Roni Margulies
Dünün Türkiye’sinde Kürtler
Kürtlerin Türk olduğunu kanıtlamaya çalışmak, bölgedeki Türk nüfusu çoğaltmaya çabalamak, önde gelen Kürt ailelerini Batı'ya sürmek, her tarafta "Türklük aşılayan" yatılı okullar, Türk Ocakları ve Halkevleri/Halkodaları açmak, kızların Türk memur ve askerlerle evlendirilmesini özendirmek, Kürtçe konuşanları ağır cezalara çarptırmak... Ve tabii bölgeyi Umumi Müfettişlikler yoluyla yönetmek... Bütün bu politikalara maruz kalan bir halkın “Yarının Türkiyesi” metninde adı geçmiyor diye şaşıracağını sanmıyorum.
Sosyalizm 101
Serbestiyet’te Halil Berktay benim ve Oral Çalışlar‘ın sosyalizm tanımlarımızı eleştirdi, “‘herkes kabul eder ki sosyalizm özünde şöyle bir inançtır’ tarzı olumlamalarına katılmadığımı; çok sübjektif, çok iyimser, çok idealist bulduğumu belirtmeliyim” diye yazdı. Tereddüt ettim. Bu dipnotu cevaplayan bir şeyler kaleme alırsam Halil sosyalizmin niye geçersiz olduğunu anlatan çok uzun bir yazı dizisi yazar, onu vahim bir hata yapmaya provoke etmiş olurum, kendimi suçlu hissederim, diye düşündüm.
“Demem o ki, İsrail içinizde”
Siyasî bir sorunu dinî bir sorun olarak görmek konuyu anlamayı imkânsız kılıyor ve hedef saptırıyor. Bir devletin politikalarını değil, bir dinin bütün mensuplarını sorumlu olarak gösteriyor, düşmanlaştırıyor. Buna da, Kuran’da kavmiyetçilik, günümüz dilinde de ırkçılık denir.
Kara kafalı, siyah gözlü, kara kuru
Mavi gözlü, sarışın insanlar birbirleriyle savaşmaz, birbirlerini öldürmez, çünkü medenîdirler. Mavi gözlü, sarışın insanlar bazen kara kafalı, siyah gözlü, kara kuru insanlarla savaşmak zorunda kalır, çünkü bunlar medenî değildirler. Bu kara kuru insanlar ayrıca sürekli birbirleriyle de savaşır. Sonra da bu kara kuru insanlar kalitesiz göçmen olup mavi gözlü, sarışın insanların başına bela olur.
Ne Rusya ne Amerika!
Nasıl oluyor da tek kişinin yönettiği, demokrasiyle, eşitlikle filan alakası olmayan, oligarklarının zenginliği dillere destan olan bir devleti “iyi” bir şey olarak gören ve bu devletin bir başka devleti istila etmesini savunan kişi ve örgütler kendilerini “sosyalist”, “komünist” olarak düşünebiliyor? Soru yanlış anlaşılmasın, bu kişi ve örgütlerin “sosyalist”, “komünist” olmadıkları çok açık. Kendilerini niye böyle zannedebiliyorlar?
Altılı buluşma ve devrimci maksimalizm
Şöyle bir mantık bana son derece makul gelir: “Bu hükümet ve bu cumhurbaşkanından kurtulmamız gerek. Kurtulmamızın tek yolu tüm diğer partilerin birlikte davranması ve ortak aday göstermesidir. Dolayısıyla, yutkunup, mide bulantısını bastırıp, ırkçılara, milliyetçilere, göçmen düşmanlarına, Kürtleri yok sayanlara oy vermek zorundayız. Ne yapalım, çaresi yok, bu sefer böyle yapmak gerek…” Bunlara oy vermeye beni ikna etmek zordur, ama bu mantıkla oy verenleri anlayabilirim. Altılı buluşmayı bir demokrasi şöleni olarak görenleri, heyecan ve coşku duyanları anlamakta ise gerçekten çok zorlanıyorum.
Biz devlet adına görev yapıyoruz
Diyarbakır’da yıllardır ciddi bir trafik sorunu yaşanıyor. Tomalar, zırhlı araçlar -çoğu çocuk ve yaşlı- insan ezip duruyor. İnternette birkaç dakikalık bir arama, sorunun boyutlarını hemen gözler önüne seriyor. “Peki,” diyeceksiniz, “Yozgat, Tokat veya Çorum’da çok sayıda vatandaş zırhlı araç, Kirpi veya TOMA altında kalıp ölüyor mu?” Kısa cevap, “Hayır, ölmüyor…” Çünkü bu bir Kürt sorunu.
Çorap işçileri hükümet devirir mi?
Belki öncesi de vardır, ama ben André Gorz’un 1980’de yayınlanan Elveda Proletarya kitabından beri bu tür görüşler duyar dururum. İnatçılıktan mıdır, nedendir bilmem, duyar dururum ama hiç inandırıcı bulmam. Bana hâlâ toplumu işçi sınıfı değiştirecekmiş gibi gelir, artık olmadığı söylenen ama nedense benim ne zaman istesem kolaylıkla görebildiğim işçi sınıfını önemli bulurum.
İnanma ve inanmama hakkı
Kimse tutarlı olmak zorunda değildir. Herkes her istediğine inanmakta özgürdür. Kimse inançlarının doğruluğunu kanıtlamaya mecbur değildir. Ama aynı zamanda herkesin bir şeylere inanmama ve tehdit edilmeme hakkı vardır.
Çorum’da iki yumurta pişirmek
AKP Çorum İl Başkan Yardımcılığı yapan, 2015 seçimlerinde AKP’den aday adayı olan ve Çorum Barosu Başkanı’yken bu hafta Anayasa Mahkemesi’ne seçilen Kenan Yaşar’ın yazdığı ve sonra sildiği tweet: “Yahudiler öyle insanlardır ki iki yumurta pişirmek için dünyayı ateşe verirler.”
Aşı olduğu iddia edilen solüsyon
İster doğrudan devletin baskı mekanizmalarında veya bürokraside çalışsın, ister üniversite ve medya gibi resmî ideolojiyi üreten ve pekiştiren kurumlarda, egemenlere hizmet verenlerin işe yaramaları için biraz da olsa kafalarının çalışıyor olması gerekir diye düşünüyorum hâlâ. Oysa Türkiye’ye bakarsak, hayır, gerekmiyor.
Yıkıcı, çözücü ve çürütücü
Kemalist devletin dindarları kamusal alandan dışladığı zamanlarda Kısakürek ses çıkarmış. Müslümanlar tarafından sevilmesi bundandır. Ama başta Cumhurbaşkanı olmak üzere, Kısakürek’i sevenlere şunu sormak isterim: Kavmiyetçilik sizde yasak değil miydi?
Cinsel hayatınız çalındı mı?
Yakın zamanda İngiltere’nin Guardian gazetesinde “bakirlik/bakirelik anksiyetesi” hakkında bir yazı okudum (“Worried that Covid has stolen your sex life?”). Yazıya göre, zaten bir zamandır ilk cinsel ilişkide bulunma yaşı yükselmekteymiş: 21. yüzyılda yetişkin yaşlarına girenlerin sekizde biri 26 yaşında hâlâ bakir/bakireymiş. Bu kuşağın anne ve babalarının kuşağında ise oran yirmide birmiş.
Hahamların ittifakı
Şaşırdım doğrusu. Ne fırsatlar kaçırmış OdaTV editörleri! Salt “Hahamlar İttifakı” ifadesi bile ne kadar verimli olabilirdi; neler neler anlatılabilirdi “haham” ve “ittifak” kavramları çerçevesinde. OdaTV okuyucuları bu ittifakın dünyayı ve özellikle Amerika’yı kontrol ettiğini elbet bilir. Çok uzun zamandır Türkiye’ye çengel attıklarının da kuşkusuz bilincindedir. Ama bu elîm gerçekleri zaman zaman tekrar vurgulamanın ne zararı olabilir ki?
“İyi bir Türk” olamamak
İnsan hem sosyalist hem Yahudi olunca yaşadığı memleketin faşistlerini ve faşist hareketini bilmesi gerekir. Ne olur, ne olmaz. Bugün faşist partiler iki ayrı ittifakın küçük unsurları. Küçük unsur olarak değil de tek başlarına iktidara gelmeleri tehlikesini önceden kestirebilmek için iyi tanımak gerekir bunları. Ben de, bu nedenle, Türk faşizminin kurucu babalarından, “fikir dünyamızın ve edebiyatımızın büyük temsilcilerinden” Nihal Atsız’ı epey okumuşumdur.
Virüs, ırkçılık ve salaklık
Dünya Sağlık Örgütü koronavirüsün varyantlarına lakap veya mahlas olarak Yunan alfabesinin harflerini takıyor. Dünya Sağlık Örgütü gibi ağırbaşlı bir kurumun aklına bu eğlenceli alfabeyi kullanmak nereden geldi? Irkçılıktan kurtulmanın yolunu ararken geldi.
Ülükler ve savcılıklar
1989’da ANAP’lı, 2004’te DYP il başkanı adayı, 2007’de MHP’den vekil adayı, 2009’da Ergenekon Partisi kurucusu, 2011’de bağımsız vekil adayı, 2015’te MHP’den Aydın vekil aday adayı, 2018’de İyi Parti’den İzmir vekil adayı, 2018’de AK Parti’den belediye başkan adayı, 2019’da DP’den İzmir Büyükşehir Belediye başkanı adayı… Adaylık performansı böyle; hiçbiri tamamına erememiş. Fakat Avukat Tarcan Ülük insanları savcılıklara şikâyette çok başarılı. Son vukuatı Orhan Pamuk.