Son bir haftada (a) Fransa devlet başkanı Macron, Putin’le görüştü ve Rusya devlet başkanını olayı daha fazla tırmandırmamaya ikna ettiğini söyledi. (b) Buna karşılık Biden ve diğer ABD sözcüleri, ben bu satırları yazarken, Rusya’nın bütün askerî hazırlıklarını tamamladığını, birliklerini ileri mevzilere soktuğunu, Ukrayna’ya karşı bir topyekûn istilâ harekâtına girişmesinin artık sadece bir nihaî karar meselesi olduğunu açıkladı. Şu veya bu “sahte kimlik” provokasyonunu, yoğun hava bombardımanı izleyebilir dendi. Amerikan vatandaşlarının derhal ülkeyi terketmesi istendi. (c) Tabii Putin hiç böyle bir niyeti olmadığını tekrarlayıp duruyor.
Yemenli Mohammed Amen ve Güney Koreli Ha Min-Kyung, Güney Kore’nin Jefu adasında yaşayan evli bir çift. Ülkenin en önemli turizm bölgelerinden biri olan Jefu adasındaki tek Arap lokantasını işletiyorlar. Lokanta adadaki Yemenlilerin uğrak noktası. Mohammed Amen, Yemen iç savaşından kaçıp Jefu’ya sığınan 500 Yemenli mülteciden biri. Mohammed ve diğer Yemenlilerin okyanusu aşıp Jefu’ya sığınma hikayesi ise her mültecinin yolcuğu gibi uzun ve hüzünlü.
Selçuk Çiçek, 1988 Hannover doğumlu. Leibniz Üniversitesi Tarih Fakültesi’nde araştırma görevlisi ve Avrupa Milli Görüş Teşkilatı Tanıtım Başkanı. Çiçek ile kurların yükselmesi ve sokak röportajlarıyla oluşan “Almanya’da gelen Türk” imajını, Almanya’daki yeni hükümeti ve ırkçılığı konuştuk: “Sloganik bir cümle olarak gelebilir ama bu topraklar artık bizlerin yurdu. Biz buraları yurt edindik. Burada kendimizi evimizde hissediyoruz. Ana dilimiz Türkçe’yi ve ana vatanımız Türkiye’miz ile bağımızı da asla koparmadan bu coğrafyanın asli unsurları olarak yaşıyoruz ve yaşayacağız. Yeni bir hibrit kimlik oluşumundan bahsedebiliriz. Küresel çağda göçmen kökenli, çok dilli hibrit bir nesil.”
Hakan Günday Zamir aracılığıyla yine “aklın bir cehennem” olduğundan dem vuruyor. Her şey orada başlıyor, orada bitiyor ve “bazı sırlar insanın kafatasına sığmıyor”. Roman boyunca dramatik bir anlatım tarzı ile karşılaşıyoruz. Başka yazarlarda sevimsiz bile bulunabilecek bu tarz, yazarın bizi dünyanın ne kadar dramatik bir yer olduğuna inandırdığı üslubu ve yarattığı karakterlerle gayet yerinde ve hatta sempatik hâle geliyor. Evet, dünya, dramatik bir yer.
Öncelikle düşmanlarımız bizden farklıdır; bize, değerlerimize, adetlerimize, düşüncelerimize “yabancı”dır, “öteki”dir. Bunu en veciz, en kolay ve yaygın biçimiyle “kanıtlamak/anlatmak” gerek. Umberto Eco bunun sık rastlanılan yolunun da bizi doğrudan tehdit eden farklı insanları aramak yerine, farklı olmalarının tehditkâr olduğunu anlatan hikâyeler kurmak olduğunu vurguluyor. Farklıysan düşmansın, bu kadar basit.