İki Diplomat Bir Gazeteci programında Mustafa Ali Aykol ile emekli büyükelçiler Yalım Eralp ve Selim Kuneralp' haftanın öne çıkan gelişmelerini değerlendirdi.
Öğrenim kredilerine 1996’dan önce faiz işletilmiyordu; o yıl Refahyol hükümeti faiz kararı aldı ve enflasyon kredi borçlarına daha az yansısın diye ölçü olarak TÜFE’yi değil ÜFE’yi belirledi; çünkü kriz dönemleri dışında ÜFE gerçekten de TÜFE’den daha düşük oluyor. Fakat bugün olduğu gibi kriz dönemlerinde ÜFE, TÜFE’den çok daha büyük oluyor ve kredi borçlarını ödemek çok zorlaşıyor. Muhalefetin hesaplamalarına göre kredi borcunu ödeyemediği için icralık olan öğrencilerin sayısı 400 bini aşmış durumda.
Nerede sapıttık? Marksizm miydi hatâ? Bizatihî teori miydi? Tek yol devrim miydi? “Devrimci şiddetin doğrusu” yarışları mıydı? Bunun “gizli örgüt” (veya bizim de bir partimiz olsun) yarışlarına dönüşmesi miydi? Gençliğin, tecrübesizliğin, hayatı tanımamışlığın, haddini bilmemesi miydi? Sübjektivizm miydi? Taklitçilik miydi? Hangi adım atılmamalıydı? Ben atmamalıydım?
Abe’nin ölümünden iki gün sonra büyük bir seçim başarısı yakalayan Liberal Demokrat Parti 1947’den beri barışseverlik normuna sahip çıkan Japon halkını bu sefer ikna edebilecek mi? Bir ülkenin ordu sahibi olup olmaması arasındaki tercihi belirleyen, bize laf-u güzaf gibi görünen ama aslında gücünü hukuktan ve kamuoyundan alan o ince çizgi Japonya’da yeniden çizilecek mi? Daha da önemlisi, sıklıkla “Yeni Soğuk Savaş” olarak adlandırılan bu dönemde Asya Pasifik bölgesindeki barışa silahlanmış bir Japonya mı, savunmada kalan bir Japonya mı daha fazla katkı sağlayacak?
Akşener’in Jön Türk hareketini destekleyen, onları hürriyet kahramanı olarak gören, Abdülhamit’i ise müstebit sayan yaklaşımını, sağ kesimde bir farklılaşma şeklinde okumak mümkün. Belli ki İYİ Parti’nin seçmen tabanı, MHP’den farklı bir alana yöneliyor, daha özgürlükçü daha seküler bir yaklaşımı tercih ediyor.