Oral Çalışlar
Uzlaşma, uzlaşma, uzlaşma…
Çıkış yolu uzlaşmadan geçiyor. Uzlaşma bir anlamda karşılıklı ödün demektir. Batıyla yeni bir diyalog zemini yaratmak, kimlikleri bir zıtlık olmaktan çıkaracak demokratik adımları atmak, "herkes düşmanımızdır?" ruh halinden çıkmak hepimize iyi gelecek...
Araplar ve Filistin davası
ilistin'de yaşananlar, her şeyden önce, bir insanlık dramı, bir insan hakları sorunu. Bir halkın, binlerce yıldır yaşadığı topraklardan, zorbalıkla, katliamla sürülmesi sorunu. Buna tepki göstermek için, Arap veya Müslüman olmak gerekmiyor. İnsan olmak, vicdan sahibi olmak, yeterli olmalı. Arap-İslam dünyasını eleştirelim. Onların bu işin çözümünün asıl anahtarı olabileceğini düşünme hayalciliğine ise kapılmayalım.
Filistin! Ah Filistin!
Türkiye'de en yaygın tepki, Arap ve İslam dünyasının bu konudaki sessizliğinden, duyarsızlığından duyulan rahatsızlık. Bu haklı olmakla birlikte, işin aslı değil. İşin aslı, dünyanın bu zülme ve haksızlığa sessiz kalması. İsrail'in her gün bir parça daha Filistin toprağına el koymasına kimselerin ses çıkarmaması.
Tahtakale esnafı ne yapar…
Önce bir duraklıyorlar. Bir heyecan düşüşü yaşadıkları söylenebilir. "Çoğunluk Reis'e verir" diyorlar. Sonra ekliyorlar: “Bir kısım vermeyecek, bir kısmın da kafası karışık” 16 Nisan 2017’de Cumhurbaşkanlığı Sistemi için yapılan anayasa referandumu öncesindekine benzer bir tablo var gibi görünüyor. Yüzde onluk bir kitle, değişik sinyaller veriyor. Ama o güne kıyasla heyecanları epeyce düşük gibi görünüyor.
‘Tamam mı Devam mı?’ İkilemi
“Tamam” kelimesi bugünlerde, muhalefet açısından bir simge haline dönüşmüş bulunuyor. Belli ki seçim kampanyasının ana teması da olacak gibi. Yani “kaybedeceksin” fikrinin hissedilmesi, ihtimal dahiline girmesi, muhalefeti motive ediyor, canlandırıyor, heyecanlandırıyor. İktidar da buna “yola devam” sloganıyla karşılık veriyor. Bu durum, iktidarla muhalefet arasında anlamlı bir rekabet olarak sürüp gidiyor.
İnce’den Demirtaş’a ziyaret
Geçmişi yargılamak ve geçmişle hesaplaşmak, siyasetçilerin önünde bir görev olarak duruyor. “Nerede hata yapmıştık” sorusunu sormaları gerekiyor. Yurttaş olarak biz önümüze bakıyoruz. Öte yandan HDP'liler, yaptıkları onca hataya, uğradıkları değişik baskılara rağmen siyaset meydanında kalabilmeyi başardılar. Bunun hala önemli bir imkan olduğunu düşünüyorum. Ana Muhalefet adayı İnce'nin, Demirtaş'ı ziyaret etmesini önemsiyorum. Bakanlıktan izin çıkmasını da.
İyi ki seçimler var
Serbest seçimlerin olduğu her yerde, iktidarı, seçmen belirler. Darbeler hariç, ülkemizde de, 1950'den bu yana, iktidara kimin geleceğine, seçmen karar verdi. Seçim sistemi ve seçimlerin yapılış şekli zaman zaman tartışma konusu olsa da, seçmen iradesi, belirleyici özelliğini korudu... Türkiye'de, benim kendi yaşam tecrübem içinde o kadar çok iktidar değişti ki…
Bahçeli’den talihsiz açıklama
Türkiye'de siyaset genellikle kutuplaşmalar üzerinden yürür. Seçmenini pekiştirmek isteyen partiler, sert bir söylem tutturarak, kitleyi kendi saflarında tutmaya çalışırlar. Bunların hepsi anlaşılır meseleler. Ancak “kabul edilebilir gerilim”in sınırları bulunuyor. Gereğinden fazla gaza basılınca, araba devriliyor. Onulması zor yaralar açılıyor.
Herkesin Abdullah Gül’ü kendine
Türkiye'nin temel derdi olan dindar/seküler kutuplaşması Gül meselesinde yeniden patlak verdi. Seküler muhalefet içinde “İslami kesimle uzlaşma”ya yatkın, farklılıkları bir zenginlik olarak algılayanlar, Gül'ü bir seçenek olarak gördüler. Bu kısa ama yoğun süreç içinde anlaşıldı ki, içinde bulunduğumuz tablo, bundan daha karmaşık denklemler içeriyor. Herkes bulunduğu pozisyonu korumayı daha konforlu buluyor.
1 Mayıs’ı unuttuk mu?
Bugün, geçmişin anlı şanlı günlerinin geride kaldığını söyleyebiliriz. Hayat bitmeden umut bitmez. Dünyayı asıl değiştirecek ve özgürlüğe kavuşturacak güç, mutlaka emekçiler, çalışanlar olacaktır.
‘Çözüm’e yeniden dönmek
Ne kadar uzağında görünsek de... 25 Haziran sabahı, kazanan kim olursa olsun, "çözüm meselesi"nin yeniden gündemimize geleceğini söyleyebiliriz.
Abdullah Gül aday mı?
Gül'ün adaylığı konusunda en kritik parti CHP. Ana muhalefet partisindeki ağır basan eğilim, Gül'ün aday olması yönünde. Kılıçdaroğlu- Karamollaoğlu görüşmesinde, taraflar arasında bu konuda bir uzlaşma oluştuğu öne sürülüyor. Karamollaoğlu, Abdullah Gül'le görüşüp, onu ortak aday olmaya davet edecek. Muhtemelen, bu çağrının ardından, Gül, muhalefet partilerini ziyaret edip eğilimlerini öğrenecek. Olumlu karşılık bulursa ortak aday olma önerisini kabul edecek. Benim izlenimim şu: Muhalefetin adayı bu hafta içinde kesinleşebilir.
Sessiz seçmen ne yapar?
Böyle ortamlarda, toplumun eğilimini, tercihlerini, tepkilerini anlamak kolay olmaz. Sessiz çoğunluğun ne düşündüğünü bildiğinizi sanırsınız. Görüntü bazen çok yanıltıcı olabilir.
Bahçeli 2002’de de erken seçim demişti
Türkiye, bugün de zor bir dönemden geçiyor. 2002 seçimlerine gidildiğinde, 2001 krizinin külleri tütüyordu. Koalisyon partileri bunun faturasını ödediler. Bahçeli, bir ihtimal, bu deneyimin ışığında, “bir an evvel seçim” demeyi gerekli görmüş olabilir. “Ekonominin giderek darboğaza doğru sürüklendiği” düşüncesi yoğunlaşıyor.
Kıbrıslılar, ‘Bizi kumarhane ile anmayın’
Türkiye ile KKTC arasındaki ilişkiler de kah gerilimli, kah uzlaşmalarla inişli çıkışlı bir seyir izliyor. “Türkiye”den gelenler”le, yerli Kıbrıslılar arasındaki kültür ve gelenek farklılığını adaya adım atar atmaz hissetmemek mümkün değil.Kıbrıs Türkleri, birlik konusunda eski heyecanlarını yitirseler de, kimliklerini, özgün tarihlerini, kendilerine özgü kültürlerini yaşatmaya, ayakta tutmaya kararlı görünüyorlar.
Kumarbaz Trump
Amerikan devleti, bir kişinin çılgınlıklarına, maceralarına karşı koyabilecek, dengeleyebilecek mekanizmalara sahip. Bunu hemen her gün yeni bir olgu ile görebiliyoruz. ABD’de “denge ve denetim" mekanizmaları güçlü. Ancak, maceradan hiç sakınmayan, tersine üstüne üstüne giden Donald Trump’un hangi kapılara yöneleceğini kestirmek, mümkün değil.
İsabella Rossellini: Yaşlı güzellik
42 yaşımdayken bana çok yaşlı demişlerdi. Gençleşmediğime göre beni neden istiyorlardı? ‘Önce beni bir görün’ dediğimde, ‘Hayır sizi istiyoruz’ diye ısrar ettiler.”
Otoriter modernleşme
Türk modernleşmesi, “halk iradesi” ile “otoriterlik arayışı” arasında gidip geldi. AK Parti dönemi, otoriter modernleşmenin sonu gibi görünüyordu. Ancak bu kez muhafazakarlık, o çok karşı çıktığı otoriter modernleşmenin peşine düşmüş gibi görünüyor.
“Arkadan iş çeviren”ler
Erdoğan, AK Parti'yi, önüne koyduğu hedefler doğrultusunda, dinamik bir güç olarak, sürekli alarmda tutmak istiyor. Ancak: Türkiye gibi çok değişik toplumsal güçlerin bileşkesinden oluşan bir ülkede, "uygun adım" ve "tek ses"le yürümeyi sağlamanın kolay olmadığı bir gerçek.
“Bu kadar da dememiştik…”
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Mevlüt Uysal, muhtemelen atamayla gelmenin baskısı içinde, Başbakan’ın ve de bazı bakanların katıldığı Arnavutköy AK Parti İlçe Kongresi’nde şunları söyleyebiliyor: "...Metroda da birinci önceliğimiz en fazla oy aldığımız yerler olacak inşallah.... Kongreler yenilenme diyorum. İnşallah bu yenilenme ile metro sözünü de verdik. Arnavutköy'den daha yüksek oy bekliyoruz diyorum."
Kararsızlar
Ortak tepki göstermeye başlayan önemli bir seçmen kitlesi, veya teknik bir ifadeyle söylersek yeni bir “seçmen davranışı” oluşmuş durumda. Daha çok bu değişimin muhafazakar seçmenlerde ortaya çıktığını da görüyoruz.
‘İstanbul’u kaybeden Türkiye’yi kaybeder’
Erdoğan da bu gerçeği gördüğü için İstanbul'a yükleniyor. İktidarın ve muhalefetin İstanbul belediye başkan adayları, bu nedenle giderek daha fazla önem kazanıyor.
Aydın Bey
Türkiye'nin en etkili yayın kuruluşlarına sahipseniz, siyasetin çelişmelerinden ve kavgasından uzakta bir yaşam sürmeniz, elbette mümkün değildir. Aydın Doğan da, özellikle son yıllarda, büyük altüst oluştan, fazlasıyla nasibini aldı. Son konuşmalarımızın birinde, "Artık torunlarımla oynamak istiyorum. Sakin bir yaşam sürmek istiyorum. Ama buna fırsat bulamıyorum. Her gün bir sorun çıkıyor." diyordu.
Yerel seçimler kritik eşik
Eğer yerel seçimlerde bir rüzgar yakalanırsa, muhalefet, "Başkanlık sistemine karşı parlamenter rejim" diyecek. Anketlere göre hala büyük çoğunluk kararsız. Bu kararsızlık belki de Erdoğan'ı korkutuyor. Çünkü, kararsızların iktidardan çekindiği için böyle konuşmuş olacağı düşünülebilir.
Avrupa düşman mı, dost mu?
Yıllar önceydi. Londra'ya bir konferans nedeniyle gitmiştim. Orada uzun zamandır siyasi mülteci olarak kalan eski bir tanıdığımla buluştuk. "Sen Avrupa Birliği üyeliğini savunuyorsun, değil...
Şahin Alpay, Mehmet Altan ve AİHM kararı
AB, demokrasi standartlarmız açısından, hala bir çıta oluşturuyor. AB, üyelik müzakereleri döneminde Türkiye'ye çok haksızlıklar da yapıldı. Öte yandan, düşünce özgürlüğü meselesinde, Batı'daki hassasiyetin, haklı olduğunu, bu yöndeki eleştirilerin Türkiye'deki demokratikleşmeye olumlu etki yaptığı, bir gerçek.
Beklenen çatışma olmadı, iyi oldu
Şurası bir gerçek ki, Kürtlerle Türklerin kaderleri ortak. Anlaştıkları zaman hayat kolaylaşıyor. Bölgeye huzur ve zenginlik geliyor.Ne yazık ki, Türkiye'ye egemen irade, yıllarca, Kürtlerin hak ve hukukunu dikkate almadı. İtiraz edeni şiddetle susturdu. Çözüm süreci, bu yolun devlet tarafından terk edilmesi için bir adımdı. Kürtler, sürece en büyük desteği verdiler.
Sapıklık diyerek geçebilir miyiz?
Bizim ülkemizdeki erkekler dünyasında cahil, içe kapanmacı, kadını yalnızca hizmetçi ve faydalanılması gereken bir cins olarak gören bir birikim var. Bunlar, din adına konuştukları iddiasıyla daha fazla taratftar toplamayı umuyorlar.
“Ahlak bekçileri”
Bu çağda, ahlak bekçiliğinin, sağcılık, solculuk, dindarlık, laiklikle o kadar doğrudan bir ilgisi yok. İdeolojileri aşan bir meseleyle karşı karşıyayız.
Müslümanlık…
Her çöküş, her yıkım, düşünsel kısırlığı da beraberinde getirdiği gibi, o kültürel zenginlik günleri de geride kaldı. Uzun lafın kısası, sorun, dinde Müslümanlıkta değil, din adına konuşan cahillerde ve yobazlarda.