Muhalefetin her konuda sonuna kadar anlaşması diye bir beklenti zaten olamaz. Ne var ki devlet-Erdoğan bütünleşmesi karşısında asgari ölçekte bir irade beyanına ihtiyaç var. Muhalefetin örneğin basit bir dünya analizinde, Türkiye’nin ‘yeri’ meselesinde, komşularla ilişkide, Kürt meselesinde, sosyal politikalarda, vatandaşlık anlayışında, temel hak ve özgürlüklerde (derin ve kapsamlı olmasa da) ortak bir pozisyon ve eylem haritası üretmesi lazım.
Klasik Türk müziği sanatçısı, icracı ve bestekâr Prof. Dr. Alaeddin Yavaşca, 95 yaşında hayatını kaybetti. Aynı zamanda doktor olan sanatçı, 95 yıllık ömrüne 652 beste ile 256 ödül sığdırmıştı.
Bu tarz bir sadakat mizanseni ancak doğup büyüdüğü ülkede esir gibi yaşayanların işi olabilir. Bu kişiler devletle eşit vatandaşlar olarak değil, kul olarak ilişki kurabilir. Bu nedenle devletten asla talepte bulunmazlar, direniş göstermezler. Sadece ‘hoşgörü’ beklerler çünkü kendi çizdikleri çerçevede hak edebilecekleri tek şey budur.
Putin’e “her şeyin sorulabildiği” ve isteyen her gazetecinin katılabildiği basın toplantısında Rusya lideri, Merkez Bankası’nın para politikalarına ilişkin soruya Türkiye göndermeli bir cevap verdi: "Merkez Bankası'nın bağımsız ve ihtiyatlı para politikası izlemesine izin vermezsek sonumuz Türkiye gibi olur."
Tuğluk’a reva görülenleri anlamak için müracaat edilebilecek bir kavram var: Düşman ceza hukuku. “Vatandaş” ile “düşman” ayrımına dayanır bu anlayış. Ayrımı yapan, siyasal gücü elinde tutanlardır. Onlar “düşman” olarak kodladıklarını hukuki bir özne, hak sahibi bir kişi olmaktan çıkarırlar ve düşmana yapılan her türlü müdahaleye kendiliğinden bir meşruiyet atfederler.