Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIMutabakat: Uzak diyarların tropikal meyvesi…

Mutabakat: Uzak diyarların tropikal meyvesi…

2300 maddeyi okuyunca eski Türkiye’nin geri döneceğini zannetmek epey aşırı yoruma giriyor. Hadi bunu Sabah başyazarının yapması için metni okumasına gerek yok. Ama Halk TV’nin moderatörlerinden birine de öyle gelmiş. Geçmişte ve bugün bir sürü kötülüğün gerekçesi olmuş “Devletin itibarı” nın yeniden inşa edilmesiyle umutlanan muhalif olmak Türkiye’ye özgü bir anomali olmalı. Eski Türkiye’yi devletin itibarlı olduğu, kurumlarının şahane çalıştığını sanmak için afaziyle malul olmak gerek. Demek ki metinde kim ne ararsa onu bulmuş. Mutabakat metinleri biraz böyle olur.

Aslında bunu Perihan Mağden, zamanında “istifa” için söylemişti. İstifa: uzak diyarların henüz ithal edilmemiş tropikal meyvesi…

Ama mutabakat ya da uzlaşma da aynı cins meyvelerden. Bu topraklarda iklim şartlarımız uygun olmadığı için yetişmeyen, tadına damağımızın alışık olmadığı uzak diyarların tropikal bir başka meyvesi.

Millet İttifakı’nın altı partisinin altına imza attığı 244 sayfalık, 2300 maddelik Ortak Politikalar Mutabakat Metni’nin adını duyunca en son mutabakat kelimesini haberlerde nerede duymuştuk diye bakındım

Galiba sadece dış politikadaki mutabakatlarda. Soçi Mutabakatı, Astana Mutabakatı…

İçeride herhangi bir konuda mutabakata varmaktan çok uzaklardayız.

Belki bu yüzden bu mutabakatın aylardır müzakere edildiği Altılı Masa pek kimseyi heyecanlandırmadı.

Açıklanan mutabakat metninin en heyecanlandırıcı, en alkış alan, en beğenilen vaadleri ise herkesin meşrebine göre değişiyor.

Toplantının yapıldığı salonda en çok alkışı Cumhurbaşkanlığı’nın Çankaya Köşkü’ne taşınması, Atatürk Havalimanı’nın yeniden açılması, Cumhurbaşkanlığı uçaklarının satılması aldı.

Çankaya Köşkü’nün ülkenin tarihsel birikimini de yansıtan, ruhu olan çok şık ve Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil eden bir mekan olduğuna şüphe yok.

Ama şu haldeki dev bir Cumhurbaşkanlığı’nı eski tür Cumhurbaşkanlığı için yapılmış Çankaya Köşkü’ne sığdıramazsınız. En azından sistemi değiştirene kadar.

Onu bırakın Cumhurbaşkanı yardımcısı olacak altı parti liderine bile yetecek büyüklükte ve sayıda ofis olmayabilir Çankaya Köşkü’nde.

Atatürk Havalimanı nostaljisini anlamak ise çok daha zor. Mesele adıysa, yeni havalimanının adını Atatürk yapıp yola devam etmek mümkün. Bu yeni Cumhurbaşkanı’nın bir kararnamesine bakar. Ortada yapılmış, biraz fazla büyük, şehir dışında ama şık, güzel bir havalimanı var artık, iktidara olan hıncı havalimanı binasıdan çıkarmak çok mantıklı değil sanki? Türkiye’de hukuk, demokrasi yerlerde sürünürken, muhalefetin en çok alkış alan vaadinin eski havalimanının ihyası olması üzerinde herkes birazcık düşünmeli. Bu ülkede bu kadar ne yaşanmış olabilir?

Ayrıca hemen gaza gelip Cumhurbaşkanı’nın bütün uçaklarını da satmamak lazım, malum tarifeli seferlerde yer bulmak kolay değil, bilet fiyatları da fahiş fiyatlarda. Devletin itibarı için olmasa da pratik ulaşım için bir tane uçağın havalimanında hazır beklemesi kötü olmayabilir.

Yine de bunlardan heyecanlanmayı anlamak mümkün, bunlar bu dönemin sembollerine duyulan öfkenin tezahürleri, kimseye zararı olmayan masum heyecanlar.

Ama 2300 maddeyi okuyunca eski Türkiye’nin geri döneceğini zannetmek aşırı yoruma giriyor.

Hadi bunu Sabah başyazarının yapması için metni okumasına gerek yok.

Ama Halk TV’nin moderatörlerinden birine de öyle gelmiş:

“Bugün açıklanan metnin özeti şudur. FETÖ ile ele ele verip devletin bütün kurumlarıyla çökmesine göz yuman iktidarın verdiği tahribat ve yıkımın sil baştan onarılması. Devletin itibarının ve kurumlarının inşaasıdır.!”

Geçmişte ve bugün bir sürü kötülüğün gerekçesi olmuş “Devletin itibarı” nın yeniden inşa edilmesiyle umutlanan muhalif olmak Türkiye’ye özgü bir anomali olmalı.

Eski Türkiye’yi devletin itibarlı olduğu, kurumlarının şahane çalıştığını sanmak içinse afaziyle malul olmak lazım.

2300 maddeyi okuyup bu özeti yapmak çıkarmak ise ancak o sırada cep telefonundan Melek Subaşı esprileri okuyor olmakla mümkün.

Bu vehime Kuvvet Komutanları’nın Savunma Bakanlığı’ndan Genelkurmay Başkanlığı’na bağlanmasıyla kapılmış olabilir.

Genelkurmay Başkanı, Savunma Bakanlığı’na bağlı kaldıkça hala “FETÖ-AKP yıkımı” dediği yerdeyiz, değişen bir şey yok.

“FETÖ-AKP yıkımı”ndan kasıt askeri vesayet sisteminin, asker ne der sözünün tedavülden kaldırılmasıysa korkarım ki bu paket o eski Türkiye’yi geri getirmiyor.

Cumhurbaşkanı’nın Çankaya Köşkü’nde oturmasıyla yetinmek zorundasınız.

Hoşuna gitmeyen her hareket eden canlıya FETÖ demek gibi, bugünkü iktidarın şampiyonluğa oynadığı bir spor dalında ise pek bir şansınız yok.

Ayrıca bu nasıl yoruma açık bir metin ki Ümit Özdağ da okuyunca “Altılı Masa’nın mutabakat metninde devletin FETÖ’ye geri verileceği söylenmektedir” özetini çıkarmış.

Demek ki metinde kim ne ararsa onu bulmuş.

Mesela bir AK Partili gazeteci de mutabakat metnini PKK ve FETÖ’ye bağlama milli sporunu ifa ederken, PKK’ya şu maddeden bağlamış: “Bazı bakanlıkların taşra kuruluşlarını görev alanlarına göre yerel yönetimlere devredeceğiz.”

Tabii arkadaş yeni bir AK Partili olduğu için, zahmet edip AK Parti’nin parti programını hiç okumamış:

“Ülkemizde merkezi idarenin üstlenmiş olduğu birçok hizmet alanı, mahallindeki kamu kurum ve kuruluşları ile yerel yönetimlere devredilecektir.”

AK Parti programı yerel yönetimler konusunda Millet İttifakı’nın yanında Prens Sabahattin’in adem-i merkeziyetçi Ahrar Fırkası’nın programı gibi kalır.

AK Parti programında, PKK’nın bile çözüm sürecinde çözüm için yeterli dediği “Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na” bile atıf var.

Altı partinin yüreği ise buna yetmemiş.

Ne de olsa bu bir uzlaşma metni.

O yüzden Saadet Partisi’nin kırmızı çizgisi dikkate alınıp “İstanbul Sözleşmesi” yerine uluslararası sözleşmeler denmiş.

O yüzden İYİ Parti’nin bu mutabakatın mimarlarından olan sözcüsü kürsüde “İstanbul Sözleşmesi yaşatır” diyerek salondaki alkışlar için mutabakatı ihlal edince, Saadet Partisi haklı olarak tepki gösterdi.

Bu durumda Saadet Partisi sözcüsüne de “kayyum uygulamalarına son vereceğiz” maddesini okurken “Kürt sorunu” deme hakkı düşerdi ama onlar centilmenlik yapıp, İYİ Partililerin tüylerini diken diken etmek istememişler.

Bu metin bir mutabakat olduğu için tabii içinde her şeyin çaresi yok. O yüzden CTRL-Alt yaparak eksik bulmak kolay. Herkesin de hakkı.

Ama tam da bu mutabakat metnini önemli yapan da bu.

Yoksa içindeki 2300 madde değil.

Çünkü biz çok iddialı maddeler, vaatler görmüş bir milletiz.

Ama farklı fikirler arasında mutabakat alışık olduğumuz bir insanlık hali değil.

Ülkenin sorunlarıyla ilgili altı farklı partinin oturup 2300 maddeyi tek tek müzakere etmesi ve nihayet bir uzlaşmaya varması.

Ve sonuçta da ortaya “eski Türkiye geri dönüyor, yaşasın” diyenleri de, “hukuk devleti, demokrasi güçlenecek, yaşasın” diyenleri de mutlu edecek bir metnin çıkması.

Bu mucizenin ne kadarını AK Parti iktidarının herkesi karşısında temel meselelerde birleştirmeyi başarmasına, ne kadarını bu partilerin demokratik olgunluğuna borçluyuz meçhul.

Ama tam olarak Türkiye’nin tadını bilmediği, iklim koşullarının yetişmesine müsaade etmediği, damak tadımıza pek uymayan lezzet bu.

2300 maddeden daha heyecan verici olan tek bir kelime: Mutabakat.

Uzak diyarların henüz ithal edilmemiş tropikal meyvesi…

- Advertisment -