Vatan Partisi’nin televizyonu Ulusal Kanal muradına erdi; siyasi ambargo kalktı ve yıllardır dahil olmak istediği Digitürk platformuna kabul edildi. Fakat bu, asıl büyük murat olan Cumhur İttifakı’na resmen kabul edilmek anlamına gelmiyor.
Cumhurbaşkanının ‘masumiyet karinesi’nin kutsallığını vurguladığı gün kendi partisinden ve iktidar ortağından gelen sesler, iktidarın vermek istediği imaj ile onun hakikati arasındaki mesafeyi bütün çıplaklığıyla gözler önüne serdi. Kendi katkıları da dahil ‘olgu’lar böyleyken, Cumhurbaşkanının, arzu ettiği ‘algı’yı yaratabilmesi imkânsız.
“Şengal; Türkiye, Irak ve İran arasındaki satrancın en önemli noktalarından biri. İran, Şengal’i ne pahasına olursa olsun elinde tutmak istiyor. Türkiye Şengal’e yönelik bir müdahaleyi düşünüyorsa burada sadece PKK ile değil Haşdi Şabi ve onun arkasındaki İran’la da mücadele etmesi gerekecek.”
“28 Şubat’ın hedefi dindarlardı, İslamcılardı tespitinin doğruluk derecesini yeniden tartışmak lâzım. Bence dindarlar yakın ve görünür konjonktürel hedefti, ilk haksızlıklara da onlar, onların çevreleri, kurumları, şirketleri uğradı, zaten çelimsiz olan din eğitimi baltalandı, ama esas mesele bütün darbelerde olduğu gibi Türkiye’ye müdahale etmekti.”
Din ve ahlak: “Ahlak dinden mi kaynaklanıyor sorusuna tersinden bakarsak, doğada aslında dinlerin ahlaktan çıktığını görüyoruz. Ahlaka eğilimli olan canlıların dini yarattığını söyleyebiliriz hatta.” (...) Parti kapatma: “Bazı insanlar için hak edilen bir durum bazı insanlar için değil. Bana yapıldığında yanlıştı ama başkasına yapıldığında yanlış değil. Nasıl bir bakış böyle bir varsayım yapar? Tabii hiyerarşik bir bakış.”