Bir topluluk kötülüğü hep dışarıya süpürüyorsa; kendi içinde ve kendi eliyle gerçekleştiği aşikâr durumlarda dahi, irtikap edilmiş kötülüğü kendisine yakıştırmayıp ‘dış güçler’den ‘soy-sop karışıklığı’na, ‘sütü bozuk’luktan ‘içimizdeki hainler’e kadar bir dizi açıklama modeliyle meselesini ‘çözüyor’sa, o topluluğun yaşanandan ders çıkarma ve aynı hatayı tekrarlamama imkânı ellerinden kayıp gidiyor demektir.
Ne Fransızcıyım, ne Napolyoncu, ne Atatürkçü, hattâ ne de Türk milliyetçisi. Sade bir vatandaş ve vatandaş-tarihçiyim. Sırf bu sıfatla sormak istiyorum: Bir, geçmişe bu tür göndermeler, mevcut sorunları çözmeye mi, keskinleştirmeye mi yarar? İki, başkalarının tarihini küçümseyip aşağılamanın sonu nedir? Kendi tarihinin Batı-merkezcilik çerçevesinde küçümsendiği ve aşağılandığından şikâyet eden Türkiye, dengeyi bu yolla mı kurmaya çalışmalı?
Tarih defterlerini sürekli açık tutunca, güncel krizleri tarihi hesaplaşmaların bir parçası gibi gösterince, o kadar büyük laftan sonra diplomasiye şans vermek için sismik araştırma gemisini Akdeniz’den Antalya limanına çekmek gibi yerinde hamleler de bu büyük tarih anlatısı içinde geri adım ya da zayıflık gibi görünür.
CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, katıldığı online toplantıda “Atatürk” yerine üç kez “Gazi Mustafa Kemal” deyince, CHP’nin ulusalcı kanadındaki isimlerden “Atatürk’ten rahatsız mı oluyorsun” tepkisi aldı. Kaftancıoğlu: Atatürk sizi sopayla kovalardı.
Macron ve Erdoğan arasındaki tartışma sertleşirken, gerilimin merkezindeki Oruç Reis kablo ve ekipmanlarını toplayarak Antalya Limanı’na döndü. Haberi yapan Yeni Şafak’a göre ‘Almanya ve NATO’nun arabuluculuğundaki diplomasiye şans tanındı.’ Gazete haberini sosyal medya hesabından “Sizce doğru karar mı” sorusuyla duyurdu.