Yıldıray Oğur

Putin’in büyük dehası!

Büyük deha Putin, Ukrayna’yı fethe çıkarken Kaliningrad’ı Moskova’dan uzaklaştırdı, NATO’ya hayat öpücüğü verdi, AB’yi militarize etti, Almanya’nın pasifizmini, Finlandiya’nın tarafsızlığını bitirdi, komşularının beka kaygılarını hortlattı.

Putin neyi temsil ediyor?

Dünyada büyük yaralar alan, eski ihtişamlı günlerini ve ikna ediciliğini kaybetmiş liberal demokrasi değerlerine meydan okuyan, dünyadaki aşırı sağ, aşırı sol bütün popülist hareketleri destekleyen, seçimlere müdahaleden, siber saldırılara, siber casusluk faaliyetlerinden medyayı operasyonel olarak kullanmaya kadar her yolu deneyen akıllı bir düşman var karşımızda.

Peki neden bu kadar Rusyacılar?

Batı karşıtlığı, modernleşme tecrübemizin ürettiği tarihi travmalardan gelen bir verili ve tartışma dışı üst pozisyon. Rusya ile daha uzun ve kanlı bir savaş tarihimiz olmasına rağmen, Batı ile girilen kültürel ve ideolojik gerilim varoluşsal bir anlam katıyor bu ideolojilere. Bir nevi hepsinin kurucu-dışarısı oluyor. Batı karşıtlığını vatanseverlik, yurtseverlik, yerlilik, millilik, solculuk, İslamcılık zannediyorlar. Bu nefretle o kadar mutlular ki başka ülkelerin de yayılmacı, emperyalist amaçlar güdebileceğini düşünemiyor, Rusya ve Putin’in Batı’ya gol atmasından haz duyuyorlar.

“Türkiye-İsrail ilişkilerini yıpratmaya çalışanlar…”

Hala birileri Türkiye iç politikasında olan biten her şeyi Yahudi komplosuyla, Mossad’la, dış güçlerle açıklamaya devam ede dursun, Türkiye istihbaratı ve MOSSAD İran’a karşı ortak operasyonlar yapıyor. Bu operasyonların haberini yapan iktidara yakın gazeteler, İran’ın amacının “Türkiye-İsrail ilişkilerini rayından çıkarmak...”, “Türkiye-İsrail ilişkilerini yıpratmaya çalışmak” olduğunu yazıyorlar. Muhtemelen 9 Mart’ta Türkiye’ye gelecek İsrail Cumhurbaşkanı’nın gezisine karşı çıkacaklar, Doğu Kudüs’teki Şeyh Cerrah Mahallesi’nde yerleşimcilerin evlerinden çıkardığı Filistinlileri hatırlatacak olanlar da “Türkiye-İsrail ilişkilerini rayından çıkarmak...”, “Türkiye-İsrail ilişkilerini yıpratmaya çalışmak” gibi suçlamaları duyabilir.

Apolitik olan bile politikleşmeye başladığında…

Sezen Aksu, Gülşen ve Tarkan... Apolitik alandaki popüler sanatçılar neden ve nasıl siyasileşti? Bu iktidar için neyin habercisi? Sovyetlerin son yıllarında apolitik bir rockçı olan Victor Tsoi, nasıl ‘değişim’in sembolü haline gelmişti?

Şimdi dinlediğim tüm şarkılarda…

BAE, darbeden 9 gün sonra darbeyle ilgili çok kritik iki generali MİT ile işbirliği içinde Türkiye’ye teslim etmişti. Bunu yapan başka bir ülke de olmadı. Ve Türk yetkililer en baştan beri BAE’nin darbeyle ilgili bu işbirliğinden haberdardı. Buna rağmen BAE-darbe ilişkisiyle ilgili iddiaları altı yıl boyunca arada bir dillendirmekten çekinmediler.

Ahlatlıbel fotoğrafı muhafazakarlara ne söylüyor?

Ahlatlıbel’deki fotoğraf karesi Türkiye’nin en kalabalık ve karar verici kitlesi olan muhafazakarlara eğer seçimlerde iktidar değişirse iktidardan tasfiye edilmemek, devletin düşmanı, ötekisi, yabancısı olmamak garantisini veriyor. Muhtemel bir iktidar değişimin bir kıyıcı rövanşa dönme ihtimalini ortadan kaldırıyor. Ayrıca muhafazakar siyasetin bütün yumurtalarının aynı sepete koyma riskini de ortadan kaldırıyor.

Analiz Bey, Kemal Bey’e karşı…

Bugün Kavala, Demirtaş ve Altan için sesini yükseltebilen bir CHP lideri var. Türkiye’deki tüm caddelere “kimseye istemediği soru sorulmayacak, ifade hürriyeti yüzünden kimse hapse girmeyecek, Barış Akademisyenleri işlerine geri dönecek” afişleri asabilen bir CHP var. Bundan altı yıl önce bir araya geleceklerini yazacak bir analistin deli muamelesi göreceği altı partinin liderinin yemeğinin aşçısı da elinin tadı tuzu bir türlü beğenilmeyen Kılıçdaroğlu. Ama tarihsel olarak yüzde 25’e toslamış bir partiyi, iktidar alternatifi haline getirmiş Kemal bey, Analiz Beyleri yine de mutlu edemiyor. Analiz Beyler kürelerine bakıyor, sosyolojik analizler yapıyor, toplumu kesip biçiyor ve 10 yıldır CHP gibi bir partiyi yönetip, iktidar potasına sokan Dersimli bir Kürt genel başkana verdikleri siyasi tavsiyeleri yerine getirmediği için kızıyorlar.

“Çürümüş bir şeyler var şu Danimarka krallığında”

"O işadamı polisle dalga geçtiği videoyu bizzat kendi çektirmese, o hakim firari mafya liderine fotoğrafçılık yapmasa, o emniyet müdürü kaçak para için arabasını sınıra göndermese, o emniyet müdürü boğazda köşk sahibi olmasa bütün bunlar da bilinmeyecekti. Bu sayede buzdağının bir kısmını görebiliyoruz. Gördüğümüz kısım, göremediğimiz kısım hakkında şunu dedirtmeye yetiyor: 'Çürümüş bir şeyler var şu Danimarka krallığında.'"

Ağrılılar neden Meksika’ya uçuyor?

Elektrik faturalarına karşı sokağa dökülen Ağrı’nın nüfusu 2021’de 10 bin azaldı. Peki bu insanlar nereye gitti? Çoğu genç birkaç bini önce uçakla Küba ya da Meksika’ya, sonra Meksika'nın ABD sınırındaki şehirlerine, ardından kaçak yollardan ABD'ye ve en son da kaçak yollardan Kanada’ya gitti. 1996’daki HADEP kongresiyle açılan bu yolun hikayesi Türkiye'nin artık insanların kaçmaya çalıştığı bir ülke olduğunu gösteriyor.

Saraybosna’da düğün ve cenaze…

Bosna Hersek'in gündemi ölmüş ama cenazesi kaldırılamayan Dayton devleti ve dedikodusu bitmeyen bir yaz düğünü…Erdoğan'ın da nikah şahitlerinden olduğu düğünle Bakir İzzetbegoviç’in kızı Jasmina Izetbegović’in evlendiği damat Cemil Humačkić'in Berlin’de bir eskort ajansı yönettiğinin ortaya çıkması hala ülkenin en popüler dedikodusu.

Şimdi yolları gelip Prens Sabahattin mi açsın?

İstanbul'daki kar krizinde vatandaşlar kapalı hangi yol için nereyi suçlamaları gerektiği konusunda uyarıldı. Ama çok az kişi bir şehirde yolların bir kısmının yerel, bir kısmının merkezi hükümete ait olmasının absürtlüğünden bahsetti. Halbuki eğer 2004'te Kamu Yönetimi Rerformu geçseydi, bugün bırakın belediyelerin karla mücadelesini, belediye onay vermeden İstanbul Havalimanı’nın yeri dahi belirlenemezdi.

Ablan nasıl kurban olmuştu?

Ersoy, kendisini kadın olarak gördüğü için hiçbir zaman LGBT hakları konusunda konuşmadı, bu meselelerle hiç ilgilenmedi. Ama, bu onun 12 Eylül’ün en uzun süreli yasaklısı olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Bu yasağı, başka ülkelerde olsa filmi yapılacak sabırlı bir hukuki mücadele vererek kaldırmıştı. Ama yasağın kalkması üzerinden geçen 34 yıl boyunca kimse 8 yıl cinsel kimliği yüzünden sahne yasağı koyulan Bülent Ersoy’dan özür dilemedi. En başta da bu yasağı koyan askerler...

Gürültü bitecek ve yine onun şarkıları duyulacak…

Bir tarafta beş yıllık şarkısının lafzında peygambere hakaret bulup, evinin önüne ‘adam’ çağıranlar, Meclis’ten yükselen “serçeliğini bilsin”, camiden yükselen “dilini koparırız” tehditleri... Diğer tarafta da bütün bu yıllar boyunca serçeliğini hiç bilmediği ve dilini hep uzattığı için “Türkiye’yi cehenneme götüren yolu döşeyenlerden biri” olduğunu söyleyenler...

“Reis bunlara az bile yapıyor”

Geçen haftaki tarikat ve cemaat yurtları tartışmasının sonucu şöyle oldu: Muhalefetle diyalog kurmaya çalışan endişeli muhafazakarlar yaptıkları küçük kaçamaktan hayal kırıklığına uğrayarak evlerine dönerken, meydan ise “Bunların hakkından Reis geliyor”, “Reis bunlara az bile yapıyor”culara kaldı.

Neyse ki hayallerinizdeki Türkiye hiçbir zaman olmayacak…

Türkiye, hiçbir zaman İslamcılar, Kemalistler, solcular ya da milliyetçilerin hayallerindeki ülke olmayacak. Ne toplum bir gün topluca hidayete erecek, asr-ı saadet, “Osmanlı barışı” geri gelecek ne de bir anda herkes aydınlanacak ve bilimsel laik bir cennete dönüşeceğiz, köylerde Köy Enstitüleri açılacak, tarikatlar, cemaatler kapanacak, kadınlar başörtülülerini çıkaracak, Kürtler Kürtçe’yi, Aleviler Aleviliği unutacak.

Mısır’da muhalefetin ortak adayı kim olmalıydı?

Türkiye’de muhalif kesim yıllardır örselendiğini düşündüğü fikirlerinin haklı çıkmasını, iktidara gelmekten daha çok önemsiyor. Mevcut iktidar gerilerken, yıllarca yenilmiş fikirlerinin yanlış olabileceğini kabul etmek, özeleştiri vermek istemiyor. Bu darlık da iktidar şansını azaltıyor. Bunun benzer bir örneği 2012 yılında Mısır tarihindeki ilk demokratik cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde yaşanmıştı.

Yoksa dünyada ezilenlerin tek ‘dostu’ 91 yaşındaki Soros mu?

Yani özetle ne doğuda ne de batıda Kazak halkının talepleri kimsenin pek umurunda olmadı. Soros’un bile... Otoriter rejimler anında aralarında dayanıştı ama Kazak halkıyla dayanışan kimse olmadı.

Cem Yılmaz’ın ‘eski tadı’ yok mu?

Herhalde siyasetin tehlikeli sularına “teknecik” ve “dolar” esprileri dışında daha fazla giremediği için Cem Yılmaz’ı suçlayamayız. Üzerine yılbaşı gecesi bile zamların yağdığı neşesini kaybetmiş bir toplumun en az yarısını güldürmeyi başarmak da büyük bir başarı. Cem Yılmaz’ın eski tadını kekremsi bulan benim gibiler için bu yakaladığı yeni ve olgun tat çok daha lezzetli.

Boğaz’daki sergiyi gezerken bastıran sis…

İstanbul’da yine puslu bir kış günü Emirgan’daki müzenin en alt kattaki salonunda karşımızda duran o sisli İstanbul tabloları karamsar zamanların sonra yeşeren ümitlerin ve sonra yine hayal kırıklıklarının eseriydi.

Deniz’in 150 sterlini neden hesabına yatmamıştı?

Nedense Türkiye’deki din alimleri söz konusu olan devletin ihtiyaçları olduğunda bu ruhsatları vermekte çok bonkörken, aynı genişliği sıradan dindarların modern hayatta karşılaştıkları sorunlar karşısında pek gösteremiyorlar. Sıradan insanların küçük meseleleri karşısında kapattıkları içtihat kapılarını, iktidarın ihtiyaçları söz konusu olduğunda ardına kadar açmakta bir beis görmüyorlar.

“Mesele ekonomi değil, aptal!”

Bütün yatırımını dolara yapan muhalefetin “Ey dolar bizim adımıza muhalefet yap” konforu, eski Merkez Bankası başekonomisti Ali Hakan Kara’nın bile kısa vadedeki sonuçları açısından zekice olduğunu teslim ettiği maliyeti geleceğe ertelenmiş bir hamleyle bitti. Bu hamleyle ekonominin düzelmeyeceği, hayat pahalığının, yoksullaşmanın süreceği açık. Ama iktidar seçim yaklaşırken, ekonomi kötü gitse de işlerin düzelebileceği algısını oluşturmayı başardı, kafası karışmış AK Partili seçmende “çözerse bu işi yine Reis çözer” inancı kuvvetlendirdi.

“Enflasyon mikrobunu sonunda bulduk”

Ekim 1984 gelindiğinde 1989’a kadar 4 yıl içinde altı ayda bir sekiz eşit taksitle ödenecek ilk DÇM taksitinin ödeme zamanı gelmişti. Ama devletin bu taksiti ödeyecek parası yoktu, o yüzden Merkez Bankası’nın darphanesi çalıştırıldı, artan emisyon halka yüksek enflasyon olarak dönmeye başladı. 1985 yılında enflasyon yüzde 40’a kadar çıkmıştı.

Ya mutfakta biri yoksa?

Rusya’dan pek hoşlanmayan Reuters haber ajansının haberlerinde bile Rusya Merkez Bankası denirken ‘which’li bir cümleyle şu not düşülüyor: “Kremlin’den ve hükümetten bağımsız olan." Herhalde bu bağımsızlığı sağlayan kişi Sibirya’nın Ufa kentinde Tatar bir şoförün kızı olarak doğmuş Rusya Merkez Bankası’nın başkanı Elvira Nabiullina’nın büyük karizması değil.

Nomenklatura sınıfının sinir bozucu mutluluğu….

Aslında son haftalarda iktidar çevrelerinden özellikle ekonomik krizle ilgili gelen açıklamaların pek çoğu benzer tepkiler alıyor. Bakanlar, milletvekilleri, valiler, belediye başkanları, bürokratlar, iktidara yakın işadamları, gazeteciler ekonomiden şikayet eden halkı nankörlükle suçluyor, işsizliğin değil iş beğenmemenin olduğunu söylüyor, “eskiden bunlar yoktu” diye insanları şükre çağırıyor, dünyayla çıldırtıcı kıyaslarla olan biteni meşrulaştırmaya çalışıyor, gerekirse soğan yeriz gibi tutamayacakları efelelikler yapıyor, dış güçler masalları insanları sıkınca, Kitap, hadis, siyer açıp ayetleri mızrakların ucuna geçiriyorlar.

74 yıllık bir “Türk oğlu Türk” olma hikayesi…

Halaskaran-ı Zabıtan grubu üyesi, Ermeni tehcirinde Ermenilere yardım edip, daha sonra olan biteni bütün çıplaklığıyla gazetede yazmış, Çerkes Ethem’in yaveri, Cumhuriyetin vatan hainleri listesi olan 150’liliklerle ülkeye girişi yasaklı bir dayı gerçeğiyle bu ülkede yaşamak çok kolay olmasa gerek. Özellikle de Alman bir anneden doğma dikkat çekici sarışınlıktaki bir Türk genci için. Taşınması ağır bu yüklerin ortaya kimlik krizleri çıkarması kaçınılmazdı.

Moskova’daki ‘atlantikçi’ emekli amiral, Whatsapp üzerinden devleti nasıl teyakkuza geçirdi?

Beştepe’de özel zirve toplanmasına, Jandarma ve Emniyet’in ortak bildiri yayınlanmasına neden olan bildiriyi yazan ve öncülük eden emekli amiral, bir Whatsapp grupta bunları yaparken meğer henüz Türkiye’de yaygınlaşmamış Kovid-19 aşısını erkenden olmak için Moskova’daymış.

“Döwlet adam üçındır”

Yer Türkmen meclisi Halk Maslahatı. Tarih 25 Eylül 2018. 25 yıldır bedava olan gaz, elektrik, su için artık para alınacağını açıklamış Berdimuhammedov. Meclis üyeleri de şükranlarını bildiriyor liderlerine.

Türkiye’nin iktisatla savaşının kısa tarihi

1929 krizinden sonra Türk lirası hızla düşüşe geçmişti. Dönemin Maliye Bakanı Şükrü Saracoğlu, Meclis'te kürsüye çıkıp ekonomik kriz iddialarını reddederken şöyle dedi: “Memleketin iktisadi istiklaline hasım olan düşmanların kulaktan kulağa fısıldadıkları zehirli propagandalardır.”

Türkiye “büyük Azerbaycan” olur mu?

Ilgar Mammadov’un kim olduğu, neden 2013’de hapse atıldığı, neden Azerbaycan’ın onu bırakmamak için bu kadar direndiği hakkında pek bir bilgi yok. Halbuki aramızda dil engeli de olmayan iki devlet tek millet mesafesindeki Azerbaycan ile tek benzerliğimiz AİHM kararlarını uygulamayıp, yaptırım prosedürü aşamasına gelmek değil. Hikayenin geri kalanı da çok tanıdık…