Vahap Coşkun

Dickens: Liliputlar arasında modern bir Gulliver

Zweig, çağının geleneği altında ezildiği için Dickens’ı “modern bir Gulliver” olarak resmeder. Dev adam Gulliver, uyurken cüceler tarafından binlerce küçük iple yere bağlanır. Teslimiyeti kabul etmeden ve ülkenin kanunlarına karşı gelmeyeceğine yemin etmeden serbest bırakılmaz. İngiliz geleneği de, Liliputların Gulliver’e yaptığı gibi, Dickens’ı henüz adı sanı bilinmezken sıkıca sarıp boyun eğdirir.

Tarihe eziyet etmek

İktidar destekleyen bazı kanaat önderlerinde, bazı kalem erbabında tarihe dönük yakın bir alaka var bu aralar. Lakin tarihi kullanma biçimleri büyük bir problemle malûl: İktidara arka çıkmak için geçmişi eşeliyorlar ama nedense dönüp şimdiye bakmıyorlar. İktidara meşruluk üretmek için tarih içinde var güçleriyle geziniyorlar ama içinde bulunulan zamanla ilgilenmeye tenezzül etmiyorlar. Geçmişteki mağduriyetleri elden geldiğince duyuruyorlar ama bugünkü mağduriyetlere kör ve sağırlar.

Erdoğan çok rahat!

“Erdoğan, çok rahat!..” En fazla bir kahve sohbetinde söylenebilecek bu laf, kanaat önderi postunda oturanlar tarafından rahatlıkla ve büyük bir iddiayla ifade edilebiliyor. Oysa gerçek hayat, onların kerameti kendinden menkul bir özgüvenle dillendirdikleri istikamette akmıyor, hatta tam tersi bir seyir izliyor: Erdoğan hiç rahat gözükmüyor!

Anketlerin dili

14 Mayıs’a gidilirken ilk kez Erdoğan ve AK Parti’nin seçimi kaybetmesi ciddi bir ihtimal olarak belirdi. Artık iktidara namzet iki rakip arasında devasa bir güç farkı yok; ikisi de aynı sıkletteler. Sonucu önceden belli bir yarış yapılmayacak; iki aday da gerek cumhurbaşkanlığını almak ve gerek parlamentoda çoğunluğu elde etmek noktasında benzer iddiaya sahipler. Yarış kıran kırana geçecek ve kazanan büyük ihtimal son nefeste belli olacak.

Balzac: Toplumsal yaşamın patologu

Tutkulu insanları, vahşi ve acımasız bir yükselme hırsı ile dolup taşan insanları resmeder Balzac. Onun kahramanları, bir hedef tayin eder ve o hedefe müthiş bir konsantrasyon ile sarılırlar. Gözlerini başka bir yere çevirmezler, yollarından asla sapmazlar. Durgun insanlar, Balzac’ın ilgi sahasının dışındadır; o, kendini baştan aşağı tek bir şeye -aşka, paraya, sanata, cimriliğe, fedakârlığa, politikaya, cesarete vb.- vakfeden insanlarla alakadardır.

Muhalefetin kampanyası ve sınırları

İktidar, muhalefeti kendi belirlediği bir alana hapsetmek, hep suçlamaların gölgesi altında tutmak ve bu gölgelerle mücadeleye etmeye zorlamak ister. Muhalefetin yapabileceği en büyük yanlış, iktidarın bu oyununa gelmek olur. İktidarın ithamlarına sürekli cevap yetiştirmeye çalışmak muhalefetin enerjisini emer. Eğer muhalefet bu kısırdöngüye kapılırsa, geçmiş olsun!

İktidarın kampanyası ve sınırları

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kampanyasında üç unsurun öne çıktığı görülüyor. Birincisi, toplumdaki kültürel ve dini/mezhebi kırıklıkların derinleştirilmesidir. İkincisi, muhalefetin gayri-milli ve gayri-yerli diye tanımlanması ve terörle irtibatlandırılmasıdır. Üçüncüsü ise, yeniden inşa ve ihya söylemidir. Acaba seçmen, bu üç sütunlu kampanyaya nasıl tepki verir?

Laik fetvaların işlevi

İktidarın salvolarına cevap vermek adına, acele ve toplumsal karşılığının ne olduğu düşünülmeden geliştirilen bazı argümanların, muhalefete yarar yerine zarar verdiği unutulmamalıdır. Misal, seccadeye toplum büyük bir ihtimam gösterirken “Abartmayalım, seccade de sonuçta bir kumaş parçası” demenin muhalefete bir getirisi olmaz. Dün olduğu gibi bugün de laik fetvaların tek işlevi, iktidarın değirmenine su taşımaktır.

İnce bir köpük

Kendisini üçüncü bir aday olarak lanse eden İnce’nin adaylığının toplumda bir karşılığı var mı? Muharrem İnce’nin tüm iddialarına karşı halkın kararı seçimlerde ne olacak?

Cemal ve Çandar meselesi

Seçimleri Cumhur ve Millet ittifaklarından hangisi kazanırsa kazansın, Meclis de son derece belirleyici bir konumda olacak. Eğer bu Meclis, beklendiği üzere hem hükümet sistemi değişikliğinin hem de Kürt meselesinin demokratik çözümünün tartışılacağı bir mekân olacaksa, HDP’nin Meclis grubunun hem nitelik hem de sembolik olarak güçlü isimlerden teşekkül etmesi hayati bir önem taşır. HDP kurmayları da herhalde bu niyetlerle Cemal ve Çandar’ın kapısını çalmışlardır.

Milletin aklı ve seccade

Kılıçdaroğlu’nun seccadeye bilerek basmadığına şüphe yok; ama Erdoğan buna rağmen onun bunu bilinçli bir şekilde yaptığını söyledi. Kılıçdaroğlu’nu binbir nedenle eleştirebilir ve zayıf gördüğünüz taraflarından vurabilirsiniz. Ama insanları, onun seccadeye bilerek bastığına inandıramazsınız. Makuliyet ile bağlarını koparmamış, aklıselimi terk etmemiş kimseyi buna ikna edemezsiniz. Milletin aklını hafife alan bu dilin istiap haddini doldurduğunu düşünüyorum.

Arife tarif

HDP, kendisini aday göstermemeye zorlayan dinamiklere karşın yine de aday çıkarsaydı, seçmen düzeyinde hatırı sayılır bir fire verir ve bu da parti yönetimini dara sokardı. HDP yönetimi de muhtemelen bu durumu göz önünde bulundurarak bir cumhurbaşkanı adayı göstermedi.

Millet nedir?

Renan’a göre bir millet, ortak idrak edilen şan ve şereflerin, ortak yaşanan acı ve sevinçlerin üzerine kurulur. Mamafih Renan, milletin oluşumunda acıların sevinçlerden daha mühim olduğunun, müşterek ıstırabın müşterek hazdan daha birleştirici bir yönünün bulunduğunun da altını çizer. Zira insanlar katlandıkları fedakârlıklar, derinden hissettiği ıstıraplar nispetinde severler.

Siyasetin matematiği

HÜDA PAR’ın dâhil edilmesi, Cumhur İttifakı’na yarardan çok zarar getirebilir. Oy zeminini tahkim etme ve genişletme amacıyla atılan bu adım, oy zemininin zayıflaması ve daralmasıyla nihayetlenebilir. Zira siyasetin matematiği farklıdır; 2+2’den her zaman 4 çıkmaz; bu, bazen 5 olur ama bazen de –burada olduğu gibi- 3’e yakın durur.

Seçmene çarpmak

Dengeleri bozacak ve kuracak bir parti olduğunu sandıkta tescil ettirmesi, 28 Mayıs’taki ikinci turdan önce HDP’nin elini güçlendirecek ve siyasi müzakerelere daha güçlü bir biçimde oturmasını sağlayacaktır. Kazananı tayin edecek bir pozisyon, siyasette her zaman bir partinin ayağına gelmez; HDP bu tarihi fırsatı, en azından taleplerinin bir kısmını hayat geçirmek için, iyi bir biçimde kullanmalıdır.

HDP ve HÜDA PAR üzerinden “tencere dibin kara” oyunu

HDP ve HÜDA PAR üzerinden sürdürülen tartışmaların en meşum tarafı, Kürtlerin bir nevi terörle özdeşleştirilmeleri ve bu partilerin programlarında ifadelerini bulan taleplerin kriminalize edilmesidir. HDP de HÜDA PAR da ağırlıklı olarak Kürtlerden oy alıyor ve siyasetlerinin odağına Kürt meselesini koyuyorlar. Bu tartışma Kürtlerde karşılığı olan en makul talepleri konuşulamaz kılıyor.

Sıfırlanan kronometre

1982 Anayasası, 2010 ve 2017 yıllarında iki büyük değişikliğe uğradı. Ancak cumhurbaşkanının adaylığını ve seçimini düzenleyen maddeye dokunulmadı. 2014 ve 2018 cumhurbaşkanlığı seçimleri de buna göre yapıldı. Madde metni çok açık: Bir kimse en fazla iki defa cumhurbaşkanı olabilir. Tek bir okuyuşta bile herkes bu hükmü anlayabilir. Öylesine sarih ve kesin bir dille kaleme alınmış ki, bu maddeden başka bir netice çıkartılamaz.

Kılıçdaroğlu ve HDP’deki rüzgâr

İYİP ile olan krizin ardından Altılı Masa’da HDP’ye karşı nasıl bir tutum belirleneceği tartışma konusu. Madalyonun diğer yüzünde, HDP’nin Kılıçdaroğlu’nun kesinleşen adaylığı hakkında, şimdilik verdiği açık çek duruyor. Vahap Coşkun, politikyol.com’a HDP’nin olası tutumunu yazdı.

Katillerle saf tutmak

Bursa’da lümpen bir taraftar grubunun her yerde görülebilecek sıradan bir eylemi ile değil, tam tersine siyasi gönderimleri iyi hesaplanmış, bilinçli ve organize bir kötülükle karşı karşıya kaldık. Bu kötülük alelusul soruşturma ve görevden uzaklaştırmalarla açığa çıkartılmaz. Eğer, TFF’si ve diğer kurumlarıyla devlet bu kötülüğün peşine düşmez ve bütün sorumluları kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tespit etmezse, yapılan bu barbarlığı kabul ettiğini ve meşru bulduğunu göstermiş olur.

Siyasetin günü

Toplum olmak ancak siyasetle mümkün olabilir. Mesele ister deprem olsun ister futbol, toplumsal yaşantı siyaset olmadan tanzim edilemez. Siyaseti devre dışı bırakarak ne bir kamu oluşabilir ne de bir kamusal yarar gerçekleştirilebilir. Velhasıl toplumsal bir varlık olarak insan, siyasete muhtaçtır. O halde salt bugün değil her gün siyasetin günüdür ve sadece şimdi değil her daim siyaset konuşmak gerekir.

Sisifos’un laneti

“Hükümet istifa” diyemeyeceksiniz hiçbir şey söyleyemezsiniz. Hatta “Hükümet istifa” sözünden bir suç, bir güvenlik sorunu çıkartmak ve bunu söyleyenlerin üzerine mafyayı ve polisi sürmek, sıfır noktasından bile daha geri bir noktaya tekabül ediyor. Eksilerdeyiz artık! O kayayı yeniden yukarı taşımak zorundayız. Türkiye’de yaşamak, Sisifos’un kaderiyle lanetlenmek gibi!

Nazın fazlası

Gerçekte Akşener’in çok fazla seçeneği yok. Oyun böyle kuruldu. Kendisinin de dahlinin olduğu oyunun yarattığı tablodan memnun olmayabilir ama oyundan çıkmak için de çok geç kaldı. İYİ Parti cenahından ikide bir dillendirilen şikâyetler, artık “fazla naz” kapsamına girer oldu. Nazın fazlası ise sadece âşığı değil herkesi usandırır.

Nefret kazanı kaynarken seyretmemek

Depremin şerrinden bir hayır çıkması, bir başka ifadeyle depremin ayrıştırıcı değil birleştirici bir işlev görmesi için hukukun surunda gedik açılmasına müsaade edilmemeli. Ayrımcılığı, şiddeti ve başka her türlü hukuksuzluğu yasaklayan kurallar kırılgan gruplara gelince esnetilmemeli. Onları koruyan hukukun herkes için en sağlam güvence olduğu göz ardı edilmemeli. Aksi takdirde, o kazandan taşan nefret hepimizi yakar.

Kuyudaki taş

Herkes mesaisini seçimlerin ertelenmesine değil, tam aksine seçimlerin zamanında, güvenlik içinde ve adil bir biçimde yapılmasına vakfetmelidir. Elbette aklıevvel birileri her zaman kuyuya çok sayıda taş atacaktır. Ülkenin geleceğini dert edinenler buna karşı daima uyanık olmalı ve bu taşların demokratik siyaseti bloke etmesine izin vermemelidir.

Gözden ilk çıkarılan

İktidar, üniversiteler için uzaktan eğitim kararı aldı. Gerekçe, öğrenci yurtlarının depremzedeler için kullanılacak olması… Buna göre, Türkiye’nin dört bir tarafındaki öğrenciler yurtlarından çıkarılacak, onlardan boşalacak yerlere depremzedeler yerleştirilecek. Artıları ve eksileri üzerinde durup düşünülmeden aceleyle alınmış bu karar, neresinden tutsanız elinizde kalıyor.

Hayatımın en uzun iki dakikası

Bilhassa ikinci depremde her şeyin bittiğini düşünüyorum. Sarsıntı durur durmaz tekrar aşağıya yollanıyoruz. İnerken, komşumun kucağından taşımakta zorlandığı bebeğini alıyorum. Yaşlı bir teyze “Oğlum siz geçin, biz yaşadığımız kadar yaşadık hamdolsun, çoluk çocuğunuz var, siz kendinizi kurtarın” diyor. “Olur mu teyze?” diyorum “hep birlikte kurtulacağız inşallah!” İniyoruz.

Son düzlüğe girilirken

Altılı Masa, “Aday kim olacak?” sorusu ilk başta gelmek üzere, seçime ilişkin kritik kararları almadığından yoğun olarak seçim sonrasına odaklandı. 30 Ocak’ta açıklanan Ortak Politikalar Mutabakat Metni de bu yaklaşımın bir ürünü olarak ortaya çıktı. Bir başka ifadeyle, vitrinin nasıl düzenleneceği hususunda kafalar karışık olduğundan, mutfağa ağırlık verildi.

Bir yaprak daha…

6 Ocak’ta, 58 yaşındaki İtalyan futbolcu ve teknik direktör Gianluca Vialli’nin dünyadaki vadesi dolarken bizim de gençliğimizden bir yaprak daha düşüp gidiyordu…

Diyarbekir’in havası özgürleştirir

Diyarbekir, kadim bir şehir; burada özgürlük rüzgârları güçlü eser ve ister istemez herkesi tesiri altına alır. Mamafih, Diyarbekir’in özgürleştirici havası, bilhassa siyasi dimağlara daha fazla etkide bulunuyor sanki! Zira bir vesile ile bu surlarla kaplı şehrin sokaklarından geçen her siyasi aktörün dili değişiyor; üslubuna bir dinginlik ve feraset çöküyor; mesajlarına rengini barış, uzlaşma ve özgürlük temaları veriyor. Diyarbekir havası, son olarak Meral Akşener’de de kendisini hissettirdi.

Gönülde yatan aslan ve matematik

Altı partinin kendi aralarında bir yönetim şeklinde mutabık kalmaları “vesayet” olarak nitelenemez. Vesayet, dışarıdan dayatılan ve iradeyi sınırlayan bir hali ifade eder; aktörlerin iradeleriyle bir anlaşmaya varmalarına “vesayet” demek, en iyi niyetli yorumla, bu kavramın içeriğini boşaltmaktan başka bir mana taşımaz.