Halil Berktay
Âdâb, vicdan, merhamet kalmadı
Gaddar muhabirin, Shylock misali, illâ kesip alacağı yarım kilo et: “Tabii, milletim, bayrağım ve ay-yıldızlı formam adına şampiyon olduğum için çok mutluyum… Tabii, Allah devletimize zeval vermesin, şimdi, her şeyimizi kaybetmiş de olsak, çadırda yatabildiğimiz için çok mutluyum…” Bütün mesele bu çünkü. Büyük bir acıyı zerrece paylaşmak değil. Hizaya sokmak. Her seferinde yerli ve millî çizgiyi bir kere daha tekrarlattırmak.
Goebbels özentisinin geçici sonu
Bolsonaro dahi kaldıramıyor bu kadarını. Gerçi kendisinin de Nazizme ilişkin tuhaflıkları eksik değil. Geçmişte, hem de İsrail ziyareti ve Yad Vashem soykırım müzesini gezerken, Nazizmin “nasyonal”in yanısıra “sosyalist” sözcüğünü de içermesi itibariyle “tabii” aşırı sol bir akım olduğunu iddia etmişti. Gene de Goebbels’in cümlelerini tekrarlamak Bolsonaro’ya bile çok fazla geliyor.
Hamaney’in hamaseti
Auden’in o çok sevdiğim ölümsüz mısraları, Ayetullah Hamaney’in son Cuma hutbesine çok ama çok uyuyor. İlgisiz, duyarsız mezarlar önünde ihtiyar diktatörlerin ağızlarından dökülen zırvalar, yorgun süprüntüler.
Üçüncü Ahmet Davutoğlu darbesi
Türkiye dünya çapında bir inovasyon lideri. Görüyorsunuz, herkes bizi örnek alıyor. Önce Şi Cinping ömür boyu (ya da istediği kadar) görevde kalmasını sağlayacak bir anayasa değişikliği yaptı. Böylece bir komünist tek parti rejiminde geçerli denge ve denetleme mekanizmalarından dahi kurtulmuş oldu. Şimdi ise “Çin tipi” başkanlık sistemini bir de “Rus tipi” başkanlık sistemi izlemekte. Pelikancılara dahi ihtiyaç duymaksızın, Medvedev ansızın şutlanıyor; dört yıl sonra iktidarı terketmemenin planlarını şimdiden yapan Putin, kendisine yeni Binali Yıldırımlar arıyor.
Çin, Nobel, NBA, TikTok, Mesut Özil (ve yer yer Türkiye)
Özil’in Weibo sosyal medya web sitesindeki hesabı, her nasılsa 11 Aralık itibariyle 4 milyon takipçide dondu kaldı. Çin’in bir diğer yerli ve millî ürünü olan Baidu arama motorundaki Özil’in hayranları kulübü ise feshedildi. Kulübün kurucusu, “Millî çıkarlar karşısında, kişisel hobilerin hiçbir önemi yoktur” açıklamasında bulundu. Böylece Atatürk’e yakıştırılan “Mevzubahis vatansa gerisi teferruattır” fikriyatına yeni ve evrensel boyutlar kazandırdı.
Çin ve haberleşme özgürlüğü (ve yer yer Türkiye)
Bir zamanların imparatorluğu bozkırın atlı göçebelerinden korumayı amaçlayan (sağda gördüğünüz) Büyük Çin Seddi’nin yerini, bugün Çin’in iç mekânını dış dünyadan koparmayı ve halkı devletin haber tekeli dışındaki bilgi kaynaklarına erişimsiz kılmayı amaçlayan, (soldaki kişinin kurulmasında önemli rol oynadığı) bir Büyük Güvenlik Duvarı, muazzam bir sanal sansür sistemi almış bulunuyor.
Çin ve Uygurlar (ve yer yer Türkiye)
Bu nasıl bir paradigmatik körlük ki, insanlığın bütün o korkunç 20. yüzyıl tecrübeleri ışığında, hep aynı klişe sözler ve klişe pozların nâdanca, vurdumduymazca tekrarı üzerinden kendisine kolayca teşhis konulabileceğini zerrece algılamıyor?
Uygurlar ve Ermeniler
Devamında, Komünist Partisi hiç vazgeçmedi, her ne kadar hepsinin toplamı yüzde 9’u bulmasa da, yani yüzde 91 küsurluk Han Çinlileri karşısında çok ufak kalsalar da, o minicik azınlıkları dahi adım adım asimile etmekten. Özellikle Sinciyang, İslâmiyetin varlığı nedeniyle hep tehlikeli gözüktü. Zeminini, tipik bir modernist-komünist din korkusu oluşturdu.
Ara bilgi: Çin’in sırrı
İmparatorluklar kendi mezar kazıcılarını yaratır. Dolayısıyla hepsi ölümlüdür; görkemli günleri er geç akşama erer. Bunun belki bir istisnası vardır, kendi eliyle kalkındırdığı çeperi tarafından, dıştan içe devrilmeye veya fethedilmeye direnç gösteren. O da Çin’dir. Bunun nedeni, doğudan batıya, kıtanın içerilerine doğru genişleme sürecinde, “imparatorluğun sınırları”nı “devletin sınırları”nın pek az geriden izlemiş olmasıdır.
İran’da insan hakları (ve yer yer Türkiye)
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın siz asıl kendi geçmişinize bakın diye özetleyebileceğim çıkışıyla aşağı yukarı aynı günlerde, meğer Birleşmiş Milletler Genel Kurulu Üçüncü Komite’sindeki İran sözcüsü, ülkesindeki insan hakları ihlâllerini eleştiren bir karar tasarısına aşağı yukarı aynı karşılığı verip Kanada’yı soykırımla suçluyormuş.
Myanmar’ın Rohingyaları (ve yer yer Türkiye)
Myanmar’ın etnik-dinî karmaşıklığı ile askerin fütursuzluğunun bileşimi, milliyetçilik karşısında Aung San Suu Kyi’nin köşeye sıkışmasına yol açtı. Bu tür “millî mesele” krizleri çoğu zaman “memleketin asıl sahipleri”nin lehine, iktidara daha zayıfça tutunan sivillerin aleyhine olur. Çünkü popülist dalgayı göğüsleyemez, ses çıkaramazlar. Myanmar’da da aynen bu yaşandı. Ve geriye malûm anti-emperyalizm klişeleri kaldı.
Aşırı uçlar, aldatılanlar, dış güçler, çifte standartlar, yalan haberler
Mutlak “nativist” (yerlici) bir anti-emperyalizm de emperyalizm kadar eski. Çin’den Rusya’ya, Putin’den Trump’a, Hong Kong’dan Myanmar’a uzanan fay hatlarında, globalleşen neo-con’luğun iktidar söylemi kendi tanımınca “iç” olan herşeyi kutsarken “dış” olan her şeyi karalayıp “bize yabancı” komplolara indirgemekte.
Yap-işlet-devret anti-emperyalizmi
Türkiye tehdit altında. Aleyhimize binbir çeşit komplo tezgâhlanıyor. Dolayısıyla bekamız, medyasıyla, hukukuyla, mahkemeleriyle, polisiyle ve trolleriyle güçlü, merkeziyetçi bir başkanlık sistemi etrafında yekvücut olmaya bağlı. Solun eski anti-emperyalizmi gayet teorik ve teorisistti. Bu öyle değil. Son derece anlık ve pragmatik. Her can sıkıcı meseleye saniyesinde uyarlanabiliyor.
Demokrasiyle terbiye edilmemiş bir milliyetçilik
Demokrasinin olmazsa olmazı olan muhalefet özgürlüğünün, milletin topyekûn birliğine zarar verdiğini düşünen teorisyenler ve politikacılar, milliyetçi “tek doğru”larıyla daima ülkelerinin nihaî felâketinin asıl müsebbibi oldular.
Gerçeklik testinden, korku filmine
2020’ye girerken hiçbir sihirli “maymun pençesi” istemiyorum elimde. Mehdi’siz. Kanalsız. Libya’sız. İlki gelmesin. İkincisi yapılmasın. Üçüncüsüne asker yollanmasın.
Yavuz Örnek’leri unutmamak ve unutturmamak
Tam bir deli saçması, sınırsız zırvalamalar zinciri gerçekten. Popüler şarkıdaki gibi: “O yana da döner sar beni / Bu yana da dönder sar beni.” Daha âmiyânesi: “Çevir kazı yanmasın.” Limitte de, o biraz müstehcen “uysa da… uymasa da…” fıkrasını hatırlatıyor. Ama lütfen, kimden ne bekliyoruz acaba?
Allow me to try and explain the difference
This is a somewhat free English translation of the Turkish original that appeared in yesterday’s Serbestiyet, i.e. on 17th December 2019.
İzninizle, farkı açıklamaya çalışayım
“Liberalizm sonrası”nın ardından, bir de “dış güçlerin kışkırtması” klişesini yazacaktım. Fakat Çin, Rusya, Venezuela, Brezilya, Türkiye… hepimiz sürekli kışkırtılıyoruz zaten. Derece derece “yalan haber”lerin hedefi oluyoruz. Dolayısıyla kaçmıyor. Dursun biraz. Önce hafif yakın tarih, meselâ 1915 konuşalım.
“Liberalizm sonrası”
Muazzam bir demokrasi düşmanlığıyla; bir yığın ülkede âdetâ demokrasiden zaptedilmez bir hınç ve öfkeyle intikam alma, demokrasinin üzerinde tepinme ve lime lime etme hırçınlığıyla yüzyüze olduğumuz apaçık ortada. Peki, bizim memleket bu furyanın neresinde yer alıyor?
1920’lere ilişkin gecikmiş bir tartışma (Alper Görmüş ve Şükrü Hanioğlu)
Hayır, Türkiye de zerrece dışında değildi bu otoriterleşme ve diktatörleşme eğiliminin. Nitekim Cumhuriyet rejiminin kuruluşu için ister 1923’ü, ister 1925-27’yi seçin, Horthy - Mussolini - Rivera - Pilsudski - Carmona - Kral I. Aleksandr zincirinin içinde ve tam ortasında demekti.
Yale-Harvard (veya: bu da mümkün)
Harvard takım kaptanı, her iki üniversitenin vakıf fonlarından “geleceğimizi yoketmekte olan” bazı sanayilere yatırım yapılıyor olmasını kınamış. “Harvard ve Yale, bir yandan kamuoyunu yanıltmakta, akademiklere kara çalmakta ve gerçekleri inkâr etmekte olan şirketleri desteklerken, bir yandan da aslen bilgiyi yüceltmekte olduklarını iddia edemezler” demiş.
Kimimiz öldük, kimimiz biraz daha az kâr ettik
1968’de askere alınmamayı başaran Trump, 1993’te bir talk-show’da, 60’lar ve 70’lerin New York gece hayatından “bayağı tehlikeliydi” diye söz etmiş. Herhangi bir cinsel hastalık kapmama çabalarını “benim kendi Vietnamım” diye nitelemiş. Şimdi de oğlu, başkanlık makamı uğruna her yıl birkaç milyon dolar kârı gözden çıkarmalarından, savaşta can vermeyle karşılaştırılabilir bir fedakârlık diye söz ediyor.
El zindanıyla Stalin kesilmek
Ahmet Altan’ın tahliyesine böyle bir reaksiyon gösterenlerin ez kaza iktidar olduğunu düşünebiliyor musunuz? Totalitarizm bir tür solcu ve ulusalcının âdetâ ruhunda var. Kökeninde ister Kemalist, ister Marksist otoriter modernizm varyantının toplumu zorla değiştirme azmi ve inancı yatıyor. Bu epistemolojik özgüven, demokrasi adına demokrasi tanımazlığa dönüşüyor.
Ataerkilliğin en Marksist varyantı
Gene bir Pazar sabahı, ne yazacağımı düşünürken. Daha doğrusu, kafamda çok yazmak istediğim, ama yazması hayli zor ve uzun sürecek birkaç konu varken. Buna karşılık önümde başka işler yığılmış dururken.
Röportaj nasıl yapılır? PKK’yla röportaj nasıl yapılır?
“Ama YPG’nin eğitim kamplarına gittiğinizde, Türkçe konuşulduğunu duyuyorsunuz. YPG saflarında savaşan Türkiyeli Kürtler var. PKK ile YPG arasında çok yakın ilişkiler olduğunu biliyoruz.” Bu cümleleri bir BBC muhabiri kuruyor; Kandil’in sözcüsü doğru dürüst cevaplayamıyor.
Ben de bu kafada imam, müftü, vaiz ve Diyanet Başkanı istiyorum
Başpiskopos Welby, siyaset yelpazesinin her köşesinden politikacı ve seçmenlerin kullandığı “tahrik edici söz”lerin sosyal medyada büsbütün “abartıldığı”na da dikkat çekmiş. “Siyasî kararlar konusunda hakaretâmiz ve sadece iki seçenekten ibaret bir yaklaşıma müptelâ olduğumuz kanısındayım: ‘Ya bunu kabul edersin, ya da tamamen düşmanımsın demek.’”
Uhuru, Uluru (2) İnsanlığın çabaları ve bocalamaları
Masifin çevresi, pınarlarla, koyaklarla, mağaralarla ve kayalara yapılmış çok eski resimlerle dolu. Uluru, Pitjantjatjara halkı için kendi inanışları, ruh âlemleri bağlamında kutsal bir alan. Onların Kâbe’si, Olympia’sı, Panteon’u. Lâkin Beyaz Avustralyalılar uzun süre hiç farkında değildi bunun. Ya da farkındaydılar ama umursamıyorlardı. Tâ ki hükümet tırmanma yasağı getirene kadar.
Uhuru, Uluru (1) Avustralya’nın iskân tarihi
Ayers Kayası aynı zamanda Avustralya’nın yerli halklarından -- ya da beyazlar tarafından kolonize edilmeden önceki en eski halklarından -- birinin ananevî yurdu. Kutsal alanı.
Franco dünyaya hükümdar olmaz
“Çağdaş İspanya bağışlamanın ürünü, ama unutmanın ürünü olamaz” (Başbakan Pedro Sanchez).
“Kurtarıcı”ların anlamadığı
Gene Brecht’ten bir alıntı. Galileo’nun Hayatı piyesinden (12. sahne). Engizisyon’un işkencehanesinde gezdirmiş ve kendisine uygulanabilecek âletleri göstermişlerdir. Güneş merkezli evren görüşünü geri alır (ama ev hapsinde gizli gizli yazmaya devam eder). Öğrencisi Andrea çok kızar hocasına: “Mutsuzdur, kahramanları olmayan ülke.” Cevap verir: Hayır Andrea: Mutsuzdur, kahramanlara muhtaç olan ülke.”