Vahap Coşkun
Sahne ışıkları
2023, iktidarın gücünü tahkim ettiği ve arada sırada bazı itiş-kakışlar olsa da birlikteliğini koruduğu, buna mukabil muhalefetin zayıfladığı ve birliğini kaybettiği bir yıl oldu. Mevcut manzara, 2024’ün muhalefet için çok daha zorlu geçeceğine işaret ediyor. 31 Mart akşamı kartlar yeniden dağıtılacak ve bazıları oyundan düşecek bazıları da oyuna girecek. Siyaset sahnesinin ışıkları kimilerini görünmez kılarken kimilerini de parlatacak.
İğne ve çuvaldız
Orhan Miroğlu, bir okula Esat Oktay Yıldıran ismini verilmesinin, Diyarbakır’da bir bulvara Şeyh Said isminin verilmesine karşı yapılmış bir misilleme olduğunu söyledi. Miroğlu, AK Parti’yi tamamen pasif bir özne gibi tasvir ediyor. Devletin içinde kötü niyetli bazı mahfiller var ve onlar AK Parti’ye tuzak kuruyor ve başına çorap örüyorlar. İyi de, AK Parti daha dün iktidar olmadı ki! 21 yıldır iktidarda ve önünde bir beş yıl daha uzanıyor. Evet, ilk iktidar olduğunda AK Parti’nin karşısına dikilen vesayet güçleri vardı. Ama herhalde artık böyle bir güçten bahsedilemez. Geçmişin vesayet güçleri, bugün AK Parti’nin aparatına dönmüş durumda.
Sorumluluk da vebal de siyasetin boynunda
Siyasetin hamasi söylevleri bir tarafa bırakıp serinkanlı bir biçimde meseleyi tahlil etmesi mecburiyeti vardır. Bu mesele, sosyolojik bir tabanı ve karşılığı bulunan siyasi bir meseledir; çözümü de siyasi olmak durumundadır. Sorumluluk da vebal de siyasetin boynundadır; eğer siyasi aktörler var olan tıkanmayı aşmaz ve toplumsal barışı inşa edemezlerse, maalesef bu acı manzaraları bitirmek mümkün olmayacak.
İbretlik ve utanç verici
Esat Oktay Yıldıran, insanlık tarihinin görebileceği en korkunç işkencecilerinden biriydi. Onlarca insan onun direkt katıldığı ya da sevk ve idare ettiği işkencelerde hayatını kaybetti, sakat kaldı. Yıldıran, yaptıklarıyla salt bir kuşağa cehennem azabı yaşatmadı; onun ektiği kötülük tohumları ondan sonra da halka hayatı zehir etti bıraktı. Ve şimdi bu insanlık katilinin adı bir ilkokula verildi. 12 Eylül faşizminin kol gezdiği seksenlerde, devlet terörünün ayyuka çıktığı 1990’larda bile cüret edilmeyen bir rezalet bu. O da AK Parti iktidarına nasip oldu! Nereden nereye gelindiğini bundan daha iyi anlatan bir misal zor bulunur.
Zavallı ve necip Türk Milletinin kara talihi!
Kürt aydın Mustafa Remzi Bucak’a göre, Türk milletinin en büyük sorunu, kendisinden gerçekleri saklayan aydınlarıdır. Aydınları, apaçık olayları bile kendisinden gizlediği veya menfaatine uygun bir şekilde izah ettiği için Türk milletinin başına türlü musibetler gelmektedir.
Raf ömrü
Nasıl ki 28 Mayıs’tan sonra Kılıçdaroğlu’nun siyasette ve partisinin başında kalma şansı yok idiyse, 31 Mart’ta tevil edilemeyecek kadar ağır bir yenilgi tattığı takdirde Akşener’in de siyasi kariyerini sürdürme şansı olmayacak. Bitiş çizgisine adım adım ilerliyor Akşener; 1 Nisan, onun siyasi raf ömrünün dolduğu gün olarak tarihe geçebilir.
Varlık sorunu
2024 seçimleri için rotasını belirlerken HEDEP, mutlaka iktidara kaybettirmek ve muhalefete kazandırmak düşüncesiyle değil, kendi varlığını korumak ve güçlendirmek düşüncesiyle hareket etmelidir.
Çıkmaz sokak
İYİ Parti yanlış tercihlerle kendini bir çıkmaz sokağa soktu. İYİ Parti’nin bu çıkmaz sokaktan çıkması ve kendini feraha kavuşturacak yeni bir yol bulması kolay değil. Şimdilik görünen o ki 2024 çok zor geçecek. İYİ Parti her halükârda bir duvara toslayacak, başını gözünü yaracak ve telafisi güç bir değer yitimine uğrayacak.
İmamoğlu’nun yolu
İmamoğlu, 2024’te 2019’daki başarısını tekrarlarsa CHP’de rakipsiz olur ve 2028’de yapılacak olan cumhurbaşkanlığı seçimi için adaylığını da büyük ölçüde garantiler. Fakat eğer kaybederse, şimdilik işlemekte olan Özel-İmamoğlu tandemi çöker ve CHP’de çarşı yeniden karışır.
Değişim ve kısırdöngü
CHP’nin kaçak güreşmeyecek, gerektiğinde tabanı karşısına alacak ve değişmediği takdirde ilelebet kaybetmeye mahkûm olduklarını tabanın yüzüne söyleyecek bir yönetime ihtiyacı var CHP’nin. Lakin Özel ve ekibinin, hâlihazırda, böyle bir ihtiyacı karşıladıkları söylenemez.
Hazin son
Kılıçdaroğlu devri sona erdi. Genel bir değerlendirme yapıldığında, bu devrin başarılı olduğu söylenemez. Kılıçdaroğlu, 22 Mayıs 2010’da CHP Genel Başkanı oldu ve onun yönetimindeki CHP, o tarihten bugüne kadar yapılan beş genel seçim, iki yerel seçim, iki halk oylaması ve üç cumhurbaşkanlığı seçimini kaybetti.
Yargıda iç savaş
AK Parti’de birbirinden farklı iki tavır var. Bir yanda “milli” ibaresini bir sopa gibi kullanan bir grup var. Çok cevvaller, lafı eğip bükmüyorlar; doğrudan Yargıtay’a kol kanat gerip AYM’ye had bildiriyorlar. Diğer yanda ise, hukuki bir çizgide durmaya çalışan bir grup bulunuyor. Onlar ise Yargıtay'ın bu kararından da, yargıdaki bu çatışma halinden de, daha genelde MHP'nin yargıdaki etki ve ağırlığından da rahatsızlık duyuyorlar. İlkine göre bu ikinci grubun zaafı, karnından ve ortaya konuşmaları! Ama bu kadarı bile, partide bir rahatsızlığın olduğuna delalet ediyor. Dolayısıyla AK Parti’nin bu mevzuda, MHP gibi, yekpare bir tutum alması zor görünüyor. Tuz kokmuş durumda, bir şeyler çatlayacak…
Milliyetçi Siyonizm
Milliyetçi Siyonizm; kimseyi anlamak ve kimseyle uzlaşmak gibi bir dert taşımıyor, doğruluğundan zerre şüphe duymuyor ve düşman gördüğüne her kötülüğü yapma hakkını kendinde buluyor. İşte dünya tam bir aydır, bu milliyetçi Siyonizm’in ne kadar büyük bir felakete yol açtığını tecrübe ediyor.
Hukuk yoksa devlet de yok!
Mahkeme kararlarının etkili bir şekilde tatbiki, hukuk devletinin olmazsa olmazıdır. Anayasa hükümlerini yorumlayan AYM’nin kararlarının kale alınmadığı bir yerde Anayasadan da, hukuktan da, devletten de bahsedilemez. Zühtü Arslan, “Anayasa Mahkemesinin İhlal Kararlarının Etkileri” başlıklı bir konuşmasında, devleti devlet yapan unsurun hukuk olduğuna dikkat çekerken Platon ve Sokrates’e atıf yapar. Platon, iyi işleyen mahkemelere sahip olmayan bir devletin devlet olma vasfını kaybedeceğini söyler. Sokrates de, ölüm cezasına mahkûm edilmesinin ardından kendisini kaçmaya ikna etmek isteyen öğrencisi Kriton’a “mahkeme kararlarının hükümsüz olduğu, basit bireyler tarafından geçersiz kılınıp ayaklar altına alındığı bir devletin ayakta kalmayacağını” belirterek karşı çıkar.
“Hocaların Hocası”
Ergun Özbudun, Türkiye siyasetinde asker ve vesayet, güçlü devlet ve zayıf sivil toplum, siyasi partiler ve parti sistemi, anayasa yargısı ve demokratikleşme gibi kritik mevzuları, karşılaştırmalı bir yöntemle, analitik bir temelde ve güçlü bir teorik çerçeveyle inceleyen onlarca eser vermiştir. Onun bu eserlerine nüfuz etmeden, Türkiye’deki siyasetin dününü ve bugününü hakkıyla anlamak olası değildir.
Kürt Barometresi
Kürt Barometresi; sosyo-demografik bir dönüşümden geçen, anadil başta olmak üzere kimlik eksenli taleplerini öne çıkaran, popüler kültürle sahası genişleyen, siyasi tercihlerinde kısmen de olsa değişim işaretleri veren ve eskiye kıyasla daha az radikal ve daha ılımlı bir çizgiye çekilen bir sosyolojinin resmini çekiyor.
Erdoğan Hamas için neden böyle konuştu?
Erdoğan’ın HAMAS açıklaması, kızgınlıkla, duygusallıkla, kendiliğinden yapılmış bir açıklama değil; üzerinde düşünülmüş, yazıya dökülmüş, içeriye ve dışarıya dönük hedefleri olan siyasi bir atak bu. Fakat bu atağın içerde de dışarıda hedefi tutturması düşük ihtimal. Çünkü: İçeride, evet, Filistin toplumsal duyarlılığın yüksek olduğu bir mesele; ama bu duyarlılığının HAMAS’a toptan bir kefilliği içerdiği şüpheli. Filistin’in yanında durmak ve İsrail’in zulmünü kıyasıya eleştirmek ile HAMAS’a “mücahitler grubu” gibi dini bir güzellemede bulunmak, birbirinden farklı. İlki konusunda yaygın bir toplumsal mutabakat var ama ikincisi için aynı mutabakatın olduğu söylenemez.
Tarihin yanlış tarafı
Holokost, Batı’nın sadece geçmişini değil bugününü de ipotek altına alıyor. Batı, boynunda taşıdığı soykırımın asli ve ferî faili olmanın utancını, maalesef, başka bir soykırıma el vermekle gidermeye ya da telafi etmeye çalışıyor. Kendi günahının bedelini Filistinlilere ödetirken, yeni ve affedilmez başka bir günahın sahibi oluyor.
Gerileme devri
7 Haziran 2015, HDP/HEDEP için bir yükselme devriydi. Akabinde, kötü tercihlerle bir duraklama dönemine girildi. Hâlihazırda ise HDP/HEDEP, bir gerileme devrinin içinde bulunuyor. Ve gelen sinyaller bu gerilemenin daha da derinleşme ihtimalinin yüksek olduğunu gösteriyor.
Yeni Anayasa ve demokratikleşme potansiyeli
Türkiye’de hâlihazırda bir anayasa yapmak için gerekli koşulların var olmadığı, iktidarın mer’i anayasaya bile riayet etmediği ve muhaliflerin baskı altında tutulduğu söylenebilir. Doğrudur. Bu noktada mahir bir muhalefete düşen, iktidarın niyetlerinden bağımsız olarak, anaysa tartışmasını şikâyetçi olunan hususları değiştirmek için kullanabilmesidir.
Amedspor için ‘o sene acaba bu sene’ mi?
Amedspor hemen her maçını, çoğu Süper Lig takımına nasip olmayan kalabalık bir taraftar kitlesinin önünde oynuyor. Takımın iddiası arttıkça, taraftarın sayısı artıyor. Altı haftalık sürede oyun aklı ve performansıyla göz doldurdu. ‘Bu seneyi o sene’ yapmak adına şartlar müsait, seyirci zaten dünden hazır.
Yol ayrımı
PKK’nin şiddeti devam ettiği müddetçe HDP’nin Türkiye siyasetinde bir cazibe merkezi olmasının bir imkânı yoktur. PKK’nin Türkiye karşıtı sert tutumu sürdükçe, HDP’nin Türkiyelilik söyleminin ne bir inandırıcılığı kalır ne de bir alıcısı olur. PKK’nin her eyleminde, toplumun büyük bir çoğunluğu HDP’ye yönelir. Bütün bunlar HDP’nin bir yol ayrımında olduğunu anlatır. İstese de istemese de, kabul etse de etmese de artık şartlar HDP’ye bir yol ayrımını dayatıyor.
Günah keçisi ya da etkisiz eleman
Muhalefetin elindeki belediyelerin bir kısmı -özelikle Ankara ve İstanbul- iktidara geçerse, kuşkusuz hedef tahtasına herkesten önce Akşener konur ve bir “günah keçisi” haline getirilir. Eğer tersi olur ve İYİ Parti’nin kendi logosuyla girdiği bir seçimde muhalefet bir kayıp yaşamaz ise, partisi de Akşener de “etkisiz eleman” derekesine düşer.
Adalet nedir?
Mutlak bir adalet yoktur. Zira insan aklı yalnızca göreceli değerleri kavrayabilir ve bir şeyin adil olup olmadığını tayin ederken kendi değerlerine göre bir yargıda bulunur. Ama bu yargı, zıt bir değer yargısı olasılığını dışlayamaz. “Mutlak adalet, irrasyonel bir idealdir.”
Kadı kızının kusuru
Millet İttifakı’nın ikinci büyük partisi İYİP’in Genel Başkanı Meral Akşener de, seçmenlere açıklama yapma borcu olanlar arasında –Kılıçdaroğlu ile birlikte- ön sırada bulunuyordu. Ancak Akşener de uzun bir süre suskun kaldı ve parti adına görüşler onun kurmayları tarafından dile getirildi. Ama Akşener 26 Ağustos’ta ağzını bir açtı açtı. Artık Akşener’i durdurabilene aşk olsun!
Akşener’in beyanlarıyla muhalefetin itibarı giderek daha çok aşınıyor ve bu da hem geçmişe hem de geleceğe taalluk ediyor.
Sahada olan sahada kalmaz
Amed Spor, bu hafta sonu 68 Aksaray Belediyespor ile bir müsabakaya çıkacak. Maç öncesi, 68 Ergenekon adlı bir taraftar grubu, sosyal medya hesabından bir bildiri yayınladı.
Bildiri “Şehr-i Müdafaa” başlığını taşıyor. Büyük laf!
Bilmeyen de Amed Spor’u, Aksaray’a hepi topu üç puanlık bir maç için gelen bir futbol takımı değil de, savaşmak ve şehir istila etmek için gelen bir düşman ordusu sanır.
Diktatörlerin çocukları
Binlerce, milyonlarca insanın hayatını zehreden, gözünü kırpmadan katliamlar gerçekleştiren, en yakın dostlarını bile ölüme göndermekten çekinmeyen bir diktatör, akşam eve geldiğinde tonton bir ebeveyne dönüşebilir mi? Bir diktatörün kızı ve/veya oğlu dengesini koruyabilir, normal bir hayat sürdürebilir mi? Jean-Christophe Brisard ve Claude Quétel, ‘Diktatörlerin Çocukları’ adlı kitaplarında bu ve benzeri sorulara yanıt veriyor.
Kurbanlık koyun
On yıllar önce rahatlıkla konuşulan konular, bugün ya konuşulmaz oluyor ya da konuşanın başına olmadık işler geliyor. Tanrıkulu örneğinde olduğu gibi bir milletvekili dahi, hem de mahkeme kararlarına atıf yaptığı bir konuşmasından ötürü siyasi ve hukuki cendereye alınırsa, ne tarihten bir ders çıkarılır ne de müspet manada herhangi bir mesafe alınabilir. O vakit de geçmişin yükünden kurtulmak mümkün olmaz ve tarihin tekerrür etme ihtimali artar. Zira “geçmiş”, her zaman “geçmiş” olarak kalmaz.
Kerkük ateşi
KDP; Irak Meclisi’nde temsil edilen bir parti; Kerkük’te milletvekili, Irak hükümetinde bakanları var; dolayısıyla KDP’nin Kerkük’teki binasına dönmesi ve Aralık ayında yapılacak İl Meclis Seçimleri için faaliyetlerde bulunmasından daha doğal normal şey olmaz. Ancak bazı güçler¸ Kürtlerin Kerkük’teki nüfuzlarını artıracak bu gelişmeden rahatsızlık duyuyor ve KDP’nin Kerkük’te varlık göstermesine itiraz ediyorlar. Irak ve Kerkük üzerindeki kontrolünü korumak isteyen İran ve İran’a yakın Iraklı gruplar bunların başında geliyor. İran’a çok yakın olan Türkmen Erşat Salihi’nin ve Haşdi Şabi’nin Kerkük’teki hadiselerde başrolde olmaları, İran’ın durduğu yeri gösteriyor.
Ortaya karışık
Yeni bir yol bulmak ya da yeni bir yol açmak, öyle söylendiği kadar kolay olmuyor; risk almayı ve kararlı olmayı gerektiriyor. İYİ Parti’de ise o emareler yok; bu nedenle parti herhalde bir süre daha ortaya karışık bir şekilde devam edecek.