Yunus Emre Erdölen

Şam’a bahar gelecek mi?

13 senelik kanlı bir mücadelenin ardından Suriyeliler, sopayı Esad’ın elinden aldı. Artık sopanın el değiştirmesi değil, kırılması gerekiyor. Bunun içinse kapsayıcı bir anayasa yapım süreci ve herkesin dahil olduğu bir demokrasiye geçiş dönemi şart. Sanılanın aksine Suriyeliler bu kavramlara pek yabancı değil. Çok uzun bir süredir solcusu, liberali, seküleri, İslamcısı, komünistiyle bu değerler için mücadele ediyorlar. 2000 yılındaki Şam Baharı’ndan bugüne uzanan bu demokrasi mücadelesi karşısında, harita önündeki “büyük resim” analizlerinde kullanılan o çubukları artık bir kenara koymak gerekiyor.

Seksi suikastçı, Amerika’nın aklını nasıl çeldi?

ABD’nin en büyük özel sağlık sigortası şirketi UnitedHealth’in CEO’su Brian Thompson geçen hafta New York’ta sokak ortasında öldürüldü. Genç CEO’yu Manhattan’ın ortasında soğukkanlılıkla vuran 26 yaşındaki Luigi Mangione ise bu hafta yakalandı. Sağlık sistemine tepki duyan Mangione, emlak zengini milyoner bir ailenin beyaz yakalı çocuğu. Sabıka kaydı temiz, radikal bir geçmişi yok, hatta pek solcu da değil. Özellikle dış görünüşüyle Amerikalıların dikkatini çeken ve sigorta şirketlerine tepkili mağdurları ağırlıklı geniş bir hayran kitlesine kavuşan Luigi’yi ABD’nin “en seksi suikastçısına” dönüştüren ise bombacı bir profesörün manifestosu, sırt ağrısı ve dünyanın en berbat sağlık sistemi.

Altı saat, yedi dakika: Güney Kore, demokrasiyi nasıl kurtardı?

Güney Kore Başkanı Yoon, yolsuzluk suçlamalarını ve meclis çoğunluğu kazanan muhalefeti bastırmak için bu Çarşamba (4 Aralık) günü sıkıyönetim ilan etti. Meclisi kapattı, siyasi faaliyetleri ve basını yasakladı, muhalif siyasetçileri tutuklama emri verdi. Güney Koreliler sokaklara, muhalefet ise meclise akın etti. Meclis başkanı ve muhalif vekiller tankları aşarak, duvarlardan atlayarak Genel Kurul’a girdi. Halk koltuklarla meclis kapılarında barikat kurdu, askerlerin tüfeklerini tutarak meclise siper oldu. Güney Kore, sadece altı saat, yedi dakikada sıkıyönetimin kaldırılmasını sağladı, tek adam olmaya hevesli Yoon’un darbesini durdurdu, azil ve yargı sürecini başlattı. Güney Kore’nin bu altı saat, yedi dakikalık dirayetinin arkasında 76 yıllık bir demokrasi mücadelesi yatıyor.

Amerikan medyasını Hasan Abi mi kurtaracak?

ABD başkanlık seçimlerinin tek kazananı Donald Trump ve kankası Elon Musk değildi. Podcast yayıncıları da bu seçimlerin galibiydi. Seçimlerden sonra liberal ana akım televizyon kanallarının reytingleri düştü, Trump’ın konuk olduğu ve özellikle bu seçimde sağa kayan genç erkeklerin dinlediği podcast dünyasına ilgi arttı. Demokrat elitler seçim hezimetinin ardından düşünmeye başladı bile: Amerikan medyası inandırıcılığını nasıl yitirdi? Medyayı kim kurtarır? Kamala Harris, Joe Rogan’a konuk olsa sonuç değişir miydi? Özeleştiri yapmakta zorlanan Amerikan liberallerinin telaşla aradığı reçete ABD’nin en ünlü Amerikalı Türklerinden Hasan Abi’nin Twitch yayınlarında saklı.

Netanyahu’yu yakalama emri, İsrail’in dokunulmazlık zırhını nasıl parçaladı?

Uluslararası Ceza Mahkemesi, tarihinde ilk kez Batı ittifakı içinde yer alan bir devletin yetkilileri hakkında yakalama emri çıkardı. İsrail Başbakanı Netanyahu’nun artık yeni bir sıfatı var: Kaçak sanık. Bu tarihi kararın mutfağında ise 94 yaşındaki bir Holokost mağduru hukukçu Theodor Meron, insan hakları akvitist Amal Clooney, Ahmedi cemaatine mensup Pakistan kökenli bir Britanyalı savcı ve İsrail istihbaratının tehditlerine boyun eğmeyen cesur bir mahkeme var. Mahkemenin yetkisini tanıyan 125 ülkeden Fransa, İtalya, İspanya, İngiltere, Kanada, Belçika, Hollanda ve Ürdün şimdiden Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Gallant’ın ülkelerine adım atması durumunda tutuklanacaklarını duyurdu bile. İsrail’in dokunulmazlık zırhı adım adım parçalanıyor. Tarihi bir kırılma anı bu.

Trump’ın tescilli radikal kumpanyası: Kabine tuhaf, strateji net

2024 seçimlerini kazanan Trump, 2016’daki Trump değil. Tipik, müesses nizama yakın, tecrübeli Cumhuriyetçileri kabinesine aday göstermedi. Trump ikinci dönemi için oldukça radikal, tecrübesiz bir kabine oluşturuyor. Sağlık Bakanlığına aşı karşıtı bir komplocuyu, İstihbarat Direktörlüğüne Putin ve Esad sempatizanını, Savunma Bakanlığına çubuklu TV yorumcusunu aday gösterdi. Kabinenin neredeyse tamamı en az İsrailli bir bakan kadar Netanyahu destekçisi, İran karşıtı, Türkiye karşıtı, İslamofobik. Hepsi genç ve tecrübesiz, geldikleri makamları tamamen Trump’a borçlu. Trump’ın yeni kabinesindeki en makul ve tecrübeli kişi ise Donald Trump. Ne kadar rahatlatıcı dimi?

ANALİZ | “Trump’ın yeni kabinesi sanki ABD değil, İsrail kabinesi”

Yunus Emre Erdölen yorumladı: "Trump kabinesi; İran'a karşı müdahaleci, İsrail'in savaş kabinesi denebilecek kadar İsrailci, geçmişte Türkiye'ye karşı yaptırımları savunmuş genç, hırslı ve tecrübesiz kişilerden oluşuyor. MAGA kanadına değil, şahin neocon'lara ağırlık verilmiş."

Trump nasıl kazandı?

Donald Trump, bu haftaki seçimlerde büyük bir zafer elde etti. Sadece yedi kritik eyalette Kamala Harris’i yenilgiye uğratmadı, New York, California, New Jersey gibi Demokrat Parti kalelerinde de oyunu artırdı. Trump artık sadece beyaz Amerika’nın başkanı değil; Hispanik erkeklerde %54’e ulaştı, siyah erkeklerde ve genç erkeklerde oyunu yükseltti. Trumpizm, Cumhuriyetçi Parti’nin tabanını genişletti, Trump hem ülke genelinde en çok oyu alan hem de başkanlığı kazanan nadir Cumhuriyetçilerden biri oldu. Trump’ın bu zaferinin arkasında ise enflasyon, artan gıda fiyatları, düzensiz göç, uyuşturucu, küresel savaşlar gibi konulardan rahatsız olan, Demokratların renksiz ve steril hikayesinde kendine yer bulamayan işçi sınıfının öfkesi var.

Faşizme karşı omuz omuza değil, ittire ittire mücadele: Kamala mı, Trump mı?

ABD seçimlerine dört gün kaldı. Anketleri yorumlamak anlamsız. Kamala Harris ve Donald Trump neredeyse her eyalette başa baş. Trump son haftayı Hispanikleri ırkçı şakalarla öfkelendiren şımarık bir zafer mitingiyle, Kamala Harris ise “Trump diktatör” temalı bir korku kampanasıyla kapadı. Evet, Trump bir demokrasi kahramanı değil. Evet, Trump dünya ve Amerikan demokrasisi için hayati bir tehdit. Fakat bugünlerin sorumlusu Trump’a oy veren seçmen değil, demokrasiyi sadece sandık kurulunca hatırlayan, halka rağmen siyaset yapmaya, faşizme karşı mücadeleyi omuz omuza vermeyip birilerini ittire ittire kazandırmaya çalışan “Demokratlar”.

ABD seçimlerinde son 10 gün: Obama makinesi, “faşist” Trump, öfkeli Araplar ve Beyoncé

Bütün dünyanın merakla beklediği ABD seçimlerine tam 10 gün kaldı. İvme Trump’tan yana. Fakat Kamala Harris, beyaz kadınlardan sürpriz bir şekilde beklentilerin üstünde oy alırsa anketleri yanıltabilir. Harris, Trump’ın önüne geçmek için Obama’dan Beyoncé’e bütün Demokratları ve Hollywood’u sahaya sürdü, Trump’ın iki katı para harcadı, binlerce kişilik büyük mitingler düzenledi. Trump’ın ise kafası rahat: Bel altı şakalar yapıyor, sıkılıp dans ediyor, mitinglerinde sevdiği şarkıları çalıyor. Kamala Harris’in “neşe” temalı kampanyasıysa askıya alındı, “Trump faşist” temalı panik kampanyası başladı. Seçimin kaderini etkileyecek bir diğer etken ise İsrail’e verilen desteğe öfkelenen Amerikalı Araplar.

İsrail, Birleşmiş Milletler’den atılır mı?

Filistin, İsrail’in BM Genel Kurulu’ndan uzaklaştırılması için özel bir süreç başlatmayı planlıyor. BM ilkelerini ayaklar altına alan ülkelerin üyelikten çıkarılması için Güvenlik Konseyi’nin tavsiye kararı şart. Fakat Genel Kurul, yetki belgeleri komisyonu aracılığıyla bir ülkenin koltuğunu, kürsü hakkını askıya alabilir, fiilen bu ülkenin üyeliğini askıya alabilir. 1974 yılında aynı bugünkü İsrail gibi bir Apartheid rejimi olan Güney Afrika bu yaptırıma maruz kalmış, 20 sene boyunca Genel Kurul’a katılamamıştı.

300 İrlandalı: Lübnan’ın güneyinde, İsrail’in tam karşısında

İsrail, bu hafta 1978’den beri Lübnan’da bulunan BM barış gücü askerlerini tank mermisiyle vurdu, iki asker yaralandı. BM askerleri İsrail’in işgalini yavaşlatıyor. Bu nedenle İsrail, başta İrlandalılar olmak üzere BM askerlerinin korumakla yükümlü oldukları köyleri terk etmesini istiyor. Fakat Lübnan’ın güneyinde, İsrail’in tam karşısındaki duran 300 askere sahip İrlanda tehditlere boyun eğmeyerek mevzileri terk etmeyeceğini açıkladı. 300 İrlandalı, kapılarına dayanan İsrail tanklarına rağmen İrlanda aksanıyla İngilizce konuşmayı öğrettikleri köyleri terk etmiyor, Netanyahu’nun Lübnan’ı Gazzeleştirmesini engellemeye çalışıyor.

James Baldwin’ler bir daha İstanbul’a gelir mi?

Günümüz Amerikası’nın James Baldwin’i olarak anılan ünlü siyah yazar Ta-Nehisi Coates, İsrail’deki Apartheid rejimini ve Amerikalı siyahlarla Filistinlilerin yaşadığı zulmün benzerliğini anlattığı yeni kitabıyla ABD’nin gündemini belirliyor. Obama’nın başkanlık döneminde ırkçılığa ve siyah haklarına dair makaleleri ve kitaplarıyla medyanın prensi olan Ta-Nehisi, şimdi İsrail’i karşısına aldığı için eleştiriliyor, söyleşilerde sunucuların öfkeli sorularıyla muhattap oluyor, antisemitist olmakla suçlanıyor. James Baldwin ülkesindeki baskıcı atmosferden bunalıp soluğu İstanbul’da almıştı. Peki Filistin’i savunduğu için McCarthy dönemine nazaran daha kibar, steril ama sinsi bir iptal kültürünün kurbanı olan Ta-Nehisi gibi Amerikalılar bugün soluğu nerede alacak?

İtibarsız bir veda: Biden’i nasıl bilirdik?

ABD Başkanı Joe Biden 51 sene sonra aktif siyaseti bırakıyor. Biden, İsrail’in Gazze soykırımının gölgesinde dünyaya veda konuşmasını bu hafta BM Genel Kurulu’nda yaptı. İsrail’i “Gazze’de siviller cehennemi yaşıyor” diyerek eleştirdi, ateşkes çağrısını yineledi. Biden, İsrail’e silah ambargosu uygulamadıkça Gazze’deki soykırımın ateşini harlamaya, Netanyahu’nun çözüm masasını Trump’ın Beyaz Saray’a çıkmasının olası olduğu Ocak 2025’e ertelemesine sebep olmaya devam ediyor. Nitekim Netanyahu, ABD’nin de içine çekileceği bölgesel bir savaşın fitilini BM binasından Beyrut’u vurma emri vererek ateşledi, adeta Biden ve ABD ile dalga geçti.

Her yol mübah devri: İsrail, Lübnan’daki telsizleri nasıl patlattı?

Bu hafta Lübnan’da aynı anda binlerce çağrı cihazı ve telsiz patladı, çocuklar ve sağlık görevlileri de dahil 37 kişi hayatını kaybetti. İsrail sanılanın aksine üstün bir teknolojiyle elektronik cihazları uzaktan patlatmamış, 28 yıllık bir bubi tuzağı taktiğini kullanarak paravan şirketler aracılığıyla Hizbullah’ı kandırmış ve çağrı cihazlarının bataryasına patlayıcı madde yerleştirmişti. İsrail’in uluslararası hukuka aykırı bu saldırısını nasıl yaptığını anlamak için Tayvan’dan Macaristan’a, Norveç’ten Bulgaristan’a gitmek, ilk bakışta olayla alakasız gibi duran tuhaf profillerin izini sürmek gerekiyor.

Springfield’in kedileri Amerika’nın kulağını nasıl tırmaladı?

Kamala Harris ile Donald Trump’ın ilk kez sahnede kozlarını paylaştığı tarihi münazaranın ardından akıllarda en çok kalan an, Trump’ın “Ohio’nun Springfield kentindeki kaçak göçmenler evcil kedi ve köpekleri yiyor” cümlesi oldu. Donald Trump’ı moderatörler düzeltti, Kamala Harris mimikleri ve gülüşüyle rencide etti, kedi ve köpek şakaları sosyal medyayı ele geçirdi. 60 bin nüfusuyla tipik bir Ortabatı kenti olan Springfield’in evcil kedi ve köpekleri şu anda ABD’nin bir numaralı gündemi. Zira bu küçük sanayii şehri sadece tatlı evcil hayvanlara değil, aynı zamanda 20 bin kişilik bir Haiti göçmen işçi topluluğuna da ev sahipliği yapıyor. Springfield ABD’yi ikiye bölen kutuplaştırıcı göç tartışmasının sosyal bir laboratuvarı.

Zeytin ağaçları uğruna gencecik bir ömür: Ayşenur için ne yapabiliriz?

26 yaşındaki Türk kökenli Amerikan vatandaşı Ayşenur Ezgi Eygi, Batı Şeria’da İsrail ordusu tarafından katledildi. Ayşenur, zeytinliklerini işgal etmek isteyen İsrailli yerleşimcileri protesto etmek için topluca Cuma namazı kılan Filistinlilere destek vermek için Betia kentine gitmişti. Korumak istediği zeytin ağaçlarının gölgesinde son nefesini veren Ayşenur katledilmesi, vatandaşı olduğu ABD’yi henüz öfkelendirmedi. Türkiye’nin ise Ayşenur’a sahip çıkması için yapabileceği çok şey var.

Surda bir gedik: İngiltere’den İsrail’e kısmi silah ambargosu

Bu hafta İngiltere geç de olsa çok önemli bir karara imza attı ve İsrail’e kısmi silah ambargosu uygulayacağını açıkladı. Barack Obama’nın yakın dostu İngiliz Dışişleri Bakanı David Lammy, 30 silahın ihracat lisansının askıya alındığını duyurdu. Birçok Filistin destekçisi kararı yetersiz buldu, İsrail ise kritik bir eşikte İngiltere’nin kendisini yalnız bıraktığını söyledi. İngiliz hükümetinin aldığı bu karar, uluslararası insancıl hukukunun, bizzat İngiltere’nin kendi yasalarının doğal bir sonucu. İsrail’e silah yardımı ve siyasi destekleriyle yardım eden Batı ülkeleri, İsrail’e açılan davalardan etkilenmekten, İsrail’in işlediği savaş suçları nedeniyle ulusal ve uluslararası düzeyde sorumluluklarının doğmasından endişe duyuyor, şimdiden önalmaya çalışıyor.

Podcast çeken Amerikalı bir gazeteci, 19 yıl önce örtbas edilen bir katliamı nasıl gün yüzüne çıkardı?

The New Yorker dergisinde çalışan araştırmacı gazeteci Madeleine Baran, popüler podcast serisi “In the Dark”ın 3. sezonunda 19 sene önce Irak’ta işlenen Haditha katliamını ele aldı. Amerikan askerlerinin çoğu kadın çocuk 24 Iraklı sivili katletmesinin ardından olay yerindeki fotoğraflar arşive kaldırılmış, hiçbir sorumlu hapse girmemişti. Madeleine Baran, 15 akrabasını kaybeden Iraklı avukat Khalid Salman ile el ele verdi, olayın canlı tanıklarıyla konuştu. ABD ordusuna dava açarak olay yeri fotoğraflarına ve soruşturma evrakına ulaştı, kamuoyuna açıkladı. 19 yıldır saklanan bir katliamı tüm detaylarıyla gün yüzüne çıkardı. Tam da İsrail’in Gazze’de sivilleri katlettiği korkunç bir soykırım işlediği günlerde büyük bir savaş suçu haberini milyonlara ulaştırdı. Dehşet verici fotoğraflarıyla Haditha katliamı sadece geçmişe değil, günümüze ve geleceğe dönük bir özeleştiriyi de zorunlu kılıyor.

Kamala Harris’in beş dakikalık Filistin sınavı

Oprah’tan eski Trumpçı Cumhuriyetçilere, Obama’lardan Hamas rehinesi ailelere onlarca kişinin konuştuğu Demokrat Parti kurultayında Filistinli Amerikalıların beş dakikalık kürsü talebi reddedildi. Bu hafta düzenlenen kurultayda ABD’nin ilk siyah kadın başkan adayı olarak tarihe geçen Kamala Harris ve Demokrat Parti elitleri, geçmişte kadınlara, siyahlara ve eşcinsellere açılan kapıları Filistinli Amerikalıların suratına kapattı. 31 yaşındaki genç Demokrat Partili Filistinli Müslüman Ruwa Romman, kürsüye çıkabilseydi Filistin’de doğup sürgünde ölen dedesinden, Kamala Harris’in aday olmasını sağlayan Fannie Lou Hamer gibi siyah kadın aktivistlerden bahsedecek, ölesiye nefret ettiği Trump’a karşı Kamala için oy isteyecekti. Sadece “kendine” Demokratlar Ruwa’nın beş dakika Filistin’den bahsetmesine dahi tahammül edemedi.

68’in ruhu, Gazze’nin gölgesi: Demokratların “sandalye fırlatmalı” kurultayı

Demokrat Parti, Kamala Harris’in başkan adaylığını Pazartesi (19 Ağustos) günü Chicago’da düzenlenecek 3 günlük kurultayda resmileştirecek. 2024 Kasım seçimleri, Amerikalı Demokratlar için hiç olmadığı kadar 1968’i hatırlatıyor. 1968 kurultayı da Chicago’da düzenlenmiş, Başkan Johnson anketlerdeki düşüşü görünce Biden gibi son anda adaylıktan çekilmiş, yine Biden’in Harris’i işaret etmesi gibi önseçim kazanmayan başkan yardımcısı Humphrey’i halef seçmişti. Fakat en önemlisi 1968 kurultayı, Vietnam’ın işgaline karşı çıkan solcuların ve gençlerin protestolarıyla sarsılmıştı. 56 yıl sonra bugün de Chicago’daki Demokrat Parti kurultayında savaş karşıtı gösteriler düzenlenecek. Kurultay bu sefer Vietnam’ın işgalinin değil, Gazze soykırımının gölgesinde geçecek.

Veri bulutu değil, online toplama kampları: Teknoloji şirketleri Gazze soykırımına nasıl ortak oluyor?

İsrailli araştırmacı gazeteci Yuval Abraham, geçen hafta İsrail’in Gazze soykırımında saldırdığı hedefleri seçerken kullandığı verileri Amazon’un veri bulutunda sakladığını iddia etti. Yuval Abraham’a konuşan İsrailli askeri kaynaklar, İsrail’in yüzbinlerce Gazzeliye ait hassas veriler ve hata payı yüksek bir yapay zeka teknolojisi sayesinde seri bir şekilde hedefleri bombaladıklarını itiraf ediyor. Abraham’ın iddiası doğruysa, İsrail’in soykırımına ortak olan şirketlerin de sonu Netanyahu gibi mahkeme salonlarında bitecek. İsrail’in online bir toplama kampı kurmasına yardımcı olan şirketlerin başına gelebilecekleri anlamak için Kolombiya’daki faşist militanlara para akıtan Amerikalı muz şirketi Chiquita’nın akıbetini hatırlamak yeterli.

Kamala Harris, başkan yardımcısı için tüm tuşlara bastı: Asker, öğretmen, futbol koçu, avcı, nişancı ve iş bitirici Minnesota Valisi Tim Walz

Dün Demokrat Parti’nin başkan adayı Kamala Harris, Kasım 2024 seçimleri için başkan yardımcısı adayını açıkladı: Minnesota Valisi Tim Walz. Kamala Harris’in takım arkadaşı Walz, ortalama bir Amerikalının kalbini çalmak için adeta tüm tuşlara basmış bir siyasetçi: Emekli bir asker ve öğretmen, silah sahibi bir nişancı, avcı, Amerikan futbol koçu, muhafazakar seçmenin oyunu alan iş bitirici bir solcu, prompter kullanmayı dahi bilmeyen etkili bir hatip. Fakat en önemlisi, sosyal devletin güçlü olmadığı Amerika’da bütün okullarda öğrenciler için ücretsiz kahvaltı ve öğle yemeği verilmesini sağlayan çalışkan bir Vali. Kamala Harris, sadece Walz’ı seçerek orta sınıflara ve solculara göz kırpmadı, ayrıca İsrail’i çok yoğun bir şekilde destekleyen adayları seçmeyerek de Gazze için tepki gösteren Demokrat Parti seçmenini de rahatlattı.

ANALİZ | Kamala Harris başkan yardımcısını ‘sol’dan seçti: Tim Walz

Yunus Emre Erdölen, Kamala Harris’in Minnesota Valisi Tim Walz’ı başkan yardımcısı seçmesini değerlendirdi: “Harris, İsrail’in sıkı destekçisi adayları değil; sol tabanının sevdiği Walz’ı seçti. Walz, tabanı birleştirecek yetenekli bir hatip.”

Rus muhalifler, özgürlüklerine neden Esenboğa Havalimanı’nda kavuştu?

Soğuk Savaş’tan bu yana en geniş kapsamlı esir takası Ankara Esenboğa Havalimanı’nda yapıldı. ABD ve Almanya başta olmak üzere Batı ülkeleri, Rusya ve Belarus 24 mahkumu karşılıklı serbest bıraktı. Türkiye’nin arabuluculuğu ve MİT’in gözetiminde gerçekleşen esir takasının bir diğer ilginç yanı ise sadece Rusya’daki Amerikan ve Alman vatandaşı mahkumların değil, Rus vatandaşı muhalif siyasi tutsakların da takas kapsamında alınmasıydı. Tucker Carlson’dan Hillary Clinton’a, Bulgar araştırmacı gazetecilerden inatçı annelere birçok kişinin dahil olduğu film tadındaki bu imece esir takası sayesinde yok yere hapis yatan birçok Rus muhalif özgürlüğüne sessizce kavuşmuş oldu. Hem de Esenboğa Havalimanı’nda.

Bir bakışı bin alkışa bedel: Filistinli Rashida, Amerikan Kongresi’ne nasıl girdi?

Netanyahu, Amerikan Kongresi’nde Filistin için sokağa çıkan Amerikan vatandaşlarına hakaret edip Amerikalı Kongre üyelerinin alkışını aldı. Görüntüler tam bir sirkti: 58’i ayakta 78 kez alkışlandı, elini sıkmak isteyen vekiller nedeniyle 5 dakika salondan çıkamadı, Filistinlilere “barbar” dedi. Bu rezil sirkin çarkına çomak sokan ise yine bir Filistinli oldu. Amerika’nın ilk kadın Müslüman Kongre üyesi olan Demokrat Partili Filistin kökenli Rashida Tlaib, elinde tuttuğu “savaş suçlusu” ve “soykırım faili” yazılı pankartı ve boynuna astığı kefiyesiyle konuşma boyunca öfkeli gözlerini Netanyahu’dan ayırmadı. Rashida Tlaib’in öfkesi boşuna değildi. Netanyahu sadece on binlerce masum Filistinliyi katletmemiş, aynı zamanda Trump ile el ele verip Rashida’nın anneannesini son kez görmesine de engel olmuştu.

PORTRE | Kamala Harris: Hintli anne, Jamaikalı babanın “polis” kızı

Kanser araştırmacısı Hintli annesi ile Jamaikalı Marksist ekonomi profesörü babası insan hakları eyleminde tanıştı. Sert bir savcı olarak “polis” diye ün yaptı, genç bir siyahi kadın olarak senatoya girerek şöhreti arttı ama Başkan Yardımcılığı’nda dört yılı düşük profilli geçti. Ama şimdi Trump karşısında ABD’deki Demokratları ve demokrasinin son ümidi.

Tövbe kapısının devşirme müridi: Trump’ın başkan yardımcısı J. D. Vance

Suikastten sağ kurtulan Donald Trump’ın “modern mesih” olarak başladığı yeni hayatındaki ilk işi başkan yardımcısı adayını açıklamak oldu: 39 yaşındaki Ohio Senatörü J.D. Vance. J.D. Vance, geçmişte Trump’a Hitler demiş, yoksulluk ve istismar içinde geçen hayatını anlattığı anı kitabıyla popüler olmuş bir siyasetçi. 2 sene önce Trump’ın desteğiyle senatör seçilen Vance, zamanla en ateşli Trump destekçilerinden birine dönüştü. Sıkı bir İsrail destekçisi, Suriye ve Ortadoğu’dan Amerika’nın çekilmesini savunuyor, ekonomi politikalarında sola yakın, sosyal konularda muhafazakar. J.D. Vance, Trump’tan daha iyi Trumpçılık yapabilecek sahici bir “veliaht”, Amerikan sağının genç ve karizmatik prensi, şimdiden 2028 seçimlerinin favori ismi.

ANALİZ | Yunus Emre Erdölen: “Trump suikastı komplo teorileri, Amerika’nın yaşadığı siyasi krizin üzerini örtüyor”

Saldırının faili Cumhuriyetçi Parti üyesi olmasına rağmen Demokratlara yakın bir fona 15 dolar bağış yapan 20 yaşındaki bir genç erkek. Saldırganın motivasyonu veya Gizli Servis’in miting alanına 150 metre uzaklıktaki çatıda önlem almada ihmali olup olmadığı henüz meçhul. Fakat bütün bu komplo teorilerinin ötesinde apaçık bir gerçek var: Amerika tarihinin en yoğun kutuplaşma dönemlerinden birini yaşıyor ve bireysel silahlanmayla, radikalleşmenin bu kadar yoğun olduğu bir dönemde böyle bir suikastın yaşanması pek de şaşırtıcı değil.

Aşırı sağı halı altına süpürmek Batı’yı kurtaracak mı?

Geçen hafta yükselen aşırı sağ karşısında kabuslar gören Avrupa rahat bir nefes aldı. İngiltere’de seçimleri merkez sol İşçi Partisi kazandı, Fransa’da meclise en çok vekil sokan ittifak solcular oldu. Fakat seçim sonuçlarına detaylı bakınca tablo biraz farklı. Ülke genelinde %34 oy alan İşçi Partisi, Avamlar Kamarası’nın %64’ünü kazandı. Aşırı sağcı Reform Partisi sadece 5 vekil kazandı, ama %14 oy aldı. Fransız seçimlerinde Le Pen’in partisi hem merkez sağı eritti, hem de vekil sayısını neredeyse ikiye katladı. Fransa ve İngiltere’yi sandıkta birleşen seçmen ve dar bölge seçim sistemi kurtardı. Belki aşırı sağ seçimleri kazanamadı, ama bitmedi de.