan bir siyasi hamledir. Yasal ve meşru eylem biçimlerinin “komplo” kapsamına alındığı oranda, akıl ve mantık geri plana itilmiş olur.
Fikir özgürlüğü lüks müdür?
“Eleştirilemez” bir konum, bir süre rahatlık sağlayabilir. Ancak, suskun toplumların gelişemediğini, gerilerde kaldığını, emeklediğini anlayabilmek için etrafımıza uzun uzun bakmaya bile gerek yok.
Batı çöküyor efsanesi ve gerçek…
Her gelişmeyi tersinden okumaya meraklı bir geleneğimiz var. “Batı’nın çöktüğü", ahlaken dejenere olduğu, gençlerinin gelecek umudunun kalmadığı gibi tezler; yeni değil. Ben kendimi bildim bileli, böyle yazılar okur, böyle diskurlar dinlerim. Bu tezler daha çok muhafazakar-sağcı kesimlerin tezleridir.
N’olacak şu Fenerbahçe’nin hali?
Hatırladığım kadarıyla ligde hiç bu kadar gerilere düştüğümüz olmamıştı. Fenerbahçe’nin efsanevi futbolcusu Lefter Küçükandonyadis’in adının verildiği bir sezondaki bu çöküş, hem ironik hem dramatik.
CHP’nin üç adayı kesin: İmamoğlu, Yavaş, Soyer
Bugünlerde açıklanması beklenen CHP’li 300 başkan adayının ismi, İYİ Parti ile yapılan görüşmelerin sonrasına bırakıldı. Şu noktada 100 adayın ismi açıklanacak. Bu durumda, İstanbul’da, Binali Yıldırım’la, Ekrem İmamoğlu yarışacak. Biri çok tanınmış ve deneyimli bir siyasetçi. Diğeri genç ve başarılı, ancak az bilinen, tanınmamış bir isim.
Her seçim neden hayati sayılıyor ki!
Şurası bir gerçek ki, siyaseti aşırı gerilim üzerine kurmak, belki kısa vadede seçmen kitlesini konsolide edebilir. Ancak, bu gerilimi sürekli ayakta tutmak, seçimleri tehlikeli hale getirebiliyor, neticelerini ürkütücü bulabileceğimiz bir potansiyel yaratıyor. Seçimlerin bence ‘“beka”yla falan bir ilgisi yok. Kim kazanırsa kazansın, Türkiye’nin demokrasi ihtiyacı, adil bölüşümün aciliyeti gerçeği değişmeyecek.