Oral Çalışlar
Ecevit örneğinden bugünleri anlayabilir miyiz?
Darbeden 1 yıl kadar sonra, CHP içindeki yarışta 88 yaşındaki İsmet İnönü kurucusu bulunduğu CHP’den istifa etti. 14 Mayıs 1972 tarihinde özel bir “Başkanlık seçimi kurultayı”yla, Ecevit CHP’nin lideri oldu. Bugün de CHP’de başkanlık hesapları yapılıyor. Bülent Ecevit örneğine bakarak bugünleri anlayabilir miyiz?
Muhalif medya helalleşebildi mi?
Kılıçdaroğlu’nun, kampanyanın başında belirttiği “helalleşme”yi muhalif medyanın çoğunluğu hiçbir zaman benimsemedi. Yorumlarda, analizlerde “helalleşme” neredeyse hiç gündeme getirilmedi. Kampanya ilerledikçe, seçim yaklaştıkça anketlerde de Kılıçdaroğlu’nun önde gittiği görününce muhalif medyanın havası değişti. Desteklerini artırdılar… Ta ki 28 Mayıs’a kadar. Şimdi hesap soruyorlar.
Kılıçdaroğlu mu, İmamoğlu mu?
Şöyle veya böyle, CHP içinde bir hesaplaşma yaşanacak. Bu hesaplaşmanın bir demokrasi ve özgürlük yarışı olarak gerçekleşmesi, ülkemizin geleceği bakımından gerekli. CHP’ye değişimden yana, çözümden yana bir anlayışın önderlik etmesi, ülkedeki dengeleri olumlu yönde etkiler. Helalleşme, “CHP fabrika ayarlarına dönmelidir” diyen statükocu anlayışa karşı bir zihniyet değişimini ifade ediyor. Umarız fabrika ayarlarına değil, modern dünyayla bütünleşen bir yola dönülür.
Yeni hükümet… Yeni dönem mi?
Son bakanlar kurulu listesinin, yeni bir siyasi yönelim içerip içermediği konusunda sorular soruluyor. Maliye, İçişleri ve Dışişleri gibi üç kritik bakanlıktaki yeni isimlerin bir değişime işaret ettiği söyleniyor. Mehmet Şimşek, daha önceki hükümetlerde savunduğu ekonomik çizgi nedeniyle anlaşmazlığa düşmüş ve bakanlıktan ayrılmıştı. Şimdi nasıl bir yol izleyecek?
Mehmet Barlas, Zafer Toprak, Deniz Kavukçuoğlu
Önce Deniz’i, Mehmet’i ve ardından Zafer’i kaybettik. Hepsinin bu toplumda ayrı ayrı değerleri ve ayrı ayrı ağırlıkları bulunuyordu.
Şerif Mardin’i SBF’den istifa ettiren sınav boykotu
1969 yılı. Siyasal Bilgiler’de sene sonu sınavları yapılıyor. Şerif Mardin’in “Siyaset Bilimine Giriş” dersinin sınavındayız. Şerif Mardin sınavda yok. Soruları bırakıp Amerika’ya gitmiş. İki sorusunu cevaplayalım istiyor. “Joseph Schumpeter’e göre Karl Marks’ın kehanetini eleştiriniz.” Ben o zamanın ateşli Marksisti olarak ayağa kalkıp sınıfa seslendim: “Hoca, bize Marks’ın görüşlerinin bir kehanet olduğunu empoze ediyor. Bunu bir dayatma olarak görüyorum ve bu sınavı kabul etmiyorum. Sınavı terk ediyorum.” Okulun Fikir Kulübü başkanıyım, bütün sınıf benim arkamdan salonu terk etti. Uzun hikaye, sınavın tekrarına karar verildi. Şerif Mardin bu protestoyu içine sindiremedi ve SBF öğretim üyeliğinden ayrıldı.
Makule dönmek
Toplumun bir kesimini çaresizlik içine sokmak iyi bir sonuç vermez. 25.5 milyon insanı sürekli hırpalamak, öncelikle ülkenin neşesini, eğlencesini, dinamizmini tahrip eder. Gençlerin bu ülkeden umudunu kesebilecek yaklaşımlardan kaçınmak gerekiyor. Yeni bir dönem başladı. Bu dönemi, eskiyi tekrar ederek, şiddet dilini sürdürerek yaşamayı isteyenlerin çoğunlukta olduğunu sanmıyorum. Oy verenlere soruyorum, bu tablodan memnun musunuz, ülkemizin geleceği açısından yerinde buluyor musunuz? Kimisi gülerek geçiştiriyor…
‘Önümüzdeki maçlara bakalım’
Üçü de bir anlamda Milli Nizam geleneğinden gelen partilere şu soruyu sorabiliriz. Acaba tek partide birleşseler ve kendi listeleriyle seçime girseler daha etkili olmazlar mıydı? Son yıllarda siyaseten en büyük değişimi CHP yaşadı. Cumhur İttifakı’nın ve özellikle AK Partililerin “Nerede Atatürkçü CHP?” diyerek partinin Jakobenlikten uzaklaşmasını eleştirmeleri bu partilerin kendi siyasi pozisyonlarına ters düşmüyor mu? Kılıçdaroğlu üzerine çok şey yazdım. Onun siyasi olgunluğuyla partisinin çok üzerinde bir performans gösterdiğini söyleyebilirim.
Şakir Paşa Ailesi Büyükada’ya nasıl geldi?
Cevat Paşa, II. Abdülhamid’in Sadrazamıydı. Sözünü esirgemeyen, kimlikli bir devlet adamıydı. Sultan Abdülhamid, kuşkucu bir padişah olarak, sonunda Cevat Paşa’dan da şüphelenir. Kendisine bir komplo hazırladığını düşündüğü Paşa’yı azleder. Şakir Paşa, Cevat Paşa’nın kardeşidir. Abdülhamid’e kızar ve onun verdiği konakta oturmayı reddeder, Büyükada’daki köşküne çekilir. Böylece ünlü ailenin adadaki yaşamı başlar. Ancak onlar Büyükada’ya sığmayan renkli, hareketli, yetenekli kişiler olarak dünyanın dört bir yanına dağılırlar.
Mümtaz Turhan soruyor: Batılılaşmanın neresindeyiz?
Günümüzde; Batı düşmanlığı, milliyetçi akımların, ülkücülerin bir kısmının temel siyasi yaklaşımları arasında. Aslında geçmişte, uygarlık, bilgi, ilim gibi konularda daha çok okuyan ve ilgilenen değişik milliyetçi akımlar bulunuyordu. Şimdi ise her ne kadar “yeni ülkücülük” bu konulara yönelik araştırma ve tartışmalar yapmaya çalışıyor olsa da siyasi alandaki ana akım milliyetçilik, çok değişik bir mecraya yöneliyor. Geçenlerde İYİ Parti Başkanı Meral Akşener, milliyetçi bilim insanlarından söz ederken Mümtaz Turhan’ı da sayınca, o dönemin etkili isimlerinden Mümtaz Turhan’ın bu kitabını merakla okudum.
‘Sessiz Gemi’de siyaset…
İnsan hırsının en yükseğe tırmandığı ve tavan yaptığı konu siyasettir. Orada iktidar vardır, hükmetmek vardır, maddi gücü elinde tutmak vardır. Orada kendini yenilmez saymak da vardır. Ama tehlikelidir de. Büyük kayıplara uğrayabilir, ağır bedeller ödeyebilirsiniz.
Hatem Ete: Neredeyse kararsız saydığımız herkes sandık başında Erdoğan’a gitmiş
Panaroma-TR Direktörü Hatem Ete, seçim sonuçlarını ve anket şirketlerinin neden yanıldığını Oral Çalışlar’a anlattı: “Asıl çoğumuzun yakalayamadığı şey Cumhurbaşkanlığı seçimleri oldu. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Sinan Oğan’ı neredeyse yüzde 100'e yakın tutturduk. Sinan Oğan’la Muharrem İnce’yi virgülüne kadar doğru tutturmuşuz. Muharrem İnce ayrıldıktan sonra onun oylarının dağılımını da doğru tutturmuşuz. Hesaba katamadığımız Erdoğan ve Kılıçdaroğlu’nun sandık başı psikolojisi olmuş. Neredeyse kararsız saydığımız herkes Erdoğan’a gitmiş.”
Muhalefet daha organize ve daha güçlü
"HDP’nin gerilemesi, ayrıca analize muhtaç. TİP’in 4 milletvekilliğini kazanması, bir sol damarın toplum içinde varlığını sürdürdüğünü hatırlatıyor. Bütün bunların ötesinde, meseleye olumlu tarafından bakarsak, seçimlerin barışçı bir ortam içinde yapılması, seçmenlerin sandığa giderken oylarıyla iktidarı değiştirebileceklerine inanmaları, Türkiye’nin demokrasi karnesine yazılmalı."
Her seçim yeni bir umuttur…
Gelecek tartışmalarının ötesinde bir rejim tartışmasıyla yüz yüzeyiz. İktidar, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adını verdiği sistemin başarılı olduğunu ve kalıcı olması gerektiğini söylüyor. Muhalefet ise 70 yıla yakın süredir zaman zaman kesintilere uğramış olsa da Türkiye halkının alışkın olduğu Parlamenter Sistemi savunuyor; tek adam yönetiminin, demokratikleşmeye zarar verdiğini düşünüyor.
Liberaller ya da “liboşlar…”
Yani liberal olmak sol siyasette çok kötü bir şey olmaktır. Bir kesim köşe yazarı, demokrat aydınları aşağılamak amacıyla onlara “liboş” demeyi sever. Her liberalin büyük sermaye yanlısı olduğu yönünde de yanlış bir klişe yaygın olarak dolaşımdadır. Sözlüğe baktığımız zaman liberalizmin bireysel özgürlük üzerine kurulan bir siyasi felsefe ve dünya görüşü diye tarif edildiğini görürüz.
Sakin olan kazanır
İki gün öncesine kadar her şey sakin giderken ne oldu da birden akıldışılık öne çıktı? Umuyor ve bekliyorum ki kargaşalıktan medet umanlar toplumun tepkisini görür, toplumun çatışmaya rağbet etmediğini anlar ve normale dönerler. Kim haklı, kim haksız, kim ortalığı bulandırmak istiyor?
Bağımsızlık diyor özgürlüğü es geçiyor…
Türkiye’de askeri vesayetin sonunu getiren hamlelere de en büyük destek Avrupa’dan geldi. Ülkenin geleceğine ilişkin projelerin çoğu Batı’yı örnek alır. Maddi manevi desteğini Batı’ya dönerek sağlamaya çalışır. Batı’nın bencilliğini, konfora düşkünlüğünü, yoksul ülkelere yukarıdan bakan kibrini biliyoruz. Ama Batı yalnızca bundan ibaret değildir.
Seçmen dayatmalara hep direndi
Seçmenin davranış şeklinin tek bir formülle açıklanması mümkün değil. Buna rağmen, 1946’dan bu yana yapılan çok partili seçimlerin büyük kısmında seçmen çoğunluğunun eğiliminin aşağı yukarı benzer şekilde geliştiğini görmek mümkün: Seçmen, yeniliğin, değişimin yanında durmaya, güç merkezlerinin dayatmalarına karşı direnmeye ve mazlum olarak gördüğü tarafı korumaya yatkın.
Kürt olmak Alevi olmak Ermeni olmak
Rana Cabbar, ülkemizin tanınmış bir sinema ve tiyatro oyuncusuydu. Arkadaşımdı. Son iki yıldır üzerinde çalıştığımız ortak bir projemiz vardı. Kaldığı öğretmenevinin kirası iki katına...
Türkiye’de seçimle iktidara gelinir
Gücün merkezileşmesini mi ortak aklın öne çıkmasını mı tercih edeceğiz? Türkiye askeri darbelerle sürekli yaralanan bir demokrasiye sahip olsa da umutsuzluğa neden olacak bir açmazın içine kolay kolay düşmeyen bir ülke. Düştüğü yerden kalkabiliyor. Üstünü silkeliyor, moralini toparlıyor ve darbecinin önüne çıkabiliyor. Tabii böyle düşünmeyenler de her zaman oluyor. Örneğin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminde “İstanbul’u vermezler” diyorlardı. Kendilerine göre gerekçelerini sıralıyorlardı.
Biz 68’de neredeydik? Dünya şimdi nerede
1960’lı yılların bir başka görüntüsü de sosyalist ülkelerin bu direnişlere arka çıkması, destek vermesiydi. Çin ve Sovyetler Birliği başta olmak üzere sosyalist dünya, ABD’nin yenilgiye uğratılmasında etkin bir rol oynadı. Vietnam direnişi dünyadaki dengeleri değiştirdi, sosyalizme büyük bir sempati duyulmasına yol açtı. Dünya sosyalistleri de bu direnişe kendi ülkelerinden destek verdi. Türkiye’de de Vietnam direnişi kitleler tarafından desteklendi.
Solculuk azınlıkta kalmak mıdır?
Belki binde birlik oy gücü bile olmayan nice küçük sosyalist grubun temsilcileri bu destekle Meclis'e girebildi. Görebildiğimiz kadarıyla bu durumun bu şekilde devam etmesi Yeşil Sol Parti’yi zorluyor. Pervin Buldan’ın dün yaptığı açıklamayla bu rahatsızlık iyice açığa çıktı. HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, Emek ve Özgürlük İttifakı’nın çatısı altında bazı bölgelerde kendi listeleriyle seçime girme kararı alan Türkiye İşçi Partisi’ni (TİP) isim vermeden hedef aldı: “Yeşil Sol Parti dışında atacağınız her oy AKP’nin işine yarar.”
Tunus’ta “şort memnu” özgürlük memnu
Saied, son olarak toplumsal uzlaşmanın önemli bir simgesi olan En Nahda’nın lideri Gannuşi’yi tutukladı. Arap Baharı 13 yıl içinde bir Arap trajedisine dönüştü. 13 yıl önce Gabes’te “şort memnu” idi. Şimdi özgürlük memnu bir yere gelmiş bulunuyoruz.
Solun gerçeklerle imtihanı…
Şimdi belki de en kritik seçimlerden birinin arifesindeyiz. Sosyalistler, sosyal demokratlar nasıl bir siyasi yol izleyecek? Çok güçlü bir oy potansiyelinden söz etmek zor. Ancak eğer bir ortak tutum alınırsa, bir etki yapılabilir. Sosyalistlerin, ulusalcıların, Kemalistlerin en sivri uçları şu anda önlerine konulan seçeneklerden mutlu görünmüyor.
Antakya’da enkaz güvenliği
Belki eski tarihi doku bir miras olarak yeniden ayağa kaldırılabilir. Bu arada insanlar artık daha sağlam arazilerin olduğu yerlere yöneliyor. Arsuz’un, İskenderun’un yüksek yerlerine evler yaptırmayı planlıyorlar. Öte yandan, depremzedeleri ilgilendiren en kritik kararların seçim sonrasına ertelenmesi, rahatsızlık yaratıyor.
Ecevit, CHP tarihinde bir dönüm noktası
Eski Başbakanlardan Bülent Ecevit’le havalandırmada volta atıyoruz... Ecevit, parti içinde bir kesimin orduya dayanarak siyaset yapmayı seçtiğini, yaşadığı örneklere dayanarak anlatıyor. Sosyal demokrasinin 50 yıl önceki gelgitlerine dikkat çekiyor. İşte o günlerde Bülent Ecevit cezaevi havalandırmasında bana şunları söylemişti: “İçim yana yana ona oy verilmesi için çalıştım. Bizim sol kanat bir emrivakiyle Batur’u aday gösterdi. Ne grupta görüşüldü ne de bizlerin haberi oldu.”
Yeni Meclis, yeni Türkiye ve kadınlar
CHP’de kadınlar lehine değişim göze çarpıyor. 580 adayın, 153’ü kadın. Bu, yüzde 26.3 demek oluyor. CHP’nin kadın milletvekili sayısı ikiye katlanacak gibi. Bu listenin içinde DEVA, Gelecek, Saadet Partisi, Demokrat Parti’nin milletvekili adayları da bulunuyor. 6’lı masanın kadın aday oranı, yüzde 25 civarında. 385 İYİ Parti adayının, 145’i kadın. Yüzde 37.6’lık bir oran.
Seçim bir demokrasi şölenidir
Bir ülkedeki en önemli demokrasi kıstaslarından biri de seçmenin iktidarı değiştirebilme şansını elinde tutmasıdır. Dünyada hemen her ülkede seçim yapılıyor. Ancak örneğin Çin’de, İran’da veya Azerbaycan’da seçimlerle değişim ihtimali yoktur. Çoğu kez, seçimler yapılır iktidardakiler yüzde 100'e yakın bir oyla yeniden seçilir. Avrupa’da ve demokrasinin yerleştiği ülkelerde her seçim bir yenilenme fırsatıdır.
Heykeller, bayraklar, aç karnına milliyetçilik
2003 yılıydı. Irak’ın ABD tarafından işgalinin ardından Türkiye’de değişik çevrelerden, değişik siyasi eğilimlerden bir grup insan, bir araya geldik. Doğu Konferansı adını verdiğimiz bu grubun içinde gazeteciler ve akademisyenler yer alıyordu. Niyetimiz, bölge ülkelerindeki aydınlarla ilişki kurmak ve ABD işgaline karşı ortak bir tutum belirlemekti.
Bülent Ecevit ve cezaevleri
2000'deki ölüm oruçları nedeniyle, Bülent Bey’le yeniden karşılaşıp konuşmak durumundaydık. Yine Başbakandı. Yine cezaevlerini, yine mahkumların kaderini konuştuk. Onun “Keşke cezaevlerini gördükten sonra Başbakan olsaydım” cümlesini hatırladım.