Yıldıray Oğur
Sevinmiyorlar diye sevinmek…
Bu sevince gölge düşüren pek çok etken vardı çünkü. En başta “doğalgaz bulundu” hikayesi yalancı çoban hikayesine dönmüştü. Son sekiz yılda her seçim öncesi Türkiye’nin farklı bölgelerinde bulunan doğal gaz miktarı 21 trilyon metre küpe ulaşmıştı. Bunun 20 trilyonu geçen yıl yerel seçimlerden önce Ahaber tarafından Tekirdağ’da bulunmuştu. Rakamlara bakılırsa Türkiye’nin dünyada Rusya, İran ve Katar’dan sonra dördüncü doğalgaz ülkesi olması gerekiyordu. İnsanlar doğal olarak habere kuşkuyla yaklaştılar.
İktidar bir PR faaliyeti midir?
İktidarlar sadece PR faaliyetiyle, propaganda makinesinin gerçekleri ters yüz etmesiyle ayakta kalamaz ve ikna edici olamaz. Bunun bu yüzyıldaki en güçlü delili, siyasi propagandanın en profesyonelini yapmış Sovyetlerin yaşadıkları.
Neresi iç, neresi dış karışınca…
Türkiye’de giderek artan biçimde dış politika iç politikanın bir parçası. Neresi iç, neresi dış karışınca, diplomasi ile polemik de birbirine karışıyor, Macron’la Kılıçdaroğlu’yla konuşur gibi konuşmaya başlayınca da işler çıkmaza giriyor. Böyle bir dış politikada meydan okumalar herkese açık canlı yayınlarda izlenirken, diplomatik hamleler, geri adımlar, uzlaşmalar ancak şifreli kanallardan takip edebiliyor.
Türkiye ‘üçüncü dünya döngüsü’ne mi giriyor?
Tabii doğrudan “ekonominizi mahvederdim” diye tehdit etmiş hala görevde olan ABD Başkanı varken ve onunla ilişkiler bir dört yıl daha seçilmesi için duacı olunacak düzeyde iyiyken, dört yıldır görevde olmayan bir başkan adayının aranan dış mihrak olarak ilan edilmesi tuhaf. Ama daha tuhaf olan 70 yıllık bir demokratik rejime sahip olan Türkiye’nin gittikçe daha fazla bir üçüncü dünya ülkesi gibi davranmaya başlaması ve öyle muamele görmesi.
Türkiye’nin tekinsizlik sorunu
Bir anda her şeyin tepetaklak olma ihtimali, iyilerin kötü, kötülerin iyi , kahramanların hain, hainlerin kahraman haline gelme hızı, neyin suç, neyin özgürlük olduğunun sık sık değişmesi Türkiye’nin tekin olmadığı fikrini güçlendiriyor.
Lübnanlılar da mı vatan haini?
Lübnanlıları vatan hainliğiyle suçlamayı bırakıp, çaresiz kalınca akıllarına neden kapı komşuları, aynı kültürün parçası oldukları, yüzlerce yıl birlikte yaşadıkları, çoğunun dindaşı olan Türkiye değil de Fransa geliyor sorusunun üzerinde düşünmek gerek.
Virüs nasıl 1000’in üzerine çıktı?
4 Ağustos günü Almanya, daha önce Alman Sağlık Bakanı’nın söylediği gibi, Türkiye genelinin vaka sayısını değil, bölgesel olarak açıklanan vaka sayılarını inceledi ve vaka sayıları düşük görülen İzmir, Manisa, Aydın ve Antalya'ya seyahat kısıtlaması kaldırıldı. Aynı günün akşamı da Türkiye’deki günlük vaka sayısı birden 995’ten 1083’e çıktı ve günlerdir de 1100’ün üzerinde seyrediyor.
Virüs nasıl 900’lerde takıldı?
Tedbirler azaldıkça, vaka sayıları arttı. Hastanelerde gözle görünen doluluk oranları, uyarı için yerel yöneticilerin yaptıkları açıklamalar ile resmi rakamlar arasındaki fark artık saklanamaz hale gelince de vatandaşların resmi rakamlara güveni azaldı.
Ya toplumsal sözleşme ne olacak?
İstanbul Sözleşmesi’nin ahlaksızlığa neden olduğunu iddia edenler, kınından çıkarılan kılıçlar gibi zamanı geldiğinde sandıklardan çıkarılan hakiki fikirlerin toplumda muhafazakarlara karşı nasıl bir güvensizlik yarattığını, güç ilişkilerine göre bu pozisyon değişimlerinin kamusal ahlaka nasıl kalıcı zararlar verdiğini pek umursamıyor.
Bu zaten bizim hikayemiz…
Hürriyet, Müsavat, Adalet, Uhuvvet diyerek İkinci Meşrutiyet’i ilan etmek, partiler kurup, seçim yapmak, basın özgürlüğü, sendikal haklar için yasalar çıkarmak başkalarının hikayeleri oluyor da, istibdad, sansür, jurnalcilik, Meclis’i tatile göndermek, anayasayı rafa kaldırmak, insanları haksız yere tutuklamak, sürgüne göndermek tehcir mi bizim hikayemiz oluyor?
Ey oğul, Osman Bey…
Tarık Buğra, Beşir Ayvazoğlu’nun olağanüstü biyografisi ‘Büyük Ağa Tarık Buğra’da anlattığı gibi yalnız, bağımsız bir entelektüeldi. Milliyetçi çevrelerde bulunmuş ama hamaset ve siyaset rüzgarlarına kapılmamıştı. Belki ortada kalmış bir yazar olduğu için bugün kitaplarının bir kısmını Ötüken’de bir kısmını İletişim Yayınları’nda bulmak mümkün. Ne hazindir ki kızı Prof. Ayşe Buğra’nın 1988 yılında evlendiği damadı Osman Kavala, onun erken cumhuriyet dönemini anlatan romanlarındaki gibi haksızlıklarla boğuşuyor 1000 gündür.
Nerede o eski CHP?
Cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırmaktan bahseden, başörtüsü yasağında yanlış yaptık diyen Kılıçdaroğlu’na açılmayan krediler, en ufak bir özeleştiri yapmamış eskinin bu laikçi CHP’lilerine açılıyor.
Peki, Ayasofya bundan sonra ne olacak?
Ayasofya’nın müze olduğu yıllarda Türkiye’de dindarlık ve İslamcılık yükselişteydi, Ayasofya cami olarak açılırken ise hem siyaseten hem de sosyal olarak heyecanını kaybetmiş, inişe geçmiş bir muhafazakarlık ve İslamcılık var.
Ne yani internet denetimsiz mi kalsın?
Yani özetle; sosyal medya paylaşımları yüzünden bu kadar çok insan hapisteyken, her gün yeni insanlar bu yüzden gözaltına alınırken, bu kadar çok site, hesap kapalıyken, daha Wikipedia bile bir kaç ay önce açılmışken, Türkiye’de internet denetimsizmiş gibi konuşmak da, bizdeki düzenlemeyi Almanya ve Fransa ile kıyaslamak da epey ayıp oluyor.
Huysuz Virjin yerli ve milli değil miydi?
Trabzonlu dindar bir aileden gelip, kendisine Ermeni bir kantocunun adını seçerek, kadın kılığında Ramazan eğlencelerinde sahneye çıkmış Huysuz Virjin’in hikayesi, bu toplumdaki çeşitliliği, onu bir kalıba dökmenin imkansızlığını çok iyi anlatıyor.
Atı alan Üsküdar’ı geçtikten sonra…
“O referandum kampanyası için tutuklandım. Çünkü Türkiye iktidarı Almanya’nın Başbakanının, Dışişleri Bakanının benim hakkımda konuştuğunu önceden görmüşlerdi, Almanya hükümetinin bunu ne kadar önemsediğini fark etmişlerdi. Şunu düşünmüş olmalılar; buradan bize ekmek çıkar.”
Adalet Hanım’ın dar zamanı…
91 yaşında bile, “Keşke bu kadar çok yaşayıp, dünyanın bu halini görmeseydim” dediği son aylarında verdiği son röportajında kendi kendisini acımasızca eleştirmekten geri durmadı.
Türkiye ortalamasının çok üstünde bir fikri olgunluğa ve entelektüel ahlaka sahipti.
Peki zincirler kırıldı mı?
Bırakın muhalifleri, zamanında bütün bu sloganları atmış, mahzun Ayasofya fotoğraflarıyla hüzünlenmiş insanların bile tek bir tweet atarken kırk kere düşündüğü, adaletsizliklerin, kayırmacılıkların çıplak gözlerle görünür hale geldiği bir ülkede yeni nesilleri zincirlerin kırıldığına ikna etmek mümkün mü?
1934’den 2020’ye Ayasofya ve Türkiye; değişenler, değişmeyenler
Ayasofya’yı bir anda ihtiyaca binaen cami yapıveren bu 30’lardan kalma karar alma teknolojisiyle, daha bir hafta önce, şimdi Fatih’in 600 yıl önceki vakıf senedindeki bedduanın lanetinden kurtulduğumuza şükredenlerin alkışları arasında, 40 yıllık muhafazakar bir vakfın üniversitesi kapatıldı.
Yüksek ahlak, ileri teknoloji ve patlama!
İşçiler sigortasız ve asgari ücretle çalıştırıldıklarını söylüyor, tedbirsizlikten şikayet ediyordu. Daha önce fabrikada 2.5 yıl çalışmış ve son patlamada fabrika işçisi yengesini kaybetmiş Sultan Doğan’ın sözleri şartları özetliyor: “Paramızı vermiyorlardı, her taraf ilaçtı, baruttu. Bunları söylüyoruz, müdür küfürlü konuşuyor. Ben şikayetçiyim, yengemi yiyen onlar göz göre göre. Hiçbir tedbir yok.”
Bu ‘cazip’ teklife ne denecek?
Türkiye’nin daha fazla ‘bizim’ olması, yıllarca eksikliğinden şikayet edilmiş demokrasinin, ifade hürriyetinin büyük boşluğunu doldurabilecek mi?
Başkasının baskılanmasından, kısıtlanmasından elde edecek kazanımların kimseye hayrı dokunur mu? Demokrasinin, adaletin, ekonominin gerilediği bir ülkede, İslami, yerli, milli kazanımların ömrü ne kadar olur, karşı tarafta bir rövanş duygusu yaratmaz mı?
Sanık Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğundan…
Günün sonunda casusluk iddialarının merkezindeki iki yabancı ülkelerine döndü, beraat etti ama geride kalan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları üç yıl mahkemelerde süründürüldü, dördü hakkında ise hayatları dip köşe aranıp suçlar bulundu ve cezalar verildi.
Belki Şehir’e bir film gelir…
Dün son kez gittikleri üniversitelerinin girişinde silahlı çevik kuvvetle karşılaşan Şehir Üniversitesi öğrencileri, üniversite girişindeki çimenlikte yaptıkları protestoyla okullarına veda ettiler.
Çoğu gözünü AK Parti iktidarında açmış, muhafazakar ailelerden gelen binlerce parlak genç, herhalde ömürleri boyunca siyasi bir intikam için iyi bir üniversitenin üzerlerine nasıl yıkıldığını hiçbir zaman unutmayacaklar. Bu kararın tarihini ileride onlar yazacaklar.
O kadar haklılıktan bu kadar haksızlığa…
AK Parti Grup başkanvekili Özlem Zengin, Meclis’te kadın cinayetleriyle ilgili yaptığı bir konuşmada “AK Parti gelene kadar kadın kelimesinin adı yoktu Türkiye’de” dedi ve...
Yolu devletten geçen herkes….
İki yıl önce oybirliğiyle başkan seçtikleri Feyzioğlu’yla bugün karşı karşıya gelen baroların ve muhaliflerin kaçırdıkları nokta tam da burası. Onlar hala tartışmanın Kemalist resmi ideolojiyle, İslami iktidar arasında olduğunu zannediyor, hala bu iktidara karşı Anıtkabir’den mesaj verebileceklerini düşünüyorlar.
Post travmatik seçim bozukluğu
23 Haziran’dan bu yana, iktidarın pek çok icraatında ve söyleminde bu post travmatik seçim bozukluğunun etkisi görülebiliyor.
Bu travmanın etkisiyle bir ilçe belediye başkanı olan İmamoğlu, bir yıl sonra bugün, ilk cumhurbaşkanlığı seçiminde muhalefet blokunun en iddialı adaylarından biri.
Bu ne güzel bir skandal!
Muhalefetin ve medyanın baskısıyla bakan görevden alınabiliyor. Gazeteler ve televizyonlar, en sert ifadelerle hükümeti yerden yere vuruyor ama hiçbir gazeteci gözaltına alınmıyor, hakaret davaları açılmıyor.
Sonuçta ‘özel bir sektör’
Önceki akşam Habertürk televizyonunda ilginç bir tartışma yaşandı.
Türkiye’nin Nabzı programının tartışmacılarından emekli bir askeri hakim olan avukat Salim Şen, programın diğer konuklarından Vatan Partisi...
Bize Twitter’ın bir oyunu mu bu?
Ama iktidar sözcüleri ve medyası, daha iki ay önce Türkiye’ye karşı manipülasyon yaptığı için Mısır’ın, Suudi Arabistan’ın, BAE’in hesaplarını kapatan, hükümet destekli manipülasyonu Sırbistan’da, Honduras’ta ya da Endonezya’da yapıldığına bakmadan cezalandıran Twitter’ı Türkiye’ye karşıtı olmakla, FETÖ ve PKK destekçiliğiyle, sansürcülükle suçluyorlar.
Üstelik bunu yine Twitter’da yapıyorlar.
ABD ile Türkiye arasında kalmış irtibat görevlisi…
Üç yıldır tutuklu yargılanan ve Türkiye ile ABD arasında krize neden olan ABD İstanbul Başkonsolosluğu irtibat görevlisi Metin Topuz'un yargılandığı davada nihayet karar çıktı.
Eylül...