Oral Çalışlar
Abdullah Gül seçeneği
Aday olur mu, olmaz mı? Bunu zaman içinde göreceğiz. Şu açık: Önümüzdeki iki yıl boyunca, hepimiz, Türkiye'nin “yönelim”ini takip edeceğiz. İç politikanın dengelerinin yeniden tanımlandığı bir dönemeçte, bölgede de, belki yüzyıllık bir düzen yeniden şekil alıyor. Cumhurbaşkanlığı yarışı, işte bu tablo içinde anlam kazanıyor. Tabii, 2019’a kadarki süreçte, şu an yapılan analizleri geçersizleştirici nitelikte, beklenmedik gelişmeler de yaşanabilir. Hep birlikte göreceğiz.
Deniz Baykal’ın başkanlık formülü
Cumhurbaşkanı adayı, AK Parti iktidarındaki tıkanmayı doğru görebilmeli, yeni bir atılım için umut yaratabilmeli. CHP adayının bütün bu tabloyu ve talep ortalamasını temsil edebilmesi mümkün müdür?
Erdoğan’ın AK Parti’ye dönüşü
AK Parti kurulurken, ortak aklı harekete geçiren, partinin ve taraftarlarının "eğilimi"ni önemseyen, çoğulcu bir görünüm vardı. Askeri ve bürokratik vesayetle mücadelede, genel demokratik kamuoyunun ve Avrupa Birliği'nin desteğini ciddiye alan bir çizgi izlendi. Önemli değişimlere öncülük edildi. Şimdi manzara epeyce değişik. OHAL ve yasakların giderek arttığı bir dönemdeyiz.
Dink cinayetinde FETÖ damgası
Hrant'ın öldürüldüğü gün Cumhuriyet gazetesindeki köşemde, "Bu bir devlet cinayetidir" diye yazmıştım. Dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan'a da, "devlet cinayeti mi?" sorusunu sormuştum. "Beni de öldürmek istiyorlar?" cevabını vermişti. O günlerin ortamının nasıl yaratıldığını sormak, araştırmak ve aydınlatmak da, cinayetin hazırlanmasını anlamamıza yardımcı olacaktır...
Saraybosna’da Latin Köprüsü
Karlı bir Saraybosna sabahında Şehitlik'e gittik. Begoviç'in mezarında ismi yazmasa, yattığı yer yine de dikkat çekecek şekilde düzenlenmişti. Mezarlıkta karların arasında kafasını kaldırmış siyah laleler, hüzünle direnişi simgeliyordu.
‘Drina Köprüsü’nün yazarının kasabasında
İç savaş sonrası ilginç bir siyasi yapı kurulmuş. Bu ülkedeki Sırp ve Hırvatlar yoğun olarak bulundukları bölgelerde özerk yönetimler oluşturmuşlar. Türkiye'nin bölgeye ilgisi, bu normalleşme sürecine ivme kazandırıyor...
“Yeni Türkiye” ve de “Devrim”
“Öncüler” liderliğinde bir "devrim" yapıldığını söylemek, böyle bir tahayülle bugünü açıklamak; bir “daralma” veya “kitlelerden kopuş sinyali” olarak görülebilir. 16 Nisan'ı böyle de okuyabiliriz.
“Beka” meselesi…
Bütün mesele; toplumun talep ve umutlarının doğru anlaşılıp doğru okunması. Bunu yapamayanlar, bugün olmazsa yarın kaybeder, yani kendileri beka sorunu yaşarlar.
Kritik iki buçuk yıl…
Olayların akışında, ana muhalefet partisi CHP'nin de etkili bir rolü olabilir. Referandum döneminde, olumlu bir tablo sergileyen CHP'yi, Kılıçdaroğlu ve arkadaşlarını bir başka yazımızda ele alacağız.
Seçmenden AK Parti’ye ağır bir sarı kart
Anayasa gibi toplumsal uzlaşma metinlerinin böylesine yöntemlerle topluma kabul ettirilmesinin mümkün olmayacağını görmeleri gerekiyor.
AK partililer…
Medyada iktidara yakın bazı kalemlerin parti içindeki ve dışındaki muhalif çevrelere yönelik suçlayıcı dili, AK Parti'nin saflarında endişelere neden oluyor. AK Parti, bir anlamda referandumda kendini sınıyor. Geçmiş birikimiyle, bugünkü hedefleri açısından ortaya çıkan çelişkiyi sorguluyor.
Hangi sonuç ne mesaj verir?
Kritik dengeyi, AK Parti'ye oy vermiş bir kesim belirleyecek. Bu kesimin nasıl bir tercihte bulunacağını öngöremiyoruz. Ciddi bir manevi baskı altında olan bu seçmenin tercihini yorumlama noktasında anketçiler de çok zorlanıyor.
Sicilya’da Ursino kalesinde Andy Warhol
Savaş sonrası, isyancı Sicilya'ya, özel statülü bir özerklik tanınır. (1948 İtalyan Anayasası). Bölgenin bir başkanı ve başkenti bulunuyor. "Ülkede eşi bulunmayan etnik ve dil özellikleri olan antik uygarlığın korunması" hedefleniyor.
Celal Bayar’ın kızı Nilüfer Gürsoy
AK Parti ve MHP’ye oy veren bir kısım sağ seçmenin tereddüt ve endişeleriyle Nilüfer Gürsoy’unkilerin örtüştüğünü, bazı anketlerde de görebiliyoruz. Sonuç olarak Türkiye bir tercih yapacak. Kamuoyunun etkili isimlerinin taraf ve tercihlerini ortaya koymaları normal. Bu açıdan baktığımızda, Celal Bayar’ın kızı Nilüfer Gürsoy’un tercihinin de sembolik bir anlam taşıdığını söyleyebiliriz.
“Fırat Kalkanı” ve sonrası…
PKK/PYD ekseni ise Türkiye'yi dize getireceğini düşünerek kaderini büyük devletlere bağladı. Bu tehlikeli bir yol. PKK silahları susturmalı, yeniden barışçı çözümün önü açılmalı.
İyimser ya da karamsar olmak
Son dönemde çoğulculuğu daha fazla benimseyen bir toplumsal yapı oluşuyor. Tekliğe ve aşırılığa zorlamak, zorlayanı zora sokar. Bunu en iyi bilmesi gereken de AK Parti olsa gerek.
FETÖ’yle mücadele ve Hakan Şükür
Bir "cadı avı" havasının yoğunlaştığı, açık. Bunun, bir “karşı tepki” yaratmasını, anlamak mümkün. Ülkede dönüşüm ve değişimin sürmesine ihtiyaç var, ama yöntem ve yaklaşım da önemli.
“Kucaklayıcı dil” ve anket tabloları
Seçmen, "O zaman kalsın" fikrinin etkisine yönelebiliyor. İnsan ister istemez şöyle düşünüyor: "Bunca zorlamaya ne gerek vardı? 15 Temmuz sonrası oluşan makul ve birlikçi hava korunamaz mıydı?"
Halkın sağduyusuna güvenmek
Her zaman söylediğim gibi seçmenin sağduyusunu teorik uzman görüşlerinden gerçeğe daha yakın bulurum. Bunu 16 Nisan'da da, net bir şekilde görebileceğimizi düşünüyorum.
Diyarbakır, Newroz ve de Kürtler
Bölgede, demokratik ve kalıcı bir çözüm; ancak Türkiye ve Kürtlerin uzlaşmasıyla sağlanır. Bu başarılamazsa, süper devletlerin jokeri olmaktan öteye gidilemez. Çözüm, çözüm iradesini geçmiş hatalardan ders çıkararak yeniden ihya etmekten geçiyor.
“Evet” neden uçamıyor?
Seçmen kitlesinin 'sağduyulu' ortalaması; şimdiye kadar "mağdur" gördüğü noktalarda destek verdiği AK Parti iktidarına, bu defa, Anayasa ve 'sistem' bağlamında, eski kırılma anlarında olduğu kadar kolayca kredi açmayabilir.
“Türkiye Hollanda’ya ayar verdi…” mi?
Gerilimi kızıştırmanın, kibirli tavırlar sergilemenin, iki tarafa da faydası yok. Kendi “doğru”larımızı karşı tarafa zorla dayatmaya çalışmak yerine, birbirimizi anlamaya çalışmayı esas alan bir yaklaşıma ihtiyacımız var.
Avrupalı Türklerin dramı
Gerilim stratejisi kısa vadede bazı sonuçlar yaratabilse de, uzun vadede, bedeli ağır ödenecek faturalarla yüz yüze gelinebilir. Böylesi toz duman içinde, ortak akla her zamankinden çok gerek bulunuyor. Sakin sakin düşünmeye, makul çözümler üretmeye yönelik iç dayanışmaya ihtiyaç var.
“Eşi Hollandalı olan ne yapsın?”
Almanya'yı, Hollanda'yı eleştirelim. Hakkımızı her düzeyde arayalım. Ancak tepkileri, düşmanlığı kışkırtacak noktalara, hakarete vardırmamaya özen gösterelim.
Öteki Kürtler
Çözüm, bölge Kürtleriyle Türkiye'nin birlikte nasıl hareket edebileceklerinin formülünü bulmakta yatıyor.
Düşünce ve ifade özgürlüğü
AK Parti iktidarı ile ortak hassasiyetimiz şuydu: Düşünceyi suç olmaktan çıkarmak. Düşünceye, aşırı bile olsa, tahrik edici bile bulunsa, tahammül edebilmek... Sorun AB ülkelerinden çok bizim sorunumuz.
Almanya, Hollanda…
Almanya’nın sorumlu kesimlerinden gelen “İlişkileri normalleştirelim” çağrısını anlamlı görüyorum. Benzer bir eğilimin Türkiye tarafında da olgunlaşmasını umuyorum.
‘Kılıç artığı’
Tarafların özen göstermesi gereken bir referandum sürecinden geçiyoruz... Halkın tercihinin oluşumu için, farklı görüşlerin kendilerini özgür şekilde ifadesi gerekli. Aldığı bilgileri okuyucularıyla paylaşan bir gazeteciyi böylesine suçlayıp hedef haline getirirseniz, taraflar militanlaşır ve ifade özgürlüğü riske girer.
Böyle muhalefet ederseniz…
Kürtler bölgenin önemli halklarından. Akrabamız, kardeşimiz. Demokratik ve barışçı bir ilişki için yeni sayfalar açmamız gerekiyor. Muhalefet yanlış yerden konuşuyor...
Ülkücülerin kafası neden karışık?
Milliyetçiliğin bayrağı; MHP’den, AK Parti’ye ve başkanlık sistemine mi geçecek? Başbakanın kurt işaretleri, kıyılardaki MHP tabanında karşılık bulabilecek mi?