Yunanistan’a kaçmaya çalışırken tutuklanıp Türkiye’ye geri gönderildikten sonra bir jandarma komutanı tarafından zorla Meriç Nehri’ne atılan göçmenlerden Sad El Delli yaşadıklarını Serbestiyet’e anlattı: “Oradaki askerler komutana yalvardılar. Dediler ki, ‘Bunları suya attırma, bunlar sonunda canlar, insanlar…’ Komutan buna rağmen ‘Atın’ dedi ve ekledi, ‘Bunları nehre atmazsanız, herhangi bir asker benim kararıma karşı çıkarsa o askerin kafasına mermi sıkacağım.’”
“Sonra pencereler bozuldu” diyorum, yazımın nağmesine, ritmine, nostaljisine güzel uyduğu için. Doğaya, havaya, insana, ‘dışa’ açılırdı pencere bir zamanlar. Eve mevsimi, sokaktaki hayatı önce o taşırdı... Manzarası kıpır kıpır olunca; dışında da, içinde de geniş pervazları olurdu eski pencerelerin. Pencere çiçeklerine, kedilere, dirseği nasırlı pencere insanlarına mahsus seyirlik pervazlar...
Metropoll araştırmanın her ay yayınladığı Türkiye’nin Nabzı anketinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın görev yapış tarzını onaylayanların oranı yüzde 38 çıktı. Bu oran aynı araştırmada Temmuz ayında yüzde 48.1 çıkmıştı.
Bahri bey kulağının arkasına taktığı kalemi alırken, senin gibi bir kızın ne işi olur bunların yanında, bunların hepsi aklı bir karış havada kolej çocuğu, dedi çatık kaşlarıyla. Bilmem neden, çok bozulmuştum. Benim nasıl bir kız olduğumu nereden anladığını bulmaya çalışıyordum. Yanaklarım kıpkırmızı olmuştu. Sen beni çekip çıkarmıştın oradan, Çaav Bahribaa! demiştin de adamcağız hışımla sana bakmıştı.
Eski ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger The Economist için yazdı: “Amerika Birleşik Devletleri, ulaşılabilir hedefler koyamadığı ve bu hedefler ile içeride devam eden siyasi süreç arasında bağ kuramadığı için isyan bastırma çalışmalarında kendisine büyük zarar verdi. Konulan askeri hedefler, ulaşılmaz olmalarının yanı sıra, herhangi bir esneklikten de yoksundu. Diğer yandan, siyasi hedefler de ziyadesiyle soyut ve anlaşılmazdı.”