Mülteci karşıtlığı üzerinden ortaya çıkan milliyetçi dalga, Batı karşıtlığı, anti-hümanizm, linç kültürü günün sonunda muhalefetin başına çorap örebilir, siyasi atmosferi iktidarın istediği bir yere çekebilir. Avrupa ile ilişkiler ve Suriye’nin durumu bu haldeyken, dört milyon insanı davul zurnayı bırakın, Ümmü Gülsüm’le, Feyruz’la bile Türkiye’den gönderemezsiniz.
Yeniçağ gazetesi ve Aykırı sitesinin “Şırnak'ta Suriyeli şahıs Devlet Hastanesi’nden ambulansı kaçırarak halkın üstüne sürdü. Silopi’ye kadar giden Suriyeli şahıs, polisin havaya ateş açması ile durduruldu” diye verdiği haberdeki kişinin Suriyeli değil Siirtli olduğu, akli dengesinin de yerinde olmadığı ortaya çıktı. Bu, benzer sitelerin mülteciler hakkındaki, yalan olduğu ortaya çıkan çok sayıda haberinden biri.
İstanbul’dan arabalarıyla memleketleri İnebolu’ya giden Özdemir ailesini sel bir köprünün üzerinde yakaladı. Yardımlarına yolda mahsur kalmış bir bankanın para taşıma arabasını kullanan Ertuğrul Sevik yetişti. Sevik, ailenin en küçük üyesi üç yaşındaki Elif’i kurtardı. Tekrar geri döndüğünde Özdemir ailesinin sele kapıldığını gördü, kurtarmak için uğraştı ama o da hayatını kaybetti. AFAD, dört kişinin cansız bedenine ulaştı. Selde hayatının kaybedenlerin sayısı 44 oldu.
Cumhurbaşkanımızın son televizyon programı ile ilgili kaleme aldığı yazı üniversitelerde okutulacak cinsten. Programa davet alınca önce ‘nasıl haber çıkarırız’ diye düşünmüş. Aferin! Sorular belli, cevaplar belli olan gelişmiş medeni sohbetlerde haber üretmek zor. Abdülkadir bu çaba içindeyken günün hangi saatinde olduğunu da söylüyor. Zekice! Güneş ışığının odaya gece girmiş olduğu böylece somut delille ispatlanıyor.
Karadenizliyim, çocukluğum derelerin içinde geçti. Erdoğan’ın ailesinin yaşadığı köye geceleri vadileri aşarak balık tutmaya gitmişliğim bile vardır. Yaşadıklarımdan ve atalarımdan öğrendiğim bir şey var; bir dereyi asla zapt edemezsiniz. Rahmetli dedemin sık sık söylediği o söz hâlâ kulaklarımda: Uşağım dereyle şaka olmaz, canı nerden isterse oradan akar.