Yıldıray Oğur
Bütün bunlar için Teksaslı bir aileyi suçlayabilir miyiz?
Ankara’da bakanlıklar, belediyeler, kalkınma ajansları AB ve vakıfların fonlarından almak için birbirleriyle yarışıyorlar. Fon almak ve idare etmek için danışmanlık hizmeti alıyor, aldıkları fonlar bağıra çağıra basın toplantılarıyla ilan etmekten çekinmiyor, “her şeyin en iyisi” esaslı organizasyonlarda bir güzel de harcıyorlar. Sonra da akşam eve gidip fon alan basın kuruluşlarını “beşinci kol faaliyeti” ilan ediyorlar. Çünkü yurtdışından fon bulmak sadece devlete ve belediyelere layık görülen bir hak.
Afganlar tırdan neden Niğde’de indi?
Ama galiba halkımız da siyaseten mültecilere karşı ama işlerine yarayan mültecilerin ülkelerine geri dönmesine herhalde izin vermez. Hayvanlarını otlatan Afgan çobanların, lokantalarında, tekstil atölyelerinde, sanayi sitelerinde, evde bakım işyerlerinde başkasının çalışmayacağı koşullarda ve ücrete çalışan Suriyelilerin ülkelerine geri gönderilmesini kim ister?
Nasıl zorba olunur?
İnsanı çarpan bir tanımla başlıyor belgesel: “Zorbalık sonuç isteyenlerin yönetim biçimidir” Ve sonra yine hümanist ve idealist duyguları katleden bir tespitle sürüyor: “İnsanlık tarihinde özgürlük norm değildir, hükmedilmeyi seviyoruz.” “Zor zamanlarda ortaya çıkıp, bunu ben çözerim diyen insanların cazibesine kapılıyoruz.” Yani zannedildiği gibi zorbalığın merkezinde zorbalık yok, rıza var.
Belki de kilisenin üzerindekiler de Z kuşağıdır…
Yasakçılık ve komplo teorileri arasından pek az insanın aklına bu gençlerin profiline bakmak geldi. Eskiden İstanbul’un kenar semtlerinde yaşayan alt sınıfa mensup gençler için aşağılayıcı bir tonda “Varoş”, “maganda”, “apaçi” gibi kavramlar kullanılırdı. Ama bu yeni nesli o tarifler tanımlamıyor. Daha şehirli, modern bir yaşam tarzına sahip, din, geleneksel kültür ve kimliklerle bağları çok zayıflamış hedonist, bireyci bir nesil bu.
Bir ahlaki sorun olarak ekonomik kriz inkarcılığı…
Bugün yoksulluk trendi tersine dönmüş durumda, yapılan araştırmalara göre orta sınıf yüzde 15 düzeylerine geriledi. İnsanlar uzun yıllardır günlük rutinleri olan alışkanlıklarını terk ediyor, ihtiyaçlarını değiştiriyor, eskiden daha rahat yaptıklarını şimdi o kadar rahat yapamıyor ve bundan şikayetçi oluyorlar.
Meğer Baykal kripto bir Sünni’ymiş…
Baykal, bir milyon tane eleştirilecek pozisyonu varken belki de siyasi hayatındaki en doğru, en demokrat işlerden biri yüzünden eleştiriliyor. Halbuki bugün Baykal’ın yakın adamlarının Ahaber, CNNTürk ekranlarında “yerli, milli öz hakiki CHP’liler” diye bağırlara basılmasının sebebi Baykal’ın Sünniliği değil, devletçiliği, siyasi kadrolarının menfaat şebekesiyle kesişen yolları.
Fırsatçılar için fırsatlar ülkesi….
Tam olarak hangi üniversiteden mezun olduğunu, ne iş yaptığını bile bilmediğimiz, en üst düzey bir ekonomi politikaları kurulunun üyesiyken şirketlere “danışmanlık” hizmeti veren, fon yöneten, bu başarılarını medyada haber yaptıran, CV’sinde adı piyasada kara para aklamayla anılan bir şirketin yer aldığı, daha düne kadar başka bir kara para aklayan firari işadamının kendisine tahsis ettiği lüks araca binen bir profille karşı karşıyayız.
O sahneye kim sonra geldi?
24.00’den sonra müziğin yasaklanmasıyla bugün çok mutlu olacak insanlar herhalde Rumeli Hisarı’ndaki bu küçük camiyi anca doldurur. Şehirleşen muhafazakarları da artık heyecanlandırmayan hatta ne gerek vardı hissine neden olan hayat tarzı mühendislikleri bunlar. Ama o hayat tarzı mühendisliklerin sembolü o cami değil.
Ya provokasyon değilse…
Peki ya bu saldırı bir provokasyon, örgütlü, planlı bir saldırı, karanlık odakların bir tertibi değilse? Ya gerçekten Türkiye’nin iklimi artık böyle durumdan vazife çıkaran, vatan millet için intikam planları yapan, eline silah alıp düşman olarak gördüğü bir yerdeki herkesi öldürmeye giden saldırganlar yaratabiliyorsa?
Peki, Belize’de ne oldu?
Vehbi Koç’un damadı, askerlerin gözdesi İnan Kıraç’ı yargı eliyle kendine borçlandırıp, mal varlığına el koyma kararını bir ay sonra tümden değiştirtip kaldırabilecek, tarifeli uçakla elini kolunu sallayarak yurtdışına çıkabilecek bir güce ulaştı. Nasıl yapabildi bunları hala meçhul. Sedat Peker’in sorduğu soruların cevabı verilmedi. Bugün bile gazetecilerle ilişkileri, hakkındaki PR faaliyetleri devam ediyor. Dolandırıcıların parasını aklayan bir işadamı için fazla saygı görüyor.
Bu sorular hala cevaplarını bekliyor
Sonuçta iddialar öfkeli ve başka hesapları olan bir mafya liderinin söylediklerinin ötesinde başka bir zemine geçti, bir prestij kazandı. O kadar ki Peker’in söylediklerini özetlemek işi bile bir akademisyen tarafından yapılıyor. Videolar milyonlarca insanı ekran başına toplayan haftalık bir haber programına dönmüş durumda. O yüzden Sedat Peker, dokuzuncu videosunun ardından artık bir daha hiç konuşmasa da ortada hala cevabı verilemeyen onlarca soru var.
Bir şezlonga, bir şemsiyeye yenilenler…
Peker’in iddialarını soruşturmak için o beklenen savcı muhtemelen hiçbir zaman çıkmayacak. İktidar bu iddiaları ademe terk ederek, etkisinin zamanla geçmesini bekliyor. Ama milyonlar her Pazar sabahı Türkiye’nin görünenin dışındaki yüzünü görmek için Sedat Peker’i izlemeye devam ediyor. Süleyman Soylu’ya ısrarla “kendinizi yalnız hissediyor musunuz” diye soran gazetecinin reklam arasında Sedat Peker’in yakın adamıyla görüştüğünü yoksa nerden öğrenecektik ki?
Kimler kimlerle beraber….
Yair Netanyahu, İsrail’in günleri sayılı 12 yıllık Başbakanı Benjamin Netanyahu’nun 29 yaşındaki oğlu. En son geçenlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Gazze tweetinin altına Kürdistan bayrağı koyunca Türkiye’de haber olmuştu. Evlat olsa sevilmeyecek cinsinden ama aslında hem fikirleri hem de tarzıyla Türkiye’de benzerleri çok olan bir karakter. Babasının muhaliflerine “Soros’un köpekleri” diyor, dünyanın bütün popülist aşırı sağcı liderlerinin destekçisi, Türkiye’de Netanyahu’nun da parçası olduğuna inanılan “küresel güçlere”, dünyayı yöneten yine bizde Yahudi oldukları düşünülen elitlere falan karşı...
Reisü’l Kurra’nın hatırlamadığı ayetler…
Eğer biri hoşunuza gitmeyen, ortalığı bulandırdığını düşündüğünüz bir şey yapıyorsa, bununla yüzleşmek de (bu örnekte olduğu gibi mesela Cumhurbaşkanı’nı suçlamak) işinize gelmiyorsa, en pratik çözüm suçu FETÖ’ye atmak. Böyle durumlarda 30’larda suçlar mürtecilere, 40’larda, 50’lerde, 60’larda komünistlere, 80’lerde 90’larda bölücülere atılırdı. 2000’lerin sonunda açıklanamaz her olayı Ergenekon’a bağlamak da modaydı. Şimdi aynı işi FETÖ görüyor. Nasıl olsa gizli karanlık işler çevirmiş, gizliliği bir yöntem olarak kullanmış bir yapı.
‘Yavru’suna bunu yapan…
ABD’de uyuşturucu kaçakçılığı ve kara para aklamadan hakkında tutuklama kararı olan, Türkiye’de yasadışı bahis soruşturmasında ele başlardan biri olarak geçen Falyalı’nın lokantasını açan Başbakan Ersin Tatar, Ekim 2020’de Türkiye’nin açık desteğiyle KKTC Cumhurbaşkanı seçildi. Türkiye’nin yerli ve milli sloganlarla, hamasetle, bol bayrak, vatan edebiyatıyla Kuzey Kıbrıs’a layık gördüğü işte böyle bir ülke olmak.
Peki her yer gülsuyu koktu mu?
Günün sonunda Taksim gibi ülkenin kalbi olan bir yere, bir mimari yarışma açarak, ölçerek, biçerek değil, neredeyse hayırsever bir işadamının köyüne cami yaptırmasıyla aynı yöntemle bir inşaat şirketinin hayır ve hasenatı olarak bir cami yapıldı. Meydanı ezen, karşısındaki tarihi kiliseye meydan okuyan, Taksim’in simgesi olan mütevazi anıtın, karşısında kibrit kutusu gibi kaldığı haşmetli bir eser ortaya çıktı.
Youtube’da ve televizyonda görünmeyenler…
Bütün bu bilgilere, karmaşık iktidar ilişkilerine yukarıdan baktığımızda görünen manzarada, güç odakları arasında parsellenmiş bir devlet, herşeyin hukuken muğlak olduğu, herkesin hem suçlu hem suçsuz olabileceği FETÖ davaları başta olmak üzere polis ve yargı gücünün bir sopa ve ikbal kapısı olarak kullanılması, güç mücadelesinin içine sokulmuş organize suç figürleri ve diğer güç simsarları var. Yani Youtube’da konuşan Sedat Peker ve televizyonlarda konuşan İçişleri Bakanı kısmını çıplak gözle izleyebildiğimiz bu kavganın henüz çıplak gözle göremediğimiz başka aktörleri de var.
Aziz Barnabas’tan Sedat Peker’e…
Adalı cinayetinde bugüne kadar Çatlı’nın adı geçmişti ama Korkut Eken’in adı geçmemişti. Eken, cinayetin işlendiği 1996 yılında o sırada İçişleri Bakanı olan Ağar’ın davetiyle Emniyet Genel Müdürlüğü’nde çalışan emekli bir yarbaydı. Peker, ikisinin odasının karşı karşıya olduğunu söylüyor. Eken’in bir özelliği daha var. 1974 Kıbrıs Barış Harekatı’na katılmıştı ve adada görev yapmıştı. Adalı cinayetinde adı geçen ama hakkında bir delil bulunamayan Albay Orhan Ceylan’la da Kıbrıs’ta birlikte çalışmışlardı.
“Cumhuriyet tarihinin en büyük…”
Bundan bir yıl önce “Cumhuriyet tarihinin en büyük operasyonları”ndan biri olarak yapılan, bizzat İçişleri Bakanı tarafından duyurulan, üzerine onlarca köşe yazısı, yüzlerce haber yazılan Bataklık Operasyonu ile ilgili iddianame 1 yıldır yazılamadı. Üstelik operasyonun bir yıllık bir soruşturmanın sonunda yapıldığı açıklanmışken, operasyonda veriler MASAK soruşturmasına dayandırılmışken yani iddianame için sağlam bir zemin olması gerekirken...
Dava ve bahane olarak Filistin
İsrail’in içeriye ileri demokrasi, dışarıya apartheid rejimi şizofrenik hali sadece Filistinlilere hayatı zindan etmiyor, aynı zamanda bölgedeki bütün demokrasi ve insan hakları söylemini de zehirliyor, otoriter rejimlere benzin oluyor. Bu da ortaya bambaşka çelişkiler, çifte standartlar çıkarıyor.
Devletin çıkarı, vatandaşın haysiyeti…
Vatandaşlarını “Ben aşılandım” maskesiyle öne sürüp turist çekeceğini zannederken, iyi bir devletin alması gereken kararlar zamanında alınmadığı için elinden Şampiyonlar Ligi maçı, Formula 1 yarışı alınır, bütün dünyaya hiçbir maskenin örtemeyeceği, milyon dolarlık reklam kampanyalarıyla düzeltilemeyecek, resmi hesaplardan silinemeyecek bir fotoğraf verilir. İşte devletin çıkarlarıyla, vatandaşların haysiyeti arasında ancak demokrasi sayesinde ayakta kalabilecek böyle hassas bir denge var.
“İsimleri silinsin”
Knesset’e altı milletvekili sokan Dini Siyonizm, koalisyon görüşmelerinde Netanyahu’nun yanındaydı, hatta muhtemel yeni Netanyahu hükümetinde Ben-Gvir’in bakanlığı bile söz konusuydu. Biraz da bundan aldığı cesaretle Ben-Gvir ve taraftarları, son aylarda Doğu Kudüs’ün Şeyh Cerrah mahallesinde Filistinli aileleri tahliye etmek için davalar açan, gerilimi artıran yerleşimcilerin çıkardığı olaylarda başrollerdeydiler. Sonunda savaşa dönen Kudüs’teki gerilimi yükselten bir başka Kahanist örgüt daha vardı: Levaha...
Türkiye’nin yeni bölümleri en merak edilen dizisi…
Düğünlerde Cumhurbaşkanı ile fotoğraf çektirmiş, AK Partili siyasetçilerle sık sık bir araya gelmiş, iktidara yakın yeni zengin, dar paçalı, lüks arabalı gençlerden onunla buluşup fotoğraf çektirmeyen kalmamıştı. Hakkında çıkan iddialara direk iktidara yakın gazetelerdeki köşelerden, iktidarı destekleyen troll hesaplardan cevap verilmiş, ne kadar vatansever olduğu yazılmıştı. Meğerse bunların hepsi bir örtüleme yöntemiymiş.
Ya esnaf fikrini değiştirirse?
Esnaf çok şikayet eder, konuşur ama genelde istikrarın ve iktidarın yanında durur, kapısından herkesin girmesini istediği için radikal pozisyonlar almaz, merkezde kalmaya çalışır. Ama esnaf bile rahatsız olduğunda taşlar muhakkak yerinden oynar. Türkiye’de son bir senedir yaşananlar esnafın da rahatsızlar arasına katılmasına neden oluyor, kritik bir eşik aşılıyor.
“Biz devletten alacaklıyız, devlete borcumuz yok”
Sayıları az, sesleri kısık, karşılarında yaşlı köylü kadınları gözaltına alacak kadar hukuk sınırlarını aşmış bir devlet; “teşekkür edeceklerine isyan ediyorlar” diyen bir bakan; Ankara’dan gelecek azar telefonundan korkan yetkililer ve “üç sene sonra orayı yeşillendiririz, toz kaldırmayız, dinamitle patlamaları gündüz yaparız ki uykularınız bölünmesin” diyen, bambaşka bir dünyada olan bir şirket var. Ama teyzenin söylediği gibi sarp ulaşılmaz köylerde, bir dağın başında kendi kendilerine yeterek yaşayan köylülerin devlete borcu yok. Onlar devletten alacaklı.
En kötü ihtimal Türkiye’de…
2021 yılının Mayıs ayına girerken neden Türkiye’nin aşı ümidi Cumhurbaşkanı’nın Putin ve Şi Cinping’le görüşmelerinin sonuçlarına kaldı? Türkiye, neden almak için devlet başkanlarıyla pazarlık etmeniz gerekmeyen Pfizer/Biontech aşısı için geç kaldı?
Hindistan’ın koronavirüsle başarılı mücadelesi!
Salgın rakamları 2020 sonbaharında 93 bin ile zirveye ulaştıktan sonra alınan tedbirlerle düşmeye başladı. Günlük vaka sayıları Şubat 2021’de 11 bine kadar düştü. Ölüm sayıları 100’lü rakamlara indi. İşte ikinci zafer de bu sırada ilan edildi. BJP, “Liderimiz sayesinde koronayı yendik, dünya Hindistan’ı alkışlıyor” açıklamasını yaptı.
Hrant Dink’in onca emeğinden sonra…
Aslında Türkiye, 90’lar ve 2000’ler boyunca yapılan hararetli tartışmalarla, artan akademik çalışmalarla, Hrant Dink’in hem yaşarken hem de öldürüldükten sonra kurmayı başardığı dille bu eski argümanları terk etmeye başlamış, 2014’den bu yana 24 Nisanlarda devletin resmi taziye yayınlamaya başladığı özgüvenli bir pozisyona ulaşmıştı. Ama maalesef demokrasinin diğer alanlarında yaşanan gerilemeden bu birikim de nasibini aldı.
Yoksa her şey sadece skor için miydi?
Rezervler sahte bir ekonomi iyi gidiyor algısı yaratmak, sanal bir başarı hikayesiyle göz boyamak, Cumhurbaşkanı’nın faiz-enflasyon tezini doğrulamak, yerel seçimlerde meydanlara doları düşürmüş, ekonomiyi iyi yöneten bir iktidar olarak çıkabilmek için eritilmiş. Bu sahte başarı hikayesi için devletin sopası bazen faiz indirmeyen bankacıların, bazen fiyat indirmeyen marketçilerin, bazen de soğan üreticinin başına vuruldu. TÜİK rakamlarıyla oynandı, Merkez Bankası’na gizli kapaklı döviz müdahalesi yaptırıldı.
Bir “Kaz Çiftliği” projesi…
Hukuk karşısında insanların kendilerini tekinsiz hissettiği, imtiyaz ve torpilin rutin hale geldiği, toplumdaki çatlakların büyüdüğü, güvensizliklerin arttığı, iktidarın parçası olmanın imtiyazlı bir sınıfın parçası olmak anlamına geldiği bir ülke çetelerin üremesi için bulunmaz bir bataklık... Belediyelerde patlak veren gri pasaportlu insan kaçakçılığı skandalı, Karataş’ta bir ilçe Jandarma Komutanlığı’nın ali kıran baş kesen halleri bu çürümenin sonuçları...