Avcıoğlu’nun, İlhan Selçuk’un, Uğur Mumcu’nun ve tanınmış birçok aydının yazarlık yaptığı Yön Dergisi’nde yayımlanan yazılar "Kemalist-Sosyalizm" anlayışını savunuyordu. Baasçılığın ya da benzeri akımların o tarihlerde maddi bir temeli vardı. 1950’lerin sonu, 1960’ların başında, sömürgeciliğe karşı Afrika’da ve Asya’da gelişen milliyetçi ayaklanmalar, devrim ateşini dünyaya yayıyordu. Genç Afrikalıların başını çektiği güçlü bir antiemperyalist akım yeni umutların kapısını açıyordu. Bağımsızlık talebi ve milliyetçilik, bir arada yürüyordu. Lumumbalar, Cemal Abdülnasır’lar, Hafız Esatlar, simgeler haline gelmişlerdi.
Rus stratejist Aleksandr Dugin, Suriye’deki gelişmelerle ilgili yaptığı “Kemal’in Türkiye’sinin sonu başladı, yapmadıklarımızı yapacağız, pişman olacaksın ama çok geç olacak” paylaşımı silip yeni açıklamalar yaptı: “Suriye'de Ruslar olmazsa, Erdoğan çok önemli bir müttefikini ve dostunu kaybeder. 2015'teki gerilimde ve FETÖ darbesinde Erdoğan'a yardım için çok şey yaptık. Rusya Türkiye'ye zarar vermeyecek ama bu ihanetten sonra yardıma gelmesi zor.”
Günlerdir çevresinde kayıp yakını ailelerinin kamp kurduğu Sednaya Askeri Cezaevi’nde gizli mahzen ya da toplu mezar bulmak için yapılan kazılar ve çalışmalar bitirildi. Beyaz Miğferler: “Herhangi bir gizli alan bulunamamıştır. Binlerce kayıp tutuklunun akıbeti konusunda bilgi alınamamasının verdiği hayal kırıklığını derinden paylaşıyoruz.
Tutuklu ailelerine ve ilgili kesimlere hapishane bölgelerinde kazı yapmamaları çağrısında bulunuyoruz.”
Seinfeld hayranları hatırlayacaktır: 4. Sezonun “The Outing” başlıklı 17. bölümünde acemi bir gazetecinin yanlış anlaması sonucu dizinin iki ana karakteri Jerry ve George bir gazete haberinde eşcinsel bir çift olarak duyurulur. Bu noktadan sonra başkalarına eşcinsel olmadıklarını açıklamak çok zor hale gelmiştir. Hassas bir konudur, sözcükleri özenle seçmeye uğraşırlar, her cümlenin sonuna da tedbiren “... not that there's anything wrong with that! ([eşcinsel] olmanın yanlış bir tarafı yok tabi ki)” ifadesini eklerler.
“Dünya Madenciler Günü”nü kutlamak bir yana, eski deyimiyle “idrak etmek” bile şüpheli. Zira ister “maden kazası” olsun, ister deprem, bu ülkede hep “mevzuata uygun facia”. Orman yangınları, seller filan da “hâl ve gidişata uygun”… O “gidişat” ve “mevzuat”, mevzuun bugünkü hâli, işleyişiyle yanına kâr kalanlara da biçilmiş kaftan. Devletlû menfaatlere de gayet uygun. Felâketlerde ölenlerin, mahvolanların “kader”ine de… Yani sağ kalsan bile “sâlim” değilsin.